Alanyaspor, bir taktik kitapçığı gibi. Alanya’yla oynayacaksanız, daha önceki maçlarını iyi inceleyip doğru strateji geliştirmeniz gerek. Ligde benzer bütçelere sahip diğer 15-16 takımdan farklılar, size kendi oyununuzu oynamayı zorlaştırıyorlar. Hemen hemen hiç orta yapmıyorlar. Kalecileri Marafona’nın ayağı, ligdeki bazı stoperlerden daha iyi! Uzun mesafe frikikleri de Tzavellas’la arka direğe etkili kullanıyorlar. Alanya’ya doğru önlemleri alabilmek için, muhakkak onların oyunu konusunda bilgi sahibi olmanız lazım.
BEŞiKTAŞ HAZIRLIKLIYDI
Çağdaş Atan’ın yıllarca Sergen Yalçın’la çalışmasından olsa gerek, Beşiktaş dün Alanya’nın taktiklerine karşı daha hazırlıklıydı. Akdeniz ekibi ilk 20 dakika sadece Beşiktaş’ın tamamlayamayacağı hücumu bekledi, 19’da o fırsatı yakaladı, Juanfran’ın net fırsatı kaçırmasıyla o perde sona erdi. Sonra Anadolu takımlarına karşı yaptıkları gibi geriden sabırla oyun kurmaya başladılar.
KRiTiK POZiSYON
Tzavellas’ın Marafona’nın yanına kadar girdiği, ceza alanında risk aldıkları enteresan bir kurulum metodu bu. Eğer üzerlerine gitmezseniz onlarca pas yapıyor ve sizi bu şekilde yoruyorlar. Üzerlerine giderseniz de bir ters topla çok iyi çıkıp sizi eksik yakalayabiliyorlar. 41’de Bareiro’nun pozisyonu da böyle bir üretimdi.
DOĞRU BiR TERCiH
Ancak Beşiktaş’ın önde baskı kabiliyeti belki de ligin en iyisi. Atiba ve Josef başta olmak üzere pas arası konusunda ustalar. Dün Alanyaspor’u geriden çıkarken çok fazla pas hatasına zorladılar. Ayrıca ilk 11’de Oğuzhan tercihi de doğru netice verdi; Oğuzhan’ın sağ iç rolü o çizgide bir asimetri yarattı: Rosier, Oğuzhan ve Ghezzal’in yakın oynamaları Moubandje’yi çok zorladı.
Elbette Ghezzal performansı ayrı bir başlığı hak ediyor. Onun varlığıyla yokluğu arasında siyahla beyaz kadar fark oluşuyor artık. Çok fazla şut denemiyordu, artık onu da yapmaya, gol katkısı da vermeye başladı. Cezayirli sağ açık için Beşiktaş’ın Leicester’la acilen görüşmesi lazım sanki.
Dün Fenerbahçe onlarca orta yaparak, nihayet birinde de golü bularak galip geldi. Ancak oyun anlamında büyük bir gelişim yaşandığını söylemek güç. Aynen Erol Bulut döneminde olduğu gibi ilk devrede son derece hareketsizlerdi, takımın toplam tutkusu ve coşkusu olağanüstü eksikti. Yine ikinci devrenin başında bir kıpırdanma oldu ve yine Caner’in bir kenar ortasıyla çözüldü maç. Fenerbahçe galip geldi. Lâkin şampiyonluk yarışında kalabilmeleri için bundan daha fazlasına ihtiyaçları olduğu açık.
GiZLi ANLAŞMA MI VAR?
Dün Fenerbahçe maça 4-1-4-1 düzeniyle başladı; Ozan-Pelkas ikilisi Gustavo’nun önünde sekiz numara rolündeydiler. Anladığım kadarıyla Süper Lig’de çalışan tüm teknik adamlar her yaz gizli bir villada buluşup takımlarını 4-1-4-1 veya 4-2-3-1 oynatacaklarına dair imza veriyorlar! Gizli bir sözleşme var herhalde aralarında(!) Zira başka türlü açıklayamıyorum bu ısrarı ben. Bu sezon Fenerbahçe’nin kadrosunda bir gariplik söz konusu. Gustavo, Sosa, Mert, Ozan, İrfan, Mesut ve Pelkas’la tam yedi tane ilk 11’de kullanabileceği merkez oyuncusu var Fenerbahçe’nin. Ama kanat rotasyonu son derece sıkıntılı. Devşirme Valencia-Thiam, ya da yetersiz Samuel-Sinan gibilerle idare edilmeye çalışılıyor kanatlar. Acaba Emre Belözoğlu bir formasyon değişikliğine gidemez mi? Kanat hücumcusu gerektirmeyen bir diziliş denenemez mi? Mesela karo orta sahalı bir 4-1-3-2 ile daha fazla merkez oyuncu da istihdam edebilir Emre Hoca.
OLUMSUZ SiNYAL
Dün Fenerbahçe kazandı ama bir olumsuz sinyale daha dikkat etmeliler hafta içinde: Denizlispor maça önde baskıyla başladı ve özellikle bu presi Fenerbahçe’nin soluna yoğunlaştırdılar. Böylece Fenerbahçe’nin oyunu sol stoper Szalai üzerinden kurmasına engel oldular. Serdar’la kurulmasına izin verdiler bilinçli bir şekilde. Oyun Serdar üzerinden kurulunca da, birinci-ikinci bölge geçiş kalitesi oldukça düştü ev sahibi ekibin. Fenerbahçe’nin bundan sonraki rakiplerinin de Attila Szalai üzerine baskıyı yoğunlaştırmaları halinde Emre Belözoğlu’nun oyun kurulumuna ekstra bir çözüm bulması gerekliliği açık.
EMRE BELÖZOĞLU’NUN ÇALIŞTIĞI HOCALAR
Emre Belözoğlu, futbol tarihimizin en kariyerli sporcularından. İngiltere, İspanya, İtalya ve Türkiye’de Simeone’den Cuper’e, Pearson’dan lucescu’ya-Terim’e, Allardyce’tan Souness’a birçok farklı teknik adamla çalıştı. Belki henüz teknik adamlık deneyimi yok ama futbolculuğunda yaptığı gözlemlerden faydalanmasını beklemek doğal. Herhalde ona bu görevin verilmesinin temelinde de bu var.
BiR TAKIMDA BÜTÜN FUTBOLCULARDA GERiLEME VARSA...
Barthez, Thuram, Desailly, Deschamps ve Zidane’lı o efsanevi kadro finalde Ronaldo’lu Brezilya’yı sürklase ederek kupaya uzanmıştı. Peki o takımın santrforu nu anımsıyor musunuz? Stephane Guivarch ismi kaçınıza tanıdık geliyor? Oysa Guivarch, o turnu vada Aime Jacquet’nin prensiydi. Turnuvayı 0 gol ve 0 asistle tamamladı ama Jacquet için sorun yoktu. Pivotal özelliklerini övüyordu hep Guivarch’ın.
ABOUBAKAR VE GHEZZAL YOKKEN...
Guivarch bence de sıradan bir santrfordu. Zaten Dünya Kupası sonrası Newcastle ve Rangers denemeleri berbattı. Kısa bir süre sonra futbolu bıraktı ve halen hayatına doğduğu kentte yüzme havuzu satıcısı olarak devam ediyor. Dünkü Beşiktaş’ı izlerken nedense Guivarch geldi aklıma. Çok iyi işleyen o takımda Guivarch’ın gol atamaması sorun yaratmıyordu. Aynen iyi işleyen Beşiktaş’a bir gün Necip’i sağ bek ya da stoper olarak koyduğunuzda sorun yaşatmayacağı gibi. Ancak Aboubakar-Ghezzal’in olmadığı bir günde takımın en iyi işleyen pozisyonlarından sağ beki kurcalamak hatalı bir karardı. İyi işleyen bir takım sağ bek Necip’i taşıyabilir. Ama iyi işleyen, eksiksiz bir günündeyse. Dün öyle bir gün değildi doğrusu.
BİR SAATLİK ŞAŞKINLIK
Dün Sergen Yalçın 57’de Ljajic’i çıkarırken Rosier’i sağ beke, Necip’i orta sahaya kaydırarak alışılmış düzenine döndü. Ama bir saatlik şaşkınlık ve yorgunluktan sonra yarım saat yetmedi maçı çevirmeye. Sergen Yalçın benzer bir hatayı Malatyaspor karşısında da ilk 45’te yapmış, ama 46’daki oyuncu değişikliği maçı çevirmeye yetmişti. Sanırım bu sefer de öyle olacağını düşündü. Ama 35 dakika yetmedi bu kez. Son bir parantezi de Rıdvan için açmak isterim. Ghezzal’in olmadığı bir günde Beşiktaş’ın alternatif hücum rotası olarak oynamasını beklerdim. Dün nedense onu da tercih etmedi Sergen Hoca.
G.Saray’ın sadece son 180 dakikasını inceleyerek, sezonun 32’nci haftasında olmamıza rağmen Terim’in henüz birçok sorunun yanıtını bulamadığını görebilirsiniz:
Rize ilk yarısı: G.Saray maça karo orta sahalı 4-1-3-2 ile başladı. Gedson sağ iç, Emre Kılınç sol iç, Emre akbaba santrfor arkası oynadı. Devre 2-2 bitti.
Rize 2. yarısı: G.Saray iki kanat hücumculu klasik 4-4-2’ye döndü. Sağ açıkta Kerem, sol açıkta Onyekuru oynadı. O formasyonun da ömrü 15 dakika oldu. 70’te Mohamed çıktı, 4-2-3-1’e dönüldü. Bu devreyi de G.Saray 2-1 kaybetti.
Hatay ilk yarısı: G.Saray maça 4-1-4-1 ile başladı. Donk’un partneri Gedson’du. Orta üçlünün merkezinde Etebo, sağ içte Feghouli, sol içte Ömer vardı. Devre 2-0 bitti. Hatay ikinci yarısı: Dört oyuncu değişikliğiyle 4-4-2’ye dönüldü. Şener stopere, Linnes sağ beke, Ömer sol beke geçti. Babel sağ açıkta, Halil’se Falcao’nun partneri olarak ileri uçta oynadı. Bu devreyi de 1-0 kaybetti G.Saray...
Elbette sakatlık ve cezaların da etkisi var ama bir büyük takımın Nisan’da ideal formasyonunun olmaması, planının her devre değişmesi ve hemen her devreyi kaybetmesi doğal değil. Dün Boupendza ve Selim gibi iki eksiği olan Ömer Erdoğan’ın net bir planı vardı mesela. Bilmem dikkat ettiniz mi, ilk yarı boyunca baskıya üç oyuncuyla geldiler. Sol açık Kamara, özellikle orta çizgide bekledi. Böylece Muslera’yı Şener-Arda kanadına oynamaya mahkum ettiler. Altı aydır önde baskı yapan her takıma karşı sıkıntı yaşayan G.Saray, dün sadece 3 kişiyle prese gelen Hatay’ın dahi tuzağına düştü kısacası.
11 GARANTiSi Mi VAR?
G.Saray’ın oturmuş bir planı taktiği yok. Ağır ve kısa adımlarla nefes nefese bir futbol oynayan Arda bile şaşırıyordur herhalde kendini 11’de gördüğünde! Gedson’un kontratında acaba ilk 11 garantisi mi var? Ozornwafor’un stoper performansı Gedson ve Şener’den de mi geride? G.Saray’ı uzun zamandır bu kadar çaresiz görmemiştim doğrusu.
İlk iki maçımıza göre farklı bir sınav olacağını biliyorduk: Hollanda ve Norveç’e karşı topa ortalama yüzde 40 sahip olmuştuk. İki maçta da iki farkı erken bulmamızın yardımıyla pragmatik oynadık. Akılcıydık. Sakindik. Rakiplerin geriden gelmek için ortaya koydukları ekstra coşkuyu avantaja çevirerek farklı kazandık iki müsabakayı da. Ancak Letonya oyunu farklı olmak zorundaydı. Bu kez rakip topu bize bıraktı, onlar geçiş fırsatlarını kolladı. Dün ilk bir saatte geriden uzun vurmadık, genelde pasla çıkmaya çalıştık. Önde baskı yaptık, bu yüzden de geride daha fazla boşluk verdik. Üstüne üstlük Uldrikis gibi 1,98’lik bir santrforları olması da işi karmaşıklaştırdı. Bizim yarı sahanın ilk metrelerinde dahi frikik kazansalar tehlike yarattılar. Kornerleri şandel attılar, bolca sıkıntı yaşadık duran toplarda.
TELEPATiK iLETiŞiM
Hollanda-Norveç maçlarında daha önce çok alışık olmadığımız birçok şeye şahitlik etmiştik. Belki de yakın tarihimizde ilk kez rakipler panikle-kaos hücumlarıyla geriden gelmeye çalışırken, biz büyük futbol ülkeleri gibi olgun oyunla kazandık maçları. Dün bir yenilik daha eklemeyi denedik hikayemize: Yedi günde üçüncü resmi maçımızdı bu. İlk 11’imizde 8 oyuncu hiç değişmedi. Mecburiyetler dışında da üç maçta sadece bir değişiklik yaptık 11’lerimizde (Caner/Umut). Kadro istikrarı ulusal takımda çok alışık olduğumuz bir şey değil. Bu istikrar telepatik bir iletişim doğurdu, özellikle Hakan-Yusuf-Kenan’ın sürekli yer değiştirmeleri Letonya savunmasının dengesini bozdu.
GÜNEŞ HATA YAPTI
Ancak yedi günde üçüncü müsabakayı oynayan oyuncularımızın yorgunluğu ikinci devrenin ortalarında belirgin hale gelince değişiklikler kaçınılmaz oldu. O noktada Şenol Güneş’in bu elemelerde ilk kez hata yaptığını düşünüyorum: KenanYusuf-Hakan’ın üçünü birden çıkarıp Enes-Burak-Caner’e döndükten sonra önde top tutamadık. Değişiklik gerekiyordu ama bu denli tutucu olmamalıydı hamleler. 2020’ler gibi başladığımız maçı 80’lerdeki kaygılı halimizle bitirdik ne yazık ki. Elimizdeki 3 puanı yanlış değişikliklerle heba ettik maalesef.
<iframe width="727" height="422" src="https://www.youtube.com/embed/RcdcPtIsEGA" title="YouTube video player" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen></iframe>
Son 4 günde milli takımımızla ulusça gurur duyduk. Güzel bir oyuncu grubumuz var: Güler yüzlü, olumlu, centilmen. Hollanda ve Norveç’i harika skorlarla geçtiler. Ancak tüm bunların dışında heyecan verici bir şey var bu takımda. Çeyrek yüzyıllık ezberlerimizi bozuyorlar adeta. Biz mesela hep topa sahip olan, yeteneklerine güvenen, sahaya terinin son damlasına kadar bırakıp şanssızlıkla kaybeden taraf zannederdik kendimizi. Oysa iki maçtır rakipler bir fazlasını yapmak zorunda kalıyor hep. Bizse akılcı oynayan tarafız. Onlar yüreğini koyuyor sahaya artık. Bizimse bir stratejimiz var. Topa onlar sahip oluyor, yetenek sergiliyor; biz kazanıyoruz! Bu bizim daha önce şahit olmadığımız bir şey. Ezber bozan bir şey.
GERÇEKÇiYDiK
Hollanda karşısında erken öne geçmiştik. İlk yarıda 2-0 yapmıştık. İkinci devrenin başlarında da üçü bulup fişi çekmiştik. Dün de benzer bir senaryo vardı Malaga’da. Yine top onlarda, oyun bizdeydi. Gerçekçiydik. Sakindik. Sinirlenip 10 kişi kalan taraf onlar oldu mesela. Karşımızda çok uzun bir takım vardı, ilk 11’lerinde 1,90’ın üzerinde 4 oyuncu görünce hava topları için endişe etmiştim doğrusu (Gregersen, Ajer, Sörloth ve Haaland)... Ancak bizim çocukların da, sadece stoperlerimizin değil, Okay’ın, Burak’ın, Kenan’ın hava hakimiyetlerini görünce afalladım bir kez daha. Artık Türk futbolunda bir devir sona ermiş. 90’larda olduğu gibi kısa değil takımlarımız. Havada da iyiyiz.
ÇAĞLAR-KAAN HARiKAYDI
Harika bir kaleci jenerasyonumuz var. Stoperlerimiz de öyle. Merih-Ozan yoklardı, Çağlar-Kaan harikalardı bu kez. İlk golde Çağlar’ın öne cesur oyunuydu mesela pozisyonu hazırlayan... Mert-Kaan’ın Sassuolo, Yusuf-Burak’ın Lille deneyimlerinden faydalandık. Ozan Tufan’ın kendisine güvenildiğinde neler yapabileceğini ulusal takımda gördük bir kez daha. Okay Yokuşlu, Hollanda-Norveç maçlarında pas arası rekoru kırmış olabilir. West Brom ligde kalırsa, onunla devam etmek isteyeceklerine eminim. Bu takımı izledikçe 11 Haziran’da Roma’da oynayacağımız İtalya maçı için sabırsızlanıyorum doğrusu.
2022, 2024 VE HATTA 2026’NIN TAKIMI
Milli takımın dünkü 11’inde 24 yaş altı tek oyuncumuz vardı: Mert (21)... 27 yaş üstü de tek oyuncumuz vardı. O da 35’lik Burak... Aynen Hollanda maçında olduğu gibi dün de, ilk 11’imizin 9’u 24-27 yaş aralığındaydı. Yani futbollarının belki de en güzel çağında. Hem toy denilebilecek kadar küçük değiller. Hem de enerjilerinin zirve yaptığı çağları yaşıyorlar. Gerçekten müthiş bir jenerasyon bu. Bu takımın ağırlıklı olarak 24-27 yaş civarında kümelenmesi şu anlama geliyor: Bu ekip, hem Euro 2021 ve Katar 2022’nin takımı. Hem de birer tane
Onun için üzülerek ‘çok yönlü takımın tek yönlü hocası’ benzetmesi yapmıştım. Bu tek yönlülükle büyük takım hocalığı yapması imkansızdı. Belözoğlu da değerli bir spor adamı. Ancak getiriliş tarzı bir açıdan beni rahatsız ediyor.
Sportif direktörlük önemli bir müessese. Teknik direktör bu sezonu düşünürken, sportif direktör geleceği planlar. Teknik direktör 25 kişiyle ilgiliyken, sportif direktör yeryüzündeki tüm sporcularla ilgilidir. Türkiye’de bu kurum maalesef ölü doğdu.
Teknik direktörün alternatifi olmaktan öteye gidemedi. Ve maalesef sportif direktörlük kurumu bir darbe daha aldı
Yaklaşık otuz yıldır futbol izliyorum, ulusal takımımızın şerefli mağlubiyetler dönemine de, Dünya üçüncüsü altın jenerasyonuna da şahitlik ettim. En güzel günleri de, en kötü günleri de gördük ay-yıldızlı formayla. Ancak bana bir gün Türkiye ile Hollanda oynayacak, maçta ilk 1 saat boyunca daha organize olan taraf biz olacağız, Hollanda içgüdüleriyle ve yetenekle, bizse net bir stratejiyle oynayacağız; 46’da 3-0 öne geçeceğiz deseniz, herhalde inanmakta güçlük çekerdim. Ancak dün Olimpiyat
Stadı’nda ilk bölümde yaşananlar özetle buydu doğrusu.
STRATEJi YERiNi KORKULARA BIRAKTI
Hollanda’nın iyi bir futbolcu nesli, yetersiz bir teknik adamı var. Bu jenerasyonla Koeman, Euro 2020’nin favorilerinden olabilirdi. de Boer’inse bu görevde ömrünün uzun olacağını zannetmiyorum. Dün topa sahip oldular; ancak bizim lüzumundan fazla yaslandığımız 60’la 80 arasındaki bölüm dışında oyunu yönlendiremediler. Maçta 3-0’a kadar harika bir kontratak stratejisiyle oynadık. Önce geriden pasla çıkmayı denedik, presle karşılaşınca Uğurcan sağa uzun vurmaya başladı. 1,80’den kısa sol bekleri ve sol stoperleri karşısında Kenan 3, Burak 2 hava topu aldı ilk devrede. Çağlar liderliğinde iyi savunma yaptık, okay muhteşem oynadı, Çalhanoğlu’yla ikinciüçüncü bölge geçişlerini müthiş yaptık. Ancak 46’da 3-0’ı bulunca şenol Hoca’nın stratejisi, yerini korkulara bıraktı maalesef. Önce 64’te sol kanadı iki beke döndürdük, Kenan sağ açığa geçti. O bölümde sol çizgiye kayan Memphis koridora çevirdi sağımızı. Sonra 79’da Kaan’ı oyuna sokarak beşli savunmaya döndük, sahadaki kaygı dozajını artırdık. Eğer 80’de Enes o frikiği kazanmasa ve Burak olağanüstü vurmasa, kalan 10 dakikanın çok zorlu geçeceği hissediliyordu doğrusu. Neyse ki Burak kariyerinin en iyi maçlarından birini oynadı, Çağlar, Ozan kabak, Uğurcan, Umut, Okay, Hakan hepsi çok iyi yaptılar görevlerini. Elemelere süper bir başlangıç yaptık. Bu yürekli çocuklarla ne kadar gurur duysak az.
250 TL'ye varan "Hoş geldin bonusu" sadece Misli.com'da! Hemen üye ol...