Yeni gelen hocanın bu kaliteli oyuncu grubunu bir takıma dönüştürmek için bir numaralı ödeviyse barizdi: Uyumsuz amirallerden kurtulmak ve takımdaki herkesi tekrar eşit hissettirmek... Dün Eto’o’suz-Nasri’siz çok daha yakındılar bir takım görüntüsüne. Eğer Emre biraz şanslı olsa ya da Deniz son tercihlerini doğru yapsa, Beşiktaş’tan 1 puan koparmaları işten değildi...
NE GÖRÜYORUZ
Lig bu sene inanılmaz dengeli. Önceki akşam Fenerbahçe uzatmalarda kazanabildi, dün gün içinde Trabzon 10 kişilik Konya’ya karşı inanılmaz acı çekti, akşam da Beşiktaş’ın bu kaliteli Antalya’ya karşı kazanabilmesi için sahaya her şeyini koyması gerekiyordu. Koydular da... Talisca kontrat sezonunda fiyat etiketini hak etmeye kararlı. Devreye başlangıcına bakılırsa sezon sonunda bonservisi için 20’li rakamlar konuşulacak. Atiba formasını koruyabilmek için sadece defansif değil, ofansif katkı yapması gerektiğinin farkında. Özellikle sol çizgi hücumuna katkısı üst düzeydi. Babel’le ikili oyunları bolca yaptılar. Negredo gol atamadı ama her an oyunun içinde. Her pozisyonun önemli parçası. Birinci dakikada ofsayt nedeniyle kesilen gol pozisyonunun mimarı. 55’te gelen golde önce Talisca’ya araya veren o. Sonra ön direğe yaptığı koşuyla yine Brezilyalı’ya rahat bir vurma şansı yaratıyor. Cenk’in boşluğu elbette büyük. Ama Negredo öyle çalışkan ve istekli ki, Cenk’i unutturmaya kararlı.
AF YOK
Beşiktaş’ın dünkü üst düzey çabasını özetleyen bir başka detaysa, iki golün de biteyazan hücumların dönüşünde gelmesi. Birde Atiba-Talisca’nın, ikide Quaresma-Negredo-Talisca’nın devam edip dengesi bozulmuş savunmanın zaafını hemen değerlendirmeleri. Beşiktaş belki sezonun en iyi maçlarından birini oynamadı, bu sezon defalarca dünden iyi oyunlar gördük. Ama şuna eminim: Sezonun en istekli Beşiktaşlarından biriydi bu. Futbolcular sanırım bir daha “maç seçiyor” eleştirisiyle karşılaşmak istemiyorlar. Ve bu arzuları, bu tutkuları bu yüksek seviyeyi korursa, 20 Şubat’ta Münih deplasmanına hiç de az umutla gitmeyecekler bence.
Selçuk-Rotman-Castro, dinamizmleri ve uyumlarıyla başarının büyük pay sahipleri. Ama Tamer Tuna, bu üçlüden biri eksik olduğunda oraya özdeş bir alternatif çıkaramadı. İlk devrede Beşiktaş maçında Rotman yoktu; Tayfur-Halil’i bir arada oynatarak sistemi 4-2-3-1’e evirdi, ligin belki en kötü maçını oynadılar.
Aynı problemi bu kez de Fenerbahçe önünde yaşadılar. Yine Rotman cezalı. Tamer Tuna yine Rotman’ın benzerini 11’e koymak yerine sistemi değiştirdi. Yine maçın başında geçirgen bir görüntü verdiler. Beşiktaş o görüntüyü değerlendirip maçı 3-0’a getirmişti. Fenerbahçe’yse Tayfur-Poko değişikliğine kadar ancak bir gol bulabildiği için maçı koparamadı. Poko’nun girer girmez gol atması elbette biraz da talih. Ama oradaki esas değişim, Göztepe’nin telepatik düzenine, 4-3-3’e dönmesi. Tamer Tuna’ya bugün sorsanız, herhalde o da maça Poko ile başlasaydı şansının daha fazla olabileceğini kabul ederdi.
İLK 11’DEKİ GRİ ADAMLAR
Fenerbahçe’ninse Aralık sonundaki görüntüsü neyse, bugün de o: İyi futbol, iyi futbolcuyla oynanır. Büyük takım, sahaya maksimum sayıda büyük futbolcuyla çıkmaya çalışır. Büyük takım sadece mücadele hesabı yapmaz, kalite hesabı da yapar. Dirar bu seviyesiyle büyük takımın sağ açığı değil ancak sağ beki olabilir. Dirar sağ, Isla sol bekte düşünülmeli. Aynen 60’tan sonrası gibi, sahada Valbuena-Soldado gibi kaliteli oyuncu sayısını artıracak model bulunmalı. Hatta yapılabiliyorsa, ön tarafa transfer de yapılmalı. İlk 11’de bu kadar çok gri adam, Fenerbahçe için fazla.
MAÇIN ADAMI: FERNANDAO
FUTBOLU çok özlemiş. Olağanüstü istekli, olağanüstü arzuluydu. Belki ayaklarıyla yapabilecekleri kısıtlı, ama yüreğini-ciğerini-terinin her bir damlasını bıraktı sahaya.
Toplantının ana gündemi, video hakem uygulaması... IFAB’ın 4’ü Britanya kökenli 8 üyesinden 5’inin görüşü olumlu olursa, 2 Mart’taki toplantı için bir tavsiye kararı alınacak. Ve bu tavsiye kararı alınırsa, video hakem, Haziran’daki Dünya Kupası’nda kullanılacak.
VAR, yani video asistan hakem, halen Almanya, İtalya, Amerika gibi büyük ligler dahil 15 turnuvada test ediliyor. 15 ligde 1000’in üstünde müsabakada toplanan test verileri Belçika’daki Leuven Üniversitesi’ne gönderildi.
Üniversitenin ilk raporları olumlu. Analize göre ortalama 3 maçta 1 kez video asistan hakem düzeltmesi yaşanıyor, bu sayının da futbolun doğal akışını zedelemediği görüşü hakim.
Pozisyon üretemeyen Everton yerine, sezon sonu Kane’i satacak Tottenham’a veya Liverpool’a gidebilecek potansiyeli var” demiştim.
Oliver röportajı kısaltıp, ‘Türk Harry Kane’ başlığıyla yayınlamış, Türk medyasında da böyle yer aldı bu konu.
Cenk’in Everton transferine karşı çıkma sebebim de buydu: Allardyce’ın Everton’ı savunmada mücadeleci ama hücumda renksiz. ‘Top 6’ya karşı şansları yok, bu yıl da-seneye de yapabilecekleri en iyi iş yedincilik. Everton’ın bu gri futboluna rağmen Cenk istekli, hareketli ve etkiliydi dün. Ama Everton rakip kaleye gitmediği sürece, onun da yapabileceği fazla bir şey yok.
Benim de bu satırları yazabiliyor olmamın altında bir sürü tesadüfün etkisini inkâr edemem, hatta gülerek anlatırım her yerde. Gülümseyerek okuyacağınızı umduğum alternatif bir Terim kronolojisi yazdım bugün. Terim’in, futbol tarihimizde onlarca güzel sayfa açtığı tartışılmaz. 500 sayfalık Türk futbol ansiklopedisi yazılsa 300’ü ondan bahseder. O, ülke futbolunun tartışmasız 1 numaralı tarih yazıcısı. Ama yazdığı bazı sayfalarda işlerinin zincirleme tesadüfler sonucu çok iyi gittiğinin altını da çizmeli.
TERİM’İN İLK 2 MİLLİ MAÇI
Terim’in hoca olarak ilk gündeme oturuşu, 1993’te Piontek’ten aldığı milli takım göreviyle olmuştu. ABD’94 elemelerinde ilk 8 maçta sadece San Marino’yu yenebilmiş millilerin hayalleri bitmiş, Piontek’in yerine Terim geçmişti. Terim’in kalan iki maçının da iç sahada olması ilk şansı. Norveç’in Dünya Kupası’nı, Polonya’nın da elenmeyi garantilemesi de 2. şansı. Terim, ulusal görevdeki bu ilk 2 maçında Norveç ve Polonya’yı İstanbul’da 2-1’lik skorlarla mağlup ederek, harika milli takım kariyerine şanslı bir başlangıç yapmıştı.
EURO 96’DA İSVEÇ
Terim’in Euro’96 elemelerine 5’inci torbadan giren Türkiye’yi finallere götürmesi, başlı başına bir efsane. Ama o elemelerde ilk torbada İtalya-Almanya-Fransa-Hollanda varken en düşük katsayılı İsveç’i çekmemiz büyük şans. O İsveç’ten toplamda 4 puan aldık, ayrıca ikinci torba kuramız da fena değil: Torbada İspanya ve Portekiz varken biz İsviçre’yi çekmişiz. O İsviçre’yi deplasmanda yendiğimiz maç da şüphesiz kader belirleyiciydi.
96 KURASI
Euro’96 finalleri kurası ilkeldi, sadece 4 seribaşı belirliydi: Ev sahibi İngiltere, katsayı liderleri Almanya-İspanya ve son şampiyon Danimarka. 12 takımsa hiçbir kritersiz, rastgele gruplara dağıtılmışlardı.Şanslı takımımız, 4 seri başı içinde İngiltere-Almanya-İspanya’yı değil, Danimarka’yı çekti. Kalan 11 ülkeden de Fransa, İtalya’yı pas geçip Hırvatistan ve Portekiz’le eşleşti. A Grubu’nda İngiltere-Hollanda, B Grubu’nda Fransa-İspanya, C Grubu’nda Almanya-İtalya varken bizim bunların hiçbiriyle karşılaşmamamız, iyimser ifadeyle kura şansıydı herhalde!
EURO 2008
Cenk’in gösterdiği performansın ardından Avrupa’nın top 5 liginin ilgisini çekmesi normal. Ancak, bir futbolcu, Batı Avrupa’ya açılırken tercihini ince eleyip sık dokumalı. Meseleye sadece, “Cenk, Premier Lig gibi bir büyük turnuva fırsatını kaçırmamalı” penceresinden bakmak, yetersiz kalabilir bazen.
1- SANTRFOR YETİŞMİYOR
Euro 2016’ya Almanya, 23 kişilik kadrosuna tek bir orijinal santrforu, Gomez’i koyarak gitti... İtalya, bir Brezilyalıyı devşirerek ilk 11’de oynattı. Portekiz, klasik santrforsuz, Nani-Ronaldo ile 4-4-2 oynayarak geçirdi turnuvayı. İspanya, Morata’nın arkasına 35’lik Aduriz’i, Fransa da kulübeye Meksika Ligi’nden Gignac’ı koyabildi. Avrupa futbolunun en büyüklerinin bile santrfor yetiştiremediği, 9 numara konusunda son derece kısır bir dönemden geçiyor futbol... Böyle kısır bir dönemde bir Türk santrforun Şampiyonlar Ligi gruplarında üst üste iki yıl en güzel golü atmış olması, hiç öyle küçümsenecek bir iş değil.
2- DAHA İYİ BİR KULÜP
Cenk 27 yaşında. Yani onun tercihi, 20’sinde yola çıkan Salih’in, Cengiz’in veya Enes’in tercihi gibi ele alınamaz. Bir yanlış tercih ile bir kulübe 3-4 yıl bağlanması, onun kariyerini çok derinden etkileyebilir. Everton, onun direkt oynayabileceği bir kulüp. Rooney zaten bu sezon bir tık geride oynuyor, çok da verimli. Cenk, Everton’da rahatlıkla Calwert, Niasse ve Ramirez’in önünde 11’de oynayabilecek seviyede. Ancak Cenk’in Everton’a gitmesi, onun kariyeri açısından verilecek en doğru karar mı, onda biraz şüpheliyim doğrusu.
Premier Ligi şu anda ‘top 6’ ile diğerleri arasındaki mesafe, inanılmaz açılmış bir turnuva. Everton, geçen sezon 7’nci oldu. Bu yıl yapabileceği en iyi derece 7’ncilik. Seneye de muhtemelen öyle. Bu yüzden de Everton’ın Şampiyonlar Ligi hayali kurması imkânsız gibi. Cenk’in Şampiyonlar Ligi sürekliliği olan ekipten Avrupa Ligi’ne katılması başarı sayılan bir takıma gidişi doğru mu, bunda da biraz şüpheliyim.
3- SIÇRAMA TAHTASI OLABİLİR Mİ?
Cenk
TRABZON’da bu sezonun Ersun Yanal’lı ilk 8 haftasını sanırım iki kritik anla özetleyebiliriz: Birincisi, 10 Eylül’deki G.Birliği maçının başında kazanılan bir serbest vuruşun başına Sosa’nın gelip sağ ayakla saçma bir vuruş yapması. O güne kadar takımın frikikçisi olan ve oradan sol ayağıyla vurması gereken Yusuf’un şaşkın bakışları arasında serbest atış yetkisinin yeni gelen Sosa’ya geçmesi...
İkinci kritik ansa, 22 Eylül’deki Alanya maçında durum 3-2 iken Yanal’ın Yusuf’u çıkarıp Volkan Şen’i sokması. Yanal’ın tercihlerini performansa ya da çabaya göre değil isme göre yapması. Takımda bir adaletsizlik duygusu oluşması ve adeta bir ihanet çetesinin ipleri yavaş yavaş ele alması...
RIZA HOCA'NIN KARAKTERİ TRABZON ÇİMLERİNE YANSIDI
RIZA Çalımbay'ın göreve geldikten sonra yapması gereken en önemli değişim, samimi bir şekilde çabalayanlara formayı ve yetkiyi verip, ayağının ucuyla oynayanları kulübede oturtmaktı.
Rıza Hoca 500 maçı geçen Süper Lig deneyimiyle, bu teşhisi süratle yaptı ve doğru tedaviyle Trabzonspor’u son 8 haftanın lideri konumuna taşıdı...
Trabzonspor, 5 şampiyonluk adayı içinde devreyi en fazla top kazanan ve en fazla pas arası yapan takım olarak tamamladıysa, sebebi Rıza Çalımbay Hoca'nın karakterini Trabzon çimlerine yansıtması...
BORDO MAVİLİLERDEN SONRA EN ÇOK DİREĞE NİŞANLAYAN TAKIM F.BAHÇE
TABİİ ki direklerden dönen toplar da futbolun bir parçası. Ama ligde ilk yarıda ortalama her 137 dakikada 1 top direkten dönerken, Trabzonspor’un tam 12 kez direğe toslaması, ciddi bir şanssızlık gerçekten. Ligin ilk yarısında direkten dönen tüm toplar gol olsaydı, Trabzonspor 45 golle ligin en skorer takımı olacaktı.
Devler Ligi’ndeki gururumuz Beşiktaş, ligde topa %60’ın üstünde sahip olan tek takım. Ama sahip oldukları topu kullanma tercihleri tartışmalı: Ligin en fazla isabetsiz orta ve en fazla isabetsiz şut atan ekibi olmaları devre arası analizine muhtaç. Ayrıca Quaresma’nın ilk devrede 304 isabetli pas yapıp 306 top kaybetmesi akıl almaz.
Beşiktaş’ın halen Şenol Güneş’le yazdığı hikaye, Galatasaray’ın 96-2000 sürecine evrilme yolunda. İki sezon peş peşe gelen şampiyonluklar, her sezon Avrupa kupalarında kat edilen mesafe ve iki buçuk senenin sonunda Devler Ligi’nde gelinen nokta, ülke futbolu açısından gurur verici. Sanki artık Beşiktaş bir Brugge, Sporting ya da Dinamo Kiev günü daha yaşamayacak, Avrupa’da hiçbir an dizler titremeyecek ve bu yıl Bayern duvarı aşılamasa bile gelecek sezon yine en az bu seviyelere gelinecek gibi.
Ancak Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’ndeki muhteşem görüntüsünü lige tam olarak yansıtamaması, incelenmesi gereken bir konu elbette.
Negredo ağzıyla kuş tutsa 45 dakika sahada kalıyor
Ligde %60,6 topla oynayan, bir devrede G.Saray’dan 67, F.Bahçe’den 81 fazla şut atan, sahadaki duruş ortalaması 53’üncü metrede olan bir ekibin yalnızca 30 puan toplayabilmesi enteresan. Bence bu verimsizliğin iki temel gerekçesi var:
1- Güneş’in kadro genişliğinden faydalanma konusunda geç kalması. Sevdiği oyuncuyu geliştirmede bir dünya markası olmasına rağmen, benimsemediği futbolcuyu uzun süreler görmezden gelebilmesi. Ajax’tan Rusya Ligi’ne gidip oranın tozunu atan, Beşiktaşlılar onun sakat olduğunu zannederken Ermenistan Milli Takımı’yla 2018 Dünya Kupası elemelerinde 6 maça çıkan Aras’tan neredeyse hiç faydalanılmaması. Hem kupada, hem Şampiyonlar Ligi’nde aldığı kısa sürede etkili oynayan Orkan’ın ligde bir türlü düşünülmemesi. Örneğin Kayseri’de rakip 45 dakika 10 kişiyken, Güneş’in 3. oyuncu değişikliği hakkını kullanmayacak kadar Orkan’ı yok sayması. Negredo’nun sahada hak ettiği kadar kalabilmesi için ağzıyla kuş tutmak zorunda olması. Ağzıyla kuş tutsa ona da maksimum 45 dakika tutma izni verilmesi.
QUARESMA’NIN TAKIMA VERDİĞİ ZARARA DİKKAT!
2- Sahip