Ligin ilk 9 haftası boyunca maçların sadece ilk 45 dakikaları oynansaydı Beşiktaş 21 puanla lider girecekti düne... Ama ilk 9 hafta boyunca maçlar bu kez de sadece ikinci devrelerden ibaret olsaydı, Beşiktaş 9 puanla küme düşme hattında bulacaktı kendini. Düne kadar zaten Beşiktaş’la ilgili en önemli tartışma buydu: Maçların bazı bölümlerine bakıldığında oyun iştahlı, arzulu, coşkulu. Ama skor bulunduktan sonra vites beşten bire düşürülüyor, o da İsmael’in eleştirilmesine neden oluyordu. Dün Beşiktaş hiç öne geçemedi. Maçın yaklaşık 50 dakikasını mağlup oynadı. Siyah beyazlılar, geriden gelmeye çalıştıklarında daha tutkulu göründüler. Ön alana çok daha kalabalık geldiler. Maçın neredeyse başından sonuna kadar en azından arayan-deneyen bir görüntü verdiler.
TEK TiP HÜCUM STRATEJiSi
Beşiktaş’ın dünkü hücum stratejisiyse genelde tek tipti: Siyah beyazlılar solda yoğunlaşıp konsantrasyon oraya toplandığında en sağa 50 metrelik bir kros pas... Ya da sağda yoğunlaşıp en sola 50 metrelik bir kros pas... Defalarca denediler bunu. Adeta sahanın 68 metrelik enini son santimine kadar kullandılar. Bu uygulamanın sonucunda da kenar ortaları geldi çoğunlukla.
Eğer böyle bir stratejiyle oynuyorsanız ceza alanı içinde iki santrfor olması çok daha mantıklıydı. Bu 68 metre genişlikteki oyun 4-4-2 istiyor zira. O yüzden Cenk oyuna girdikten sonra daha etkili oldu bu ortalar. Cenk’in golü, Beşiktaş’ın maçtaki 25’inci ortasının ürünüydü.
UĞURCAN PAS ÇALIŞMASI YAPMALI
Trabzonspor da aynen geçen sezonun ilk devresindeki maç gibi bir fırsat oyunu yansıttı sahaya. Aynen geçen sezon olduğu gibi 2-1’i buldular, ama ikinci devrede çok fazla geriye yaslandıkları için skoru koruyamadılar. Dün Uğurcan özellikle ikinci yarıda çok fazla uzun pas attı ve onun isabet yüzdesinin düşüklüğü Trabzon’un işini zorlaştırdı. Bence milli kaleci, hafta içinde ekstra pas çalışması yapmalı.
On yedi sezondur derbi önü analizleri yazıyorum ve herhangi bir büyük takımın bir maça ligin en az pas yapan ekiplerinden biri olarak girdiğini hatırlamıyorum. Beşiktaş ilk 9 maçta yaptığı 2595 isabetli pasla ligde 19 takım içinde 16’ncı sırada. Elbette futbolda tabelaya pas sayısı ya da isabeti değil, sadece goller yazılıyor. Valerien İsmael’in de tercih ettiği strateji bu. Geriden pasla başlayan 20-30 dokunuşlu akınlar yerine çoğunlukla direkt oyun tercih ediyor. Özellikle maçların ilk yarılarındaki yoğun futbolla birçok müsabakada sonuç da alıyor Fransız teknik direktör.
45 DAKİKALIK GÖSTERİŞLİ OYUNLAR
Beşiktaş bu sezon Alanya ve Sivas maçlarında 40’ıncı dakikada skoru çoktan 3-0’a getirmişti. Karagümrük önünde de 50’nci dakikada 3-0’ı buldu. Ankaragücü, İstanbul ve Giresun maçlarında da soyunma odasına önde gitti.
Bu 45 dakikalık gösterişli oyunlar zaten şu anda Beşiktaş taraftarını umutlandıran detaylar. Ancak İsmael’in takımının ilk 9 haftada şöyle bir zafiyeti de ortaya çıktı:
İlk yarısında fişini çekemedikleri Başakşehir maçını kaybetti. Ve ilk devrelerinde çok etkileyici futbol ortaya koyduğu Alanya, A.Gücü, Sivas, İstanbul ve Giresun maçlarının ikinci yarılarında vitesi fazla küçülttü. Alanya 3-0’dan geri döndü, Sivas denedi ama dönemedi. Giresun’u milimetrik bir ofsayt 1 puandan etti. İstanbul maçında da gol ‘Geliyorum’ diyordu zaten. İsmael’in halletmesi gereken en önemli mesele, ikinci yarı performansları gibi görünüyor.
BEŞİKTAŞ’IN 9 MAÇTA 5 KAFA GOLÜ VAR
İsmael’in Beşiktaş’ı kenar ortalarında sağladığı %31’lik isabet yüzdesiyle bu alanda lig lideri. Siyah beyazlıların 9 maçta 5 kafa golü bulunuyor. Weghorst zaten tek başına ligin bu alanda ayarlarını değiştirebilen bir dev. Beşiktaş’ın zayıf karnıysa 9 maçta rakiplerine sadece 69 şut fırsatı vermelerine rağmen 10 gol yemeleri. Bu 10 golün üçünün ceza alanı dışından geldiğinin altını çizmek gerek. Muhtemelen bugün Bakasetas ve arkadaşları, Ersin’i uzaktan test etmeyi deneyeceklerdir.
TRABZON 4 MAÇINI DEĞİŞİKLİKLERLE KAZANDI
Sadece puan için değil, ülke insanının onuru için sahaya çıkacaklarını anlattılar hafta boyunca. Ve benim 30 yıllık futbol izleme deneyimime göre her kim bir spor müsabakasına bu tarz aşırı anlamlar yüklüyorsa, o gün onlar için iyi geçmiyor genelde! Aşırı hareketler ve sertlikler sergiliyorlar.
BİR TEKNİK DİREKTÖRDEN FAZLASI
Fenerbahçe cephesindeyse hava tam olması gerektiği gibiydi. Jesus sadece iyi bir teknik direktör değil, aynı zamanda bir lider. Basın toplantısında kulüp puanına vurgu yaptı, 100’lü basamaklardan 70’lere doğru tırmandıklarının altını çizdi. Ülke puanı sizin kupalara kaç takımla ve hangi turdan katılacağınızı belirlerken, kulüp puanı da takımların yer alacağı torbayı tayin eder. Yani Avrupa’da kazanacağınız puanlar sadece ülkenizi değil, kulübünüzü de ilgilendirir. Üstelik Jesus’un işaret ettiği puanlar Fenerbahçe’ye bu sene değil, gelecek yıllarda yarayacak. Bu sezon takımın başına geçmiş, bir yıllık kontrat yapmış yabancı bir teknik adamın bu detayları Türkiye’ye hatırlatması alışılmışın çok dışında. Teşekkürler Jesus, bu ülke futboluna uluslararası arenada ne için yarışıldığını hatırlattığın için
TÜRK FUTBOLU İÇİN İYİ HABERLER
Avrupa Ligi’nin hücum bölgesinde en fazla top kazanan ikinci takımı Fenerbahçe dün de gerekeni yaptı, Larnaka’dan 3 puanla döndü. Fenerbahçe maça 3-4-2-1 başladı, merkezde alışılmadık bir ikili İsmail-Lincoln oynadı. İlk 45’te Ferdi, Arda, Rossi ve Pedro etkililerdi. Ancak ikinci yarının ortalarında bir fiziksel düşüş yaşandı. Jesus, bu kez de değişikliklerle telafi etti bu düşüşü. Özellikle sağ kanat beke Samuel, orta alana Crespo hamleleri fiziksel ibreyi temsilcimize çevirdi, son 15’te iki penaltı kazanarak fişi çekti Fenerbahçe. Avrupa Ligi’nin en pahalı beşinci ekibi Rennes’in grubunda Fenerbahçe’nin, Konferans Ligi’nin en pahalı üçüncü takımı Fiorentina’nın grubunda da Başakşehir’in lider olmaları, çıkış arayan Türk futbolu için iyi haberler.
Ve sonraki 34 yıl boyunca lig bir daha hiçbir zaman 19’lu oynanmadı.
Ta ki bu sezona kadar.
O sezon da Todor Veselinovic’in Fenerbahçe’si zaman zaman geriye düşer ama endişe duymaz, maçları çevirmeyi becerirlerdi. Rıdvan Dilmen’in kendi anlatımıyla 2-0 geriye düştüklerinde dahi santraya gülümseyerek gelirlerdi.
TARiHi ÜÇLÜSÜ YOK
Jorge Jesus’un oyunu rekorlar vadediyor aslında. Ama bence o sezonun bundan en önemli farkı, Rıdvan-AykutHasan gibi çok özel forvetler.
Tarihi bir üçlüydü o. Ki her biri 15+ atmış, Rıdvan Dilmen 19 golünün yanına 40 da asist eklemişti. Ve enteresandır, o üçlü sadece tek bir sezon bir arada oynayabildiler.
SADECE ENNER VALENCiA
Bu sezon Fenerbahçe’den Enner Valencia dışında 20 üstü gol atabilecek oyuncu çıkar mı? Bence tek soru işareti bu.
Maalesef o arenada 30 sene geriye gittik. Avrupa Şampiyonaları kurasında da ilk 3 torbanın dışında olduğumuz son turnuva Euro’96 idi. O kategoride de 28 yıl sonra bir ilki yaşadık. Türk futbolu şu sıralar bir 90’lar nostaljisi yaşıyor adeta... Tabii bir farkla: 90’larda Avrupa’nın 5 büyük liginde oynayan tek bir futbolcumuz yoktu. Oyuncu havuzu olarak seviyemiz zaten orasıydı, 4.-5. torbaydı. Ancak bugün top 5 ligde 25 oyuncusu olan Türk futbolu nasıl oldu da 4. torbaya geriledi? Sebebi sadece rüzgara karşı oynamamız olamaz sanki!
AVANTAJLI BiR KURA
Yine de nispeten şanslı olduğumuzu söyleyebiliriz. C Grubu’nda ilk 4 kategorinin en iyileri buluştular mesela. Bir grupta İtalya-İngiltere, bir başkasında Hollanda-Fransa varken nispeten avantajlı bir kura çektik. Özellikle 2. torbadan Galler, 3.’den Ermenistan’ı çekmek, bir 4. torba temsilcisi için çok olumlu. Bale, bu kıştan sonra muhtemelen milli takımı bırakacak. Hırvatlar’da da Dünya Kupası sonrası Modric, Perisic, Lovren ve Vida ana planda olmayacaklar. Bir kabuk değişimi beklenebilir.
iLK iKi iÇiN UMUTLUYUM
Avrupa’nın en iyi 35. ülkesi olarak girdik kuraya. Futbolcu standardı olarak bence 20’lerde, teknik direktör olarak 40’lardayız. Futbolcu standardımız açısından baktığımda ilk iki için umutlanıyorum. Ama yönetici ve teknik adam standardımıza baktığımda yok oluyor umutlarım. Ermenistan ve Letonya’da hava ve saha şartlarından yakınan spiker sesi çınlıyor kulağımda.
Bundan 21 yıl önce White Hart Lane’de oynanan bir Tottenham-ManU maçında ev sahibi ekip 3-0 gibi farklı bir skorla girer devre arasına. 3-0 gerideki ManU kadrosu ise tedirgin değildir, hatta Alex Ferguson talebelerine dönerek şu tarihi sözleri söyler: “Come on boys, it’s Tottenham (Yapmayın beyler, Tottenham bu!)... Gerçekten de ManU’nun efsanevi kadrosu ikinci yarıya çıkar ve 5-3’lük bir galibiyetle döner evine.
PiRLO VE TAKIMI iYi Ki VAR
Pirlo’nun Karagümrük’ü de o günkü Tottenham gibi bir his uyandırıyor bende. Hep eğlence vadediyorlar, Süper Lig’de iyi ki varlar. Ama bu tip maçları kazanabilecek güçlü bir mantaliteleri henüz oluşmadı. Dün Fenerbahçe sallantılı bir performans sergiledi, Szalai bireysel hatalar yaptı. Altay gününde değildi. Ama maçın büyük bölümünde Fenerbahçeliler’in mağlup olacaklarını düşündüklerini sanmıyorum.
EN iYiLER VALENCiA-iSMAiL
Bir Süper Lig klasiği olarak tarihe geçen bu epik maçı kazanan Fenerbahçe’nin en iyileri konsantrasyon abidesi Valencia ve İsmail’di. Crespo’yu da öne iten ve Portekizli’nin ofansif özelliklerini sergilemesini sağlayan İsmail’in çıkışı olağanüstü. Bu çizgisini korursa, Euro 2024 elemelerinde milli takımımızın en büyük kozlarından biri olacak.
JiMMY DURMAZ YERLi YUSUF DEMiR DEĞiL
Yeri gelmişken, ulusal takımımızı ilgilendiren bir parantezi de açmak isterim: Dün Karagümrük’ün ilk 11’deki üç yerlisinden biri Jimmy Durmaz’dı. 2015’te yeni yabancı kuralı hayata geçtiğinde bir başka milli takımı seçmiş olanların muafiyetinden faydalanıyor Jimmy. Aynen Mesut Özil gibi. Milli takım seçimini 2015 sonrası yapan Yusuf Demir ya da (bir gün Süper Lig’e gelirse) Ercan Kara faydalanamıyorlar bu ayrıcalıktan.
Biz bu statüyü uygulamaya koyarken “gurbetçi futbolcularımızın ay yıldızlı formayı seçmesine teşvik” anlamı taşıyacağını ummuşuz. Ancak bugün “önemli milli takımlara seçilmeyi başarmış gurbetçilerimize zorluk” haline gelmiş bu statü. İyi futbolcuyu cezalandırmışız bir bakıma! Eğer TFF yönetimi bu anlamsız yabancı sınırında ısrarlılarsa, en azından statüdeki bu yetenekli gurbetçiyi cezalandıran detayı Haziran 2023’te değiştirmeliler bence.
Galatasaray’ın da en iyisiydi. Hatta seviyesini Avrupa Ligi’nde Barcelona’ya karşı da test etme şansı bulup iyi bir maç çıkarmıştı. Son 6 ayda sakatlanmadı, kilo almadı, idman kalitesinde bir eksiklik olduğunu sanmıyoruz. Yeteneklerini de unutmadı. Probleminin mental olduğu açık. Ben Kerem’in yaşadığı problemi iki ana başlıkta açıklayabilirim:
REKABET YOKSA GELiŞiM DE YOK
1- TFF’nin kerameti kendinden menkul müteahhit yöneticilerinin yabancı sınırı sevdası. Dikkat edin, Süper Lig’de oynayan milli futbolcuların en az yarısı geriliyor şu anda. Çünkü formaları garanti. Çünkü rekabet yok. Kerem’le Yunus kötü oynasalar da 11’deler. Ersin, Uğurcan, Abdülkadir gibi örnekler de eklenebilir listeye. Hayatta alternatifin kadar iyisin. Rekabet yoksa gelişim de yok.
KÖTÜ OLSALAR DA YERLERi GARANTi
2- Galatasaray teknik yönetiminin sezon başı kadro planlamasını doğru yapamaması. İlk 11 için rekabete girebilecek yeterince yerli oyuncu istihdam etmemesi. Özellikle de sol-sağ kanat için hiç olmazsa bir tane sağlam yerli alternatif transfer etmemesi. Belli ki Yunus ve Kerem, Barış’ı net bir rakip olarak görmüyorlar. Görmemeleri de doğal, sürekli kötü oynasalar dahi formalarını kaptırmıyorlar. Hangi mesleği icra ederseniz edin, bu tarz bir garanti geriletebilir insanı.
Cumartesi günü Arsenal-Tottenham’ı, pazar öğleden sonra City-United’ı izledikten sonra Beşiktaş-Fenerbahçe’yi seyredemeyenler için kısa bir özet yapayım: Vodafone Park’ta 20-30 saniye futbol oynanıyor. Sonra bir ikili mücadele yaşanıyor, oyun duruyor, iki kişi yerde. Hakeme bakıyoruz, o da ne yapacağını bilmiyor. Sadece iki kolunu açmış, bana doğru koşmayın işareti yapıyor. Sonra birilerine bir şeyler anlatıyor. Ya da mücadele bölgesine koşarak elleriyle “topa müdahale” jesti yapıyor. Ki bu işareti görünce anlıyoruz ki orada faul var!
HAYATIMIZDAN 2 SAAT ÇALINDI
Maç 20:04’te başlıyor. Devre 20:52’de bitiyor. İkinci yarı 21:12’de başlıyor. Çünkü Türkiye’de hiçbir maç zamanında başlamıyor. Ve devre araları 15 değil 20 dakika sürüyor! Akşam 8’de başlayan hikaye, 10’da bitemiyor. Hayatımızdan iki saat çalınıyor aslında özetle.
SAHA YILDIZLARLA DOLUYDU AMA
Esasında dün Dolmabahçe’de forma giyen 32 futbolcunun kaliteleri ve CV’leri çok daha fazlasını vaadediyor. Saha Premier Lig deneyimlileri, Serie A golcüleri, milli takımda yıldızlaşıp ülkeye dönenlerle dolu. Ama maalesef oynanan oyun, isim listesinin bayağı altında. İsmael’in Beşiktaş’ının net tanımlanmış bir oyunu var:
Geride pas yapar gibi yapıyor Beşiktaş savunması. Sonra Weghorst’a uzun vuruyor. Hollandalı santrfor indirebilirse top kenara oynanıyor. Savunma arkasına deneniyor. Ve Muleka ya da Redmond ofsayta düşüyorlar! Dün son dakikalarda bunun bir-iki istisnası olsa da, genelde böyle gelişti dün Beşiktaş’ın hücum hikayesi.
ŞiKAYET ETMEYE HAKLARI YOK
Fenerbahçe de, sanırım Jesus’un 15 resmi maçlık serüvenindeki en düşük hücum pres vitesiyle oynadı dün. Sarı-lacivertliler o alışılmış kalabalık ön alan baskısına genelde gitmedi. Sanırım Jesus da İsmael’in takımının uzun top tercihini dikkate alarak vazgeçti hücum pres devamlılığından. Fenerbahçe de o coşkulu hücum presi yapmayınca oyununun eğlencesinin düştü bütünüyle.