Başakşehir, ligin ilk 12 haftasında ilk 45 dakikalarda toplam sadece 2 gol yerken, dün tek bir devrede 3 gol gördü kalesinde. Üstelik bu 3 golü topla %64 oynayarak yani kâğıt üzerinde oyuna hükmettiklerini zannederken yediler. Çünkü futbol sadece sizin ne yaptığınızla ilgili değil. Rakibinizin düşünceleri de en az sizinkiler kadar değerli.
Dün saat 19.30 sularında her iki teknik adam Bein Sports mikrofonlarına maçla ilgili düşüncelerini söylediler. Eğer izlediyseniz zaten Okan Hoca’nın adeta kelime kelime maçta yaşanacakları anlattığını fark etmişsinizdir. Okan Buruk maça ve rakibine bence mükemmel hazırlanmış. Dünkü müsabakayı tarihi bir farkla galip bitirdiği saat 21.50 sularında resmileşmiş olsa da, bence 19.30’da kafasında kazanmıştı maçı. 19.30’da aşağı yukarı şunları söyledi Okan Hoca:
KALABALIK AMA SAKiN
“Karşımızda Süper Lig’in geriden en iyi oyun kuran iki stoperi artı Biglia var. Onlara yine önde baskı yapacağız ancak bunu daha farklı bir şekilde uygulayacağız. Geçtiğimiz hafta önde baskımıza karşı Beşiktaş’ın çok fazla uzun oynaması ayarlarımızı biraz etkilemişti. Bugün de ilk 11’de Keny’yi gördüğümüze göre bizim yine baskıyı çok akılcı yapmamız lazım”
Galatasaray gerçekten de Başakşehir’e önde akılcı bir baskı yaptı. Kalabalık ama sakin. Üçüncü bölgede değil, ikinci bölgede Torreira-Oliveira-Kerem ile genelde kazandılar topları. Ve skora da böyle gittiler ilk devrede.
GUTi’VARi MUHTEŞEM ASiST
Torreira takımının kalbi. İcardi mükemmel futbolunu Guti’vari muhteşem asistiyle taçlandırdı. Oliveira iki haftada iki büyük maçta üç gole direkt katkı yaptı. Ancak esas parantezi Kerem için açmak gerek. Okan Buruk’un Kerem-Yunus’un elinden forma garantisini alıp rekabete Barış-Rashica’yı sokmasının en başta Kerem-Yunus’a yarayacağına emindim zaten. Kerem’de olağanüstü bir toparlanma var.
Başakşehir’in ileri üçlüsü adeta üç ayrı takım gibi bağımsız oynarken, Galatasaray’ın ileri dörtlüsü çok daha organize, çok daha kollektif bir performans ortaya koydular dün. Kerem de bu önemli galibiyetin başrollerinden biriydi kesinlikle.
Türkiye'de son 30 yılda düşülen meşhur yanılgılardan biri, bir büyük takımın tek cephede savaşmasının avantaj olduğu düşüncesi. Oysa bir büyük takımın 25-30 kişilik geniş kadrosunun her bir üyesinden maksimum verimi alması ve rekabet yaratabilmesi için birden fazla cepheye ihtiyacı vardır. Örneğin bu ülkede geçmişte bazı büyük takım yöneticileri Türkiye Kupası’nı gereksiz bulmuş, istememişlerdir. Ancak lig tarihinde zirveye giden birçok takımın Türkiye Kupası’ndan olağanüstü faydalandığı örnekler mevcuttur.
DÖNÜM MAÇI KASTAMONU
G.Saray için de bu sezonun kırılma maçının 19 Ekim’deki Kastamonu müsabakasının olduğunu düşünüyorum ben. O gün bu köşede bu fikrimi dile getirdiğimde bir reaksiyon görmüş, üçüncü küme takımına 7 gol atılan bir maçın nasıl bir fayda sağladığını anlamadıklarını söylemişlerdi kamuoyunun bir bölümü. G.Saray’ın son 25 günlük performansına bakıldığında o maçın etkisi seziliyor net bir biçimde.
Koşulsuz forma garantisi G.Saray'a çok zarar verdi
Sarı kırmızılı takımın sezon başı yaptığı planlama, Kerem-Yunus’a adeta koşulsuz forma garantisi anlamına geliyordu. Okan Buruk ilk iki ay boyunca 11’e koyacağı farklı yerli oyuncu bulamıyor, Kerem-Yunus kötü de oynasalar forma garantisiyle sahaya çıkmaya devam ediyorlardı. Hayatta alternatifin kadar iyisin. Messi ya da Ronaldinho değilsen, forma rekabetine ihtiyaç var.
OTOMATİK FORMALAR İKİSİNE DE İYİ GELMEDİ
Bu otomatik formalar iki oyuncuya iyi gelmedi. Geçen sezonki performanslarını yakalayamadılar ve birkaç hafta boyunca katkıdan çok zarar verdiler takımlarına. Ancak Türkiye Kupası’nın da katkısıyla Okan Hoca, Rashica ve Barış’ı kattı rotasyona sırayla. Onları Rezerv Lig’de ciddiyetiyle dikkat çeken Emre Taşdemir izledi. Ve Galatasaray son 25 günde Kastamonu, Karagümrük, Beşiktaş, Ofspor maçları ve Alanyaspor ilk yarısında oynadığı iyi futbolla bir ritim yakaladı. Başakşehir önüne de bu ritmin ve Beşiktaş karşısında oynanan üstün oyunun moraliyle çıkıyorlar.
GALATASARAY YİNE HIZLI BAŞLAR
2024 yazı itibariyle Avrupa futbolunda yepyeni bir dönem başlıyor ve Şampiyonlar Ligi 36 takımlı bir formata merhaba diyor. Bu hamle hem Avrupa Süper Ligi projesini bir süre daha toprağa gömmek, hem de 5 büyük lig temsilcilerine beşinci Şampiyonlar Ligi bileti fırsatı vermek demek. Ancak bu genişleme şüphesiz ki bizim gibi ikinci halka ülkeleri de doğrudan ilgilendiriyor.
RiSKLi FORMAT DEĞiŞiKLiĞi
2000’lerde gündemimizi uzun bir süre meşgul eden G14 organizasyonu, yani Avrupa’nın top 14 kulübünün kapalı devre bir Süper Lig kurma girişimi, UEFA’dan istedikleri tavizleri almalarıyla son bulmuştu.
Aynı blöf 2020’lerde tekrar hortladı, Florentino Perez ve Agnelli’nin başını çektiği bir grup spor yöneticisi alevlendirdiler Avrupa Süper Ligi tartışmasını. Sporun tüm katmanlarından gelen yoğun tepki projeyi bir kez daha rafa kaldırdı, ama bu ikinci blöf de kısmen işe yaradı. Şampiyonlar Ligi bence riskli bir format değişikliğine gitti, katılımcı sayısı 36’ya çıktı ve bir tür wild-card uygulamasıyla devlere beşinci bilet imkânı tanındı.
BU SENE UYGULANSA TRABZON ŞAMPiYONLAR LiGi’NE GiDEBiLiRDi
1- Ekstra dört biletin akıbeti şu: Birinci bilet, UEFA 5’incisi ülkenin üçüncüsüne (Mevcut durumda Fransa üçüncüsüne). İkinci bilet, play-off turunda elenen şampiyonlardan birine (Yani bu uygulama bu sezon yapılıyor olsaydı Trabzonspor, Bodo, Karabağ ve Kızılyıldız’dan biri daha ŞL bileti alacaklardı). Üçüncü ve dördüncü biletse son sezonu UEFA ülkeler sıralamasında ilk ikide bitiren ülkelere (Bu uygulama bu yıl hayatta olsaydı ŞL’ye İngiltere direkt olarak beş, Hollanda iki takım göndereceklerdi).
DiREKT BiLET iÇiN ARTIK iLK 10’DA OLMAMIZ GEREK
2- Uzun yıllardır UEFA ülkeler sıralamasında 11’inci basamak genelde direkt Devler Ligi bileti anlamına geliyordu. Zira Şampiyonlar Ligi şampiyonu genelde kendi liginden de bilet aldığı için onun hakkı UEFA 11’incisine (sıklıkla da Türkiye şampiyonuna) geçiyordu. Maalesef artık bu bilet yok. Şampiyonlar Ligi’ne garanti bilet alabilmek için artık ilk 10’a girmek zorundayız.
Cumartesi akşamı derbinin 54’üncü dakikasında Weghorst’un takım arkadaşı Umut Meraş’a bir jesti var, yerden oynamasını işaret eden. O jestin derbide Beşiktaş’ın özeti olduğunu düşünüyorum. Evet Weghorst uzun boylu ama yerden oyunda da etkili, akıllı, çalışkan bir sporcu. Ona yerden oynadığınızda, özellikle de etrafı kalabalıksa faydalı oluyor. Bence o jesti de sadece Umut’a değil, takım arkadaşlarına ve hocasına da yaptı Weghorst.
S.DURSUN’U HAZIRLADI AMA...
İşte dün gece Kadıköy’de de aynen Weghorst’unkine benzer kritik bir jest yaşandı maç sırasında. 48’inci dakikada kırmızı kart görüp kenara gelen Batshuayi’ye parmağını kafasına götürerek aklını kullanmasını işaret etti Jesus. Batshuayi için sadece maçın değil, kariyerinin özetiydi bence o jest. Aklını kullandığında çok faydalı bir santrfor. Ama dün olduğu gibi ilkel içgüdülerini dinlemeye başladığında kendine ve takımına zarar verebiliyor. Dün zaten 45’le 45+5 arasında tam dört pozisyonda hissettiriyordu kontrolü kaybettiğini. Jesus devre arasında Serdar Dursun’u hazırladı, bence Batshuayi’yi çıkarma seçeneği üzerinde de durmuştu. Ama değiştirmedi. Batshuayi de üç dakikada faturasını kesti bu kararın.
SONSUZ FAUL, BOL KAOS
Dün genel olarak düşük kaliteli bir oyun vardı sahada. Cüneyt Çakır gibi 1976 doğumlu olan, fiziksel kalitesi iyi gözükmeyen ama Süper Lig’de devam eden Hüseyin Göçek’in bolca durdurduğu, sonsuz faul düdüklü, bol kaos ve bol tartışmalı tatsız bir futbol vardı Kadıköy’de. İlk 45’te tam 20 faul düdüğü çalındı dün. Ben dün ilk devrede 20 kez “üç pas üst üste” yapıldığından şüpheliyim mesela! Fenerbahçe’de İrfan ve Valencia, Sivasspor’da Saba son dönemdeki iyi performanslarını sürdürdüler, birkaç cılız pozisyon yarattılar ama sonucu Fenerbahçe’nin telepatisi belirledi.
OTOMATiK ViTESTE KAZANDI
Fenerbahçe pek de iyi oynamadan otomatik viteste galip geldi dün. Jorge Jesus’un ekibi Eylül-Ekim-Kasım’da 14 resmi maça çıktı, 11’ini kazandı, üç kez beş attı, hiç yenilmedi. İki cephede de lider. Dün de zaten iyi bir oyun değil, bu üç aylık alışkanlığı sahaya koyup kazandı maçı.
Ligin ilk 12 haftasında Galatasaray %58’le topla oynamış, maç başına 19 şut atmış, rakip ceza alanında ortalama 32,5 kez topla buluşmuş ve tüm bu kategorilerde Beşiktaş’a ciddi bir farkla üstünlük kurmuştu. Ancak siyah beyazlıların Galatasaray’dan üstün olduğu bir kategori vardı ki, kalan tüm istatistikleri anlamsızlaştırıyordu: Gol... Beşiktaş Galatasaray’dan daha az topla oynayarak, daha az şut atarak, daha düşük gol beklentisi yaratarak rakip ağları 11 kez fazla sarsmıştı. Galatasaray’ın sorunu netti: Verimlilik. Topu üç direk arasına dürtememek. Gol...
ÇABALAR BU KEZ ANLAMLI HALE GELDi
Dün Galatasaray, ligdeki ilk 11 maçının büyük çoğunluğunda olduğu gibi topla daha fazla oynadı, daha fazla şut attı, daha fazla gol beklentisi yarattı. Ama bu kez o 11 maçtan farklı bir faktör vardı sahada. O faktörün adı da formda bir İcardi idi. İki harika gol attı. Bir kez de direğe takıldı. Ve takımının sezonun genelinde gösterdiği olumlu çabayı anlamlı hale getirdi Arjantinli. Tabii ki Galatasaray için sezonun kırılma maçı sayılabilecek bu önemli galibiyetin kazanılmasında İcardi’ye doğru yardımı yapan Mertens, Oliveira ve Barış’ın performanslarının da altını çizmek gerek.
ÜMRANiYE MAÇINDA ÇOK FARKLIYDI
Beşiktaş’sa Güneş’in görevdeki ilk maçına nazaran daha resesifti. Daha çekinik bir görüntü sergiledi, daha fazla uzun top tercih etti ve ön tarafta daha az kalabalıklaştı. Ümraniye maçında Güneş’in yarattığı en önemli fark, Weghorst-Cenk ve Alli’nin birbirlerine çok daha yakın oynamaları idi. Böylece Hollandalı’nın indirdiği toplar, yarattığı koridorlar anlam kazanmış, Beşiktaş üçüncü bölgede büyük takım davranışı göstermişti.
N’KOUDOU ÇALIMLARINA MAHKÛM
Dün ikinci-üçüncü bölge daha kopuktu, Cenk ve N’Koudou daha uzaktılar Weghorst’a. İsmael dönemindeki N’Koudou çalımlarına mahkum oyuna döndüler çoğunlukla. Galatasaray oyun farkıyla haklı bir galibiyetle ayrıldı dün Ali Sami Yen’den.
Galatasaray’ın ilk 12 haftalık performansını tek bir kelimeyle özetlemek gerekseydi, o sözcük ‘verimsizlik’ olurdu herhalde. Sarı kırmızılılar bu yıl rakip kaleleri en fazla test eden ikinci takım olmalarına rağmen 151 şuttan sadece 14 gol çıkararak %9,3 verimlilikle son basamaktalar. Galatasaray’ın 11 maçta yarattığı gol beklentisi 20,6 iken skor 14’te kalınca, beklenti-gol farkı kategorisinde de ligde zirveyi kimseye bırakmadılar. Muhtemelen sarı kırmızılı takım bu sezon yarattığı gol beklentisi kadar atabilse birkaç puan fazlası olacak ve daha üst basamaklarda yer alacaklardı.
GALATASARAY'IN SORUNU SADECE VERİMSİZLİK DEĞİL
Ancak Galatasaray’ı yalnızca şut ve gol beklentisi istatistiklerine bakarak değerlendirirsek yanılırız. Sorunun sadece verimsizlik olduğunu söylemek, Galatasaray’ın hikayesini eksik anlatmak olur. Zira Okan Buruk’un takımı bu yıl birçok maça düşük viteste başlayıp geriden gelmek için çok çabaladığı anlarda bu istatistikleri parlattı. Sarı kırmızılar bu sezon 11 maçın sadece 5’inde ilk golü bulabildiler. Ki bu istatistikte Kasımpaşa, Konya gibi takımlar Galatasaray’ın üzerindeler. Buruk’un ekibinin bu maçta saha ve seyirci avantajını da göz önüne alarak daha yüksek viteste maça başlamaları olası.
DERBİNİN KADERİNİ GÜNEŞ'İN YENİ STRATEJİSİ BELİRLER
Bu derbinin hikayesini de Şenol Güneş’in bu yeni stratejisinin etkileyeceğini düşünüyorum ben. Beşiktaş’ın bu oyunu, adeta altı orta sahalı bir oyun. İsmael döneminde üstlerinden geçen topları izlemekten boynu tutulan Beşiktaş orta sahası şimdi çok daha verimli. Siyah beyazlıların yeni oyununda altı orta saha oyuncusu var, merkezde kalabalıklaşma, seri ve kısa paslaşma, örerek hücum var. Ki bu plan, aynı zamanda Galatasaray’ın da sezon başından beri mükemmelleştirmeye çalıştığı şey.
G.SARAY MERKEZDE KALABALIK
OPTA verilerine göre Süper Lig’de rakip yarı sahada en fazla pas yapan 20 oyuncu listelendiğinde üç Galatasaraylı Nelsson, Torreira ve Oliveira’nın orada olduklarını görüyoruz. Sarı kırmızılılar, stoperi ve ön liberosuyla merkezde kalabalıklaşan, oyunu rakip yarı alana yığan bir anlayış içinde. Buruk’un Alanya ilk yarısında, Güneş’in de Ümraniye ikinci devresindeki futbollarını izleyince şunu hissediyor insan: İki teknik adamın da ellerinde olsa bu maça 11 orta saha oyuncusuyla çıkar ve merkezde kontrolü ele almaya çalışırlardı. Zaten bu derbiyi de orta sahayı ele geçiren kazanacak muhtemelen
KARTAL'IN HÜCUMU DEĞİŞTİ
Bugün, Türk futbolu için tarihi bir gün. Zira ülke futbolumuz 66 yıllık Avrupa kupaları tarihinde ilk kez 4 takımla birden Şubat’ı görüyor. Bu sezon Avrupa’da 4 veya daha fazla temsilciyle Şubat’ı gören Türkiye ile birlikte 8 ülke daha var. Bunların hepsi zaten kıtanın devleri.
10. BASAMAK HAYÂL DEĞİL
Üstelik Avrupa ülkeler sıralamasında bir ara 21’inciliğe kadar düşmüştük. Bugün 12’nci basamağa tırmandık. Doğrudan rakiplerimiz Sırbistan, Avusturya ve Norveç temsilcilerinin de birer birer vedasıyla ilk 10 için hayal kurmaya başladık dün gece itibariyle. 2024-25’te şampiyonumuzun direkt Devler Ligi bileti alması için 10’uncu basamağa tırmanmamız gerek. Avusturya’yla aramızda ciddi bir puan farkı var ama kapanması imkânsız değil. Hele de Şubat-Mart’ta biraz şanslı kuralar çekersek pekala 10’uncu basamak hayalleri kurmaya başlayabiliriz.
HAFiFE ALMAMALILAR
Halen Fenerbahçe ile Avrupa Ligi’nde, diğer 3 temsilcimizle de Konferans Ligi’nde yolumuza devam ederken şunu unutmamamız gerek: Şampiyonlar Ligi’nde bir galibiyetle, Konferans Ligi’nde bir galibiyet aynı değerde. İkisi de iki puan... Geçtiğimiz yıl 4 takımla Konferans Ligi’nde iyi işler yapan Hollanda, orada topladığı puanlarla sezonu Avrupa ikincisi olarak tamamlamıştı. Yani temsilcilerimizin Konferans Ligi’ni asla hafife almamaları gerek.
ARDA FARKINI HiSSETTiRDi
Tabii ki Ferencvaros’u yenerek Şubat’ı gören Trabzonspor’un yanı sıra, dün gruplarını lider olarak bitiren Fenerbahçe, Başakşehir ve Sivasspor’u ayrı ayrı tebrik etmek gerek. Krakow’daki ciddiyet sınavını başarıyla veren Fenerbahçe’de bir isme ekstra parantez açmak lazım: 17 yaşında bir çocuğun 100 milyon euroluk Dinamo Kiev deplasmanında bir gol-bir asistle kader tayin etmesi muazzam. Arda Güler dün gece bir-iki kritik top kaybı yaptıysa da sahada kaldığı bir saat boyunca farkını hep hissettirdi. Topa her dokunuşu özeldi. Ve bu özel dokunuşların ikisiyle Fenerbahçe’yi, iki katı değerindeki Rennes’in önünde Mart’a taşıyan adam oldu. Tebrikler Arda. Tebrikler Fenerbahçe, Başakşehir, Sivasspor ve Trabzonspor. Daha yürüyecek çok yolumuz var.
Futbol artık hatlar arası boşlukları bulmakla ilgili bir konu değil. Çünkü herkes doğru duruyor, bütüncül hareket ediyor, kısa mesafede oynuyor ve kimse bloklar arası kolay boşluk bırakmıyor. “Futbol artık oyuncular arasında boşluk bulmakla ilgili” diyor Spalletti. Oyuncular arası boşluk bulabilmek için de bir rakibinizi manipüle etmeli, alanını terk etmeye zorlamalısınız. Jesus’un Fenerbahçe’sinin sırrı da Spalletti’nin Napoli’siyle benzer. Geride pasla da, önde hücum presle de bir-iki rakibi manipüle ediyor ve alanını terk etmesini-hata yapmasını sağlıyorlar. Dün de pozisyonları ve golleri böyle buldular.
JESUS KARŞI HAMLE YAPMALI
Ancak Jesus’un özellikle Avrupa’da şunu unutmaması gerek: Rakipleriniz de artık sizin ofsayt taktiğinizi manipüle ediyor, bir oyuncunuzu kandırarak hattı bozmayı başarıyorlar. Perşembe Rennes, dün İstanbulspor ikişer örneğini izlettiler bunun. Jorge Jesus’tan bu konuda bir karşı hamle gelmesi gerekiyor artık.
TIPKI BiR KUŞ SÜRÜSÜ GiBi
İstanbulspor, Süper Lig’in en zayıf kadrosuna sahip olmasına rağmen iyi antrene edilen bir takım. Bloklar arası kolay boşluk vermiyorlar, bir kuş sürüsü nizamında hareket ediyorlar. Dün Fenerbahçe’nin yüksek savunma hattının arkasına Jetmir Topalli’nin doğru koşularıyla sarktılar, pozisyonlar buldular. Eğer İbrahim Yılmaz biraz daha dikkatli olsa, basit ofsaytlara düşmese takımı bir-iki net pozisyon daha bulabilirdi.
YEDiKLERi YEDiNCi KAFA GOLÜ
Ancak sizin takımınızın kalitesi-kapasitesi sınırlıysa detaylarda hata yapmamalısınız. Genç teknik adam Fatih Tekke’ye duran top savunması konusunda küçük bir eleştirim var. Dün 50’de Fenerbahçe maçtaki ilk kornerini kazandı ve Michy Batshuayi çok rahat bir kafa vuruşuyla attı golü. Üstelik bu sezon İstanbulspor ligde tam 7 kafa golü yemiş. Bunun sebebi biraz da şu alan savunması ısrarı gibi geliyor bana.
Gol olduğunda İstanbulsporlular birbirlerine bakıyorlardı alan kargaşası konusunda. Sizin oyuncu kadronuz hayali çizgilerle çizilmiş alanları tespit edebilecek kalitede ise elbette bu savunma modelini de uygularlar. Ama sanki çok başarılı değil bu konuda İstanbul savunması.