Talisca gol noktalarına pivot santrfor kadar giriyor, orta mesafe şutu iyi, boyu uzun olduğu için kafa golleri de atıyor. Sezonda tabelaya 15 gol yazan çok başarılı bir “ikinci santrfor”... Ancak gerçek bir on numara gibi pas trafiğine sürekli katılmadığı, çok fazla asist özelliği olmadığı için onunla oynuyorsanız aslında siz 4-2-3-1 değil, 4-4-2’siniz. Bunu kabul edip, orta sahanızı ona göre şekillendirmeniz gerek.
“GÖRÜNEN KÖY”
Üstelik Türkiye Ligi, bir 4-3-3 ligi... Bu yıl Beşiktaş’ın zorlandığı maçlara bakın, genelde orta saha savaşında 3’e 2 ile eksik kaldıkları müsabakalar olduğunu görürsünüz. Malatya’da Aytaç-Azubuike-Murat, Akhisar’da Sissoko-Aykut-Soner’den sonra Bursa’da da Shehu-Badu-Bostock üçlüsü, enerjileri ve dinamizmleriyle Beşiktaş orta sahasına üstünlük kurdular. Aslında Şenol Güneş gibi deneyimli bir teknik adamın Bursaspor 11’ini görür görmez bunu sezmesi gerek. Bu sorunları neden öngöremiyor, teknik ekibinin rakip analizlerinde mi bir sıkıntı var, anlayamıyorum doğrusu. Eğer rakibiniz böyle sert bir üçlüyle oynayacaksa, Medel-Oğuzhan-Talisca üçlüsünün fiziksel olarak ezileceği, bir tür “görünen köy.”
Beşiktaş’ta tek sorun başlangıç 11’inde de değil. Değişiklikler de verimsiz... Güneş bu tarz maçlarda ısrarla Talisca’yı sağa gönderiyor. Oysa devrede yapılması gereken Talisca/Love ve Lens/Orkan değişiklikleri. Ama bir dakika, Orkan Konya’ya kiralandı değil mi? Sahi, kenar rotasyonunda bir sakatınız olduğunda kulübede hiç kenar adamınız kalmayacaksa Orkan’ı niye kiraladınız ki siz? Anlamak çok güç doğrusu.
MAÇIN ADAMI: HARUN TEKİN
54’te Lens’in, 59’da da Love’ın şutlarında kurtarış değil, sihir yaptı adeta! Bursa iyi mücadele etti, Beşiktaş da gününde değildi ama 1 puanın esas kahramanı kaleci Harun.
İsterse oyuncu kaliteleri arasında dağlar kadar fark olsun, isterse 25’te gol bulsun, hiç fark etmiyor.
Kocaman’ın takımı bir şekilde fren yapıp maçı dengelemeyi başarıyor. Kocaman’a göre bu “kurgulanmış bir futbol”.
Lâkin neye kurgulanmış, onun cevabını bilmek zor.
Dün Giresun’da daha çok arayan-deneyen, kapasitesini zorlayan taraf ev sahibiydi.
Bir ligde, peş peşe iki sezonda aynı takımlar arasında oynanan dört maçı aynı hakemin yönetmesi, İngiltere’de, İspanya’da, İtalya’da ya da Türkiye’de, nerede olursa olsun ufak çaplı bir skandaldır. Ve bu skandalın tüm boyutlarıyla ele alınması, bugünün spor medyasının tarihi sorumluluğudur bence.
Şu sıralar Fransa Ligue 1’de 23, İtalya Serie A’da 22, Almanya 1. Bundesliga’da da 20’nci hafta maçları tamamlanmış durumda. Yani ligin ikinci yarıları itibariyle Fransız hakem komitesi 40, İtalya 30, Almanya 27 hakem ataması yaptı.
Bu atamaların tek bir tanesi bile, ilk yarıda aynı fikstürü yöneten hakemle aynı değil. Bu 3 büyük ligde tek bir tane bile kesişen atama yok.
Savaşçı çok, mücadeleci çok. Ama yetenekli diyebileceğin yalnızca Yusuf-Abdülkadir, belki biraz da Aatıf! Bu işte bir gariplik yok mu sahi? Maçları artık 0-0 da değil, ellerinden gelse “eksi bir-eksi bir” bitirmeye çalışacak bu antrenörler mi katkı yapacaklar Türk futboluna?
11 SOUZA’YA KARŞI 11 KUCKA!
Sosa, Valbuena, Soldado kulübede... Neredeyse maça 11 Souza-11 Kucka’yla çıkacak bu hocalar, ülkenin en muteberleri. Çalımbay dün Süper Lig’de 452’nci, Kocaman 451’inci maçlarına çıktılar. Aybaba 566, Vural 529, Karaman 436... Siz ülkeye dilediğiniz kadar yıldızları transfer edin, antrenör yetiştirmedikçe bu kısır futbollara mahkum olacağız hep.
Maç, ikinci yarıda nihayet biraz hareketleniyor; çünkü Yusuf görünmez bir devre oynayınca Çalımbay mecburen sokuyor Sosa’yı! Kocaman da mağlup duruma düştüğü için sokmak zorunda kalıyor yeteneklilerini. Maçın özeti de bundan ibaret zaten: Yeteneklilerin girmesiyle hareketlenen bir devre. Bir Abdülkadir sihri, bir de duran topla yazılan tabela. Hepsi bu.
Mainz’ın eski menajeri Martin Schmidt, şöyle bir savunma yapmıştı zamanında:
“Biz orta sınıf bir takımız. Büyük antrenörlerin ilk tercihi kalite olur. Benimse atletizm. Çünkü tek şansım bu.”
Kocaman ve Çalımbay’a soruyorum: Sizin başka bir şansınız yok mu peki? Yönettiğiniz takımlar, büyük takımlar değil mi? İyi futbol, iyi futbolcuyla mı oynanır, yoksa yalnızca mücadeleciyle mi? Artık lütfen maç sonlarında “iyi mücadele ettik”ten başka bir şey söyleyin bize. Lütfen...
Osmanlıspor da bence ligi daha yukarılarda bitirmesi gereken gayet kaliteli bir ekip. Ancak bu 3 ekibin bir başka ortak özelliği de “oynama arzuları”. Geride 9 kişiyle kapanan ve kontra atak arayan tipte takımlar değiller, bu Galatasaray’ın ekmeğine yağ sürdü aslında bir bakıma. Ligde Terim’li ilk 270 dakika hemen hemen aynı tonda geçti: Açık futbol. Giden-gelen maçlar. İki taraflı bolca pozisyon. Sonunda ön tarafta daha kaliteli olan Galatasaray’ın kazandığı 3 puanlar...
Dün de Osmanlıspor, Galatasaray’ın çok çok gerisinde bir top oynamadı, bolca pozisyon da buldular ama sezon başından beri halledemedikleri o büyük problemleri yine nüksetti. Son vuruşlarda felaket bir takım Osmanlı. Umar iyi bir çizgi oyuncusu olabilir ama son vuruşları bu derecede kötüyken onu santrfor kullanmak akılcı değil. Cikalleshi, Osmanlı kadrosundaki en kaliteli santrfor. Ve onun ne kadar duygusal iniş çıkışları olsa da, onda ısrar edilmeliydi. İrfan Buz, eğer Cikalleshi’ye 5 maç 450 dakika sabretse idi, karşılığını bolca gol olarak alma ihtimali yüksekti.
Osmanlı’nın gerçek bir santrforu olmayınca gol umudu tamamen Serdar Gürler’in sırtında. Geçtiğimiz hafta Kayseri’de ikinci yarıda Mendes, Latovlevici’yi darmadağın etmişti, bu kez sağ çizgide yıldız olma sırası Serdar Gürler’de idi. Galatasaray’ın bu maçtan sonra bence sol stoper Denayer’a ekstra prim vermesi gerek çünkü genç Belçikalı esas işi dışında Latovlevici’nin de bölgesini kapatabilmek için çılgınca savaştı dün gece.
Esasında bu öykünün simetriği karşı yarı sahada da vardı: Osmanlı’nın belki de en iyi oyuncusu Tiago Pinto eksik. Rodrigues dün gece sağ çizgide yedek sol bek Muhammed’e kâbus bir gece yaşattı. Son vuruşçular biraz daha becerikli olsalar Rodrigues maçı 5 asistle tamamlayabilirdi.
Maçın adamı: Tolga Ciğerci
Karcemarskas mucizevi toplar çıkardı. Denayer olağanüstü efor gösterdi. Rodrigues sağ çizgiyi koridora çevirdi ama bence maçın görünmez kahramanı Tolga idi. İlk devrede 4-2-3-1 oynayan Galatasaray, ikinci yarıda 4-1-4-1’e döndü ve tüm orta saha savunma yükü onun üzerindeydi. Elinden geleni yaptı bu konuda. Ayrıca 21’de Rodrigues’e, birinci golde de Yasin’e attığı paslar on numara. Bir altı numaranın bir on numara gibi paslar atmasını da takdir etmek gerek sanırım.
Maçın sorusu: Latovlevici’nin ıslıklanması
Kasımpaşa’nın ligin en kısıtlı kadrolarından birine sahip olduğunu söyleyebilirim: İyi savunma oyuncuları var, çalışkan bir merkeze sahipler ama ön taraftaki oyuncuları tek tip. Mensah, Murillo, Eduok’a şimdi Diagne de eklendi, genelde koşucu bir grup bu. Sezon başında Neumayr ve Trezeguet’nin takımın kalite zafiyetini çözeceğini düşünmüştük ama Neumayr’ın topsuz oyunda yok olması onu kulübeye hapsetti. Trezeguet iyi bir şutör ama onun çabası da puana yetmedi.
Üstüne üstlük Kasımpaşa dün bir de ligin en özel savunmacılarından biri olan sol beki Veigneau’den yoksundu. Takımda sağ beke alternatif olabilecek tonla adam var: Abdullah, Veysel, Ben Youssef, Omeruo. Ama solda Veigneau’nün sağlam bir alternatifi yok. Quaresma daha birinci dakikada gözüne kestirdi şaşkın sol bek Veysel’i. Özellikle ilk yarıda Beşiktaş koridora çevirdi rakibinin solunu... İkinci yarıda Kasımpaşa canlandığında, iş işten geçmişti çoktan.
Maçın son yarım saatinde Kasımpaşa’nın canlanmasını elbette Talisca-Medel değişikliği üstünden açıklayabiliriz. Ve Talisca sakatlandığında Güneş neden Tolgay’ı sokmadı diye sorgulayabiliriz. Sanırım Şenol Güneş’in kafasındaki şuydu: Sezonun en kritik maçına, Münih deplasmanına artık sadece 24 gün kaldı. Şenol Hoca, Münih’te savunmada Vida-Pepe, göbekte Medel-Atiba’yı oynatmak istiyor. Dün son yarım saatte de bunun provasını yapmaktı amacı.
MAÇIN ADAMI: Talisca
İkinci devrenin ilk 2 haftası itibariyle Spor-Toto Talisca Ligi’ni izliyoruz diyebiliriz herhalde. Talisca, inanılmaz arzulu. Belli ki Beşiktaş’ın onun bonservisini almasını çok istiyor. Önceleri sadece üçüncü bölgede vardı, sadece gol arıyordu. İki haftadır onu oyunun içinde daha çok görüyoruz.
MAÇIN ŞANSSIZI: Negredo
Negredo’nun bugün de çok eleştirileceğine eminim, ama ben İspanyol santrforun gayet iyi oynadığı kanaatindeyim. Negredo çıkarılmadan 30 saniye önce Quaresma sağdan girdiğinde pası ona atsa, belki de tabelaya üçüncü golü İspanyol oyuncu yazmış olacaktı. Çok çalışıyor, çok didiniyor, duvar olma işini çok iyi beceriyor; bir tane Gökhan’a, bir tane Oğuzhan’a, bir tane Talisca’ya asist denemeleri oldu yine. O bence takıma yardımcı olma konusunda çok istekli; artık takım da ona biraz yardımcı olmalı.
MAÇIN SORU İŞARETİ: Oğuzhan
1- LEVENT AÇIKGÖZ / KARABÜK
ÜÇLÜ SAVUNMA VE ÜÇ FORVETLE OYNATAN HOCA
Ligin açık ara en zayıf takımı Karabük’ün hocası. İmkânsızlıklarla boğuşan kadrosundan devre arasında da Poko, Ceyhun, Dany, Grozav, Seleznyov gibi önemli parçaları kaybetti. Sezonun geri kalanında sanırım şu sorunun yanıtını verecek bize: Bir takıma bir antrenörün katkısı maksimum yüzde kaç olabilir? 47 yaşındaki Açıkgöz, Karabük’ün başına her geçtiğinde fark yarattı, önde pres yaptırdı, arzulu ve olumlu top oynattı.
Bu hafta sonu da Gençlerbirliği’ne karşı da aslında üçlü savunmaya döndü, üç forvet kullandı ama kaliteleri puana yetmedi. Alexe takıma alışır, stoper sorununu da çözerlerse ben Açıkgöz’den bu sezon bolca söz edeceğimize inanıyorum.
2- ÇAĞLAR ŞAHİN AKBABA / KARABÜK
OYUN KURMA BECERİSİ YÜKSEK REFLEKSLERİ İYİ
Karabüksporlu Çağlar, as kaleci Rybka’nın sakatlandığı aralık ayında üç kritik maçta görev yaptı ve Konya, Fenerbahçe, Trabzon önünde dikkat çekici performanslar sergiledi. 22 yaşındaki genç kaleci, Buca’da yaptığı çıkışla alt yaş grubu milli takımlarında kendine yer bulmuştu, ardından 1. Lig’de Elazığ’da düzenli oynadı. Eğer ilk Süper Lig sezonunda daha fazla forma şansı bulursa, refleksleri ve oyun kurma becerisiyle dikkat çekmeye aday.
3- EMRE KILINÇ / SİVASSPOR
Dün Kayseri Stadı’nda oynanan maçı üç ayrı perdede değerlendirmek gerek: Birinci perdede son derece istekli-arzulu bir Galatasaray’a karşılık, rakibinden çok daha az koşan, çok daha az ısıran bir Kayseri vardı sahada. İlk 45 dakika boyunca orta sahalar rahat geçildi, Galatasaray her hücuma adeta son 30-35 metrede başladı. O noktada da harika kanat organizasyonları yakaladılar: Rodrigues-Feghouli-Yasin üçlüsü santradaki pozisyonlarına yapışmadılar, birbirlerine hep yakın oynadılar. Onların ikili-üçlü oyunları sonrasında birbirine benzer iki gol atıldı, hatta 46’da Rodrigues-Feghouli’yle sağdan üretilen hücum da gollerin tabelaya yansımamış kopyasıydı. Sanırım Galatasaray’ın hücuma direkt geçişi ve sürekli araya adam kaçırma başarısını Belhanda’sız düzenle açıklayabiliriz. Oyun daha az merkezden, daha çok kenardan oynandı. Birbirine benzer stilde, araya kaçmayı seven üç çabuk oyuncu Yasin-Rodrigues ve Feghouli adeta sırayla kaçırdılar birbirlerini...
Sumudica ilk yarıdaki korkunç görüntüyü devrede iki doğru değişiklikle bertaraf etti, ev sahibi takım ikinci perdede, yani 45’le 75 arası oyunu çizgiye, en dip noktalara taşıdı. Soldan Güray-William adeta ikinci devreyi kumanda ettiler, bir gol ürettiler, daha fazlasını da yapamamaları şanssızlık. İlk yarıda Mariano’ya karşı hiç etkili olamayan Mendes de ikinci devrede Latovlevici’yi hemen her pozisyonda ekarte etti. İki kanadı da iyi işleyen Kayseri, 30 dakikaya hükmetti. O bölümde maçı belki de beraberliğe getirmeyi de hak ettiler ama becerileri yetmedi.
Kayseri’nin domine ettiği 45-75 arasında Galatasaray savunmasındaki iki temel arızayı sanırım not etmek gerek:
1)Mariano, Latovlevici’ye göre çok çok hızlı bir oyuncu olmamasına rağmen ilk devrede Mendes’e hiç şans vermemişti. Latovlevici ise ikinci yarıda aynı Mendes’e karşı darmadağın oldu. Sebebi, tamamen oyun bilgisi farkı. Latovlevici her geçen gün bu seviyenin adamı olmadığını belgeliyor.
2)Denayer kötü bir maç çıkarmamasına rağmen yüksek toplarda olağanüstü zamanlama hataları yaptı. Dün birkaç kez Kayseri’nin attığı uzun toplarda doğru pozisyon alamadığı için topları sektirdi. 2 kez de (biri 29’da Umut’a yaptığı ve hakemin pas geçtiği faul, biri de 46’da verdiği pozisyon) başının üstünden geçen topları seyrederek gole sebebiyet vermeye çok yaklaştı.
Maçın son çeyreğindeyse son sözü Fatih Terim söyledi. Etkisi her geçen dakika azalan yıldızlarının yerine soktuğu Tolga ve Sinan, son 15 dakikada yarattıkları kontra fırsatlarla Kayseri’nin rüzgarının şiddetini azalttılar ve çok kritik 3 puanı koruyan adamlar oldular. Galatasaray’ın bu sene 2 kez yendiği Kayseri’nin kalan tüm maçlarda sadece 2 yenilgisi olması, sarı-kırmızılıların ne kadar kritik bir 3 puan aldığının göstergesi.