TFF’nin önceki gün yayınladığı “Süper Lig ilk yarı raporu” çarpıcı sonuçlar içeriyor. Raporda, yabancı sayısının kısıtlanması sonucu yerlilerin ligde aldığı dakikaların arttığı gözlemleniyor. Bunun da Türk gençleri için olumlu bir gelişme olduğundan söz ediliyor. Tez kısmen doğru. Ancak bu dönüşümde futbol kamuoyu bir başka önemli detayı da gözden kaçırmamalı:
Yabancılardan yerlilere geçen dakikaları büyük ölçüde 30 yaş üstü futbolcular elde etmiş. 2018-19’da (yabancı serbestken) ligde her 1000 dakikanın 48’ini genç oyuncular alırken, bu sezon bu sayı 46’ya düşmüş. Bir sporsever olarak şu soru uyanıyor zihnimde ister istemez:
Siz bu yabancı oyuncu statüsünü 30 yaş üstü yerlilere yer açmak için mi değiştirdiniz? Gençler oynamayacaksa statü değişikliğinin faydası ne Allah aşkına?
EN FAZLA SÜRE ALAN 10 YERLİ OYUNCUNUN 6’SI 30 YAŞ ÜSTÜ
TFF’nin resmi yayın organı Tam Saha’da yayınlanan Süper Lig ilk yarı raporundaki en dikkat çekici detay, yerli futbolcuların ligde aldığı süre oranının yüzde 34,5’tan 38,2’ye yükselişi. Zaten statü değişikliğinde amaç buydu, dolayısıyla bu netice normal. İlk 11’e 3 yerli zorunluluğu gelmesinin otomatik sonucu bu. Ayrıca geçen sezonun aynı döneminde ligde 1000 dakika üzeri süre alan yerli futbolcu sayısı 56 iken, bu sezon bu sayı da 64’e tırmanmış. Bu da, yabancı sınırı severler için önemli bir done. Ancak bu dönüşümde beni asla tatmin etmeyen detay şu: Süper Lig’in ilk yarısında 1000 dakikanın üzerinde forma giyen 64 yerli oyuncudan sadece 7’si 2000 ve üstü doğumlu;
Cebrail Karayel, Umut Güneş, Ersin Destanoğlu, Cemali Sertel, Eren Elmalı, Yunus Akgün ve Rıdvan Yılmaz...
Süper Lig’in ilk yarısında en fazla dakika alan 10 yerlinin 6’sı ise 30 yaş ve üstü: Güray Vural (33), Günay Güvenç (30), Veysel Sarı (33), Zeki Yavru (30), Adem Büyük (34), Serkan Kırıntılı (36).
GENÇ YERLİLER HÂLÂ OYNAMIYOR
Manchester United menajeri Ralf Rangnick, geçtiğimiz günlerde bir İngiliz gazetecinin yönelttiği alaycı bir soruya bence üzerine oldukça düşünülmesi gereken bir yanıt verdi: “Siz futbolda serbest vuruş ya da korner çalışmasını küçümsüyorsunuz ama EURO 2020’de gollerin yüzde 30’u duran toplardan geldi. Eğer gollerin yüzde 30’u duran toplardan geliyorsa, antrenmanların yüzde 30’unun da duran toplara ayırılması gerekmez mi?”
SANKi DEVRE ARASI BOŞLUĞU GiBi
Süper Lig’de bence ikinci perde esas bu hafta sonu oynanacak maçlarla başlıyor. Gerekçem de basit: Türkiye Kupası fikstürü nedeniyle gerçek devre arasını hissedememişti kulüpler. Bu milli maç boşluğu, sahici bir devre arası gibi hissettirdi. Üstelik kış transfer döneminin de bu süreçte hareketlenmesi, devre arası hissini güçlendirdi. Sanırım birkaç gün sonra Süper Lig’in ikinci perdesi gerçekten açılıyor. Ve belki de bu ligde kartlar yeniden dağıtılıyor.
MAÇLARIN 45 DAKiKASI DURARAK GEÇiYOR, OYUN HER BAŞLANDIĞINDA SAHNE YENiDEN KURULUYOR
4 Şubat Cuma günü oynanacak karşılaşmalarla start alacak Süper Lig’in ikinci perdesinde kaderi değiştirecek unsurlardan birinin, hatta birincisinin duran toplar olacağını tahmin etmek güç değil. Zira bu ligde oyun çok fazla duruyor, akışkanlık düşük. Brüt 99 dakika oyun süresinin 45 dakikası durarak geçtiği için, oyun her başlandığında sahne yeniden kuruluyor. Oyun da çoğunlukla taçla, frikikle, kornerle start aldığına göre, bu konuda ekstra çalışanın fark yaratma ihtimali yüksek.
SiVAS, ADANA DEMiR VE GAZiANTEP, 3 BÜYÜKLERDEN 2 KAT FAZLA GOL ATTI
Süper Lig’in ilk 23 haftasında atılan 596 golün 176’sı duran toplardan gelmiş. Yani yaklaşık yüze 30’u. Hatta Süper Lig’de dengeleri değiştiren unsurun duran toplar olduğunu söylesek dahi çok yanılmış olmayız. Zira bu sezon İstanbul’un üç büyüğünden Beşiktaş 6, Galatasaray 7, Fenerbahçe 8 duran top golü kaydederken, Sivas’ın 15, Adana Demirspor ve Gaziantep’in 12, Konya ve Göztepe’nin 11 sayılarına ulaşmaları dikkat çekici.
SÜPER LiG, DURAN TOP TURNUVASINA DÖNÜŞÜYOR
Dün Beşiktaş’ın çok fazla hamle kabiliyeti olmayan yedek kulübesini görünce aklım 90’lı yıllar geldi. Beşiktaş’ın efsanevi teknik direktörü Gordon Milne bir antrenman ustasıydı. İngiliz teknik adam tüm çalışmalarını hafta içinde incelikle yapar, hafta sonu maçlarda kenarda otururdu. Çok fazla ayağa kalkmazdı. Çok fazla talimat vermez, makine düzeninde işleyen takımını oturarak izlerdi.
Gordon takımını hafta içinde bu kadar iyi hazırladığı için, çok fazla oyuncu değişikliği de yapmazdı. O dönem futbol zaten bugünkü kadar atletik değildi, sporcular ölesiye yorulmuyorlardı, değişiklik bir mecburiyet gibi görünmüyordu. Gordon da bir aciliyet olmadıkça değişiklik yapmayan türdendi.
YEDEK OLMAK ZULÜMDÜ!
Siyah beyazlıların ilk 11’i de çok istikrarlı olduğu için o dönem Beşiktaş’ta yedek oyuncu olmak zulümdü adeta! Halim Okta da o dönemin şanssızlarındandı. Bence çok iyi bir santrfordu, eğer Beşiktaş’ta Ali-Feyyaz gibilerin alternatifi olarak kalmasaydı, Süper Lig kariyerinde belki 100 golü olabilirdi Halim’in. Dün Okta’yı kenarda görünce zihnim beni 90’lı yıllara götürdü, üstelik kulübesi de maça müdahale edebilecek gibi değildi Halim Hoca’nın. Başlayan 11’in çözmesi gereken bir maçtı dünkü.
MAÇI ERKEN KOPARABiLiRDi
Aslında çözebilirlerdi de. 3-52’yi hiç fena oynamadılar. İki duran top golü yediler ama akan oyunda neredeyse pozisyon vermediler. Ön tarafta Batshuayi biraz daha becerikli olsa maçı erken koparmaları işten değildi.
Dün Beşiktaş’ın yaptığı hemen her olumlu aksiyonun içinde olan Emirhan’a ekstra parantez açmak lazım. Genç adam dün iki santrforun arkasında serbest oynadı, zaman zaman Sergen Yalçın izleri taşıyan soğukkanlılıkta işler yaptı. Bir gol attı, bir penaltı kazandırdı, bir topu direkten döndü. Arkadaşları biraz dikkatli olsa asisti de olacaktı genç adamın. Nazar değmesin, Emirhan’ı izlemek gerçekten büyük bir zevk.
G.Saray’ın bu sezon ligde yaşadığı sorunları layıkıyla tedavi edememesinde bence doğru teşhis koyamamanın da rolü var. Sarı kırmızılılar ısrarla her şeyin yolunda gittiğine, tek sorunun pozisyonları gole çevirememe olduğuna inanıyorlar. Evet, problemlerden biri bu. Ancak asla tek sorun bu değil. Basit bir örnek vermek gerekirse, dün sahaya çıkan takımlardan Giresun, sezon başından beri yarattığı gol beklentisinin 11 sayı altında kalmış. G.Saray’sa beklentinin 7 altında atmış. Evet iki takımın da yarattığı beklenti kadar atamadıkları ortada. Ama G.Saray’ın tüm sorunu atılamayan o 7 golle açıklanamaz. Bence Galatasaray’ın “gole çevirme”den daha büyük 3 temel problemi var.
10. KEZ iLK GOLÜ YEDiLER
1- Ligde 20. maçta 10. kez ilk golü yediler dün. Maçlara kötü başlıyor ve son yarım saatte panikle hücum ediyorlar. G.Saray’ın sezonunun özeti bu sanki. G.Saray neden hiçbir maça iyi başlayamıyor?
YARATICILIKLARI YETERSiZ
2- Avrupa’da topla ortalama yüzde 44 oynandığı, ana plan geçiş hücumu olduğu için Berkan-Taylan’lı orta saha iş görmüştü. Ancak ligde Berkan, Aytaç (ve dün olmayan Taylan) yaratıcılık anlamında yetersiz kaldılar. Dün Berkan’ın 9’da, 11’de, 28’de ve 42’de öyle basit kayıpları var ki, topu o şekilde yitirirseniz hücum sürekliliği sağlamanız imkansız.
HERKES GERiYE GiDiYOR
3- G.Saray’da neden hemen herkes geriye gidiyor? Morutan, Türkiye’ye geldiğinde özgüveni daha yüksekti. Şu anda bitik. Cicaldau geriliyor, belki hastalığı atlatamamış olabilir. Halil geriliyor. Berkan düşüşte. Dün oynamayanlardan Taylan geçen sezonki seviyesinde değil. Mohamed Mısır’dan, Diagne İngiltere’den geldiklerinde daha iyi durumdalardı. van Aanholt da hiçbir zaman Euro 2020’deki seviyesine ulaşamadı.
Elbette dün G.Saray’ın Kerem, Feghouli, Marcao, Mohamed gibi kritik isimlerin eksik olduğunun farkındayım. Dünkü eksiklerden bir 11 yapsanız, sahaya çıkan 11’den daha iyisini elde edebilirdiniz! Ancak G.Saray’daki mevcut durumu sadece eksiklere bağlamak, sorunlara kulak kapamak olur bence.
Malatyaspor ligin en şeffaf takımlarından. Sumudica göreve geldikten sonra gerek basın toplantılarında, gerek sosyal medyada her şeyi açıklıkla taraftarıyla paylaştı. O yüzden spor kamuoyu bütünüyle biliyor Yeni Malatyaspor’da olup biteni.
Sumudica göreve geldiği andan itibaren kadrosunun yetersizliğinin altını defalarca çizdi zaten. Sağ bek istiyor, santrfor istiyor, orta sahayı tümüyle değiştirmek istiyor. Dünkü maçta da beşli savunma oynadılar ama istediği transferler yapılırsa hedefinin dörtlü oynamak olduğunu biliyoruz. Merkezi Donsah ve Azubuike ile zenginleştirdiler. Sağ beke Zeffane takviyesi geliyor. Sanırım bu oyuncuları önümüzdeki haftalarda yavaş yavaş izleyeceğiz.
MALATYA’NIN KOLU KANADI KIRIKTI
Bir on numara ve bir de santrfor almak istiyorlar ki Guilherme’yle Dicko gündemde. Ancak dün bunların hiçbiri sahada olamayacağı gibi, takımın en önemli oyuncularının birkaçından da yoksundu Sumudica. Haddadi ve Tetteh Afrika Kupası’ndalar. Takımın yıldızı Adem de rahatsızlanınca özellikle ön tarafta kolu kanadı kırıktı sarı kırmızılıların. Zaman zaman Mounir üzerinden hücuma çıktılar. Birkaç tehlike de yarattılar ama muhtemelen kendileri de çok inanmıyorlardı Trabzon’dan bir şeyler çıkarabileceklerine.
iKiNCi YARI ViTES DÜŞÜRDÜLER
Malatya özellikle ilk devrede çok tutucu oynayınca, Trabzon’un alışık olduğumuz baskın futbolu vardı sahada haliyle. Savunmayı öne çıkardılar, hücum sürekliliği sağladılar, kaybettikleri topları da genelde çok hızlı geri kazandılar. Net pozisyonlar da ürettiler ancak bunların sadece birini, Cornelius’la değerlendirebildiler. İkinci devre Trabzonspor’un da, maçın da vitesi düştü. İki hocanın da kulübeleri çok zengin olmayınca vitesi değiştirebilecek ekstra hamleler de yapamadılar doğrusu.
45 dakikası tempolu, 45 dakikası nispeten durağan oynanan maçın en iyisi Nwakaeme idi. Nijeryalı sanatçı futbolu özlemiş. Yine ayağına top her değdiğinde anlam kazandı, yine meşin yuvarlak onun sihirli kramponlarıyla buluşunca tribünlerin nabzı değişti. Maçın da skorunu onun bir anlık sihri belirledi zaten.
17 yıldır bu mesleği tutku ve onurla icra etmeye çalışıyorum. Dün gerçekten öyle kötü, öyle organizasyondan uzak bir 90 dakika izledik ki, çok sevdiğim mesleğimi yapmanın zor olduğu nadir günlerden biriydi diyebilirim rahatlıkla.
SAYGIYI HAK EDEN FUTBOL
TFF 2. Lig (yani aslında üçüncü küme) temsilcisi Afyonspor’un ilk 60 dakikadaki pozitif futbolları saygıdeğer. Maçın başında zaten teknik direktör Kavçak da, sporcular da sahaya tur için çıktıklarını, ofansif bir futbol oynayacaklarını ifade ettiler. Bir noktaya kadar oynadılar da...
Ancak son bölümde onların da vakit öldürme çabaları sevimsizdi. Sarı lacivertliler organizasyondan çok uzaklardı, çok sıradanlardı, belki birkaç oyuncuyu ayırabiliriz diğerlerinden: Valencia istekliydi ancak halen sakatlıktan yüzde yüzle çıkabilmiş değil. Pelkas özellikle ilk yarının en coşkulu ismiydi. Burak geçen yılki seri görüntüsünden uzak. Hatta yanılmıyorsam biraz kilo da almış.
Nazım hem yetersiz, hem de her pozisyonda faul almaya çalışması hoş değil. Onun yerine giren Samuel zaten sıradanlığa en fazla isyan eden isimdi. Onun hareketliliğiyle bozuldu denge. Sanırım Fatih Tekke haklı: Ligimizi çok abartıyoruz. Büyüklerin Türkiye Kupası’ndaki halleri, sıradanlığı çarptı yüzümüze.
Süper Lig’in ilk yarısında Hatay, Adana Demir ya da Alanya’nın da sporseverlerin zihninde iz bıraktıkları dönemler oldu. Ama Konyaspor bambaşka. İlhan Palut’un Anadolu’nun diğer etkileyici performanslarından tümüyle ayrılan başka bir metodu var. Farklı bir yolla zorluyor zirveyi.
BÜYÜK TAKIM ZiHNiYETi
Konyaspor, fırsat futbolu oynamıyor. Topu istiyor. Küçüklerle de, büyüklerle de oynasa top onlarda, fırsat bende olsun zihniyetinde değil. Bu sezon İstanbul’da Galatasaray’ı çok çok zor durumlara düşürmüşler, sadece topu çerçeveden dürtememişlerdi. Lider Trabzon’un belki de en şanslı puanıydı Konya’dan aldığı. Fenerbahçe maçını domine ederek galip bitirdiler. Dün Beşiktaş’a karşı da mantaliteleri aynıydı. Topu istiyorlar. Kendi oyunlarını oynamak istiyorlar. Net bir büyük takım davranışı bu. Dün bekleri Skubic-Guilherme ile denediler. Mpoku ile, Cikalleshi ile denediler. Sezonun yıldızlarından Serdar Gürler sahada yoktu ama son bölümdeki değişikliklerle aldılar iyi niyetlerinin ödülünü. Beşiktaş’ın da Sergen Yalçın göreve başladığı andan itibaren oyunu topa bağımlı. Beşiktaş’ın topsuz başarılı olduğu ben tek bir maç hatırlamıyorum. Beşiktaş, kötü oynayıp, topu paylaşıp, fırsat kollayıp kazanabilecek bir takım değil. Dün top Beşiktaş’tayken Beşiktaş, Konya’dayken Konya buldu pozisyon. Ancak Beşiktaş’ın verimliliğini artıramaması ve üçüncü bölgedeki oyununu gole tahvil edememesinde bence çok spesifik bazı nedenler söz konusu:
ATAK SÜREKLiLiĞi YOK
1- Batshuayi başta, bazen de Larin topun kıymetini bilmiyorlar. Bazen çok basit top kayıpları yapıyorlar ve Beşiktaş atak sürekliliği sağlayamıyor bu nedenle.
2- Dünün bir başka atak kesicisi de Oğuzhan’dı. Karaveli geldiğinden beri vites artırmıştı ama dün 3-4 tane hücum öldüren kritik top kaybı var.
3- Rosier’nin yokluğunun çok derinden hissedildiği bir gündü dün. Sol ayaklı sağ bek Umut’un o garip maskeyle sağını-solunu rahat görebildiğine bile emin değilim ben. O yüzden Beşiktaş’ın beklerinden sadece biri vardı dün hücumda.
ALAN SAVUNMASI SÜRÜYOR
Dün Medical Park Stadı’na çıkan iki takımın son 10 haftada oynadıkları 20 maçtaki toplam performansları şöyleydi: 17 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 yenilgi... Ben Türkiye’de uzun zamandır böyle bir fikstür hatırlamıyorum, Avrupa’da da en son herhalde Liverpool-City rekabetinde karşılaşmışızdır böyle bir şeyle.
6 NUMARADA HAMSİK
Form canavarı iki takımın teknik direktörlerinin ilk 11 tercihlerinin de cesur olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Avcı yine Berat-Siopis’i yedek başlattı. Altı numara rolünde Hamsik oynadı ki bu son dönemde ligde gördüğümüz güzel detaylardan biri. Beşiktaş’ın son maçtaki altı numarası Pjanic’ti. Fenerbahçe’nin Sosa’ydı. Trabzon da orada Hamsik’i regista (derin oyun kurucu) rolünde kullanınca bir Türk sporsever olarak sevindim doğrusu.
Demek ki yeryüzündeki her takım iki stoperin önünde bir de ‘ön stoper’ kullanmak zorunda değil. Pekala orada kaliteli bir oyuncu kullanarak da dirençli bir orta saha kurabilirsiniz.
Kurdular da... Dün Trabzon’un en iyisi yine Hamsik’ti. 7’de Bakasetas’a 30’da Cornelius’a verdiği ‘al da at’’ pasları gol olsa ilk devredeki iyi oyunları tabelaya da yansımış olacaktı. Başakşehir’se daha kontrollü bir ilk devre oynadı. Belözoğlu’nun talebeleri ilk yarıda sadece tek bir şut attılar. O da Visca’nın frikiğiydi. Rakip ceza alanında da yalnızca 3 dokunuşları vardı ilk 45 dakikada.
ViSCA VİTES ARTIRDI
İkinci devreyle birlikte Visca hareketlendi, 10 senedir olduğu gibi Visca hareketlenince takımı da vites artırdı. Boşnak virtüöz 48’de Gulbrandsen’i, 51’de Aleksic’i harika servislerle pozisyona soktu ama gol çıkaramadılar oradan. Başakşehir’in nispeten rüzgârı yakaladığı bu bölümde eğer Emre Hoca, Deniz-Chadli’yi oyuna daha erken soksa, hatta onları sokarken bir bek çıkararak risk alsa oyunun tonunu değiştirme şansı olabilirdi. Ama belli ki Belözoğlu da razıydı beraberliğe.
Bu sonuçla Trabzon 1 puandan fazlasını kazandı. Bence artık şampiyonlukta tek bir rakipleri var, o da kendileri. Trabzon kendi kendine kaybetmezse, kimsenin kazanma şansı yok bu yıl şampiyonluğu