Galatasaray orta sahasının bu sezonki en büyük problemi ‘gerçekçilik’... Dünyada merkez orta saha oyuncularının bu kadar rahat top oynadığı, pozisyon bilincinin bu denli zayıf olduğu ve bu kadar çok top kaybı lüksüne sahip bu seviyede başka bir takım var mıdır şüpheliyim doğrusu. Galatasaray orta sahası dün ilk bir saatte yine gerçekçilikten uzaktı, yine hayalciydi, bu sene defalarca izledik bu senaryoyu.
Dün özellikle maçın ilk yarısını izlerken aklımdan şu geçti: Belhanda’yla Lemina’yı alıp bir paket olarak hangi 11’e monte etseniz, o takım zor maç kazanır. Sonra Galatasaray’ın bu sezonki maçlarını incelediğimde o enteresan gerçekle karşılaştım: Sarı kırmızılıların bu ikilinin birlikte sahada olduğu maçlarda galibiyeti yok (Kasımpaşa maçında 30’da Lemina çıkıp, Ömer girince gol gelmiş). Şu veriyle tablo daha da kötüleşiyor: Bu ikilinin bu sezon bir arada sahada olduğu 325 dakikada Galatasaray tek bir gol atabilmiş (Adem’in Brugge’a attığı gol). Ligdeki 3 derbiye, Beşiktaş, Trabzon ve Fenerbahçe maçlarına da Belhanda-Lemina ile başlandığını not etmek gerek.
Galatasaray, dün ikinci devrenin başında sağ içte Feghouli, sağ açıkta Jimmy ile yeni bir başlangıcın fitilini ateşledi yine. Zira bu sezon sarı kırmızılılar aslında en iyi görüntülerini Feghouli-Ömer’li maçlarda vermişlerdi. 5 dakika sonra (zorunlu olduğunu tahmin ettiğim) Feghouli/Seri değişikliği geldi ama hücumda kalabalıklaşma arzusu ikinci yarı boyunca sürdü. Çok sayıda pozisyon da verdiler, ama alınan riskin ödülü 1 puan oldu Galatasaray için. Beraberlik golünün yine Lemina-Belhanda çıktıktan sonra gelmesi de enteresan.
KARAMAN’IN CESARETi
Trabzonspor içinse skoru koruyamamalarına rağmen yine artı hanesinin güçlü olduğu bir gün yaşandığını söyleyebiliriz: Takımın en kaliteli 5 futbolcusundan üçü Abdülkadir Ömür, Ekuban ve Abdülkadir Parmak’ın eksik olduğu birçok maçı az hasarla atlattılar. Üstelik dün Ekuban’ın canlı dönüşü de dikkat çekici. Sanki hiç sakatlık geçirmemiş, bıraktığı yerden devam edercesine döndü Ganalı.
Ünal Karaman’ın 65’te Ekuban’ı sokarken Hosseini’yi çıkarması da önemli bir cesaret gösterisi. Bu takım, bu hikayeyi 4-4-2 oynayarak yazmıştı, orta sahaya ön liberoları dizerek değil. Evet, sakatlıklar sebebiyle oyun anlayışından da bir süre feragat edildi. Ama Ekuban ve Sturridge’in dönüşüyle ben Ünal Karaman’ın yine eskisi gibi 5 yetenekliyi bir arada oynattığı 4-4-2’ye dönüş yapacağına inanıyordum. Sanırım yanıltmayacak bizi Ünal Hoca.
Trabzon için günün en önemli eksisi, Yusuf’un yanlış kararları. Yusuf antrenmanlarda bolca Nwakaeme’yi izleyip, doğru karar dersi almalı bence.
Sörloth:15 , Galatasaray:16
Göztepe iyi bir savunma takımı. Çok iyi bir kalecileri ve lig ortalamasının üstünde stoperleri var. Ancak bu sezon bir türlü ritim bulamama nedenleri, ön tarafta ideali yakalayamamalarıydı. Bu takım, Beşiktaş karşısına çıktığında en uçta Eren, arkasında Yasin ve Deniz oynuyorlardı. Dünse hepsi yedekti bu isimlerin. Serdar, Napoleoni, Halil ve Jerome’lu daha dinamik bir ön grup yakalamış İlhan Hoca. Fenerbahçe’yse Hasan’ın son dakika sakatlığıyla sadece oyuncuların pozisyonlarını değil, oyun anlayışını da değiştirdi dün. Haftalardır üçlü oynayan orta saha, ikiliye düştü.
Deniz, Kruse’nin birkaç adım gerisinde ikinci santrfor gibi başladı. Ki bu diziliş, sezon başındaki Kruse-Muriç’li düzenin bir replikasıydı aslında. Kruse Muriç’lik, Deniz’se Kruse’lik yapmaya çalıştılar dün. Lâkin bu taktiğin başarılı olduğunu söylemek güç: Üçlü Göztepe orta sahası, sık sık Fenerbahçe’ye üstünlük kurdu merkezde. Napoleoni, SonerCastro’ya çok yakın oynayıp defansif görevlerini yaparken, Deniz Türüç orta sahayı üçlemekte yetersiz kaldı. Gustavo-Emre’nin sezonun belki de en zor 65 dakikasını geçirdiklerini söyleyebiliriz dün. Dakikalar geçtikçe rüzgâr sıkça yön değiştirdiyse de; ne Göztepe’nin, ne de Fenerbahçe’nin net üstünlük kurabildiği, gollü beraberliğin doğal olduğu bir geceydi bence.
TEKRAR KARARI DOĞRU
Maçın şüphesiz en çok konuşulacak detayı, 56’daki penaltı tekrarı... Alpaslan’ın vuruşunda Altay iki ayağıyla çizgiyi terk ediyor. Tekrar kararı doğru. Hakem Bitigen’in bu ihlali yakalayamaması anlaşılabilir ancak VAR’daki Aydınus görevini yaptı. Tabii ki bu penaltı tekrarı, ister istemez akla geçen haftaki benzerini getirdi: Emre’nin vuruşunda da Malatya kalecisi Farnolle, iki ayağıyla net bir biçimde terk etmişti zira çizgiyi. Ama o maçın VAR’ı Mustafa Öğretmenoğlu, orta hakem Mete Kalkavan’ı uyarmayarak büyük bir hata yapmıştı.
MHK'YE SORUYORUM
Şimdi ben buradan MHK yönetimine soruyorum: Geçen hafta VAR’da bariz bir hata yapan ve Malatya-Fenerbahçe maçının neticesini etkileyen Öğretmenoğlu, nasıl oldu da dün Rize-Konya’da monitörde görevlendirildi? Siz atama kriteri olarak başarı/başarısızlığı dikkate almazsanız, liyakat esaslı görevlendirme yapmazsanız, kamuoyundaki eleştirileri de haklı çıkartmış olursunuz Sayın Alp.
Türk futbolunun Avrupa kupalarındaki bu kara sezonunda, Başakşehir’in üstündeki yük bir hayli fazla. Okan Buruk’un da bu yükün farkında olduğunu ve özellikle bu Roma maçına “hayatının en önemli müsabakasıymışçasına” hazırlandığını biliyorum.
Eylül'de Roma’daki yenilgi onu çok üzdü ve futbol oynadığı İtalya’da antrenör olarak da iz bırakmak istiyor. Ancak belki de bu tutku, dün onu 16’da kritik bir değişiklik hatasına yöneltti. Elbette bir maçta iki oyuncunuzun birden sakatlanıp çıkmak zorunda kalması büyük talihsizlik.
Ancak Buruk’un Gulbrandsen çıkarken yaptığı Aziz tercihi, maçın olumsuz anlamda kader anıydı. Zira bir oyuncu değişikliği, bazen bir oyuncu değişikliğinden fazlasıdır. Sol açık Gulbrandsen çıkarken kulübede onun yerine girebilecek 4 adam var: Robinho ve Arda direkt sol açık oynayabilecek isimler. Berkay veya Aleksic’i de orta sahaya monte edip İrfan’ı (hafta sonu olduğu gibi) sola kaydırmak mümkündü.
Ancak o, sol bek Aziz’i, sol açık olarak sokmayı tercih etti. Bu dakikada Başakşehir’in de fişi çekildi zaten. Soldan ne hücum edebildiler, ne savunma yapabildiler ilk yarının son 30 dakikasında. Hatta iki sol bekli sol kanattan golleri yedi Başakşehir! Maçın kalan bir devresi de formalite icabı oynandı zaten.
O TERÖRiST STADA ALINMASIN!
Gecenİn maçın neticesinden daha üzücü detayıysa, bir tribün teröristinin sahaya attığı maddeyle Pellegrini’nin başının yarılmasıydı. Bu yepyeni statta gerekli kamera donanımı vardır.
O tribün teröristi tespit edilip hapis cezası verilmeli. O terörist bir daha statlara girememeli. Cezalar layıkıyla uygulanmazsa, bu güvenlik teknolojilerinin de bir anlamı olmaz zira
TEŞEKKÜRLER BEŞİKTAŞ
Ajax gibi, Porto gibi, Salzburg gibi Avrupa’nın arama-tarama ve üretim istasyonlarından biri olmayı hedefleyen bir kulüp. Hemen hemen her sene Avrupa’nın 5 büyük ligine ihracat yapan ve onların yerini 19-20’liklerle dolduran bir organizasyon. Bu Temmuz’da as stoperleri Denswil’i Bologna’ya, ön liberoları Nakamba ve santrforları Wesley’i Aston Villa’ya verdiler. Tam 65 milyon Euro’luk bir ihracat bu. Dünkü ilk 11’lerinde 30 yaş üstü tek oyuncu kaleci Mignolet idi. Takımda 15 maçtan fazla Devler Ligi tecrübesi olan yok. İleri üçlülerinin yaş ortalaması 20...
Devrede oyuna kurtarıcı on numara olarak giren ve kadife ayaklarıyla dikkat çeken çocuk, De Ketelaere 18 yaşındaydı. Böyle bir takımın da doğal olarak bir numaralı özelliği dinamizmi ve iştahı. Maça da geride beklemek ve atletik forvetlerini koşturmak maksadıyla çıkmışlardı zaten. Müsabakanın ilk dakikalarında Brugge teknik direktörü Clement’in, stoper Mechele’ye taktik işaretini gördük: Geride kısa paslarla rakibi üstlerine çekip koşucu forvetlerine uzun vurmalarını işaret ediyordu Clement. Ancak bu taktiğin ömrü sadece 10 dakika sürdü. O dakikada, maçın kader anlarından biri, Adem Büyük’ün golü geldi çünkü.
ÇÖPE GİDEN TAKTİK
BRUGGE’ün son üç günkü taktik çalışmaları o saniyede çöpe gitti muhtemelen. Beklemek yerine topa sahip olmak, hızlı forvetlerini koşturmak yerine set hücumu yapmak zorunda kaldılar. Bu taktik koşullarda 75-80 dakika doğru oynayan bir Galatasaray izledik dün: Topsuz oyunda alanı iyi parselleyen, topu kazandığında da hızlı çıkan bir anlayış. Muslera gole kadar mükemmeldi, birkaç ihtiyaç anında devleşti. Geldiği günden beri en iyi Lemina’yı izledik, sezgileriyle birçok kritik pas arası yaptı. Adem çok çalıştı. Ancak sahanın en iyisi Ömer Bayram oyundan çıktıktan sonra geriye lüzumundan fazla yaslandı Galatasaray. Ömer, sarı kırmızılıların kazandığı hemen her topta çıkış istasyonuydu; Adem’le birlikte önde top tutabilen, faul kazanan ve nefes aldıran iki adamdan biriydi. Hatta birincisiydi bence. Dün Brugge’ün formasında kulüp mottosu ‘no heart, no glory (yürek yoksa başarı yok)’ yazıyordu. 10 yıl önceki sloganları da ‘no sweat, no glory (ter yoksa başarı yok)’ imiş. Galatasaray dün gerçekten terledi, yüzde yüzünü verdi. Ama gruptaki 5 maçın tamamı için aynı şeyi söyleyebilir miyiz, emin değilim doğrusu.
ATALAY VE CELİL
Galatasaray bu yıl UefA’ya 20 oyunculuk bir liste verebildi. Dün bunların 6’sı sakat/cezalı olunca Terim 18’i tamamlamak için altyapıdan 4 oyuncu yukarıya kaydırdı. Üç stoper birden, Işık, Emin ve Gökay bir arada kulübedelerdi dün. Gözler Atalay Babacan’ı, ve Celil’i aradı ama yoklardı. Terim belli ki onları tutmuyor. Ya da A takım için yeterli görmüyor.
Fatih Terim'den maç sonu açıklaması...
Bu sezonun en iyi 4-5 takımından ikisiydi dün sahadakiler... Hani bir yabancı şirketin Türk futboluna yatırım yapma planı olsa ve Süper Lig’den bir müsabaka izlemek istese, ona önereceğiniz maçlardan biri bu olur. Doğrusu bu yıl İstanbul derbilerinden daha fazla heyecan veriyor Malatya ve Sivas’ın maçları. Bu iki takım, ligin topa sahip olma istatistiğinde ilk dörtteler. Pas isabetinde de öyle. Oynatmama değil, oynama odaklı iki menajer. Ancak maalesef Türkiye’de tüm bu verilerden daha güçlü bir şey var iplerimizi bırakmayan. Dün de o devreye girdi maalesef: Bu ülkede hemen her darbe alan kurşun yemiş gibi yere yatıyor. Ve yere yatan da kalkmıyor! Dün özellikle ilk yarıda beş dakikalık kesintisiz bir futbol sekansı seyredemedik maalesef. Altay sakatlandı, Chebake sakatlandı, Jahovic, Emre, Hasan sakatlandı. Kimisi büyük, kimisi küçük ama her bir sakatlıkta oyun 2-3 dakika kesintiye uğruyor. Böyle bir maçta hakem olmak gerçekten zor. Futbolcuların bazıları maalesef iyi niyetli değiller ve elinizde de bir ‘niyetölçer’ yok. Ancak Mete Kalkavan gibi üst düzey bir hakemden de şunu beklerdim ben: Pozisyonu görüyorsan, sakatlığa inanmıyorsan devam ettir. Her bir sakatlığa inanırsan bazı adamlar futbolu katledecekler ve buna müsaade etmiş olacaksın. Kalkavan’ın ilk devredeki bir başka mühim hatası da faullere kart çıkarmayıp, itirazlara çıkarması idi. Fauller havada uçuşuyor, sıfır kart. Kalkavan’ın ilk devrede çıkardığı 4 kartın tamamı itiraza. Futbola gelince... Fenerbahçe’den Muriç’i çıkardığınızda ligin en az 7-8 takımıyla zaten kafa kafaya geliyor kuvveti. Dün de klasik bir ‘denk kuvvetler mücadelesi’ izledik Malatya’da. Alper’in boşalttığı alanlara Moses-Tolga değil Ozan-Emre’nin girmesiydi planlanan. Onu da iki-üç kez başarabildi Fenerbahçeliler. Sahada fark yaratan tek oyuncu Guilherme idi bence. 28 yaşındaki Brezilyalı mutlu olduğunda, oynamak istediğinde bu ligde kader değiştirebilecek 2-3 adamdan biri. Her dokunuşu özel. Top ona her geldiğinde bir şey olacağını hissediyorsunuz. Malatyaspor’un yerinde olsam Guilherme’nin bonservisini Benevento’dan hemen alırdım.
Mert ve Altay'ın kazakları
Esasında cumartesi yazısında Mert Günok’un kazak rengine değinmiştim, yerim yetmemiş, atmak zorunda kalmıştım. Mert’in kazağı takımının formasıyla aynıydı adeta. Dün de Altay’ın kazağı (Mert kadar bariz olmasa da) takım arkadaşlarıyla karışabilecek tonda olunca yer ayırmak şart oldu. Hakem ekibinin, bu konuda biraz daha dikkatli olmaları gerekiyor sanki.
Fenerbahçe Teknik Direktörü Ersun Yanal, maçın ardından açıklamalarda bulundu...
Bundan tam bir yıl önce, 25 Kasım 2018’de başlamıştı aslında hikâye: Trabzonspor, 5 farklı Malatyaspor mağlubiyeti sonrası zor günler geçirmiş; yönetim Ünal Karaman’ın arkasında durmuştu. Çok kritik Fenerbahçe maçı öncesi cesur kararlar alındı, önce Onur-Burak ikilisiyle yollar ayrıldı. 25 Kasım 2018 gecesi Trabzon’da oynanan zorlu Fenerbahçe sınavına da kalede 21 yaşındaki Uğurcan, savunma göbeğinde 20’lik Hüseyin Türkmen’le çıkıldı. O gün Trabzonspor 2-1’lik skorla galip geldi. Ama herhangi bir galibiyet değildi bu. Trabzon’da yeni bir dönemin başlangıcıydı, küçük çaplı bir devrimdi yaşanan. Geride kalan 365 günde Hüseyin ve Uğurcan’ları Abdülkadir Parmaklar, Abdürrahimler, Serkanlar takip etti. Trabzonspor 70’li yıllarda özkaynak üretimiyle isyan etmişti İstanbul hegemonyasına. Bu kadro dönüşümü de, 70’li yıllardaki isyanı anımsatıyordu.
BU STRATEJİ SÜRMELİ
O Fenerbahçe maçının üstünden 365 gün geçti, dün Trabzonspor Ankaragücü’nü farklı mağlup ederek zirve yarışını sürdürdü. Ünal Hoca son yarım saatte Doğan’a, son 20 dakika Fıratcan’a, son 10 dakika da Cafer’e şans verdi. Yani sadece bugünü değil, geleceği kazanma çabasını sürdürüyor Ünal Hoca. Şu anda Abdülkadir Ömür, Ekuban ve Sturridge’in sakatlıktan ne seviyede dönebileceklerini bilmediğimiz için şampiyonluk yarışındaki şanslarını ölçebilmek zor. Ancak Trabzonspor, bu stratejiyi sürekli hale getirirse, içeride-dışarıda sürekli iddialı bir kulüp olacaklarını tahmin etmek güç değil. Dün de Ankara’da 7 kritik eksiğe rağmen, yine hiç fena olmayan bir Trabzonspor vardı sahada: Hosseini ön liberoda görevini yaptı. Erce, Uğurcan’ı aratmadı. Obi Mikel her geçen gün daha etkili. Sörloth zaten hep harika: Birinci golü yoktan var etti, üçüncünün üreticisiydi. Yusuf çok hareketli ve etkiliydi ancak attığı gol sonrası Nwakaeme’nin söylediklerini kulağına küpe etmesi gerek. “Futbol basit bir oyun ancak zor olan onu basit oynamak” diye çok güzel özetlemişti meseleyi Cruyff. Yusuf mantalitesini değiştirmez, kolektif oynamayı beceremez ve yanlış çalım-şut tercihleri yapmaya devam ederse bu Trabzon organizasyonunda işi zor olabilir.
Trabzonspor Teknik Direktörü Ünal Karaman, galibiyeti bu sözlerle yorumladı...
Ligin şampiyonluk adaylarından ikisinin Telekom Arena’da bu denli az futbol oynamaları can sıkıcı. Maçın büyük bölümünde oynamaktan çok oynatmamanın düşünüldüğü, faul sayısının şut sayısını neredeyse ikiye katladığı, hemen herkesin saklandığı bir müsabaka izledik 90 dakikanın genelinde. İki ekip de hafta içi sezonun en kritik maçlarına çıkıyorlar: Başakşehir Roma’yı yenerse gruptan çıkacak. Galatasaray da Brugge’ü yenerse muhtemelen Avrupa Ligi son 32’sinde iki takımımız olacak. Umarız dün oynamadıkları futbolu hafta içinde oynar iki ekip. Okan Buruk, dünkü maça Mehmet-Mahmut-Azubuike gibi tutucu bir orta üçlüyle başladı ki bu üçlü, bu sezon ilk kez oynadılar bir arada. İlk bir saat boyunca, son 2 ayda alıştığımız Başakşehir futbolundan çok uzaklardı. Çok fazla faul yaptılar, topu genelde rakiplerine bıraktılar
ve sadece Visca’dan bir sihir beklediler. Ancak Okan Buruk’un 60’ta yaptığı Gulbrandsen/Mahmut ve 73’teki Berkay/Azubuike değişiklikleriydi oyunu değiştiren. Önce Irfan orta üçlüye geçti, sonra yanına Berkay eklendi.
YİNE EMRE MOR!
Peki Okan Buruk sahadaki ön libero sayısının üçten bire düşürüp, yetenekli iki sekiz numara Irfan-Berkay’ı merkeze koyup, sol açığa da Gulbrandsen’i eklerken Terim ne yaptı? Artık herkesin ezberlediği Emre Mor değişikliğiyle 3-4-3’e döndü ve orta sahayı bir eksiltti. Maçın kaderini de bu taktiksel değişiklikler, yani teknik adamların hamleleri belirledi zaten. Maça başlayan 11’ler itibariyle Terim’in doğru hanesi daha zengindi. Ama maçı bitiren 11’lere bakıldığında, son yarım saatte kazanan net bir biçimde Okan Buruk’tu. Tabelayı da bu bölüm belirledi kesinlikle.
EMİN BAYRAM VE DİĞERLERİ
Dün kulübede oturan Emin Bayram 2003 doğumlu bir stoper. U19 takımıyla da maçlara çıkıyor, UEFA Gençlik Ligi’nde Real Madrid’i 4-2 yendikleri maçta ilk 11 oynadı. Aslında pozisyonunda daha önce A takım gören 2000’li Gökay Güney, 2001’li Işık Arslan
ve 2002’de Metehan Baltacı da var. Işık, Madrid’de oynayanlardan. Metehan’ın ligde 4 golü var. Ancak Terim, 16 yaşındaki Emin’i onların önünde tercih etti. Vedat Inceefe’leri, Fatih Akyel’leri, Ozan Kabak’ları yakalayan Terim, Emin’de de bir ışık görmüş belli ki.
ALMANYA 1. Bundesliga, VAR uygulamasında ideale en yakın lig. İtalya’da VAR’a güveniliyor ama hakemlere güvenilmiyor. Fransa’da her şey korkunç gidiyor, başlangıca göre gerileme olduğu söylenebilir. İngiltere henüz emekleme aşamasında. Premier Lig’de hakemler monitöre gitmiyor, bu sezon sonuna kadar da gidilmeyecek gibi görünüyor. İspanya’da işler yolunda. Ancak elle oynama ve ofsayt kararlarında sıkıntılar var. Bunlar da aslında VAR’ın değil, kuralın yetersizliğiyle ilgili.
BBC, milli maç arasını fırsat bilerek harika bir derleme yapmış; 5 büyük ligde VAR’ın performansını o ülke futbolunun uzmanlarına sormuş. Ortaya bizim için de kılavuz olabilecek harika sonuçlar çıkmış.
VAR, BiR HUKUK MESELESi
FutboL kural kitabı ya da VAR statüsü, enikonu bir hukuk metni. Ve tüm hukuk metinleri gibi, yaşayarak gelişen bir organizma. Nasıl internet öncesi hukuk kitaplarının ‘sanal taciz’ gibi meseleleri yoktu, VAR çağının başlangıcında da kural metninin (veya statünün) bazı alanlarda eksik olması doğal. Bundesliga uzmanı Chris Williams, 2017’de VAR masasının karar almasının çok uzun sürdüğünü, stattakilerin de ne olduğunu anlamadığı için kargaşa yaşandığını söylüyor: “ocak 2018’de hakem komitesi, monitörlere daha sık gidilmesine karar verdi ancak bu kez de bunu abarttılar. Nihayet bu sezon bir optimum yakalandı. İncelemeler 45’le 90 saniye arası sürüyor. Almanya’da futbolcular da artık VAR’ın varlığından memnun.”
30 SANiYEDE ÇöZEMiYORSAN POZİSYON NET DEĞiLDiR
İspanya'da uygulama 2018-19 sezonuyla start aldı ve ilk yılındaki problem benzer. La Liga uzmanı Andy West, uygulamanın ilk yılında lüzumundan fazla pozisyonun incelendiğini söylüyor: “Her ufak şüphede VAR’a gidiliyordu. Mevzu net olmadığı için inceleme uzun sürüyor ve tribünler homurdanıyordu.”
2019-20 sezonuyla beraber La Liga’da bu sorun çözülmüş görünüyor. Zira resmi açıklama olmasa da şu düsturla hareket ediliyor artık: “İlk anda pozisyonu çözemiyorsan, net ve bariz değildir. Ceza alanında itmeler-çekmeler var ve ilk anda çözülemiyor. Öyleyse devam et.”
<script src="https://embed.dugout.com/v3.1/sporarena.js" data-dugout-video="eyJrZXkiOiJhaGMzQ3JvUSIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9"></script>