Gaziantep ligin en enteresan takımlarından. Sumudica öyle sağlam bir temel attı ki, Ricardo Sa Pinto bu yapı üzerinde önemli bir rötuş yapma gereği duymadı. Zaten doğrusu da bu. Dün de Sumudica dönemine benzer bir şekilde 5+4 iki kademeli blokla iyi kapandılar. Alanı doğru parsellediler. Kolay boşluk vermediler. Aynen Sumudica döneminde olduğu gibi sağdan Kenan (Enver), soldan Maxim’le hızlı çıkış aradılar.
TOTAL FUTBOL GiBi
Bir yerleşim harikası Gaziantep’i çözebilmek için her zaman yaptıklarınızın dışına çıkmanız gerek. Yeni bir şey üretmeniz, rakibi şaşırtmanız gerek. Dün de Beşiktaş’ın özellikle ilk bölümde yaptığı buydu. 14’teki Aboubakar golünün üretimi bir sanat eseri gibi:
Hücumu (bir santrfor) Aboubakar başlatıyor. Merkezdeki paslaşmayı iki kanat hücumcusu Larin ve Ghezzal yapıyorlar. Araya bir ön libero, Atiba koşu yapıyor. Hani o “total futbol” diye sıkça kafa ütülediğimiz konu var ya, işte o, bu golün üretimini çok andıran bir şey.
4-2 YA DA 5-3 OLABiLiRDi
Ben yaş itibariyle Rinus Michels’in patronluğundaki Cruyff takımına yetişemedim. Ancak 70’lerin Ajax ve Hollanda videolarında gördüğüm şu: Stoperler bir anda santrfor, santrfor bir anda stoper olabiliyor. Bir topa çılgınca 8-9 kişi basabiliyor, hepsi birden aynı bölgede çoğalabiliyorlar. 2020’lerin futbolunda böyle riskler almak çok mümkün değil tabii. Ancak dün ilk devrede 9 kişiyle kapanan Gaziantep’e karşı Beşiktaş’ın ürettiği çözüm 70’lerin total futbolunu andırıyordu sanki. Özellikle Aboubakar’ın ilk golünü Rinus Michels izlese, etkilenebilirdi o yer değişikliklerinden.
İkinci devrede senaryo doğal olarak farklılaştı. Gol atma mecburiyeti olan Gaziantep risk aldı. Misafir ekip risk aldıkça Beşiktaş karşı hücum fırsatları yakaladı. Aboubakar’ın ikinci golü dahil olmak üzere birçok defa eksik yakaladılar Antep savunmasını. Eğer iki takım da biraz daha yüzdeli hücum edebilse, maç sonunda tabelada 4-2 ya da 5-3 yazabilirdi rahatlıkla.
Oyun tanımları net: Geride 4+5 blok halinde son derece bütüncül duruyorlar. Boşluk vermeme konusunda ustalar. Size ikinci bölgede özgürce paslaşma imkanı veriyorlar ama son 30 metreye geldiğinizde üretiminizi kısıtlıyorlar. Savunma hatları oldukça geride. Dolayısıyla arkalarına koşu yapma şansınız çok az. Farklı şeyler yapmanız gerek Antalya’yı çözmeniz için. Her zaman yaptıklarınızın dışında bir şey.
ÇOK BİLİNDİK ŞEYLER
Erol Bulut bence ilk devre çok bilindik şeyler yaparak 45 dakikayı iyi değerlendiremedi. İkinci devre bir tık daha cesurdu hamleleri. 46’da üçlü savunmaya dönerek hem hücumda sayıyı artırmak istedi, hem de Pelkas’ı daha iyi hissettiği yere, merkeze kaydırmaktı amacı.
Bu formasyon değişikliği sonrası sağ stoper Gökhan ve sol stoper Szalai dönüşümlü olarak hücuma katıldılar, Pelkas da kalabalık merkeze geçti bu rötuşla. 67’de Novak/Cisse değişikliğiyle sola Valencia’yı kaydırdı, sahadaki hücumcu sayısını bir tane daha artırdı bu bölümde. Ancak Erol Bulut’un ikinci devrede yaptığı cesur hamleleri onaylamakla birlikte, Fenerbahçe’nin sadece bu maça özgü olmayan, sezon boyunca yaşadığı problemlerin bir özeti gibiydi dünkü 90 dakika. Bu problemleri de iki başlıkta toplayabiliriz kabaca:
DEĞİŞİKLİKLERİ DE HATALI
1- Erol Bulut, daha önce de ifade ettiğimiz üzere “çok yönlü takımın tek yönlü hocası”. Topu rakiple paylaştığında, geçiş hücumu çözümleri var. Ama rakibi kapandığında, topu ona bıraktığında sezon başından beri üretemedi yeni bir şey. Ne duran toplarda zekice bir şey yapıyorlar. Ne de hareketli oyunda çalışılmış bir şey görebiliyorsunuz. Dün de Valencia’nın golü tamamen bireysel beceri. Bir taktik başarı değil aslında.
2- Hocanın tek yönlülüğü oyuncu değişikliklerine de yansıyor. Sezon başında Ozan’ı yedek bırakıyordu. Pelkas geldiğinde onu 5-6 maç aynı dakikada çıkardı. Şimdi de Ferdi’yi son 10-15’e kadar muhakkak saklıyor. Bu kadar kapanan savunmalara karşı Samuel/Ferdi değişikliği daha erken yapılabilirdi bence.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJBUU14OUxLUiIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
Dünkü ilk yarının hikayesinin aşağı yukarı nasıl gelişeceğini, Sergen Yalçın’ın maç önü açıklamasını izlediğimde hissetmiştim. Malatya’nın dirençli ve tehditkâr bir takım olduğunu, başlangıç için üçlü orta saha tercih ettiğini söyledi Sergen Hoca. Yani bir önlem takımıydı sahaya çıkardığı... Oysa geçici teknik adamı yönetimindeki Malatya da aynen Sergen Hoca gibi bir önlem takımıyla çıkmıştı sahaya! İki takımın altı orta saha oyuncusu birbirine benzerdi; ne Mallan, ne Necip, ne Acquah gol hayaliyle çıkmamışlardı sahaya. Herkesin kafasında durdurmak vardı.
AŞIRI DEFANSİF TAKIM
Malatya %45,5 ile ligin en az topla oynayan iki ekibinden biri. Yüzde 74,5’la da en düşük pas isabetine sahipler. Genelde uzun metrajlı ve yüksek oynuyorlar, maç başına 19,9 hava topu kazancıyla bu alanda liderler. İlk devre boyunca da geçiş hücumu planları sadece Tetteh’e yüksek top atmaktan ibaretti. Tetteh de sola deplase olduğu için Rosier-Welinton’la eşleşti o bölgede. Yani Malatya merkezden ayağa oynayarak çıkmadığı/çıkamayacağı için Necip tercihi aşırı defansifti. İlk devreyi bir bakıma çöpe atmış oldu Beşiktaş.
TETTEH YALNIZ KALDI
İkinci devreye Sergen Hoca doğal olarak Mensah/Necip değişikliğiyle başladı... Maça da bir bakıma 46’da başlamış oldu Beşiktaş. Mensah’ın girişiyle üçüncü bölgede artan siyah beyaz renk yoğunluğu, Souza-Aboubakar-Atiba organizasyonunu ve golü getirdi zaten. Sergen Yalçın’ın da muhtemelen ilk 45’te değil, ikinci 45’teki oyunundan memnun olduğu bir gündü dün. Malatya’daki maçın öyküsüne ekstra tesir eden iki oyuncuya da ayrı parantez açmak lazım: Atiba yine kendisine ihtiyaç olan anda çıktı ortaya. Gol vuruşundaki zamanlaması, soğukkanlılığı, tekniği muazzamdı gerçekten. Yeni Malatyaspor adına parantezi hak eden isimse Tetteh idi bence. Dünkü yüksek vitesiyle, o klas topu paslarıyla takımının lokomotifiydi Ganalı. Etrafında bir-iki kaliteli oyuncu daha bulabilse, ete kemiğe bürünebilirdi Tetteh’in faydalı oyunu.
250 TL'ye varan "Hoş geldin bonusu" sadece Misli.com'da! Hemen üye ol...
Sahada gezinen Mesut ve Samuel gibilerin sırayla çıkması, aldığı her dakikayı efektif kullanan Ferdi’nin girişi, Pelkas’ın kendini daha iyi hissettiği on numara rolüne geçişiyle Fenerbahçe tekrar oyuna dahil oldu. Ve bu sezonun kader adamı Pelkas’ın golü geldi peşinden.
Maçta 62’nci dakikaydı. Trabzonspor bir hücumu tamamlayamamış, Fenerbahçeliler nadir buldukları bir hızlı hücum fırsatı yakalamışlardı. Savunmadan iyi bir pas geldi Mesut’a... Mesut topla orta çizgiye doğru hareketlendi. Trabzonspor savunmada eksik. Mesut’un önünde koca bir saha var. Mesut önündeki bomboş alanı driplingle gitmek yerine durdu, sağa baktı ve hücuma katılmakta olan Pelkas’a attı topu. Daha doğrusu arkasına attı Pelkas’ın! Pelkas geriye dönüp topu alırken Trabzon savunması da doğal pozisyonlarına geçti zaten... Bu pozisyondan bir dakika sonra Szalai sol açıkta harika bir pas attı Mesut’a. Mesut bırakın bu topu asiste dönüştürmeyi, sarsak bir vuruşla dışarıya çıkmaktan son anda kurtarabildi.
FENERBAHÇE iYi BAŞLADI
Aslında Fenerbahçe dün maça biraz daha iyi başlayan taraftı. İlk 30’da rakiplerinin iki katı kadar pas yapmışlardı (182-91). Kornerlerde 3-0, şutlarda 5-2 üstünlerdi. Ama 30’dan sonra hikâye değişti, bence Samuel ve Mesut başta olmak üzere birkaç Fenerbahçeli’nin yetersizliği bu dakikadan sonra su yüzüne çıktı. 30’la 70 arası oyunun kontrolü genel olarak Trabzon’daydı. Bu bölümde vitesi elinde tutan Nwakaeme’ye ayrı bir parantez açmak lazım. Belki skor yapamadı ama 30’la 70 arası maçın alfa karakteri oydu. Topu ayağına her aldığında tehlike yarattı, her dokunuşu belirleyiciydi.
MESUT SAHADA GEZiNDi
Maçta üçüncü perde, yani son 20’nin kaderiyse oyuncu değişiklikleriyle netleşti. Sahada gezinen Mesut ve Samuel gibilerin sırayla çıkması, aldığı her dakikayı efektif kullanan Ferdi’nin girişi, Pelkas’ın kendini daha iyi hissettiği on numara rolüne geçişiyle Fenerbahçe tekrar oyuna dahil oldu. Ve bu sezonun kader adamı Pelkas’ın golü geldi peşinden. Sanırım ligin geri kalanında Erol Bulut’un tahtaya ilk yazacağı isim olacaktır Pelkas. Hatta Fenerbahçe’nin sezonun geri kalanında 4-4-Pelkas-1’den şaşmaması lazım sanki. Çünkü Fenerbahçe’de takım durduğunda durmayan, tek başına maç kazandırabilen tek adam o.
BiR SÜPER YILDIZ ADAYI: UĞURCAN
400 küsur dakikadır kapatıyordu kalesini. Üst üste 18 şuta dur demişti. Belki Pelkas’ın iyi şutu, belki onun karşılama yorgunluğu bitirdi serisini. Ama dünkü maçta yine herkes bir yana, o bir yana idi. Uğurcan bu formunu sürdürürse global bir yıldız adayı olma yolunda.
Gerek Abdullah Avcı gerekse Erol Bulut’un kariyerlerine baktığımızda gördüğümüz en önemli verilerden biri, topa sahip olduklarında değil, olmadıklarında daha iyi sonuçlara imza atmaları. Her iki hocanın takımları da bu sezon Konyaspor’dan daha az topa sahip oldular, açık oyunda Hatayspor dan az gol attılar. Ve bugün inandıkları o değerlerden sapmadan bir galibiyet daha almak istiyorlar...
2005-2015 arası hem kulüp hem de milli takım performanslarıyla futbola damga vuran, kupa koleksiyonu yapan Barcelona’ya, Guardiola’ya, tiki takaya güçlü bir antitez geliştirdi Simeone... Özellikle son 5-6 yılda da dünyanın her tarafında kabul gördü bu antitez. Abdullah Avcı ve Erol Bulut da bu antitezin güçlü savunucularından.
Her iki hocanın takımları da bu sezon Konyaspor’dan daha az topa sahip oldular, açık oyunda Hatayspor’dan az gol attılar. Ancak son 12’şer maçlarında Trabzon’un 10, Fenerbahçe’nin 9 galibiyeti var. Ve bugün inandıkları o değerlerden sapmadan bir galibiyet daha eklemek istiyorlar hanelerine.
% 52.2- TOPLA OYNAMA
BEKLEMEYi SEViYORLAR
Fenerbahçe’nin bu sezon topa sahip olma ortalaması %52,2... Trabzonspor’un da %51,7... Bu alanda Başakşehir ve Konya gibi takımların gerisindeler. Özellikle Erol Bulut’un en çok eleştirildiği konu bu.
Bulut, sezonun genelinde pragmatik bir oyun tercih etti, aksiyoner değil reaksiyoner bir anlayış benimsedi. Rakiplerinin hamlesini bekleyip, kontra tezler üretti. Zaman zaman da başarılı oldu bu düşüncesiyle. Ancak Fenerbahçe, Süper Lig’in konvansiyonel devlerinden. Ve önlem almaya değil, önlem aldırmaya alışkın bir camia. Bu gelenek de Erol Bulut’un anlayışıyla ters düşmüş görünüyor.
Süper Lig’de rakip ayırmaksızın kendi planını uygulamaya çalışan, hemen her dakika vitesi elinde tutmak isteyen, önlem alma değil aldırma odaklı iki ekip var: Biri Beşiktaş, diğeri de Alanyaspor. Her takımı izliyoruz, aklımız yettiğince her takımı yazmaya çalışıyoruz. Bana izlerken en çok keyif veren, yazarken de en derin düşünmeye iten takımlar bunlar. Dünkü Beşiktaş pozisyon buldu, pozisyon verdi. Goller attı, yiyebilirdi de. Ama keyif verdi her zamanki gibi. Seyretmesi gerçekten eğlenceli bir takım Beşiktaş...
120 SANİYEDE 2 GOL
Denizlispor maça bir dörtlü bloğun önünde üçlü blokla karşılayan, kazandığı toplarla da hızlı çıkış planlayan bir düşünceyle çıktı. Sagal, Mesanovic ve Rodallega ile zaman zaman da başarıyla yaptılar bu çıkışları. Ancak ne olduysa 22’de yedikleri golden sonra oldu, organizasyonları hasar gördü. Oysa Beşiktaş gibi bir rakibe karşı oynuyor ve erken bir gol yiyorsanız hemen plan değiştirmemeli, hemen konsantrasyonunuzu yitirmemelisiniz. Bu konsantrasyon kaybının ardından Mustafa’nın sakatlığının da gelmesi işleri daha da zorlaştırdı. Hakan Kutlu’nun o dakikada Kubilay’ı geriye çekip orta sahayı değiştirme planı doğru olabilir. Ancak bunu yapar yapmaz 120 saniye içinde 2 gol daha yiyince planlar anlamsızlaştı tabii. Maçın fişi de orada çekildi zaten.
İKİLİ MÜCADELE FARKI
Dünkü tek taraflı gözüken maçta birkaç önemli detayın da altını çizmek gerek bence:
1- İlk 15 dakikada geriden çıkışlarda enteresan bir şekilde peş peşe hatalar yaptı Beşiktaşlılar. VidaWelinton’un genelde başrolde olduğu bu hatalar irili-ufaklı üç pozisyon yaratma şansı verdi Denizlispor’a.
2- Beşiktaş dün genelde yaptığı gibi 4-1-4-1 değil, Ljajic’le 4-2-3-1 oynadı. Ljajic’in kornerleri de ekstra bir silah. Ancak bence soldan kornerleri etkili kullanıyor. Sağdan biraz zorlama oluyor ortaları.
3- Denizlispor’un bu ligdeki direkt rakibi elbette Beşiktaş değil. Tabii ki bu maçı kaybedebilirler. Ancak şunu unutmamaları gerek: Bu ligde ikili mücadelelerde en azından dengede kalmalısınız. Dün Denizlispor ilk yarıda ikili mücadelelerin yalnızca yüzde 39’unu kazanmıştı ve bu oran ligde kalmaya çalışan bir ekip için bence tehlikeli.
Ünal Karaman, Göztepe’deki ilk günlerinde topla oynayan, oyuna ortak olan bir takım yaratmayı denedi. Olmadı. Stratejisini kontratak futboluna çevirdi. Geçtiğimiz hafta Başakşehir’e dahi yüzde 60 oranında verdi topu. Topu hiçbir durumda istemeyen Aykut Kocaman’ın takımına dahi bıraktı oyunu. Kendi evinde Kocaman’a dahi topu bırakmış Göztepe’nin, Fenerbahçe’ye karşı böyle bir futbol oynayacağını biliyor olmalıydı Erol Bulut’un teknik ekibi. Karşılarında birinci bölgede organize kapanan, 8-9 oyuncuyla blok duran ve tamamlanamayan hücumlarda kontratak arayan bir takım olacağı zaten bir haftadır belliydi. Bulut, çalışmalarını ona göre yapmış olmalıydı. Ben dün Fenerbahçe’de hissetmedim doğrusu böyle bir ön çalışma...
BİR GARİP KORNER PLANI
Bir ön çalışma olmadığının bir numaralı kanıtı duran toplardı. Dün Fenerbahçe’nin kaç korner kullandığını sayamadım. 75’inci dakikada 11-0’dı istatistik.
Bu kornerlerin önemli bir kısmını paslaşarak kullandılar. Sosa kullanıyor, Mesut 5-6 metre ötesinde bekliyor. Mesut kullanıyor, Samuel bekliyor. Bu garip plandan hiçbir sonuç alamadıkları gibi golü de böyle bir korner dönüşü yediler. Serdar-Szalai dahil neredeyse tüm takım ceza alanının içindeyken, Sosa çılgınca içeriye penetre etti. Kaptırdı. Tek pasta yediler golü.
Mesut’u Bremen, Real Madrid, Arsenal, Almanya formalarıyla canlı izleme şansı bulmuş biriyim. İlk kez kornerlerde taç çizgisi kenarında böyle saçma bir rolü olduğunu görüyorum. Mesut ya korneri kullanmalı, ya da yay üzerinde ikinci şansı beklemeli zira.
Bulut’un oyuncu değişikliklerinin ezberden olduğunu da birkaç kez dile getirmeye çalışmıştım. Dün Samuel’e uygun bir oyun yoktu sahada. Ama Pelkas girerken Thiam çıkıyor. Maç öncesi planlanmış, ezberlenmiş bir değişiklik bu. Fenerbahçe’nin topa sahip olduğu ama oyuna anlam katamadığı bir gündü dün.
HÜSEYİN HÜCUMFAUL!
Önceki gün Alanya-Galatasaray maçını Zorbay Küçük yönetiyor. VAR’da Emre Malok var. Elbette deneyimsiz hakemlerimize tecrübe kazandırmak için zaman zaman böyle büyük maçlarda görevlendirebilirsiniz. Ama hem sahadaki, hem de monitördeki hakemin deneyimsiz seçilmesi yanlış. En az biri deneyimli olmalı. Dünkü Fenerbahçe-Göztepe maçının hakemi de Hüseyin Göçek... Ben müsabaka yazılarında pozisyon pozisyon analizden kaçınıyorum ama Göçek için şunu söyleyebilirim: Kritik pozisyon varsa bir faul bulmaya çalışarak kolaya kaçıyor. Oynatma niyeti yok. O yüzden de ortaya kesik kesik, garip bir oyun çıkıyor.
Futbolda her şey gol değildir, doğru... Bazı maçlar vardır, düşük skorludur ama oyun hiç durmaz. Temposu heyecan vericidir, hop oturur hop kaldırır sizi. İşte bu maç, asla öyle bir maç değildi. Oyun yoktu. Tempo yoktu. Hop oturtup hop kaldırmadı. Eğer Yusuf Sarı tek kişilik bir şova kalkışmasa, skorun da değişme ihtimali çok zayıftı bence.
Böyle tarihi bir maçın teknik direktör kulübelerinde Aykut Kocaman ve Abdullah Avcı’nın oturuyor olması sürpriz değil elbette. Zaten bu ikili çok fazla bir şey vaat etmiyorlardı. Şaşırtmadılar...
Maçın ilk yarısında isabetli şut yoktu. İkinci devrede vitesi biraz daha artırdılar, bu kez 20 dakika boyunca hiç şut atılmadı. Hiç denenmedi kale... 66’daki Bakasetas şutu, ikinci devrenin ilk denemesiydi. Maç özetine de sadece Yusuf’un iki pozisyonunu koysanız çok eksik kalmaz sanki.
BiRKAÇ FLU KARE
Dün Trabzonspor’un kalesinde bir lise öğrencisi, Kağan oynadı. Ancak dün Trabzon kalesinde bir lise değil, ilköğretim talebesi olsa da muhtemelen çok fazla bir şey fark etmeyecekti(!). Kağan’ın kalesine gelen ilk şut 90+4’teydi zira. Bu tatsız, oyunsuz, futbolsuz maçtan aklımızda kalan birkaç flu kare ne, onlara değinelim müsaadenizle...
1- Dünkü garip futbola isyan eden iki futbolcu vardı: Biri Yusuf Sarı’ydı bunların. Bir gol attı, bir topu da çizgiden çıktı. Diğeri ise ilk kez 11’de forma giyen Yunus Mallı idi. Yunus belki fiziksel olarak en üst seviyede değil. Ama her fırsatta klasını gösterdi milli futbolcu. 25’te Ekuban’la verkaçı, 34’teki topuk pası, 54’teki dönüşü... Gelecekte yapacaklarıyla ilgili küçük bir demoydu bunlar.
NWAKAEME OLSAYDI...
2- Dün sahada olsaydı muhtemelen bir başka isyankâr da Nwakaeme olacaktı. Onun sahada olduğu maçlarda Trabzon’un galibiyet oranı yüzde 58’ken, onsuz yüzde 35’te kalmış bordo mavililer.