Dün Vodafone Park’ta oynanan maç, Süper Lig’in gururu niteliğindeydi. İki tane top oynamak isteyen takım. Toplu oyunda iyi olan, topsuz oyun sevmeyen iki hoca. İlk devrenin ilk 30 dakikası itibariyle topa sahip olmayı başaran taraf ev sahibi Beşiktaş’tı Dolmabahçe’de. Başlangıçta sol bek Umut, daha sonra sağ bek Rosier’nin bindirmeleriyle pozisyonlar buldular, Ghezzal ve Larin’le de gole yaklaştılar. Ancak ilk devrenin kırılma anı Bakasetas’ın sakatlığıydı, onun yerine Siopis’in girişiyle tablo farklılaştı: Oyunu Beşiktaş oynadı ama üçüncü bölgede tamamlayamadığı hücumlarda Trabzon’un geçiş becerisi yükseldi.
TOP KAZANMA ARTTI
Siopis girince Trabzon 4-1-4-1’den 4-23-1’e döndü. Siopis-Berat ikilisiyle bordo-mavili ekibin serseri top kazanma oranı arttı. Hamsik özgürleşti. Hamsik’in özgürleşmesiyle de 45+4’teki müthiş gol pası geldi zaten. Euro 2020’yi dikkatli izleyen sporseverler hatırlayacaklardır, Slovakya Milli Takımı’nda da Hamsik’in rolü buydu. Daha önde oynuyor, kaleye daha yakın pozisyon alıyordu. Dün de Bakasetas’ın çıkışıyla Hamsik’in kaleye yaklaşması, Abdülkadir’in golünü yaratması anlamına geldi.
HAMSİK İKİLEMİ
Ancak Trabzon’un bu sezonki hikayesinde hep bu ikilemin rolü var zaten. Abdullah Avcı’nın sahada tuttuğu ön libero sayısı, oyun karakterini de belirliyor. Yani Hamsik’in 10 numaraya geçmesi avantaja da dönüşebiliyor, dezavantaja da. Maçın ikinci yarısının başlangıç düdüğüyle beraber Beşiktaş fırtına gibi girdi oyuna. 46’dan 88’e kadar Trabzonspor’un şutu yok. Oysa o bölümde Beşiktaş, biri gol olmak üzere 5 şut gönderdi Trabzon kalesine. Bu farkın bence temel nedeni, Beşiktaş orta sahası daha yaratıcı oyunculardan oluşurken, misafir ekibin merkezde yaratıcılık yükünün Hamsik’e kalması. Ve Josef’in de (muhtemelen devre arası konuşmaları neticesinde) Hamsik’e daha yakın oynamaya başlaması.
SLOVAKYA MODELi
Marek Hamsik bu sezon Trabzonspor’un oyun merkezini belirleyen adam. Tek ön libero Berat’la oynadığında daha fazla savaşıyor, top kazanıyor. Dün Bakasetas/Siopis değişikliği sonrası iki ön liberolu düzende kendini 10 numarada buldu. Ve Slovak Milli Takımı’ndan alışık olduğu role geçince gereğini yaptı. Abdülkadir’e attığı gol pasının zamanlaması, şiddeti derslik.
PJANiC-TEiXEiRA MESAFESi
Süper Lig’in en çok gol atan iki takımı... En çok şut deneyen iki ekibi... Toplu oyunda fark yaratan, topsuz oyunda sıradanlaşan her iki takım için de sır; topa hükmetmek. İki takımın da başarısı topa sahip olmaya öyle bağımlı ki, bu maça bir top yetmez. Gerek Beşiktaş’ın gerekse Trabzon’un istediklerini sahaya yansıtabilmeleri için iki top gerekiyor sahaya bu akşam.
Beşiktaş’ın geçen sezon şampiyonluğa giderken ortaya koyduğu prototip bir oyun vardı: Geriden pasla çıkıyorlardı. Stoperleriyle birlikte rakip yarı sahaya yerleşiyor, pas serileri yakalıyor, rakiplerinin bir uyumaanını kolluyor ve fatura kesiyorlardı. Bekleri hücumcuydu, orta sahaları yüksek pas istatistiği yakalıyordu ve ileri üçlüsü skorerdi. Geçen yıl Beşiktaş ne yapıyorsa bu sezon da devam ettirmeye çalışıyor Sergen Yalçın aslında.
Sergen Hoca’nın planını Avcı uyguluyor
Ancak Sergen Hoca’nın Beşiktaş’ta çeşitli sakatlıklar-aksaklıklar sebebiyle aksayan planını Doğu Karadeniz’de eski hocası uyguluyor bu sezon. Trabzonspor koçu Abdullah Avcı, Süper Lig’de bu sezonun dominant oyun sembolünü üreten hoca
konumunda. Stoperleriyle oyunu öne taşıyorlar, Peres-Denswil bolca hücuma katılıyor. Hamsik oyun merkezini belirliyor. Gervinho, Bakasetas, Nwakaeme skorer. Cornelius ve Djaniny’ye genelde bu üretken oyunu bitirmek kalıyor rakip kale önünde.
KARTAL’IN ANA HÜCUM PLANI PJANiC’iN ŞOK PASLARI
Beşiktaş’ın tabii ki bu maçta tipik iç saha oyununu oynamayı denemesi olası. Yani Sergen Yalçın’ın ekibi şüphesiz ki topa sahip olup oyunu domine etmek isteyecek. Bu doğrultuda da Miralem Pjanic’in sakatlıktan çıkıp ilk 11’de oynama ihtimali çok kritik bir önem arz ediyor. Geçen sezon Beşiktaş’ın geriden pasla çıkmada ana istasyonu sağ stoper Welinton’du.
GHEZZAL VE TEiXEiRA’NIN iŞLERiNi KOLAYLAŞTIRIYOR
Dün saat 20:45 sularında Avrupa ülkeler sıralamasında 19’uncu basamaktaydık. Üstümüzdeki 4 ülkeyle (Hırvatistan, Yunanistan, G.Kıbrıs ve Çekya ile) çok küçük puan farklarımız söz konusuydu. Ve bu sezonu eğer 15’inci basamağa tırmanarak bitiremezsek 2023’te bizi bir felaket senaryosu bekliyor: Avrupa’ya artık 5 değil 4 takımla gidebileceğiz. Bunların biri Şampiyonlar Ligi, üçü Konferans Ligi ön elemesine... Ve bu 4 takımımız da üçer ön eleme oynamak zorunda kalacaklar.
ŞUBAT KURASINA GÖZ KIRPTI
Tüm bu felaket senaryosundan kurtulabilme ihtimalimiz temsilcilerimizin Şubat’ı görmesine bağlı. Dün bu açıdan Türk futbolunun kader gecelerinden biriydi ve Galatasaray’la Fenerbahçe’nin aldığı iyi sonuçlar umutlandırdı bizi. Galatasaray, 160 dakikasını çok akıllı oynadığı Lokomotiv eşleşmesinden toplamda 4 puan çıkararak işin büyük kısmını halletti. Galatasaray’ın artık Şubat kurasında olması kesin gibi. Fenerbahçe de Antwerp’ten 4 puan alarak en azından grupta ilk üçü büyük ölçüde garantiledi. Bu sezon Avrupa Ligi grup üçüncülerinin de Konferans Ligi’nde devam etmeleri söz konusu. Sarı lacivertliler de dün geceki hayati galibiyetle Şubat kurasına göz kırptı bence.
3 PUANI KALiTE FARKI GETiRDi
Galatasaray’ı dün gece Lokomotiv karşısında 1-0’a organize takım duruşu ve geçiş hücumları taşıdı. Ancak sarı kırmızılılar ne zaman takım duruşunu ikinci plana atıp risk aldı, maç da Rus ruletine döndü zaten. Fenerbahçe’yi Antwerp önünde galibiyete taşıyan detaysa kalite farkıydı. On beş gün önceki ilk maçta da net bir şekilde görmüştük: Fenerbahçe, Antwerp’ten fersah fersah kaliteli bir takım. Kadıköy’de 20 ile 45 arası oynanan oyun bir düğmeye basılmışçasına durmasa, Fenerbahçe 46’da kontak kapatmasa zaten Antwerp İstanbul’dan da fark yiyerek ayrılacaktı.
Fenerbahçe dün zincirlerinden arınmış bir ilk yarı oynadı. Mert Hakan ve İrfan Can’ın soloları dahi maçın farka gitmesine yetti. Pereira bir sonraki maçta daha fazla kaliteli oyuncusunu bir arada sahada bulundurabilecek anlayışı benimserse, Pire’den de istediğini alabilecek güçte Fenerbahçe.
Galatasaray’ın bu sezon iki ana oyun planı var: Biri, merkezde Taylan-Berkan’ı bir arada kullandıkları resesif oyun. Topu daha çok rakibe bıraktıkları günlerde geçirgenliği azaltma maksatlı bir orta saha modeli o. Marsilya ve Lokomotiv Moskova maçlarında iyi sonuç verdi. Beşiktaş maçında o plandan çıkışta biraz geç kaldığı için iyi netice alamadı Terim.
Galatasaray’ın bu sezonki ikinci oyun planıysa Berkan/Taylan’ın birini 11’de kullandığı, ön tarafta ekstra bir yetenekliyi istihdam ettiği model. Konya maçının ilk yarısı böyleydi. Göztepe ikinci devresinde bu anlayış sahadaydı. Dün de Gaziantep karşısında maça böyle başladı Terim. Merkezde tek defansif Berkan kullanılınca Galatasaray önde daha yoğundu. Bunun ödülünü de devrenin sonunda sağladıkları atak sürekliliğiyle aldılar. Peş peşe kornerler sonucu Morutan’ın golü geldi zaten.
MARCAO VE CiCALDAU ÇOK iYiYDi
Galatasaray’ın dünkü ileri altılısının yaş ortalaması 22 idi. Bu müthiş bir şey. Gelecek için elbette çok umut verici. Bu altılı ilk 45’in ilk yarısında daha etkisizdi, çünkü oyun soldan oynanıyordu ve orada Barış yaratıcılık konusunda eksik kalıyordu. 25’te Kerem sola geçti, soldaki yoğunluğu verimliliğe dönüştürdü. Pozisyon sürekliliği sağlandı ve sonra da golü buldu Galatasaray. Bu baskılı oyunda sol stoper Marcao ve sol iç Cicaldau’nun haklarını ekstra teslim etmek gerek.
iKiNCi DEVREDE ViTES DÜŞÜRDÜ
İkinci devrede Galatasaray’ın vitesi bir tık düştü. Topu daha fazla paylaştılar, daha fazla Dicko-Marcao kapışması izlemeye başladık. O noktada da Feghouli’nin sahada olması doğru tercihti. Galatasaray’ın bu sezon merkez orta saha oyuncuları içinde santrforlara ara pası atan isim neredeyse yok. Feghouli dün sağ kanat olarak oyuna girdi ancak yine merkezden attı o ekstra gol pasını.
Galatasaray için hemen her şeyin olumlu olduğu dünkü oyun sonrası tek bir soru kaldı aklımda: Bu koşucu ileri üçlü Beşiktaş maçına daha uygun değil miydi sanki? Yani Diagne’nin esas kullanılacağı yer Antep maçı, Halil’in kullanılacağı yer Beşiktaş maçı değil miydi? Ben dün öyle hissettim sanki
Tarih 19 Eylül 2021 idi. Fenerbahçe, Başakşehir karşısında 16’ncı dakikada mağlup duruma düşmüş, ilk devrede herhangi bir geri dönüş sinyali de vermemişti. Pereira’nın o gün yaptığı değişiklikler 3 hücumcusunu (Samuel, Berisha, Pelkas’ı) çıkarıp diğer bir üçlüyü sokmaktan ibaretti (Rossi, Özil, Valencia). Maçı çeviremedi tabii ki.
HER ZAMANKİ EZBER
30 Eylül’de bu kez Kadıköy’de Olympiakos’a karşı 65’te 3-0 geriye düştü Fenerbahçe. Pereira yine değişikliklerde her zamanki ezberini uyguladı: Hücumcular Rossi-Valencia’yı çıkardı, Berisha-Muhammed’i soktu. 21 Ekim’deki Antwerp ve geçen haftaki Alanya maçlarında da stratejisi aynıydı. İşler iyi gitmediğinde, skoru bulamadığında çözümü sadece “sol açık çıkar, sol açık sok” ya da “santrfor çıkar, santrfor sok” yüzeyselliğinde arıyor Pereira. Dün de Konyaspor’un tamamıyla domine ettiği ve ikiden fazlasını da bulabileceği ilk 40 dakikanın sonundaki değişiklikleri gördünüz: Santrfor arkası ikili Rossi-Pelkas çıktı, alternatif ikili İrfan-Serdar girdi. Fenerbahçe’de işler kötü gittiğinde yapılacak tek hamle buysa, sürekli forvet çıkacak-forvet girecek ya da ön libero çıkacak-ön libero girecekse ve bir çözüm bulunamıyorsa, bu işte bir yanlışlık yok mu? Acaba sorun oyuncularda değil, oyunda olabilir mi?
PEREİRA’YA 3 SORU
Vitor Pereira’nın uzmanlığına saygı duyuyorum ama bu takımı bu sabit fikirlilikle ileriye götürebileceğini düşünmüyorum. Ona üç sorum var bugün:
1- Geçen hafta kornerde alan savunması yaparak Alanya’dan kolay bir gol yemiştiniz. Benzer bir alan savunması sorununu Konya’da yaşadınız. Duran top savunmasında bir sorun olduğunu düşünüyor musunuz?
2- Rossi düşüşte. Mesut düşüşte. Berisha düşüşte. Valencia dışında Fenerbahçe hücumcularının hemen hepsi düşüşte. Sizce sorun sadece futbolcularda mı?
3- Acaba hiçbir maçta, hiçbir durumda, skor ne, rakip kim olursa olsun bir gün sahadaki hücumcu sayısı dörde çıkacak mı? Yoksa koşullar ne olursa olsun 3 hücumcuyla mı oynayacaksınız? Mesela dün İrfan-Serdar girerken Rossi-Pelkas’tan biri olsun sahada kalamazlar mıydı?
Trabzonspor’un bu sezon ligde 11 maçın 10’unda sergilediği tescilli bir oyunu var: Stoperlerinden oyun kuruyorlar. Topla rakip yarı alana yerleşip set oynuyorlar. Zaten Karagümrük’ten sonra ligde en fazla topla oynayan takım Trabzon (%57). Ayrıca yerleşik hücumlardan bulunan gol sayısında Beşiktaş’la birlikte zirvedeler.
Bu stratejinin tek istisnasını geçen hafta İzmir’de uygulamışlardı. Özellikle ilk 45’te Göztepe çok presli ve etkili bir top oynayınca Avcı’nın takımı resesifleşti. Oyunu genelde kendi yarı sahasında kabul etti ve geçiş hücumlarıyla fırsat kolladı. Golü de zaten Abdülkadir Ömür’ün hızlı bir çıkışıyla buldular. Dünse Trabzon’da orijinal oyunlarına döndüler. Yine topa sahip olan, yine yöneten, yine domine etmek isteyen bir anlayış.
BAKASETAS-NWAKAEME ŞART
Ancak bu anlayışı doğru oynayabilmek için sahada telepatik uyumları olan, ana pas istasyonları Bakasetas ve Nwakaeme’ye ihtiyaç var. Bu iki adam, ilk 10 maçta Trabzon’un bu sezon attığı 22 golün tam 18’inin içinde varlar (atarak, asist yaparak ya da gol öncesi pas trafiğine katılarak). İkili henüz tam olarak düzelemedikleri için 11’de yoktular ve onların eksikliğinde Trabzon her zamankinden daha fazla pas hatası yaptığı bir ilk devre oynadı. Avcı, pas kalitesini artırmak için merkezi kalabalıklaştırdı; sağ açık Abdülkadir Ömür ve sol açık Djaniny içeriye devrilerek oynadılar. İlk yarının ortalarından itibaren vites biraz yükseldiyse de soyunma odasına beraberlikle girebildi ev sahibi ekip.
BİR O KALEDE, BİR BU KALEDE
Avcı da ilk 45’teki pas hatası sayısından belli ki memnun değildi, 46’da Berat/Nwakaeme, 65’te de Siopis/Bakasetas değişiklikleriyle yeniden dizayn etti ön tarafı. Deyim yerindeyse “4-0-6”ya çevirdi formasyonu. Avcı’nın bu tarz cesur değişikliklerini ben bir futbolsever olarak seviyorum, daha önce Alanya ve Kayseri maçlarında da son yarım saatte yapmıştı bunu. Belki bu sisteme döndükten sonra kontratak fırsatları veriyorlar, belki orta sahaları kolay geçilmeye başlıyor, topu bir o, bir bu kalede görüyoruz. Neredeyse iş Rus ruletine dönüyor sahada.
RİSKLİ VE KEYİFLİ
Ama tekrar altını çizmek istiyorum, bir futbolsever olarak böyle ezber bozan cesur değişiklikleri izlemek keyif verici. Sahadaki Trabzonlu futbolcular da böyle düşünüyor olmalılar ki iki cesur değişiklikten sonra yine vites artırdılar, yine golü buldular ve yine maçı çevirdiler.
Eşleşmelerde kafa karışıklığı yaşanmasın diye korner savunulurken oyuncu değişiklikleri bekletilir. Pjanic-Necip-Larin’in yarattığı korner golünde kafa karışıklığı yaşandı mı bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: G.Saray benzer bir fırsatı Marsilya’ya da vermişti.
Dünkü maçı ilk 60 ve son 30 dakika olarak iki ayrı bölümde incelemek gerek. İlk 60 dakika, maç öncesi beklentilerin çok dışında değildi: Beşiktaş, bu bölümde Sergen Yalçın’la üç sezondur geliştirdiği ana planını uygulamaya çalıştı. Maça süratli başladı, ilk yirmi dakika sonunda şutlarda 5’e 0 üstündü. Stoperleriyle birlikte öne çıktı, rakip yarı alanda kalabalıklaşmaya çalıştı, yüzde 65 civarında topa sahip oldu, oyunu domine etmekti amaç. Bunu da bölüm bölüm başardı, ilk 1 saatin sonunda tabela dengeli olsa da daha fazla net pozisyon bulan taraf Beşiktaş’tı.
İKİ DEĞİŞİKLİK BİRDEN YAPTI
Sonra maçın kırılma dakikası geldi. Skorbord sanırım 64’ü gösteriyordu. O dakikaya kadar resesif bir oyun planı tercih eden, Marsilya ve Lokomotiv maçlarında olduğu gibi geçiş fırsatları arayan Terim, iki değişiklik yaptı, çift santrfora döndü. Ancak tam değişikliklerin olduğu dakikada Beşiktaş korner kullanıyordu.
KAFA KARIŞIKLIĞI OLDU MU?
Futbolda yüzyıllık bir gelenek vardır; genelde korner savunulurken oyuncu değişiklikleri bekletilir. Eşleşmelerde bir kafa karışıklığı yaşanmasın diye... Pjanic-necip-larin’in yarattığı korner golünde bir kafa karışıklığı yaşandı mı bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: G.Saray benzer bir korner organizasyonu fırsatını Marsilya’ya da vermişti. Saliba, G.Saray’ın savunduğu alanın dışına koşmuş ve kafası üst direkten dönmüştü.
ERSİN’İN ATEŞTEN GÖMLEĞİ
Dün son yarım saatte çift santrfora dönen G.Saray dengeyi sağladı, bölüm bölüm ibreyi kendi lehine çevirdi, penaltı fırsatını da yakaladı ama değerlendiremedi. Bir PAOK maçıyla ateşten gömleği giyen ve bir daha hiç çıkarmayan Ersin’in böylesine büyük maçlarda büyümesi gerçekten takdire değer. Kasım’da A Milli Takım’a çağırılacağına inanıyorum ben Ersin’in.
Oyun sistemleri nedir?
Golleri nasıl atıyorlar?
Anahtar isimler kimler?
En büyük zaafları ne?
Nasıl bir derbi olacak?
Sergen Yalçın, Ocak 2020’de Beşiktaş’ı devraldığından beri ana planını oturtma üzerine yaptı tüm hamlelerini. Bu sezon da özellikle iç sahada bu planı uygulama çabaları sürüyor. Geriden, özellikle Welinton üzerinden pasla çıkıyorlar. Stoperleriyle beraber oyunu rakip yarı sahada kurmaya çalışıyorlar. Sergen Hoca, orta sahayı maksimum yaratıcı oyuncuyla oluşturma uğraşında. Bunun ödülünü geçen sezonki şampiyonlukla aldılar. Bu sezon da yerleşik hücumdan buldukları 13 golle lig lideri. Ancak bu oyunun bir bedeli de olabiliyor şüphesiz: Sporting’in yaptığı gibi geçiş hücumlarına karşı bir geçirgenlik de oluşabiliyor siyah beyazlı orta sahada. Eğer bugün de Galatasaray’a karşı aynen Sporting maçında yaptıkları gibi bir orta saha kurarlarsa bunun avantajını da, dezavantajını da yaşamaları mümkün: Top ayaklarında olduğunda çok üretken bir Beşiktaş izleyebiliriz. Ancak top rakiplerinde olduğunda Beşiktaş sıradanlaşabiliyor.
Fatih Terim’in iki farklı oyun planı var
Galatasaray’sa Fatih Terim’le bu sezon büyük bir yeniden yapılanma içinde. Birçok genç oyuncu transfer edildi, iki beki yeni, orta sahada Berkan-Cicaldau yeni, sağda Morutan yeni. Terim’in iki farklı oyun planı gelişti zaman içinde: Biri, orta sahada Taylan-Berkan’dan yalnızca birini kullandıkları, beş yeteneklinin bir arada 11’de olduğu iç saha oyunu. O durumda Halil-Diagne-Mohamed’den ikisine ilk 11’de yere verebiliyorlar. Ve daha fazla topa sahip olup, daha fazla üreten bir 11 o. Konya maçının ilk devresi ya da Göztepe ikinci devresi bu oyunun iyi uygulamalarıydı mesela.