Trabzonspor’un bu yıl oynadığı 13 maçın 9-10’unda izlediği yol benzerdi: Stoperleriyle birlikte topu rakip yarı sahaya taşıyorlar. Sete kalabalık yerleşiyor ve coşkulu hücum ediyorlar. Evet rakiplerine fırsat veriyorlar, geriye de düşebiliyorlar, ama risk alıp çevirmeyi başarıyorlar maçları... Bu sezon bu stratejinin dışına en çok çıktıkları iki maç vardı: Göztepe ve Beşiktaş maçları. Dün de Gaziantep karşısında ana stratejilerinden farklı davranmak durumunda kaldılar. Medical Park Stadı’nda maçın önemli bölümünde topa daha fazla sahip olan taraf Gaziantep’ti. Erol Bulut’un ekibi hücuma kalabalık geldi, sete yerleşti, her şeyi denedi. Ama Trabzon’dan puan çıkarmaya yetmedi bu denemeler.
ANTEP’TE GOLÜ DÜŞÜNEN AZDI
Dün Gaziantep’in etkili oyununun karşılığını skor olarak alamamasını birkaç faktöre bağlayabiliriz. Tabii ki ikinci devrede bir miktar şanssızlardı, direkten dönenler, çizgiden çıkanlar var. Bence gol düşünen, gol şansı olan oyuncu sayıları da az. Muhammet’in yokluğu tabii ki büyük dezavantaj. Erol Bulut’un özellikle ilk devrede kullandığı 11, yeteneği çok kısıtlı bir 11’di. Evet yürekliler, savaşçılar, çalışkanlar. Ama 11’de dört stoper orijinli oyuncu (Tosca, Caulker, Djilobidji, Ertuğrul), iki sağ bek (Oğuz, Kitsiou), bir ön libero (Doğan), iki merkez orta saha (Recep, Maxim), bir de forvet (Dicko) vardı. Eğer Erol Hoca ikinci yarıda yaptığı değişikliklerle oluşan 11’le maça başlasa, belki de skora dönüştürebilirlerdi güzel oyunlarını.
TOPU RAKiBE BIRAKTILAR
Trabzonspor dünkü maçın ikinci devresinin neredeyse tamamını mahkum oynadı. Ancak maçın fişini ilk devrede çekmişlerdi zaten. Bakasetas-Hamsik’in yokluğunda klasik eğlenceli oyunlarını oynayamadılar, topu çoğunlukla rakiplerine bıraktılar ve fırsat hücumları kolladılar. Bir golü duran toptan, ikisini de geçiş hücumlarından ürettiler. Şüphesiz ki geçişlerde de etkili silahları var. Nwakaeme sağlıklı olduğunda ligin en fazla keyif veren oyuncularından. Dün yine ikinci ve üçüncü golde zekası ve yeteneğiyle başroldeydi.
SAVUNMADA EDGAR KAHRAMANCA OYNADI
Djaniny kendisine sorumluluk verildiğinde katkısı artan bir adam. Önce sağ açıkta, sonra santrfor pozisyonunda yüzde yüzünü verdi. Terinin son damlasına kadar sahaya bıraktı. Antep’in baskı kurduğu bölümde kahramanca mücadele eden Edgar, maçın yıldızlarından. 45’le 75 arası en az beş kritik müdahalesi vardı. Erce’nin ısınırken sakatlanmasıyla kendini üç direk arasında bulan Arda da son derece soğukkanlı bir 90 dakika çıkardı doğrusu.
Son yıllardaki düşük tempolu Galatasaray-Fenerbahçe derbilerine göre daha hareketli ve heyecanlı bir maç izledik, doğru. Ancak, dün her iki takımın da sete karşı hücumlardan sonuç alamadıklarını, maçın kaderini topa sahip olan değil olmayan tarafın belirlediğini başlığa çıkarmak gerek. Bu bir “set oyunu derbisi” değil, “geçiş oyunu derbisi” oldu tanım itibariyle.
Maça ev sahibi Galatasaray daha arzulu başladı. İlk 20 dakikadaki etkili oyun Kerem’in de golünü getirdi. Kerem’in çıkışı sürüyor, Karadağ maçından sonra Fenerbahçe önünde de şunu gösterdi ki, büyük maçların oyuncusu olmaya aday.
YAZILI OLMAYAN KURAL!
Galatasaray golü bulduktan sonra Süper Lig’in yazılı olmayan kuralı devreye girdi:
“Bu ligde 1-0’ı bulan hiçbir takım 2-0’ı arayamaz. Herkes 1-0’ı korumaya çalışmalıdır.”
Galatasaray da öyle yaptı ve ilk devrenin ikinci yarısında Fenerbahçe’ye gol fırsatları tanıdı. Böylece ilk devreyi Fenerbahçe şutlarda 5-4, rakip ceza alanında topla buluşmada da 11-7 önde geçti.
VAN AANHOLT BAŞROLDEYDi
Ancak ikinci yarıda oyunun vitesinin büyük ölçüde Terim’in elinde olduğunu söylememiz gerek. Özellikle 65’teki Diagne/Halil değişikliği sonrası ön tarafta daha çok top tutabilen bir görüntüye büründü sarı kırmızılılar.
Bu sezon Galatasaray’ın iki farklı oyun stili gelişti: Biri, Taylan-Berkan’ın ikisinin sahada olduğu, savunmada daha güvenilir ama hücumda nispeten kısır model. Özellikle Avrupa’daki Lazio ve Marsilya maçlarında bu modelin başarılı uygulamalarını gördük. Ancak Fatih Terim bu ikiliyi ligde bir arada kullandığında hücumda verimlilik düşüyor. Pas hızı, pas serisi sayısı ve yaratıcılık açısından kısırlaşıyor sarı kırmızılı takım.
Terim’den 4-4-2 bekliyorum
Sarı kırmızılıların diğer oyunuysa Berkan-Taylan’dan birinin ilk 11’de kullanıldığı, kalan kontenjanın orta sahaya ya da hücuma eklendiği model. Bu durumda Terim genelde orta sahayı Berkan-Cicaldau ile kuruyor, çift santrforla formasyonu 4-4-2’ye çeviriyor. Bu dönüşümün başarılı uygulamalarını da Göztepe maçının ikinci yarısı ve Konyaspor ilk devresinde seyrettik. Ben Galatasaray’ın gerek bu maçta ev sahibi olması, gerek lider Trabzon’la olan puan farkı sebebiyle 4-4-2 ile başlayabileceğini düşünüyorum. Üstelik bu tezi destekleyen bir veri daha var artık Terim’in elinde: Halil milli takımda da Burak’la çift santrfor olarak görev yaptı ve gayet başarıyla uyguladı ikinci forvet rolünü.
Pereira cesur olmak zorunda
F.Bahçe’nin de misafir ekip olmasına rağmen beraberlikten fazlasına ihtiyacı olan bir maç bu. Hem liderin 10 puan gerisinde olmaları hem de oyun olarak Pereira’nın yeni bir şeyler kanıtlama ihtiyacı, bu maça daha cesur bir anlayışla çıkma mecburiyeti doğuruyor. Pereira ligdeki ilk 11 buçuk maçta formasyonunu esnetmeyi ısrarla reddetti. Üç stoper ve üç hücumculu modelini, bırakın bir maç, bir dakika bile esnetmedi. Ancak bu inadın kırılma anı, Kayseri maçının 46’ncı dakikası oldu. O maça 3-52 ile başlayan Pereira, devrede Serdar-Pelkas-Novak’ı sokup, Nazım-Meyer-Szalai’yi çıkarınca kendi duvarlarını da kırmış oldu bir bakıma. Defalarca söyledim, yine tekrar etme ihtiyacı hissediyorum:
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJybTJsVHBWNiIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
3 değil 4 hücumcu oynatmalı
Fenerbahçe’nin ana problemi üç stoperle oynaması değil, üç hücumcu ile yetinmesi. Sahadaki hücumcu sayısını bir türlü artırmaması. Bu yüzden de hücumda çoğalamaması. Kalabalık ve yoğun hücum edememesi. Kayseri maçının ikinci yarısında kanatlarda İrfan-Pelkas, önde Serdar-Berisha ile Fenerbahçe zincirlerinden kurtuldu. Pereira göreve geldiğinden beri ilk defa 45 dakika boyunca sahada dört ofansif oyuncu istihdam etti. Pereira eğer Türkiye’ye değişebileceğini-dönüşebileceğini, bu takımı geliştirebileceğini kanıtlamak istiyorsa, derbiye hücumda 3 değil 4 oyuncuyla çıkmayı becerebilmeli.
Mart’ta zorlu bir play-off aşaması oynayacağız, ama yine de seri başı torbasında İskoçya ve Galler gibi ihtimallerin olması umut verici. Stefan Kuntz’u 4 maçlık performansıyla tahlil etmek kolay değil. Ama bana çabuk öğrenen, çabuk adapte olan biri izlenimi verdi. En önemlisi “doğrularına tapmıyor”. Değişime, dönüşüme açık. Belki Mart’taki play-off kadrosu için çok fazla dönüşüm yapmamız mümkün olmayacak. Zaten buna gerek de yok. Ancak işler yolunda gider de Katar vizesi alırsak, ya da başarısız olup hedefimizi Euro 2024’e çevirirsek ulusal kadroya katabileceğimiz birkaç kritik isim var. Bunların başında da Belçika Ligi’ni kasıp kavuran Türk asıllı forvet Deniz Undav geliyor.
1- DENİZ UNDAV
Bu sezon Avrupa’nın en büyük peri masalı hikayesi adayı Belçika’da yaşanıyor. Yaklaşık 50 yıllık aradan sonra birinci lige çıkmayı başaran Union SG, 14 haftası tamamlanan Belçika Ligi’nde 4 puan farkla lider durumda. Brüksel’in 50 bin nüfuslu Saint-Gilles bölgesinin mütevazı temsilcisi, tahmin edebileceğiniz gibi bir proje takımı. Kulübün sahibi, Brighton patronluğundan da yakından tanıdığımız profesyonel poker oyuncusu Tony Bloom. Doğal olarak İngiliz kaynaklarından faydalanıyor, Chelsea’den Marcell Lewis’i kiralamış mesela. Yine İngiltere Lig 1’den Sorinola ve Burgess gibi oyuncuları Belçika’ya getirmiş. Esas yatırımı önceki yaz yapıp takımı Belçika Süper Ligi’ne çıkarmış. Bu sezonsa ikinci ligi şampiyon bitiren takımı koruyarak devam ediyor mücadelesine
HER MAÇTA KATKISI VAR
Takımın iki süperstarı var: Biri 23 yaşındaki Belçikalı santrfor Vanzeir. Bu sezon ligde 9 gol ve 5 asistle oynuyor. Önceki gün de Galler karşısında ilk kez Belçika Milli Takımı formasını giydi. Takımın diğer yıldızıysa çok tanıdık bir isim: 1996 Almanya doğumlu, Şanlıurfa kökenli bir Türk, Deniz Undav. Deniz 14 maçta 10 gol ve 8 asistlik inanılmaz performansıyla bu yıl Belçika Ligi’nin en etkili oyuncusu. Lider Union SG ile tüm maçlara ilk 11’de başladı, Ağustos sonundan beri her bir maçta gol ya da asist katkısı yaptı. Boş geçtiği maç yok. Anderlecht, Genk, Antwerp, Charleroi, Mechelen gibi zirve yarışçılarının hiçbirini boş geçmeyerek takımının tepede olmasında bir numaralı rol sahibi. Klasik bir dokuz numara. Ceza alanı içinde iyi bitirici. Çalışkan, dinamik ve arzulu. Ben doğrusu Stefan Kuntz’un basın toplantılarında çoktan Deniz’den bahsetmesini beklerdim, hatta Kasım’da milli takım kadrosuna çağırılmasını da umut ettim. Çok geç kalmadan 25 yaşındaki Deniz’i saflarımıza katmalıyız bence.
2- GÖRKEM SAĞLAM
Görkem aslında yakından tanıdığımız bir isim. Yaşı tuttuğu dönemde Türkiye Ümit Milli Takımı’nın da gündemine gelmiş ama milli formamızla sahaya çıkmamıştı. Bu sezon Willem formasıyla dokuzu ilk 11’de 11 maça çıktı, bir merkez orta saha için hiç fena sayılmayacak 4 gol katkısıyla oynuyor. Stil olarak Orkun Kökçü’ye benziyor. Belki kısa vadede A milli takımın vazgeçilmezlerinden olmayacak ancak bu gelişimini sürdürürse orta vadede faydalanma ihtimalimiz olan bir isim. Aynen Hamit Altıntop gibi Gelsenkrischen kökenli olan Görkem’i de Mart’ta saflarımıza katmakta ve denemekte fayda var.
Genç bir milli takımımız var; dün yılın en kritik maçına ilk 11’de 25 yaş altı tam sekiz oyuncuyla çıktık. Bu seviyede bir turnuvada, bu seviyede bir milli takımın, bu kadar kritik bir maça böyle genç bir kadroyla çıktığına çok fazla şahit olmazsınız. Kaliteli bir jenerasyona sahibiz, bizi 2024’e ve 2026’ya da bu oyuncu iskeleti taşıyacak büyük ihtimalle.
Böyle iyi bir jenerasyonun tek eksiği bence potansiyellerini açığa çıkarmaktı. Takımımızın kaygı dozajını düşürüp, cesaret dozajını artırmaktı.
Bu yetenekli oyuncu havuzuyla bizim topu rakibe bırakma stratejisiyle oynamamız anlamsız. Letonya, Karadağ gibi rakiplere karşı 2 farklı öne geçip beşinci vitesten ikiye düşmemiz acı vericiydi.
İLK 11'İMİZ DOĞRUYDU
Dün Karadağ’da bir Türk sporsever olarak beni en çok sevindiren şey bu oldu: Değişiyoruz, gelişiyoruz. Doz aşırı kaygı atmosferinden uzaklaşıyoruz. Dün bizim beşte birimiz değerinde bir milli takıma karşı, olması gerektiği gibi ofansif bir 11’le sahaya çıktık. Cebelitarık maçında olduğu gibi 4-4-2 oynadık. Kuntz, devre arasında tek ön liberomuzu da kenara alma cesareti gösterdi. 80’inci dakikaya kadar da çift santrforlu düzenden şaşmadı.
Alman Hoca göreve geldiğinde doğrusu büyük endişeler taşıyordum. Onun CV’sini bu görev için yetersiz buluyordum. Ancak şu anda onun da bir aylık gelişimini-dönüşümünü takdirle izliyorum doğrusu.
SÜPERSTAR ÇAĞLAR
Dün aldığı cesur kararlarla maçın en iyileri arasına yazdığımız Kuntz’un yanına, büyük maçta büyüyen süperstarımız Çağlar’ı da eklemeliyiz. Biri gol değerinde olmak üzere dört tane çok kritik müdahalesi vardı dün.
Türk futbolunun son çeyrek yüzyıldaki muazzam şansı bir kez daha devreye girdi, elemelerin son gününe hiç ummadığımız harika bir noktada giriyoruz. Bırakın beraberliği, Karadağ’a mağlup olsak dahi play-off oynama şansımız var.
Ancak bu durumun bize avantaj değil dezavantaj olarak dönebileceğini düşünüyorum maalesef. Bugün bence asla beraberliği hedeflememeliyiz, zira galibiyet arzulamak için ciddi sebeplerimiz var.
6 MAÇTA İLK GOLÜ KALESİNDE GÖRDÜ, 3'ÜNDEN PUAN ALDI
Karadağ, Avrupa futbol haritasına yeni katılmış bir ulus. Henüz büyük turnuva görme şansları olmadı ama bu ihtimalin sıralamada yukarı tırmanmak ve daha üst torbalara ulaşmaktan geçtiğini biliyorlar. O yüzden de tabloda durumları ne olursa olsun, maçların sonuna kadar vazgeçmiyorlar.
Bu elemelerde 6 maçta ilk golü kalelerinde gördüler. Bunların birini (Letonya maçını) kazandılar. İkisinde de 2-0’dan geri gelip beraberliği kurtardılar (Türkiye ve Hollanda maçları). Bence sırf bu yüzden bile Karadağ’a karşı 0-0’a ya da 1-0’a güvenmemek, daha fazlasını aramak gerek.
Maçların sonunda vites yükseltme, sonradan giren oyunculardan verim alma konusunda usta bir teknik adam var karşımızda.
HIZLI GEÇİŞ VE DURAN TOPTAN BİZE 2 GOL ATMIŞLARDI
Radulovic’in Karadağ’ı elemelere 4-4-2 düzeniyle başlamıştı. Bize karşı da dörtlü savunma ve Djurdjevic-Bozovic hücum ikilisiyle oynamışlardı. Ancak Norveç’e kaybedip matematiksel olarak terfi şansları bittikten sonra Euro 2024 planını test etmeye başladılar. Vujacic-Savic ve Tomasevic’le üç stoperle oynuyorlar. Norveç’e karşı yüzde 40, Hollanda’ya karşı yüzde 26 ile topla oynadılar. İki hücum planları var: Biri, sizin tamamlayamadığınız hücumlarda Jankovic ve Haksabanovic üzerinden hızlı geçiş. Diğeri de uzun mesafeden bile olsa duran toplara kalabalık gelmeleri. Ki bize İstanbul’da her iki planla gol atmışlardı.
Cebelitarık 32 bin nüfuslu, yani neredeyse Hakan’ın memleketi Bayburt’un şehir merkezi kadar insana ev sahipliği yapan bir ülke. 7 kilometrekare, yani yaklaşık bin futbol sahası kadar bir yüzölçümü var. FIFA sıralamasın da 198’inci konumdalar. St.Lucia, Montserrat, Makao gibilerin gerisinde son derece mütevazı bir futbol ülkesiydi dünkü rakibimiz. Elbette böyle bir maçın teknik analizini yapmak çok anlamlı değil. Ancak dün çok ihtiyacımız olan o farklı galibiyeti tutkulu ve disiplinli bir oyunla hanemize yazdırmamız önemli. Peş peşe olumsuz sonuçların ardından gelen Letonya ve Cebelitarık galibiyetleri, bizi salı akşamı Karadağ deplasmanına ciddi bir umut ve heyecanla götürüyor.
Evet dün 70 dakikayı 10 kişi oynayan zayıf rakibimizle karşılaştırmalı analizi pek mümkün olmayan bir maç oynadık ama salı için önemli mesajlar içeriyor yine de dünkü müsabaka:
KLASİK ÖN LİBEROMUZ YOK
1) Orta sahada Berat, Berkan, Taylan gibi klasik bir ön liberoyla başlamadık. Ancak Hakan ve Orkun’un kaybettiğimiz toplarda hemen gösterdikleri reaksiyonun altını çizmemiz gerek. Özellikle Hakan’ın defansif çabası dikkat çekiciydi.
4-4-2'DEN İYİ VERİM ALDIK
2) Maçta baştan sona kadar 4-4-2 dizilişini tercih ettik. İyi de verim aldık. Burak statik dokuz gibi değil, gezen dolaşan santrfor tipinde oynadı. Bu hareketli oyununun ödülünü de üç asistle aldı. Ceza alanı golcüsü rolünü alan Halil de, solda Kerem de etkililerdi. Şu aşamada sadece Cengiz’i aramadığımızı söylersek yalan olur. Barış’ın geleceği parlak ama deneyimi eksik şüphesiz.
BEK DEĞİŞİKLİĞİ İŞE YARADI
3)
Türk futbolunun kulüpler düzeyinde düşüş yaşayıp 30 sene sonra Avrupa ülkeler sıralamasında 18’inciliğe inmesinde birkaç öncül faktör var. Bunların birincisi, ligin temposuzluğu. Avrupa kupalarında daha tempolu bir rakiple karşılaştığımızda çaresiz kalmamız. Sporting en güncel örneğiydi bunun. Ligin temposuzluğunun başlıca sebebi de her faul sonrası yaşanan seremoni. Oysa TFF bir talimat yayınlayıp, “sakatlanan ve kenara gelen oyuncu, oyuna girmek için bir sonraki düdüğü bekleyecek” dese sorunun yarısı çözülmüş olacak.
1-0’I BULAN, KALENiN ÖNÜNE OTOBÜS ÇEKiYOR
Süper Lig’in ikinci büyük sorunu da hiçbir takımın 2-0’ı aramaması. 1-0’ı bulanın otobüs çekmesi. Hatta Anadolu takımı teknik direktörleri özelinde konuşursak, hemen hepsinin beraberliğe ve görevini 1 hafta daha korumaya razı olması. Neyse ki ligde bu köhne düşünceye isyan eden birkaç teknik adam var. Ömer Erdoğan, Çağdaş Atan, İlhan Palut farklı şeyler deneyen, düzene isyan eden değerli teknik adamlar. Yalnızca 32 yaşında olan Farioli’yi de farklı düşünce biçimiyle yazabiliriz bu değerli hocaların yanına. Evet çok deneyimsiz, ama yaşı ve vizyonu itibariyle bu ligin Nagelsmann’ı. Dün Olimpiyat Stadı’nda bir kez daha gösterdi ki farklı düşünüyor, sürüden ayrılmak istiyor. Başka türlü bir düşünce dünyası var.
HEP ÖNDE BASTILAR
Dün tüm sezon yaptıkları gibi geriden pasla çıktılar. Biglia sahada olduğu için de fena değillerdi bu konuda. Ve yine tüm sezon olduğu gibi önde bastılar. Galatasaray’ın her hatasında da fatura kesmeye yaklaştılar. 69’da da emre’nin bir hatasında faturayı kestiler. Önde baskının panzehri de önde baskı tabii ki. Bu kadar önde baskı yiyorsanız siz daha güçlü bir önde baskıyla yanıt vermelisiniz. Galatasaray da oyuncu değişikliklerinden sonra bunu yaptı ve aynen Karagümrük gibi buldular beraberlik golünü.
TERiM, PİRLO GİBİ YAPABİLİRDİ
Galatasaray’ın dün kazanabilmesi için bence her zamankinden biraz farklı düşünmesi gerekiyordu. Mesela 6 numarada klasik kesici Berkan yerine, sürpriz bir derin oyun kurucu kullanabilirdi Terim. pirlo’nun Juventus’ta yaptığı gibi sizi geriden güvenle çıkaracak birisi.