Dünya Kupası’nda 6 günü geride bıraktık, Katar 2022’nin eğlence ve rekabet anlamında birkaç maç dışında sınıfta kaldığını söylersek sanırım abartmış olmayız. İspanya-Kostarika ve İngiltere-İran’ı çıkarırsak kalan maçların gol ortalaması 1,89 seviyesinde. İlk 20 maçın beşi golsüz bitti ki bu sayının ne kadar dikkat çekici olduğunu anlamak için şöyle kıyaslamalar yapabiliriz:
Son Dünya Kupası’ndaki toplam golsüz maç sayısı 1’di. Son Avrupa Şampiyonası’ndaki toplam golsüz maç sayısı 2... Ve Son Copa America’daki toplam golsüz müsabaka sayısı da yine iki. Bu kupanın yalnızca ilk 6 gününde, sadece gruplarda ikişer maç günü dahi tamamlanmamışken golsüz müsabaka sayısının beşi bulmuş olması endişe verici.
GENELDE AYNI SENARYO
Şu ana kadar tamamlanan 20 maçın yarısından fazlasında aynı senaryoyu izledik. Bir takım topu ikinci bölgede sonsuza kadar çeviriyor, diğeri de derinde 9 kişiyle bekliyor. Ya da her iki takım sergiliyor bu fırsat oyununu. Ekvador Katar’ı, Fransa Avustralya’yı, Brezilya Sırbistan’ı ilk golü bulunca çözdüler. Ama dün geceki İngiltere-ABD ya da Fas-Hırvatistan, Meksika-Polonya maçlarının izleyicileri o kadar şanslı değillerdi. Hatta İsviçre-Kamerun maçında durum 1-0 olmasına rağmen son bölümde 0-0’mışçasına düşük bir vites vardı müsabakada.
MAKAS GiDEREK AÇILIYOR
Futbolda gelirler artıyor, bu da üst sınıfla orta sınıf arasındaki makası daha fazla açıyor. Milletler arası müsabakalarda daha çok hissettik bu açılan makası. Katar, Ekvador’dan sonra dün Senegal önünde de tutunamadı. Fransa’nın as değil, dördüncü takımının da Avustralya’yı farklı yenebilecek kalitesi var. Bu da ister istemez akla şu soruyu getiriyor:
48’li düzenlenecek Kuzey Amerika 2026’nın rekabet seviyesi nasıl olacak? Bu 32 takımın yanına Panama’nın, Trinidad’ın, Benin’in, Irak’ın, Umman’ın eklenmesine hazır mısınız?
Dört yıl sonra bambaşka bir Dünya Kupası bekliyor bizi.
Sahadaki üç hakemi de katarsanız kabaca 47 personelle oynanıyordu bir Dünya Kupası maçı. 92 yıl sonra bugün Katar’da bir maçta 52’si futbolcu, 10’u hakem olmak üzere 62 personel görev yapıyor. Peki 22 kişilik oyuncu kadrolarının 26’ya çıkışı ya da maçların 10 hakemle idare edilmesi neleri değiştirdi hayatımızda?
BAŞLAYAN VE BİTİREN 11'LER
Sanırım 92 yıldaki en büyük dönüşümlerden biri, teknik adamların artık iki yerine beş oyuncu değiştirebilmesi. Bu da teknik direktörlerin adeta iki farklı stratejiyle, bir başlayan bir de bitiren 11’le oynamaları anlamına geliyor. Arjantin-Arabistan ve Almanya-Japonya maçlarının ilk yarıları bittiğinde hesabın kapandığını, kazananın belli olduğunu zannediyordu spor kamuoyu. Oysa iki akıllı teknik adam Renard ve Moriyasu oyuna müdahaleleriyle tamamen değiştirdiler müsabakaların akışını..
KOSOVALI, KAMERUNLU VE TÜRK
Dün Kamerun’la İsviçre arasında oynanan müsabaka, futbolun ve aslında dünyanın değişen bir başka yüzünü ön plana çıkardı: Kosova doğumlu Shaqiri’nin sağdan yaptığı ortayı gole çeviren Kamerun doğumlu Embolo, Türk asıllı teknik adam Murat Yakın’ı sevince boğdu. Ve 48’inci dakikada kaydedilen bu golü Türkler ve Kosovalılar televizyondan, Kamerunlular da stadyumdan izliyorlardı! Kamerun kalan sürede Almanya doğumlu Choupo-Moting ve Fransa doğumlu Nkoudou ile cılız ataklar geliştirdiyse de beraberlik için yetmedi bu çabalar.
RIGOBERT SONG'UN ÖZLEMİ
Elindeki kadronun İsviçre tarihinin en iyisi olduğunu düşünen eski Fenerbahçeli Murat Yakın, Brezilya karşısına 3 puanla çıkacak olmanın mutluluğunu yaşıyor elbette. Eski Galatasaraylı Rigobert Song’sa, bence kendisinin oyuncu olarak içinde bulunduğu kadroları özlüyor. Zira bu kupada bir farklı geride olduğu bir maçın sonunda bu kadar etkisiz kalan bir başka takım izlememiştik.
İsviçreli spor adamı, “üç saat içki içmezseniz ölmezsiniz” gibi son derece analitik yaklaşımlarla süslü bu demecinde, “Bugün kendimi engelli hissediyorum, bugün kendimi göçmen bir işçi hissediyorum, bugün kendimi eşcinsel hissediyorum” gibi çalışılmış aforizmalara imza atmış, bir gün sonra da “one love” yazılı kaptanlık bandını yasaklamıştı!
HARİKA FOTOĞRAF VERDİLER
Ayrımcılığa karşı sevgi sloganını benimseyen o bandı takmayı planlayan 9 ülke, Infantino’nun kart tehdidinden sonra bu kararından vazgeçti. Hatta Infantino yönetimi tarihin en tartışmalı kararlarından birine daha imza atıp, Belçika formasının yaka içindeki “love” sözcüğünün bile kullanılmasına izin vermedi. Yaka içindeki “love (sevgi)” sözcüğü yasaklandı dün... Ancak belli ki Neuer ve arkadaşları, FIFA’nın kısıtlayıcı uygulamalarından rahatsızlıklarını saklayamadılar. Dün özgür seslerinin kısılmaya çalışılmasını protesto eden harika bir fotoğraf verdiler Doha’da. Önceki gün ulusal marşlarında sessiz bir protestoya imza atan İranlılar’dan sonra Almanlar da ağızlarını kapatarak haykırdılar adeta Dünya’ya.
YİNE SESSİZ AÇTILAR
Almanlar saha dışındaki birlikteliklerini saha içine yansıtamadılar, Japonya’nın dinamizmi karşısında ikinci yarıda zor durumlara düştüler. Flick, Süle’yi sağ bekte kullanarak sol bek Raum’u özgürleştirdi. Zaten golü getiren penaltı da Raum’un bindirmesinin sonucuydu. Ancak Moriyasu ikinci 45’te yaptığı harika değişikliklerle takımını maça ortak etti, sonuna kadar hak edilmiş bir 3 puanla çıktılar Khalifa’dan. 46’da Tomiyasu girdi, Japonya savunmayı üçledi ve beklerin hücum katkısını maksimize etti Moriyasu. Ardından oyuna giren Asano, Minamino ve Doan’ın kattığı enerjiye Almanlar yanıt veremedi ve Rusya’da olduğu gibi puansız açtılar turnuvayı.
Dünya Kupası’nın ilk büyük sürprizini Arabistan yaptı ve Lionel Messi’ye kariyerinin en büyük şokunu yaşattı. Ancak enteresan olan Arabistan’ın bu sürprizi etten duvar örerek değil, gayet akılcı bir oyun sergileyerek yapması. Herve Renard adeta bir teknik adam şovu yaptı Lusail’de:
Savunmayı öne çıkararak Arjantinliler’i rekor ofsayta düşürdü. Önde presle de rahat oyun kurmalarına izin vermedi. Belki Lautaro’nun iptal edilen golü tartışılacak ama Arabistan’ın sonuna kadar hak ederek yendiğini düşünüyorum ben Arjantin’i.
MESSi BU KEZ ÇARESiZ KALDI
Messi içinse unutmak isteyeceği türden bir 90 dakikaydı bu. Top alamadıkça derine geldi, derine geldikçe de etkisizleşti. Messi, PSG’de de derine gelerek oynuyor ama önünde 5 pas opsiyonu buluyor belki her seferinde. Arjantin’deyse topu orta yuvarlakta ayağına alıp çaresizce etrafını tarayan bir Messi vardı sadece.
100 DAKiKALIK MAÇLARA ALIŞIN
Dünkü Arjantin-Arabistan maçı tam 110 dakika 11 saniye sürdü. Önceki gün oynanan ve 117 dakika 16 saniye süren İngiltere-İran maçı da, tüm kupalar tarihinin rekorunu kırmıştı.
Hakemlerin şefi Collina, sporseverlere 100 dakikalık maçlara alışmalarını söyledi, zira öldürülen zamanın muhakkak müsabaka sonuna eklenmesini istiyor. Hatta VAR odasında bir hakem, duran oyunu ölçmekten sorumlu durumda.
COLLiNA’YI DESTEKLiYORUM AMA...
8 Haziran 1990 akşamı Kamerunlu Omam-Biyik, Arjantinli Batista’dan yarım metre yukarıya sıçrayarak o tarihi kafayı vurduğunda 10 yaşındaydım. Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nde yatılı okuyordum ve bir yandan Dünya Kupası’nı TV’den takip ederken bir yandan da bir gün bu turnuvayı yerinde izleme hayalleri kuruyordum.
MUAZZAM BiR SAYGI DURUŞU
Hayat bana iyi davrandı, iki Dünya Kupası takip ettim yerinden. Zidane’ın kafasına, Messi’nin gözyaşlarına tanıklık ettim. Ve dün neredeyse o anlar kadar önemli bir 30 saniye yaşandı Katar’da. İranlı futbolcular, Ahlak Polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşama veda eden Mahsa Amini ve hayatını kaybeden tüm yurttaşlarının hatırasına muazzam bir saygı gösterisinde bulundular. Bir Dünya Kupası maçında ulusal marşlarını söylemeyi reddettiler. Önceki günkü basın toplantısında da memleketinde hayatını kaybedenlerin acısını paylaşan kaptan Hajisafi başta olmak üzere tüm İranlı futbolculara bütün insanlığın teşekkür borcu var.
AYRIMCILIĞA TEPKi GÖSTERDiLER
2020’de George Floyd’un ölümünden beri her müsabakada ayrımcılığa karşı tepki gösteren İngilizler de bu alışkanlıklarından vazgeçmediler, santrada diz çökmeye devam ettiler. Yeryüzünde en fazla konuşması gerekenler susarken sporcuların konuşması, futbolla gurur duymamıza neden oldu dün.
HÜCUMLARIN %80’i KANATLARDAN
Khalifa Stadı’ndaki müsabaka başladıktan sonraysa oyunun kontrolü İngilizlerdeydi çoğunlukta. Özellikle ilk 45’te tek taraflı bir oyun vardı, topla %80 oynadılar, şutlarda 7-0, kornerlerde 4-0, tabelada da 3-0 üstünlük kurup fişi çektiler. İran’ın beşli statik savunmasına karşı İngiltere’nin sonuca bu kadar kolay gitmesinin temelinde oyunu genişletmesi vardı: Hücumların yüzde 80’ini kanatlardan yaptılar. Ve bekleri Trippier ve Shaw’la oyunun enini olağanüstü zorladılar. Son iki büyük turnuvada son dörde kalan İngilizler, Katar’da da ciddi bir yarışmacı olacaklarını resmen ilan ettiler dün.
Dün Katar’da oynanan Dünya Kupası açılış maçından sonra en çok konuşulan iki konu şu oldu: FIFA, bu kupada hakemlerinden kartlar konusunda çekingen olmamalarını, iyi futbolcuları sakatlığa kurban vermemeye çalışmalarını istemişti. Daniele Orsato da bu kupanın hikayesiyle ilgili ipuçları taşıyan bir stratejiyle yönetti açılış maçını. İki takımın da sertliğine göz yummadı, sarı kart terazisini oldukça hassas bir ayarda kullandı.
DiZ FARKIYLA YAKALANDI
Dünün çok konuşulan bir başka konusu da henüz üçüncü dakikada ofsayt nedeniyle iptal edilen goldü. Ekvadorlu Estrada hava topuna sıçrarken diz farkıyla makineye yakalandı ve bu konu bazı spor otoritelerini yarı-otomatik ofsayt sistemini sorgulamaya itti. Efsanevi İngiliz santrfor Alan Shearer, bu tarz milimetrik ofsayt kararlarıyla kritik goller iptal edilirse yüksek tansiyon sorunu yaşayabileceğini söyledi BBC ekranında.
WENGER’iN ÖNERiSi MANTIKLI
Sanırım Shearer’ı ve Shearer gibi düşünenleri üzen detay şu: Futbolun gerçekten istediği bu muydu? Gollerin milimetrik diz ya da burun farkıyla iptali, oyunun lehine mi, yoksa aleyhine mi? Bu konuda Wenger’in çözüm önerisi, bir hücumcu ancak tüm uzuvlarıyla savunmacıdan ayrıldıysa ofsayt kararı verilmesiydi. Ki oldukça mantıklı bence. Benim önerim de makinenin çizdiği çizgilerin 12,5 santime (yani saha çizgileriyle, kale direkleriyle aynı kalınlığa) yükseltilmesi. Böylece bu tarz hassas ofsaytların hizada görünmesi.
EN AZ KONUŞULAN ŞEY FUTBOLDU
Kupanın açılış maçında en az konuşulan şey futboldu galiba. Zira maça çok üstün başlayan, 45 dakika Katar’a hiç top göstermeyen Ekvador, erken bulduğu gollerle müsabakanın fişini erken çekti. Güney Amerika ülkesinin bekleri Preciado ve Estupinan’ın bindirmeleri, Katar kanatlarını koridora çevirdi. Valencia turnuvaya formda başladı, kupanın ilk iki golünü o attı. Katar’ın gördüğü ilk üç sarı kart da ona yapılan faullerin sonucuydu.
<iframe width="807" height="664" src="https://www.youtube.com/embed/Z8qm6l90SKA" title="Pirlo'nun ücretine inanamadım | Wanda Nara gelmesin! | Crespo için pulsuz dilekçe | Net Ofsayt" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen></iframe>
Euro 2024 Elemeleri öncesi iki doğru rakiple iki faydalı hazırlık maçı yaptık. Robertson’lı, Tierney’li, McGinn’li İskoçya’dan sonra Çekya da aslarıyla sahadaydı. Soucek’li, Coufal’li, Barak’lı Çekler’i de umut veren bir futbolla mağlup ettik Gaziantep’te. Çağlar’ın liderliğinde 180 dakikalık üçlü savunma testimiz başarılıydı. Ozan hem sağ, hem sol stoperde etkiliydi. Martta başlayacak elemelerde A planımızın 3-4-3 olacağını söyleyebiliriz sanırım rahatlıkla. Milli takımımız Diyarbakır’da ve Antep’te geriden pasla oyun kurmayı denedi, Hakan Çalhanoğlu’nun birinci-ikinci bölge geçişindeki bir virtüöz katkısı vermesiyle bu alanda da sınıfı geçtik.
DÜNYA GÜZELLEŞiYOR ADETA
Süperstarımız Hakan’ın öne taşıdığı toplara genelde Cengiz anlam kazandırıyor. Özellikle Hakan’la Cengiz birbirlerine yaklaştıklarında oyun güzelleşiyor, futbol güzelleşiyor, dünya güzelleşiyor adeta! Dün Antep’te test ettiğimiz bir başka konu da kadro derinliğimizdi. İskoçya maçına göre 7 değişiklikle sahaya çıktık, Samet-Çağlar-Ozan savunma üçlüsüyle başladığımız maçı Tayyip-Samet-Cenk’le bitirdik. Solak stoperimiz Cenk gerek oyun kurulumundaki cesareti, gerekse hücum katkılarıyla neden La Liga’da direkt oynadığını hatırlattı milli formayla da. Marttaki elemelerde de üçlü savunma oynayabiliriz, zira stoper havuzumuz sayısal olarak yeterli.
Şanslı bir sporseverim, Türk futbolunun en kariyerlisi Cüneyt Çakır’ın yolculuğundaki birçok kritik maçta oradaydım.
SiZiNLE GURUR DUYUYORUM
Cüneyt Çakır-Tarık Ongun-Bahattin Duran üçlüsünü Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası ve Şampiyonlar Ligi finallerinde iftiharla izledim. Bizi uluslararası alanda başarıyla temsil eden bu üç harika spor adamına, üç güzel dosta bir kez daha şükranlarımı sunuyorum bu vesileyle. Sizinle gurur duyuyoruz.
Dünya Kupası öncesi oluşan iki maçlık bu özel pencerede rakip seçimlerimiz bence iyi: FIFA sıralamasında hemen üstümüzde yer alan İskoçya ve Çekya, bizim için kesinlikle ölçü sayılacak rakipler. Dünkü rakibimiz Dünya 40’ıncısı İskoçya’nın kadro kalitesi aşağı yukarı bizim seviyemizde. Aynen bizim gibi Euro 2020’de grupları, Dünya Kupası elemelerinde de play-offları geçemediler. Bize karşı as ağırlıklı bir kadroyla oynadılar. İskoç pasaportu taşıyan en değerli oyuncular Robertson, McGinn, Tierney ve McTominay 11’delerdi. Star kategorisindeki tek eksikleri Che Adams’tı diyebiliriz sanırım.
AKILLARA PORTEKİZ GELDİ
Dün Diyarbakır’da sahaya çıkan iki takım da benzer formasyonla, 3-4-3 ile mücadele ettiler. Üçlü savunma deyince akla maalesef talihsiz Portekiz play-off’umuz geliyor: Kuntz’un öncesinde tek bir dakika dahi üçlüyü denemeden yılın en kritik maçına farklı formasyonla çıkması, sol kanat bekte Berkan’ı kullanması o gün için çok kötü kararlardı. Üçlü savunma denenecek yer bir hazırlık maçı olmalıydı, dün de İskoçya önünde gayet haklı bir şekilde test etti 3-4-3’ü Alman hoca. Savunmadaki beş adamımızın hepsinin kulüplerinden üçlü deneyimleri var: Ferdi Fenerbahçe’de, Ozan Hoffenheim’da, Zeki Roma’da, Cenk Valencia’da defalarca üçlü oynadılar. Çağlar da bu sezon çıktığı tek maçta üçlü savunmanın merkezindeydi. Yani Portekiz maçının aksine bu kez yerinde bir üçlü denemesiydi bu.
UMUTLA BAŞLADI, BURUK BİTTİ
İlk bir saatte gayet hareketliydik, duran toplarda Hakan-Ozan bağlantısı, hızlı çıkışlarda Cenk ve Cengiz’le fark yarattık. İki de güzel gol bulduk. Ancak bir Stefan Kuntz dönemi klasiği olarak dakikalar geçtikçe milli takım dağınıklaştı, hatlar koptu, futbolcular bağımsız ve bağlantısız bir görüntü sergilemeye başladılar. Steve Clark her oyuncu değişikliğiyle takımının ritmini artırırken biz hemen her değişiklikte geriledik. Ve umutla izlediğimiz maç, ağzımızda buruk bir tatla bitti doğrusu.