Dün ilk yarım saatte Trabzon’un kapalı savunmaları açma konusundaki sıkıntılarını hissettik ancak 35’te Ekuban’ın olağanüstü pasıyla kırdılar direnci. Sahada bütünsel olarak mükemmel bir futbol yoktu ama iki sanatçı, Ekuban ve Nwakaeme’nin ortaklığı yetti maçın fişini çekmeye. Yeni transfer Berat çok sayıda sahipsiz top kazandı, fakat kazandıklarını öne kullanmada biraz şanssızdı. Ömür’ün yokluğunda onun rolünde oynayan Flavio da yeteneği kısıtlı bir futbolcu. Trabzonspor’un ocak ayı içinde o bölgeye bir takviye yapması şart gibi. G.Birliği’nde ön taraftaki eksikler döndü, lâkin oyun kalitesinde büyük bir gelişme yok. İlhan Abi’yi kaybedişimizin 4’üncü yıldönümünde böyle vasat bir kadro nasıl kuruldu, kasasında 20 milyon Euro olan kulüp bugün nasıl 40-50 milyon TL borçlu hale geldi, bir Gençlerbirliği sevdalısı olarak daha detaylı yazacağım bir gün. Ancak tek bir menajerlik şirketinin şu anda Gençlerbirliği’nde 8, Hacettepe’de 7 futbolcusunun olması hikâyenin trajik bir özeti sanırım.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJRQ01GOUhFcSIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
Ancak Beşiktaş öyle dominant oynuyor, topa hükmetme süresini o kadar uzatabiliyor ki, bu saygıyı da sonuna kadar hak ediyor bence. Dün Beşiktaş belki ilk gol için 44’e kadar bekledi. Ama o dakikaya kadar topla yüzde 75 oynadı, pas istatistiğinde de 330’a 100’ü yakalamıştı. Beşiktaş’la oynarken belki maçı bir süre 0-0 götürebiliyorsunuz ama siyah-beyazlılar bir noktada o golü bulacaklarını hissettiriyorlar size. Dün o duyguyu 2-0’la 3-0 arasında da yaşattılar mesela. İki gol arasında 17 dakika vardı ve o süre boyunca izleyenlerin merak ettiği tek şey galiba şuydu: Acaba üçüncü golü kim atacak? Beşiktaş kâğıt üzerinde deplasmanda... Rakibi, ligin dişli takımlarından. 27 puanla sekizinci ve iki haftadır üstü üste kazanıyor.
GHEZZAL’I ARAMADILAR
Müsabakanın Olimpiyat Stadı’nda olması da maç öncesi bir zorluk gibi hissettiriyor ister istemez. Ancak Sergen Yalçın, Ghezzal’i dinlendirebilecek lükse sahip. Haksız da değil gerçekten. Zira sahada öyle bir koordinasyon var ve herkes ne yaptığının o kadar farkında ki, ekstra bir yetenek olarak ghezzal’i de aramıyorsunuz böyle bir maçta.
Birçok iyi bireysel performans olan dünkü müsabakada üç adama ekstra parantez açabiliriz sanırım: Biri, Karagümrük’ün önde baskısını adeta tek başına kıran müthiş bir pas istasyonu: Souza... Bir diğeri, kendisine güvenildikçe sorumluluk alan ve sorumluluk aldıkça verimi artan Mensah...
Sonuncusu da, gelişimiyle sadece Beşiktaşlılar’ı değil, tüm Türk sporseverleri sevindiren pırlanta gibi bir genç, Rıdvan. Rıdvan’ın bu çizgisini koruması halinde 11 Haziran’da Türkiye formasıyla Roma Olimpiyat Stadı’na çıkması bile sürpriz sayılmaz bence.
Fatih Terim bu iki ekipten ilkini daha çok tutuyor, kritik maçlara genelde onlarla başlıyor. Dün de tercihi o yöndeydi. 31 yaş ortalamalı dünkü ileri beşli (Feghouli, Belhanda, Emre Akbaba, arda ve Babel), oyununu tutturduğunda, özellikle ilk golü attığında keyif veren bir grup. Kısa seri paslar... Araya toplar... Zeka ürünü kombinasyonlar...
ZORA GELEMiYORLAR
Ancak oyunlarını tutturamadıklarında, ilk golü yediklerinde, ya da beraberlikle 60’lara girdiklerinde artık eğlenceli olmaktan çıkıyor bu ekip. Fiziksel oyun oranı arttığında düşüyorlar hep birlikte. Dün ilk golü attılar, maçın gerisi bir Harlem şovuna döndü adeta. Keyif aldılar, keyif verdiler... Ama bu sezon Galatasaray’ın ilk golü yediği dört maçın dördünü de kaybetmesinin sebebi de aynı. Çünkü pek de zora gelemiyor bu Harlem grubu.
EKONOMiK KULLANMALI
Terim’in sezonun geri kalanında bu deneyimli-yetenekli grubu bir şekilde ekonomik kullanacak formülü üretmesi gerek. Mesela hafta sonu-hafta içi fikstüründe peş peşe aynı verimi vermesi imkânsız bu grubun. Ya da bıçak sırtı giden bir maçta ilk 60’ı oynadılarsa, göğüs göğse çarpıştılarsa, son yarım saatte aynı seviyeyi korumaları da mümkün değil. Onları bir şekilde ekonomik kullanmak zorundasınız, ikişerli-üçerli gruplara bölerek... Ya da dakikalarını azaltarak... Dün şov yaptılar. Ama her rakip onlara bu şov fırsatını vermiyor.
Dün dakikalar 67’yi gösteriyordu. Valencia önde baskıyla kazandığı top ve şık bir şutla golü bulmuş, skoru 3-0’a taşımıştı. Fişi çekmişti yani. O sırada istatistiklere baktım: Fenerbahçe son derece üstün oynadığı maçta o ana kadar tam 16 şut çekmişti. Bu önemli... Ancak o dakikadaki faul istatistiği sizi şaşırtabilir: 67 dakikada Ankaragücü’nün 13 faulüne karşılık, Fenerbahçe’nin tam 19 faulü vardı. Bu faullerin 5’i Pelkas’tan, 4’ü Valencia’dan, 3’ü Thiam’dan, 2’si Samatta’dandı. İşte bu detay, Erol Bulut dönemi anlayışını tarif eder nitelikte: Topa yüzde 65 sahip olabilir, oyunu domine edebilirsiniz. Şutlarda 16-8 üstünlük de sağlayabilirsiniz. Ancak bir Erol Bulut takımı oyuncusuysanız, savunma yapmak zorundasınız. Sahada kalmak için öncelikli şart bu.
MAÇIN ANAHTARI: KARŞI PRES
Dün Kadıköy’de Fenerbahçe bölüm bölüm gerçekten iyi futbol sergiledi: Ozan geçişlerde ağırlığını koydu, Nazım sağdan akılcı bindirmeler yaptı. Pelkas yeni oyun lideri. Thiam’la Samatta arasında telepatik bir uyum var. Sıkça yer değiştirerek savunma dengesini de bozdular. Valencia’yla birlikte bu dörtlü özellikle kaybettikleri toplar sonrası iştahlı bir baskı yaptılar. Maçın da anahtar detayı zaten bu: Fenerbahçe’nin karşı presi. Geri kazandıkları toplarla birçok pozisyon yarattılar. Hatta Valencia’nın golü de böyle geldi. Kazanamadıklarında da genelde faul yaptılar. Bu da Erol Bulut’un savunma/hücum dengesi felsefesinin temel prensiplerinden biri.
PAiNTSiL’E ALAN BIRAKMADILAR
Ankaragücü’yse şu anda ligin zorlu fikstür dönemecinin içinde. Peş peşe Gaziantep, Başakşehir, Fenerbahçe, Kasımpaşa, Alanya’yla oynuyorlar. Zorlanmaları normal. Dün Paintsil’le hızlı hücumlar denediler ama Erol Bulut bu işlere çok kafa yoran bir teknik adam. Fazla alan bırakmadı Paintsil’e. Kornerlerde Altay’ın önünü kalabalıklaştırıp direkt şut denemeleri harikaydı. Bir topları da direkten döndü zaten. Maçın ikinci yarısına önde baskıyla başlayarak bir 10 dakika kadar ev sahibine zorluk da çıkarttılar. Ancak kaliteleri kısıtlı. Ve yapabileceklerinin maksimumu buydu bence.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiI4TG9YT2pHUiIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
Bu müsabakayı tabii ki iki ayrı perde olarak ele almak lazım. Kırmızı karta kadarki 60 dakika, yani birinci perde, karşılıklı bir kontrol oyunuydu. Sahada hemen her saniye temaslı bir futbol oynandı. Kimsenin kimseye alan bırakmadığı bir çarpışma futbolu vardı Dolmabahçe’de.
Terim’in başlangıç 11’indeki iki tercih kritikti. Birinci tercihi Luyindama belki talihsiz bir gün geçirdi, ama Aboubakar gibi sadece bitiren değil oyun kuran bir adamı caydırmak için yapılmıştı bu seçim. İlk 11’deki ikinci kritik seçim de Etebo’ydu. Etebo girdiği için Galatasaray diziliş değiştirmedi, yine 4-1-4-1 oynadılar ve Nijeryalı’nıın rolü de sol içteydi. Etebo’nun sol iç oynaması da bir önlem tercihiydi aslında. Zira sağ çizgideki Rosier-Ghezzal tehdidine karşı orada Saracchi-Emre Kılınç-Arda çok yumuşak bir karşılama grubu olacaktı. Etebo orayı sertleştirdi gerçekten de. Galatasaray genelde rakip stoperlere baskıya gitmedi, rakibini ikinci bölgede kalabalık bir ekiple karşılamayı tercih etti.
OĞUZHAN, MENSAH’I ARATTI
Sergen Yalçın’ın N’sakala’nın yerine kullandığı Rıdvan’sa, Beşiktaş’ın hücum opsiyonlarını artırdı. Sağ kanadın her zamanki kadar etkin olmadığı böyle bir günde, ana çıkış opsiyonu oldu Rıdvan. Ancak Mensah’ın yerine tercih edilen Oğuzhan bence bir fark yaratamadı. Hatta Mensah’ın ikinci-üçüncü bölge geçişini driplingle yapabilme ekstrasından da bir saat mahrum kalmış oldu Sergen Yalçın. Kırmızı karta kadarki bu 60 dakikada akan oyunda neredeyse net pozisyon yok. 33’te Galatasaray Marcao’yla bir duran top pozisyonu yakaladı, Beşiktaşlı Larin’in 35’teki net fırsatı da bir pas hatası sonucu oluştu zaten.
Tabii ki 60’ta gelen kırmızı kart bir kırılma anı... Beşiktaş’ın o dakikadan sonra oyunu rakip yarı alana yıkıp, daha fazla pozisyon bulması doğal. Terim’in bence kırmızı karttan sonra Arda-Belhanda’yı çıkarması doğru, ama 10’a 11 oynarken Babel yerine daha güvenilir bir adamı sokmayı (mesela Ömer’i) tercih edilebilirdi bence.
GOL KADAR DEĞERLi HAMLE
Bu sert çarpışmada, temas oyununda, nüansların galibi belirleyeceği bir maçta üç Beşiktaşlının fark yarattığını söyleyebiliriz rahatlıkla: Rıdvan hemen her ofansif aksiyonun içinde vardı, hak ettiği asisti de yaptı.
Atiba’nın 33’te Marcao volesini hissedip çizgiye koşması muazzam. Gol kadar değerli. Tabii klasik bir büyük maç oyuncusu olan Josef De Souza’ya da ayrı bir parantez açmak lazım. Josef’in varlığı arkasındaki stoperleri de, önündeki Atiba-Oğuzhan (ya da Mensah’ı da) yükselten bir faktör. Ligin ilk yarısı biterken yapılacak altın 11’lerin garanti ön liberosu Josef olacaktır sanırım.
Galatasaray iç sahada topla oynama lideri. Ama deplasmanda daha pragmatik bir oyun tercih ediyor. Beşiktaş Rıdvan sahadayken çift yönlü hücum ediyor ama Rıdvan’sız olduğunda yük Ghezzal’in üzerinde. Galatasaray açık oyunda ligin en az gol yiyen takımı. Beşiktaş’sa ligin kader adamlarından Aboubakar sayesinde taçlarda dahi fark yaratıyor. Derbide güçler yakın. Bir küçük nüans, bir korner, hatta bir taç bile bu maçın sonucunu belirleyebilir.
BEŞİKTAŞ
ÜSTÜNLÜK: TAÇ ATIŞLARINDA ABOUBAKAR
Süper Lig’de genelde çok akışkan bir futbol oynanmadığı, oyunun çok durduğu bir gerçek. En büyük duraksama sebeplerinden biri de taç atışlarındaki plansızlık. Türkiye’de taçlar genelde hedefe değil, yukarıya, ‘yüzde elli-elli’ye atılıyor. Oysa Beşiktaş bu anlamda Vincent Aboubakar’la fark yaratıyor. Beşiktaş’ın bekleri taçları genelde havaya değil yere, Aboubakar’a atma lüksüne sahipler. Kamerunlu futbolcunun taçlarda yarattığı fark, Beşiktaş’ın atak sürekliliğinde çok önemli rol oynuyor.
GALATASARAY
ÜSTÜNLÜK: AKBABA-ARDA-KILINÇ YER DEĞİŞİKLİKLERİ
Galatasaray'ın bu sezon Rodrigues gibi, Onyekuru gibi çalım atma-orta yapma odaklı klasik bir kanat hücumcusu yok. Onların yerine Arda, Emre Kılınç, Emre Akbaba, Feghouli gibi daha orta saha özellikli oyuncuları kullandı Terim. Bu da Galatasaray’a merkezde hep ekstra bir kalabalık şansı tanıdı. Emre Kılınç, Arda ya da Emre Akbaba sürekli yer değiştirerek oynadılar. Oyunlarını tutturduklarında seri kısa pas trafikleri yakaladılar. Zaman zaman da böylece rakip savunmanın dengesini bozdular.
BEŞİKTAŞ
İki takım da yüzde 56 civarında topa sahip oluyor, topu kaybettiğinde oyunu da genelde yitiriyor. Sergen Yalçın bütüncül bir oyun peşinde, duran toplara da daha fazla kafa yoruyor gibi görünüyor, bu alanda 5-1 üstün rakibine. Fatih Terim ise büyük maç deneyimi yüksek olan oyuncularından maksimum verim alma peşinde.
Duran toplarda üstün olan taraf; 5-1 ile Beşiktaş
KupadaKi Malatya-Galatasaray maçında bir kare dikkat çekiciydi doğrusu: Dakika 114’tü. Galatasaray’ın gole ihtiyacı vardı. Ömer korneri kullanıyordu ve ceza alanında yalnızca 4 oyuncu vardı. Ömer de korneri ilk savunma adamına çarptırmayı başardı zaten(!). Büyük maçlarda akan oyun sıkıştığında genelde duran top organizasyonlarına ihtiyaç duyarsınız ve bu konuda Terim’in ekibi sıkıntılı. Luyindama enteresan bir şekilde kupada daha önemli bir duran top silahına dönüşüyor. Bu performansını derbiye taşırsa bir eşleşme sorunu yaratabilir. Sergen Yalçın ise bu konuya daha fazla kafa yoruyor belli ki. Kupada Rize’yi duran top organizasyonuyla geçtiler. Ligde de bu alanda Galatasaray’a 5-1 üstünler. Ön direkte Necip, arka direkte Atiba, penaltı noktası üzerinde Welinton’un etkinlikleri yüksek.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJuNnlCWHFtViIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
N'Sakala mı Rıdvan mı? Taşdemir'in durumu kritik
İki takımın bir başka belirgin benzerliği de bekler... Hatay maçında Sergen Yalçın’ın Rıdvan değil, N’Sakala’yı kullanması hücumda Beşiktaş’ı tek yönlü hale getirdi. Geçiş yükü tamamen Rosier-Ghezzal’in sırtına bindi. Eğer Sergen Yalçın derbide de N’Sakala’yı tercih ederse belki savunması sertleşir ama hücumda tek taraflı kalma riski söz konusu. Terim ise sezon başından beri ideal beklerini arıyor. Galatasaray’ın beklerinin (Omar, Linnes, Saracchi, Şener ve Emre’nin) ligde gol sayıları 0, asist toplamları da iki. Gençlerbirliği’nin sağını felç eden Emre Taşdemir’in sağlık durumu, Galatasaray’ın oyunu açısından belirleyici.
Kanat hücumlarında aralarında 'açık' fark var
İki hocanın ayrıştığı önemli noktalardan biri de kanat hücumcusu kullanım biçimleri. Fatih Terim sezon başından beri sol/sağ açık rolü oynayan futbolcusunu orta saha oyuncusu gibi kullandı. Arda, Emre Kılınç ya da Emre Akbaba, her kim çizgide oynarsa oynasın hep içeriye girerek merkezi kalabalıklaştırdılar. Hep pas trafiğine katıldılar ve bu da rakiplerine karşı merkezde bir sayısal üstünlük kurmalarını sağladı. · Sergen Yalçın’ın kanat hücumcularının tipolojisiyse farklı. Ghezzal, adeta bu pozisyonun sözlük tanımı gibi. Topu önüne isteyen, çalım deneyen ve ortayı arayan bir oyuncu. Zaten ligin asist kralı. Larin ise ‘sol açık’ değil ‘sol forvet’. Ceza alanına neredeyse Aboubakar kadar adım atıyor. Bu da Rosier’nin ortalarını anlamlandırıyor. Rosier-Larin bağlantısının bu sene Beşiktaş’a çok gol kazandırması doğal.
Bu sene de pandeminin etkisiyle tek maçlı eliminasyonun gelmesi kupaya ekstra bir aroma kattı. Pandemi bitince de bu tek maçlı eliminasyon düzeni kalsa keşke.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJKNUtmSmFpMCIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
Hatta bir de son 32 turunda büyükleri seri başı potasına koyarak kayıran kura düzeneği kaldırılırsa, kupanın heyecanının o 90’lardaki haline dönme şansı bile var bence. Tüm kulüplerin kupayı daha fazla önemsediğini seçtikleri 11’lerden de, sahadaki davranışlarından da hissediyorsunuz zaten. Bunun sanırım iki temel nedeni var: Birincisi, önümüzdeki sezon Avrupa’da 3 kupalı düzene geçiliyor ve Avrupa Ligi’ne tek biletimiz var maalesef. O bileti almanın yolu da Türkiye Kupası’ndan geçiyor. Kulüplerin daha ciddi olmalarının ikinci büyük nedeni de kupa yolunun kısalığı. Bugün turnuvada devam edenlerin kupayı kazanmak için sadece 3 maç var önlerinde. Üç maç karşılığı bir Avrupa Ligi bileti de hem maddi, hem manevi olarak güçlü bir ödül.
KASIMPAŞA ŞANSSIZDI
O ödülün cazibesinden olsa gerek, dün Kasımpaşa ideal 11’iyle sahadaydı. Yeni stoper Luckassen’in de katılımıyla daha derli topu bir takım vardı sahada.
Doğrusu tur biletini kapabilecek aksiyonları da ürettiler ama son vuruşlarda şanssızdılar. Fenerbahçe’yse as/yedek karması bir 11’le sahadaydı ve eklektik bir görüntü verdiler. Hodzic’in ikinci-üçüncü bölge geçişinde üstlendiği bağlantı görevini Fenerbahçe’de yapabilen yoktu. Takım sıkça beşerli iki gruba bölünmüş göründü ve oyuna girene kadar Ozan’ı aradı gözler. Ama bu sezon defalarca olduğu gibi Fenerbahçe yine üstün oynamadığı bir maçı, bir duran topla aldı götürdü evine. Sezonun başında iyi işleyen Caner-Samatta bağlantısı, kaldığı yerden devam etti dün gece. Ve bu tek gol, tur biletine yetti Fenerbahçe için.