Emre Belözoğlu Başakşehir’inin ana planı belli. Süper Lig’de yüzde 57 buçukla topa sahip oluyorlar, hemen hemen tüm maçları domine ediyorlar. İlk 8 maçta Belözoğlu görevde olmamasına ve bunların altısı kaybedilmesine rağmen toplam şutlarda Trabzonspor’a 251-236 üstünler. Caiçara’nın da dönüşüyle; bekleriyle birlikte hücum eden, ileride kalabalıklaşan, sette seri pas trafikleri yakalamayı amaçlayan bir profil çiziyorlar. Eğer rakiplerine oyunlarını kabul ettirebilirse sizi 15-20 dakika süreyle boğabiliyorlar. Bazen öyle bir atak sürekliliği yakalıyorlar ki, golün o an gelmezse, birkaç dakika içinde geleceğine emin olabiliyorsunuz.
BAŞAKŞEHİR'İN KULÜBESİ MUHTEŞEM
Başakşehir'in bence diğer zirve yarışçılarına karşı en önemli artısı derin kulübesi. Özellikle ofansif derinlikleri muazzam. Son Giresun maçına önde Visca, Berkay, Deniz, Ömer, Okaka başladı. Aleksic ve Gulbrandsen sonradan oyuna girdiler. Ve arkada hâlâ Chadli, Atabey, Ahmed Kutucu ve Zulj var. O yüzden de maçların son bölümüne beraberlikle girerlerse arkadan gelenlerden katkı alma şansları yüksek oluyor.
TRABZONSPOR'UN İKİ FARKLI OYUNU VAR
Trabzonspor şu anda herkesin gıpta ettiği takım. Rekorları birer birer alt üst ediyorlar. En fazla golü onlar attılar, en az yediler. Santrforları Cornelius ve kalecileri Uğurcan çok formda. Abdullah Avcı sezon başından beri iki farklı oyun geliştirdi: Biri, aynen Başakşehir gibi dominant. İlk 9 maçta ağırlıkla bunu oynamışlardı, 17’nci haftada Hatay ilk yarısında da yine bu güzel oyunun bir örneğini koydular sahaya. Ancak 9’uncu haftadan sonra sıkça sergiledikleri bir oyun daha söz konusu: O daha pragmatik. Göztepe maçını, Adana Demirspor maçını, Beşiktaş maçını, Gaziantep ikinci yarısını daha çok bekleyerek oynadılar. Rakiplerinin tamamlayamadığı hücumlarda hızlı çıktılar ve fırsat kolladılar. Bunu da gayet başarıyla uyguladılar aslında.
ÇİFT ÖN LİBERO BAŞLAYABİLİR
Abdullah Avcı’nın Başakşehir’e karşı nasıl bir oyun stratejisi tercih edeceğini bilmek güç: Acaba Altay maçına başladığı gibi Berat-Siopis’li kontrollü bir oyun mu tercih edecek? Yoksa o maçı bitirdiği gibi bir harakiri futbolu mu? Edgar-Hugo’nun ilk kez bir arada sahada olmamaları, Abdullah Avcı’nın iki ön liberoyu sahaya sürme ihtimalini kuvvetlendirebilir. Nasıl bir maç olacağını iki takımın 11’lerini görmeden hayal etmek güç. Ancak kesin olan bir şey var: Bu maçı kazanan, ocak ayını çok daha farklı geçirecek. Çok daha fazla ‘şampiyonluk’ sözcüğü kullanacak takım yemeklerinde.
5-
Göztepe, ligin fiziksel seviyesi yüksek takımlarından biri. Bu sezon Trabzonspor’a karşı bariz bir oyun üstünlüğü kurdular, Fenerbahçe önünde son bölümde galibiyeti kaçıran taraftılar. Galatasaray’dan sonra Beşiktaş’a karşı da özellikle ilk yarıda fiziksel olarak ciddi zorluk çıkardılar. Beşli savunmaları hem yerleşim, hem de bire bir sertlikleriyle caydırıcı. Dün ilk devre sonunda faul tablosunda Göztepe 10-Beşiktaş 3 yazıyordu. Siyah beyazlılar ikili mücadelelerde ve serseri top kazanmada oldukça zorlandılar dün.
KALİTE FARKIYLA KAZANDI
Beşiktaş’ın dün oyunun rüzgarını uzun süreyle kendi lehine çevirememesinde bir başka önemli faktör de hücumda yapılan kolay top kayıplarıydı. Özellikle Larin ve Batshuayi’nin daha gerçekçi oynamaları gerek. Dün 38’de Ghezzal’le birlikte baskın hücuma çıkan Larin, boşta birçok arkadaşı varken çalımla çok basit bir top kaybetti mesela. Bir dakika sonra bu kez Batshuayi son derece kolay bir pas hatası yaptı, dönen topta da Göztepe penaltı kazandı zaten. Ne kadar kaliteli olursanız olun futbol ciddiyet ister. Dün Göztepeliler daha ciddilerdi. Ancak kalite farkıyla kazandı Beşiktaş.
3 PUANDA ASLAN PAYI GHEZZAL'İN
Beşiktaş’ın dünkü galibiyetinde aslan payını Ghezzal’e vermek lazım. 30’daki golde Rıdvan muazzam bir driplingle çıktı. Oğuzhan süper bir ekstra pas yaptı. Ama atak başlangıcında Ghezzal’in ısrarını ve Rıdvan’ın koşu yoluna, boş alana attığı pası da unutmamak gerek. Aynı Ghezzal 60’ta da maçın fişini çeken golünü attı. Arıyordu zaten sürekli. Çabasının ödülünü de golle aldı Cezayirli.
Tabii ki Ersin dünün kahramanlardan. Karaveli geldikten sonra başrolü alan Rıdvan da öyle. Montero, Can, Güven gibi gençlerin aldığı dakikalar da önemli.
2021 Mayıs’ında Fenerbahçe gerilerden gelip şampiyonluk yarışına ortak olduğunda plan aynen buydu. Zaten Fenerbahçe’nin Mayıs 2021’de galip bitirdiği Erzurum ve Ankaragücü maçları 11’lerine bakarsanız bire bir aynı ileri altılıyı göreceksiniz: Merkezde Mert-Sosa, önlerinde İrfan-Mesut-Pelkas ve en uçta Valencia... Dün Zeki Murat Göle bence santrada doğruyu yaptı, sadece 6 ay önce denenmiş-başarı kazanılmış Belözoğlu modeline geri döndü. Ve Ali Koç’un berbat bir teknik direktör kararıyla 4 ay ara verdiği o dominant oyun niyeti tekrar sahne aldı Olimpiyat Stadı’nda.
SADECE DiSiPLiN YETMEZ
Elbette 37’nci dakikada 11’e 9’a dönmüş bir maçın teknik analizini yapmak kolay değil. Doğru bir penaltı-kırmızı kart kararı sonrası Caner’in anlamsız kartıyla maçın iki taraflı oynanma şansı kalmadı. Ancak maçın teknik analizine girmeden, sadece 37 dakikalık oyun anlayışı ve uygulamasıyla da Göle’nin tercihlerinin Fenerbahçe genetiğine daha uygun olduğunu söyleyebilirsiniz: Türkiye’de bir büyük takım sezonun 20-25 maçında önlem almaz, önlem aldırır. Topu rakibine bırakmaz, sahip olur. Çekinik oynamaz, tek planı fırsat kollamak olamaz, sete yerleşip oyunun tonunu belirler. Pereira’nın bir türlü anlamadığı, Zeki Göle’ninse değişmesi gerektiğini fark ettiği konu özetle bu. Fenerbahçe’nin elinde çok yetenekli bir oyuncu havuzu var ve maksat onları bir grup disiplini içinde bir arada sahaya sürmeyi becermek olmalı. Yoksa Pereira’nın yaptığı gibi Crespolarla, Meyerlerle, Samuellerle elbette disiplinli oynarsınız. Ancak bir büyük takıma sadece disiplin yetmez. Kalite de gerekir.
KARAGÜMRÜK HEP SAVAŞTI
Dün Karagümrük’ün 9 kişilik savunması takdirlerin en büyüğünü hak ediyor. Bir an bile uyumadılar, savaştılar, kalelerini cansiperane savundular. Sarı lacivertli takım fazlasıyla denedi, belki kenar ortası rekoru kırmak yerine biraz daha orta mesafe şut fırsatları yaratmaya çalışmaları gol şanslarını artırabilirdi. Başaramadılar. Fenerbahçe dünkü maçı kazanamadı, ancak gelecek için Göle’nin takımının Pereira’nın takımından daha fazla umut verdiği kesin.
Yunus Akgün şu anda 21 yaşında. Daha 18’inde Galatasaray’da kendini gösteriyor, Şampiyonlar Ligi’nde Porto, Avrupa Ligi’nde Benfica maçlarında dakika alıyor. Terim ona daha çok Türkiye Kupası’nda şans veriyor, o sezon kupada tam 6 gol katkısı yapıyor. Ancak Yunus nedense 2018-19’da bulduğu şansları bir sonraki sezon bulamıyor. Ağırlıklı olarak U19 takımında geçiriyor sezonu. Haliyle o kategorinin tozunu atıyor, U19 Şampiyonlar Ligi’nde de Real Madrid deplasmanında 1 gol-1 asist yapıyor o yıl.
LiGiN TOZUNU ATMAKLA MEŞGUL
Geçtiğimiz sezon Adana’ya kiralanıyor, 7 gol-3 asistle oynuyor, takımının terfisinde büyük rol oynuyor. Ancak bu performansların hiçbiri onun Galatasaray’a dönüşüne yetmiyor. Bu yaz bir kez daha kiralanıyor Adana’ya. Sonrasını biliyorsunuz, Süper Lig’in tozunu atmakla meşgul şu sıralar. Aynen kendisi gibi sağ açıkta oynayan ve Romanya’dan 3,5 milyona transfer edilen morutan’ın kaptırdığı topla dün maçın gol perdesini açtı. 5 dakika sonra da süper bir şutla çekti fişi.
OĞULCAN UMUT VERDi ÖMER HiÇ KATKI YAPAMADI
Dünkü maç aslında tamamen Yunus’un hikayesiydi. Ama Yunus dışında sahada neler oldu, oraya göz atalım biraz: Ligde işleri uzun zamandır iyi gitmeyen Galatasaray’a bir değişim gerekiyordu. Terim o değişimi beklerde yaptı, Oğulcan-Ömer 11’de başladılar dün. Oğulcan etkiliydi, gelecek için umut verdi. Ancak Ömer’in ne hücumda ne savunmadaki katkısı yeterliydi: Hem Oğulcan gibi etkili bindirmeler yapmadı hem de Yunus’un yıldızlaşmasına yardım etti Ömer. Yunus topla buluştuğunda genelde karşısında Ömer’i değil marcao’yu gördük. Ömer’i gördüğümüzde de Yunus’a refakat etti sadece.
ORTA SAHADA YARATICILIK SORUNU SÜRÜYOR
Galatasaray’ın Berkan-taylan’lı orta sahasının yaratıcılık sorunu da sürdü dün. Galatasaray merkezden neredeyse hiçbir şey üretemiyor, üretim yükü sadece Cicaldau’da. O da hastalık sonrası yüzde yüzle dönebilmiş değil. Terim’in %44 topla oynadıkları Avrupa Ligi planının Süper Lig’de de işleyeceği sanrısı sürüyor.
Süper Lig’de farklı bir şeyler yapmadığı, Berkan-taylan’dan birinden feragat etmediği sürece rüzgârın lehlerine dönmesi kolay değil.
Dün Kadıköy’de oynanan ilk yarı, herhalde Pereira’yı bu sezon en mutlu eden devrelerden biri olmuştur. Muhtemelen tüm hafta boyunca zaten bunu kurgulamıştı, Beşiktaş topa daha fazla sahip olacak, set hücumu deneyecek, kaybettiği toplarda da eksik yakalanacak. Bu sezon Fenerbahçe’nin zaten en iyi göründüğü maçlara bakarsanız rakiplerinin benzer bir planla oynadıklarını göreceksiniz: İlk Eintracht Frankfurt maçı ya da Hatay müsabakası gibi.
PEREiRA’NIN HAYALiNDEKi GiBiYDi
Dün Fenerbahçe ilk devrede topa %42 sahip oldu. Sadece 124 isabetli pas yaptı. Ama rakibine şutlarda 8-4 üstünlük kurdu. Rakip ceza alanında topla buluşmalarda da 14-8 Fenerbahçe üstündü. Çünkü Beşiktaş sete yerleşti, Fenerbahçe tamamlanamayan hücumlarda fırsatları değerlendirdi. Pereira’nın kafasındaki ideal oyun bu. Topu istemiyor, fırsatı istiyor sadece. Mesut da 15 yıllık harika futbol kariyerinin ardından Pereira ile adeta bir kontratak oyuncusuna dönüştü. Bu tarz maçlarda geçişlerin kilit ismi oluyor. Dünkü geçişlerde hep o vardı başrolde.
BEŞiKTAŞ iKiNCi YARI FARKLIYDI
Önder Karaveli muhtemelen devre arasında oyuncularıyla konuştu, Beşiktaşlılar 46’dan itibaren tamamlanamayan atak sayısını azalttılar. Autla, kornerle bir şekilde bitirmeye başladılar atakları. Kaybettiklerinde de daha çabuk reaksiyon verdiler. Bu reaksiyon özellikle 46-60 arası oyunun ibresini tamamen siyah beyazlılara çevirdi. O bölümde şutlarda 4-0 üstünlük kurdular. Atak sürekliliği sağladılar ve Josef’in beraberlik golü de o bölümde geldi zaten. Dün iki takımın kulübeleri arasında öyle büyük bir kalite farkı vardı ki, eğer maç 60’a beraberlikle gelirse o dakikadan sonra eli kuvvetli olan taraf Pereira olacaktı net bir biçimde. O da geç de olsa Mert’i, İrfan’ı, Serdar Dursun’u soktu ve Beşiktaş’ın kaygı katsayısını artırarak rüzgarını kesti misafir ekibin. Bu bölümde iki hocanın da yenilgi kaygısı devreye girince, maçın 2-2 neticelenmesi doğal sonuçtu zaten.
KORNER DÖNÜŞLERiNDE FENERBAHÇE
Dünkü maçta Beşiktaş çok sayıda korner kazandı, zaman zaman Vida ve Josef’le etkili de oldular. Ancak Fenerbahçe Teknik Direktörü Pereira’nın neredeyse ana hücum planı rakiplerinin kornerleri. Dün 37’de Beşiktaş’ın korner dönüşünde Rossi-Mesut pozisyon yarattılar. 42’de yine korner dönüşünde Ersin çıktı, Crespo biraz hızlı olabilse kale o sırada boştu. Dün özetle Beşiktaş köşe atışı kazandığında kenarda Pereira ve ekibi seviniyorlardı belki de.
DEĞiŞiKLiKLER GEÇ KALDI
Fenerbahçe’nin Portekizli teknik adamı Pereira’nın İstanbul’a adım attığı andan itibaren kafasında net bir oyun planı vardı. Stratejisi belliydi. Transfer planlamasını da belli ki ona göre yaptı: Yüz metrede oynayamayacağını düşündüğü Gökhan Gönül’ü istemedi, Samuel’den kanat bek yarattı. Üç stoperle oynayacağı için Kim’i transfer etti. Merkezden geçiş fırsatı vermek istemediği için Crespo’yu getirdi.
FENERBAHÇE LİGİMİZİN FAUL LİDERİ
Fenerbahçe 16 haftanın sonunda fiziksel bir takıma dönüştü, sarı lacivertliler gün itibariyle ligin en fazla faul yapan ekibi. Sezonun başındaki Eintracht Frankfurt, sonrasında Hatay, son dönemde de Rizespor maçlarında olduğu gibi bol geçişli maçlarda Fenerbahçe parlıyor. Rakibinin tamamlayamadığı hücumlarda hızlı çıkıyor, orta sahalar kaybolduğunda Pereira’nın dakikaları başlıyor. Ancak Alanya, Konya ya da Göztepe maçlarında olduğu gibi sete yerleşerek savunan takımlara karşı çaresiz kalıyor. Asla taktiğini esnetmeyi ya da sahadaki hücumcu sayısını artırmayı düşünmüyor. O yüzden Pereira’nın Süper Lig’de bir maç kazanması için rakibinin topa sahip olmak istemesi, stoperleriyle öne çıkması, orta sahayı dönem dönem boşaltması gerek.
BEŞİKTAŞ, PEREİRA’NIN HAYALİNDEKİ GİBİ!
Esasında Beşiktaş da Pereira’nın hayalini kurduğu riskleri alan bir takım. Stoperleriyle oyun kurmayı seviyorlar, son Kayseri maçında Serdar’ın atakları ne kadar önde kurguladığını gözlemledik. Sete yerleşmeyi seviyorlar, pas serileri yaparak boşluk aramaya alışıklar. Beşiktaş bu sezon Süper Lig’in topla en fazla oynayan ve en fazla şut çeken takımı.
Siyah beyazlılar oyununu tutturduğunda, rakip yarı alana yerleştiğinde, atak sürekliliği sağladığında keyif alan ve keyif veren bir takım. Ancak bu oyun ezberi zaman zaman başlarına iş de açabiliyor. Eğer karşılarında Beşiktaş’ın tamamlayamadığı hücumlarda ofans planına çabuk geçebilen bir takım varsa bedel ödeyebiliyor siyah beyazlılar. Muhtemelen Önder karaveli’nin de bu maçtaki bir numaralı meselesi bu olacak: Kaybedilen toplarda çabuk reaksiyon vermeye çalışacak Beşiktaş.
FENERBAHÇE 116 KM KOŞUYOR
Sivasspor, Süper Lig’in oyun tanımı en net olan takımlarından biri. Teknik adamları Rıza Çalımbay üçüncü sezonunun içinde. Beşiktaş’ın atom karıncası Rıza’yı izleme şansı bulanlar için yönettiği Sivasspor şöyle özetlenebilir: 11 Atom Karınca gibiler sahada. Çok koşuyorlar, çalışkanlar.
Çok temaslı oynuyorlar. En fazla savunmayı sağ açık Pedro yapabiliyor. Kaybettiklerinde faul yapmaktan çekinmiyorlar. Topa sahip olmak, oyunu domine etmek gibi bir dertleri yok. Düşük bütçeli ya da düşük kaliteli bir Atletico Madrid olmak istiyorlar. Süper Lig’de Kayseri ve Malatya ile birlikte topa en az sahip olan üç takımdan biri Sivas. Üstelik üç sezondur böyleler. Ve son iki sezonda bu stratejiyle başardıkları ortada.
ÇALIMBAY’IN TERCİHi!
Böyle bir Sivasspor’a karşı Sivas deplasmanına giderken her zaman yaptıklarınızdan farklı bir şey yapmanız lazım. Yüzde 70 topa sahip olmanız Sivas’ta bir şey ifade etmez. Hatta bu zaten Çalımbay’ın tercih ettiği bir şey. Siz topla anlamsız bölgede oyalanırken kaybettiğiniz anları kollayacaklar. Dolayısıyla o topa daha fazla yüzdeyle değil, daha fazla anlamla sahip olmalısınız.
Topa değil oyuna hükmetmelisiniz. Mücadele, savaş evet lazım. Ama tempo yapmalısınız. Kalite ortaya koymalısınız. Ben dün Galatasaray’ın bu departmanlarda çok iyi olduğunu düşünmüyorum. 1-0’lık sonuç belki bir şanssızlık eseri gelmiş olabilir. Ama Galatasaray da maçın genelinde galibiyeti hak edecek aksiyonları üretemedi kesinlikle.
AVRUPA-TÜRKİYE FARKI
Berkan-Taylan, Avrupa Ligi için iyi bir ikili. Çünkü Galatasaray, Avrupa’da ortalama yüzde 44 topa sahip oldu. Rakipleriniz ortalama yüzde 56 ile oynuyorsa Berkan-Taylan daha anlamlı...Ancak Süper Lig’in topa yüzde 44 sahip olanı Galatasaray değil, Sivas! Yani siz Avrupa’da yaptığınızın aynısını Süper Lig’de yaparak sürekli başarıya ulaşmayı bekleyemezsiniz. Burada Berkan-Taylan’dan birinden feragat edebilmelisiniz. Sahada daha fazla yetenekli, daha fazla yetenek istihdam etmelisiniz. Galatasaray bu dönüşümü yapmadığı sürece pozisyon üretiminde zorlanmaya devam eder bence
Aynen 80’lerin ikinci yarısı gibi, 2020’lerin başında da bir üçlü savunma rüzgârı var futbolda. Yazın Euro 2020’de de 10’un üzerinde takım üç stoper ve iki kanat bekiyle oynayınca, bu modanın yerel ligleri etkisi altına almaması düşünülemezdi. Bu sezon Süper Lig’de de Fenerbahçe, Altay, Gaziantep, Alanya ve Malatya sezona üçlü savunmayla başladılar, başaranlar/başaramayanlar oldu elbette. Ancak dün üçlü savunmanın başarılı bir uygulamasını Antalya Stadyumu’nda ev sahibi ekipten izledik kesinlikle.
SAYISIZ POZiSYON ÜRETTiLER
Üçlü savunmanın çok basit bir kuralı var: Eğer kanat bekleriniz hücumcuysa üçlü, savunmacıysa beşli defansla oynamış oluyorsunuz aslında. Dün Antalyaspor’un oyun merkezi, iki kanat beki Bünyamin ve Güray’dılar. İlk devrede sağ kanatta Bünyamin-Ghacha, ikinci yarıda da solda Güray-Doğukan’la sayısız pozisyon ürettiler. Golleri de, hemen hemen tüm pozisyonları da zaten kanat beklerinin organizasyonlarıyla buldular.
Tamamen dünkü maçın neticesinden bağımsız olarak söylüyorum, Antalya’nın savunmada işleri yolunda gitmeyip maçı kaybetselerdi de aynı düşüncede olacaktım: Nuri Şahin dün Türkiye’ye bir “üçlü savunma nasıl ve neden oynanır” dersi verdi adeta. Umarım tüm teknik adamlar dünkü Antalya-Trabzon maçını izleme fırsatı bulmuşlardır.
ABDULLAH AVCI BAŞA DÖNMELi
Trabzonspor’un 9’uncu haftadaki Fenerbahçe maçından sonra kimlik değiştirdiğini, pragmatik bir futbol tercih ederek oyun olarak gerilediğini defalarca dile getirmiştim. Göztepe şutlarda 17’ye 6 üstünlük kurmuştu mesela İzmir’de Trabzon’a karşı. Beşiktaş 17-8, Antep 25-11, Karagümrük de 17-9 üstündüler şut sayılarında. Ancak sürekli bireysel performanslar ön plana çıkmıştı; bazen Nwakaeme’nin, bazen Hamsik’in, bazen Abdülkadir’in ekstralarıyla kazanan hep Trabzonspor olmuştu.
Dün Poli Hamsik’i bire bir savununca, Nwakaeme de sakatlanıp çıkınca Antalyaspor gerek oyun, gerek tabela olarak hak ettiğiyle ayrıldı stattan. Abdullah Avcı bu gidişatı değiştirmek istiyorsa, ilk 9 haftada Trabzon’a oynattığı o müthiş eğlenceli futbola dönmeli bence tekrar.