Turumuzun ilk konuğu Zafer Gençaydın. Gençaydın, insan-doğa ve insan-toplum ilişkileri üzerine yoğunlaşan, dışavurumcu yanı baskın olan soyut resimleriyle tanınan ressamlarımızdan. Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-iş Bölümünden mezun olduktan sonra 1971 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı “Yurtdışı doktora ve ihtisas öğrenimi sınavı”nı kazanan Gençaydın, Berlin Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda Prof. Jaenisch ve Prof. Ackenann’ın atölyelerinde eğitim görmüş. Gençaydın’ın Berlin’deki sınıf arkadaşlarının bir kısmı sonradan “Yeni Vahşiler (Neue Wilden)” olarak ünlenen Reiner Ferting, Barbara Heinisch, Salome, Wolfgang Isle, Elwira Bach gibi sanatçılar. Birlikte “Ara Ara” grubunu kurarlar. Grubun isim babası da Gençaydın’dır. “Grup arkadaşları, onun parlak ve şiddetli renk zıtlıklarına dayalı soyutlamalarını, ‘Akdeniz insanına özgü sıcak ve coşkulu resimler’ olarak tanımlarlar” diye yazmış İsmail Ateş, Sanat Dergisi’nde. 30 Mart’ta Galeri Akdeniz’de sergisi açılacak olan Gençaydın aynı dergide, “soyut resimle” ilgili düşüncelerini de şöyle açıklıyor:
“Bir ağacın algılayabildiğimiz görüntüsü mü veya dal ve yaprakları mıdır gerçek olan? Yoksa onun bitkisel hücre yapısı mı? Bir ağacın yapısal yaşamının bilinmesi, dış görüntüsünün bilinmesinden daha az mı önemli? Dış görüntüyü böcekler de algılayabilirler. Ama ancak insan düşüncesidir ağacı imgeleştirebilen. Gerçekleri görüntülerinden soyutlamak, özü değiştirmek demek değildir. Tersine ayrıntıdan ayıklamak, karmaşadan kurtarmak demektir. Bu nedenle gerçeği soyut ögelerle yansıtmaya ve özüne inmeye çalışıyorum. Picasso’nun ‘Ağlayan Kadın’ındaki elemi ya da Goya’nın ‘Kurşuna Dizilenleri’ndeki dehşeti, hiç bir fotoğrafın o denli güçlü olarak yansıtabileceğini düşünemiyorum.”
ABİT GÜNER
Üç yıl önce kaybettiğimiz Kayıhan Keskinok’un sergisi kendi adını taşıyan Cinnah Caddesi üzerindeki vakıf binasında. Keskinok’un eserlerini görmeniz için önünüzde tam bir hafta var. 26 Mart’ta sona erecek sergide Keskinok’un elinden çıkmış yağlıboya tabloları, desen çalışmalarını görebilirsiniz. Keskinok’un anılarını okuduğunuzda, onun resime nasıl başladığını ve bağlılığının nasıl devam ettiğini, kendi ağzından en kısa haliyle şöyle özetleyebilmek mümkün:
“Resim yapma tutkusu İnönü İlkokulu’nda okuduğum sıralarda başladı. Benim hayranlığım ilk kez giydiğim uzun pantolonlu takım elbise içindi. Kara tahtaya, kağıt olarak ne varsa hergün onlarca uzun pantolonlu, dik omuzlu üç düğme ceketli figürler çizdim bir yıl boyunca. Resimde Refik Epikman ve Malik Aksel, grafik sanatlarda Şinasi Barutçu, modlajda Hakkı İzzet en fazla etkilendiğim öğretmenlerimdi. Sağlam çizgi zevkimi Refik Epikman’dan aldım. Rıfat Ilgaz bir gün bana ‘peyzajlar güzel şeyler, ama insan yap. Meselen insan ve ilişkileri olsun’ dedi. Beni çok etkiledi. O tarihten sonra bir kaç peyzaj hariç hep insanla ilgili resimler yaptım. 1971 yılında figürlü çalışmaları toplumsal içerikli konulara yönelttim. Gecekondu ve Karadeniz düğünleri ve çarpık kentleşmenin, emeksiz zenginleşmenin ürünü olan barlar, gece kulüpleri ve dansöz serileri bunlar arasındadır. 1973 yılında yaylalardan dönüşü ele alan ‘Şenlik’ adlı resmimle 34. Devlet Sergisi Ödülü’nü aldım. İzmir Resim ve Heykel Müzesi’nde bulunan bu resmim, gecekonduda düğün, Karadeniz düğünü ve dansözde olduğu gibi üç büyük leke değerini içeren bir geometrik yapı içinde kalabalık figür değerlendirmelerini içerir.”
SÖBÜTAY ÖZER
Mithatpaşa Caddesi üzerindeki Detay Sanat’ta 2007’de kaybettiğimiz Söbütay Özer’in sergisi var. Bu sergiyi görmek için vaktiniz bol. Detay Sanat, 4 Nisan’da sona erecek sergiyle ilgili, resimlerin sergilenmesine olanak sağlayan sanatçının kızı Gözde Özer’e teşekkürleriyle birlikte, özetlediğim şu değerlendirmeyi göndermiş:
“Çay bahçeleri, dolmuşlar, bisikletler, leylekler, güvercinler, kırmızı gemici feneri, yuvarlak hatlı sandalye, duvar saatleri, mavi sırlı çinko çaydanlık, bakır vazolar, kararmış kömür ütüler, tulumbalar, Özer’in resimlerinde sürprizlerle karşımıza çıkıyor. Geçmişin izlerini taşıyan bu objeler onun yaşama bağlılığının göstergesidir. Resimlerinde, çiçekler, çinko bir çaydanlığa ya da kömürlü ütüye yerleşir. Tulumba üzerinde güvercin ya da kırmızı ibikli bir horoz, bize mutluluk aşılar. Gelincikler, bazen geniş çayırlarda bazen de çayırlara gömülmüş kaplumbağa otomobillerin etrafını sarıp sarmalar. Sanatçının resim dilinin ustalığı sayesinde güvercinler saklambaç oynar resimlerde; ters dönmüş demliğin üzerinde, bisiklet selesinde, balkon demirinde. Leylekler de uzun kırmızı bacaklarıyla sarı yeşil siyah tarlalarda dolanıp dururlar. Resim, soyut bir kurguyla başlar. Beneklerin dağılımında ritmler, kontrast çizgiler kısacası resmin yapı taşları vardır. Soyut resmin sınırında gezinse de gerçekçiliğin peşini bırakmaz Söbütay Özer. Sanatçının resminde her şey yerli yerindedir, kompozisyon mükemmeldir. Tuvalini açık koyu düzenlemelerle oluşturur. Renk düşkünüdür, rengarenk maviler, kırmızılar, kahverengiler, parlak sarılar, zümrüt yeşilleri ve bunları dengeleyen griler yer alır tuvallerde, böylece renkli armoni hiç eksik olmaz. Ritim de en büyük kaygılarından biridir sanatçının. Çizgiyi, parçaladığı yüzeyleri birleştirirken ustaca kullanmıştır. Resmin bir ölçü, bir denge işi olduğunu bilerek boyar tuvalini. Resmi çizgidir, renktir, lekedir, benektir. Boyayı ise dokular halinde öyle yoğun kullanır ki izleyenler fırçanın nasıl coşup salındığına tanıklık ederler. Söbütay Özer’e göre resim, gece gidilen bir yol gibidir. Arabamızın farları ne kadar aydınlatırsa o kadar görürüz.”...
KENTTE NE VAR?
Müslüm Teke-Bugün açılacak (Galeri Sanat Yapım/Şenyuva), Güler Güçlü (heykel)-9 Nisan’a kadar (CerModern/ Sıhhiye), Seval Şener-31 Mart’a kadar (Galeri Nev/Kırlangıç Sokak), Mustafa Ayaz-26 Mart’a kadar (Valör Sanat/Yıldız), Ahmet Umur Deniz-27 Mart’a kadar (Fırça Sanat/Hilal Mahallesi), Necmi Gürseler-Numan Arslan-Alper Raif İpek-Demet Kaya (heykel)-28 Mart’a kadar (Galeri Soyut/Yıldız), Fatma Kara-24 Mart’a kadar (Galeri Akdeniz/Yıldız), Hüseyin Şahbudak-31 Mart’a kadar (Krişna Sanat/Kavaklıdere), Hititler İstanbul’da-20 Nisan’a kadar (Galeri M/Armada AVM), Semih Taytak-24 Mart’ta açılacak (Ata Sanat/Ulus), Angela Burns-4 Nisan’a kadar (Bilkent Üniversitesi), Merih Özyörük-2 Nisan’a kadar (Galeri Gözde/Y.Ayrancı), Cengiz Savaş-24 Mart’a kadar (Sevgi Sanat/Çankaya), Zafer Dilekçi-4 Nisan’a kadar (Stillife/Yıldız), Suzan Batu-15 Nisan’a kadar (Z.Livaneli Kültür Merkezi/Yıldız), Müjgan Kara-31 Mart’a kadar (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej).
Geçen hafta açılan ve 26 Mart’a kadar sürecek olan bu sergiyi sanatseverlerin yanısıra, plastik sanatlarla yakından ilgilenen, güzel sanatlar fakültelerinde eğitim alan öğrencilerin de mutlaka görmesi gerektiğini düşünüyorum. Galerinin iki katında sergilenen resimler üretildiği yıllara göre ayrılmış. İlk katta Ayaz’ın 60’lı yılların sonu 70’li yılların başında yaptığı, kendi müzesinde bile bulamayacağınız, tam soyut çalışmalarını görebilirsiniz. 80’li, 90’lı yılların imzasını taşıyan Ayaz’ın aynı kattaki soyut figüratif çalışmaları da insana ayrı bir tat veriyor. Sadece soyut figüratif çalışamalar yok. Ayaz’ın fırçasından çıkmış natürmortlar da farklı bir havada. Hatta bazı resimlerde natürmortların soyut figüratif çalışmalarla birlikte tuvali kapladığını görebiliyorsunuz. Kadın portreleri, dans eden figürlerin yanısıra yine soyutlanmış bir peyzajın içinde yer alan ev, Ayaz’ın doğum tarihini barındırıyor. Doğum tarihinin yanına iliştirilmiş soru işareti, sanki “İnsan ömrünün belirsizliğini” ortaya koyar gibi.
Hemen her resmine kendi portresini de koyarak damga vuran Ayaz’ın bu sergisinde sadece tuval üzerine yağlıboya eserleri yok. Ayaz, uyku dışında neredeyse günün her anında çalışan bir usta. Bulduğu her fırsatta zamanını desenlerle süslüyor. İşte galerinin ikinci katındaki sergi Ayaz’ın çoğunlukla son dönem desen çalışmalarını içeriyor. Özellikle siyah zemin üzerine çalıştığı ve nadir bulunan desenleri gerçekten farklılığını ortaya koyuyor. Bu katta desenlerin dışında, büyük boyutlu, bazıları modelden çalışılmış, kağıt veya duralit üzerine yapılmış resimler de duvarı süslüyor. Valör Sanat’ta açılan Ayaz sergisinde 136 eser yer alıyor.
45 SENE 45 ESER
Güven Hastanesi, Türkiye’nin köklü önemli sağlık kurumlarından biridir. Merhum anne ve babalarından devraldıkları görevi aynı aşkla devam ettiren Nüket ve Banu Küçükel kardeşler özellikle plastik sanatlara düşkünlükleri ile bilinirler. Yardımseverlikleri ile tanınan Küçükel kardeşler, geride 45 yılı bırakan Güven Hastanesi’nin bu anlamlı kuruluş yıldönümünü sanatla taçlandırmak istemişler. Bu kapsamda 16 Mart’ta saat 19.00’da Güven Hastanesi’nin Çayyolu’nda Alacaatlı Caddesi üzerinde bulunan “Sağlık ve Yaşam Kampüsü”nde, 45 ayrı sanatçının, 45x45 santimetre ebetlarında yaptıkları eserlerden oluşan bir sergi açılacak. Küçükel kardeşlerin, “Sağlıklı yaşama adanmış 45 seneyi, yaşama dair 45 sanat eseriyle taçlandırıyoruz. Tüm sanatseverleri sağlık ve sanatı biraraya getiren sergimize bekliyoruz” çağrısını aldığımda çok mutlu oldum. Sergilenecek eserler satışa açık olacak. Satışlardan elde edilen gelir Güven Eğitim ve Sağlık Vakfı’na bağışlanacak. Yani bu sergide eser alacak olan sanatseverler önemli bir sosyal projeye katkı sağlamış olacaklar. Bu serginin hazırlanışında unutulmaması gereken isimlerden biri de hastane yöneticilerinden Mehmet Gürbüz. Gürbüz’ün bu işe nasıl önem verdiğini, sanatçılarla ve galeri sahipleriyle yaptığı konuşmalara bizzat şahit olduğum için biliyorum. Gerçekten bu kadar ressamı biraraya getirmek kolay bir iş değildi. Turan Erol, Yalçın Gökçebağ, Mustafa Ayaz, Habip Gündoğdu, Nihat Kahraman, Hayati Misman, Remzi İren, Çağatay Odabaş, Harun Antakyalı, Ali Kotan, Ercan Ayçiçek, Firdevsi Feyzullah, Serdar Leblebici, Engin Korkmaz, Emre Lüle, Kadir Öztoprak, Necmettin Özlü, Orhan Umut ve daha bir çok ünlü ismin eserlerinin yer alacağı bu serginin açılışını kaçırmamanızı öneririm.
Sanatçının kimliğine baktığınızda da yanılmıyorsunuz. Evet, 1964’te Sivas-Divriği’de doğmuş, 1985’te Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünü bitirdikten sonra 1990’da Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı’nda yüksek lisans yapmış Hüseyin Şahbudak’ı ağırlıyoruz bu hafta köşemizde.
Şahbudak’ın 27 Şubat’ta açılan sergisi bu ayın sonuna kadar Krişna Sanat Merkezi’nde (Kennedy Caddesi) görülebilir. Şahbudak’ın öğrenciliğinden başlayarak 90’lı yılların sonlarına değin taşıdığı lekeci ele alış ve biçimlendirme tavrının, bu sergideki eserlerinde daha kavramsal ve kurgusal bir yöne doğru evrildiğini görebiliyorsunuz. Sanatçı bu anlayışını, çoğunlukla bir at figürü veya kangal köpeği motifini kullanarak, kimi zaman da bir insan figürünü resmine konu edinerek sunuyor. Hayvanların duruş biçimlerine kendi görüş ve düşüncelerini katarak yeni duruşlar oluşturan Şahbudak, bir söyleşisinde resimlerinde ağırlıklı olarak hayvanları neden konu edindiğini, şöyle anlatıyor:
“Hayvan figürlerimde atlar ve köpekler ön sırada yer alır. Atlara karşı ayrı bir ilgim var. At zarif ve estetik bir hayvandır. Eski dönemdeki at, bugünün arabası hatta uçağı durumundadır. Eserlerimdeki atlar kimi yerde başını yem torbasına sokar, sırtında yerel motiflerle süslü heybe taşır ve çoğu zaman bir göz yanılmasını da beraberinde getirir. Resim sanatında konu seçenekleri, genellikle sanatçının kişisel tercihleri doğrultusunda biçimlenir. Yunan mitolojisinde Zeus’un bir kuğu kılığına girmesi gibi, benim resimlerimde de at, kendi içinde gizlediği bir insan suretine gönderme yapar. İzleyiciye atın temsil ettiği sevecenliğe ek olarak, bu temsilin de ötesinde ‘sıcak’ görünmesinin nedeni budur. Aslında buradaki at bir figürdür.”
Resim yapmanın kendisi için var olma mücadelesi, yaşamın anlamı olduğuna işaret eden Şahbudak, varlıkları bir bütün olarak ele alıp işlemeye çalıştığını söylüyor. Buluşların, hizmetlerin, dayanışmaların bütün dünya varlıklarını yaşatmaya yönelik olmasını istediğini, her varlığın, her yaratığın dünyaya bir hizmet için geldiğini anlatmaya uğraştığını belirten sanatçı, tekniği ve resim felsefesi arasındaki bağlantıyı da şöyle dile getiriyor:
“Resim aslında renktir, kurgudur, armonidir. Resim bir dengedir. Atmosferdir. Boş ile dolunun ilişkisidir. Resimlerimi kimi zaman dingin, kimi zaman başkaldırı, kimi zaman durgunluk, kimi zaman da öfke içinde verdim. İnsanların, insanlaşamadığını yansıttım. Her zaman aydınlığı, sevgiyi, güzelliği, insanlığı öne çıkarmaya çalıştım. Bir felsefedir bana göre resim. Az da olsa soğuk renklerle sıcak renkleri birleştiriyorum. Tuval üzerine akrilik ve yağlı boya tekniği kullanıyorum. Somut veriler içinde soyutlamaları gizliyorum. Hayvanların duruş biçimlerine, görüş ve düşüncelerimi katarak yeni duruşlar oluşturarak resmediyorum. Onları kendi algı dünyamda yorumluyorum.”
8 MART KUTLU OLSUN
Bu hafta 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlayacağız. Bu kapsamda birçok sanat galerisinde kadın ressamların eserlerinden oluşan karma sergiler açılacak. Birçok galeri ve sivil toplum kuruluşu, aralarında ressamların da olduğu kadın sanatçılar için etkinlik düzenleyip, onlardan bazılarına ödül verecek. Ne yazık ki, günümüz Türkiye’sinde son yıllarda “kadını hor gören” bir anlayış aldı başını gidiyor. Bırakın Cumhuriyet’in ilk yıllarını, 15-20 yıl öncesinin Türkiye’sini arar hale geldik. Özellikle kadına yönelik şiddete karşı toplumsal tepkiyi ortaya koymak açısından, kadının ön planda olduğu etkinliklere katılıp destek vermek çok önemli. O kadar çok etkinlik var ki, bu köşede bunların hepsini duyarabilmem mümkün değil. Yaşadığınız yerlerdeki galerilerin, sivil toplum kuruluşlarının, belediyelerin yapacağı etkinliklerle ilgili duyurularını takip edip, kadınlarla dayanışma içinde olmayı önemseyin. Türkiye’nin geleceğinin en büyük güvencesinin kadınlarımız olduğuna inanıyorum. Tüm kadınlarımızın bu anlamlı gününü kutlarım.
KENTTE NE VAR?
Böyle durumlarda insanın psikolojisi yazı yazmaya uygun olmuyor, içinizden yazı yazmak gelmiyor. Bilgisayarın başına oturuyorsunuz ve öyle kalıyorsunuz. Parmaklarınız klavyeye gitmiyor. Ancak bu köşe boş kalsın istemedim. Neyse ki, dostum Bünyamin Balamir 1 Mart Perşembe günü Armoni Sanat’ta (Yıldız) açacağı sergisiyle ilgili bana önceden kendisinin kaleme aldığı yazıyı göndermişti. İzninizle Balamir’in sergiyle ilgili yazısını özetleyerek beğeninize sunuyorum. Sağlıklı, mutlu, savaştan uzak, sanat ve barış dolu günleri yaşamak dileğiyle.
“Romantizmin özgürlük tutkusunda sanata sığınıyordum. Şiirler yazıyorum, öyküler, roman denemeleri ve resimler yapıyorum. Hümanizmanın derin sonsuzluğunda hayallerimde bir dünya kuruyorum. Orada insanlar mutlu, dünya daha güzel. Sonsuzluğun sesinde renklerle yazıyorum şiirlerimi ve sevgi öykülerimi. Hümanizmanın en masum duygularında yapıyorum resimlerimi. Resimlerimin teknik oluşumu dengeli bir kompozisyon üzerindedir. Doğa ve modern algılar eşzamanlı disiplin içindedir. Soyut-somut bileşkesinde ki, yüzeysel etkide gizemli derinlikler peşindeyim. Koyu-açık kontrastının güçlü olması, renk ve zengin tonları, doku, ışık, gölge her zaman hedefimdir. Doğa kaynaklı resimlerime fantastik soyutlamalar diyebiliriz. Onlar akademisyen yanımın tuvale duygusal dokunuş sonuçlarıdır ve hayat kelebeklerin kanatlarında susmayan bir şarkıdır orada. Şarkımızda sevgi, saygı olsun, dostluk ve barış. Paylaşım olsun istiyorum, vefa ve özveri. Çünkü dünya yalnızca bizim değil, hayat da bitimsiz değil. Ruhumun sonsuz derinliğinde oluşan resimlerim başka gezegenleri çağrıştırır. Bir yer vardır orada ama her yerdir oralar. ‘Sanat dünyayı yansıtan bir ayna değil, dünyaya şekil veren bir çekiçtir’ diyor Mayakovsky. Öğretilmiş resimler yapmadım hiç, ruhumun renklerini boyadım hayallerimle. Hiçbir şey eskisi gibi değil fırtınaların dinmediği yerde. Onaylamadığım hayat anlayışlarına karşı alternatif bir duruştur resimlerim. Çevreci bir yaklaşım da vardır içlerinde. Onlarda ben kadar benim, belki de Donkişot’un cesaretinde. Ayrıca yolu sevgiden geçenlerin buluştuğu yerdir de resimlerim. Bu benim, 47’nci kişisel resim sergimdir. 1991 yılında da aynı galeride 9’uncu kişisel sergim olmuştu. Yıllar geçiverdi. Sanatın üretimden daha çok araştırma olduğuna inanıyorum. Son 10 yıl içinde akrilik-yağlıboya ikilisi ile yapıyorum resimlerimi. Geçmiş yıllarda da değişik tekniklerde çalışmalar yaptım, sergilerini açtım. O zamanlar resimlerimde rastlantılara yer yoktu ama şimdi tuvalde alt yapı olarak akrilikle yaptığım renk oyunlarındaki rastlantıları kurgulayarak yapıyorum resimlerimi. O anki ruh halim beni yönlendiriyor. Her şeye rağmen yaşama sevincini ve direncini arıyorum çalışmalarımda, insanların acılarla doldurduğu hayata karşı bir tepki olarak. Ruhsal yapım renklerin psikolojik anlamları ile bütünleşiyor ve ben çıkıyorum ortaya. Hümanizma vazgeçilmez tutkum. Resimlerime, sanat dünyasına girişim olan 1975 yılından bu yana sıra numarası vermekte ve kayıtlarını tutmaktayım. İmzamın yanındaki rakamlar o resmimin sıra numarasıdır. Bu sergimde küçük, orta ve büyük boyutlarda 2010 ve 2105 arası çalışmalarım yer almaktadır. İzleyicilerin resimlerimi beğenmeleri beni sonsuzluğun sesi ile buluşturur, o sesin duyulması da mutlu eder.”
KENTTE NE VAR?
Ahmet Umur Deniz-1 Mart’ta açılacak (Fırça Sanat/Hilal Mahallesi), Hüseyin Şahbudak-Yarın açılacak (Krişna Sanat/Çankaya), Adnan Turani (yağlıboya eserler)-12 Mart’a kadar (Grup Sanat/Yıldız), Murat Morova-3 Mart’a kadar (Galeri Nev/Kırlangıç Sokak), Adnan Turani’den desen sergisi-2 Mart’ta açılacak (Medya Sanat-Çankaya), Uzay Çöpü-17 Mart’a kadar (Kova Art/Çankaya), Erdoğan Seçil- 4 Mart’a kadar (Alev Sanat/Park Caddesi), Canan Atalay-23 Mart’a kadar (Atlas Sanat/Çankaya), Şahin Demir-4 Mart’a kadar (CerModern/Sıhhıye), Ramazan Tilki (heykel)-10 Mart’a kadar (Galeri Gözde/Y.Ayrancı), Hüseyin Elmas-9 Mart’a kadar (Galeri M/Armada AVM), Kadir Öztoprak-18 Mart’a kadar (Mustafa Ayaz Müzesi/Balgat), Gültekin Serbest-3 Mart’a kadar (Sevgi Sanat/Çankaya), Hüseyin Feyzullah-Mehmet Sakızcı-Engin Korkmaz-7 Mart’a kadar (Galeri Soyut/Yıldız), Erdoğan Ergün-3 Mart’a kadar (Galeri Akdeniz/ Çankaya), Adnan Yalım-3 Mart’a kadar (Nurol Sanat/Güvenevler)-RC Müzayede- 4 Mart’ta (Bilkent Center).
Her alışverişin avantajlı veya dezavantajlı durumları olabilir. Sonuçta serbest pazar ekonomisinde yaşadığımıza göre, sahip olunacak şey, bir sanat eseri de olsa, kesinlikle bedeli olacaktır. Hem sohbetlerimde, hem de yazılarımda “Sanatçı için paranın önemi olmamalı” anlayışının hayalperestlikten öteye geçmeyen bir tutum olduğunu savunan bir kişiyim. Öyle ya, ressam da bir insan olduğuna göre, insani ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak? Üretim yapabilmek için boya, fırça, tuval gibi resim sanıtının olmaz ise olmazı malzemelerini nasıl temin edecek?
Dolayısıyla resim veya heykel satın alınırken, plastik sanatla uğraşanların da, üretimi sanat dünyasına sunan galerici veya müzayedecinin de karşılığını beklediğinin unutulmaması gerekir. Önemli olan burada bir denge unsurunun sağlanması. Sanatçı da, galerici de, müzayedeci de, alıcı da mağdur olmamalı. Biraz sohbet ettiğinizde, bazı galericiler ve sanatçıların müzayedelerden pek hoşlanmadığı intibaını edinirsiniz. Ama sadece plastik sanatlarda değil, birçok alanda müzayede yapıldığı da bir gerçek. Özellikle İngiltere, Fransa ve ABD’deki dünyaca ünlü müzayede evlerini burada anlatmama sanırım gerek yok.
Türkiye’de “müzayede” denilince akla gelen ilk isimlerden biri Rafi Portakal’dır. Ülkemizde son 10-15 yılda düzenlenen müzayede sayısında ise ciddi bir artış var. Ancak bu artışın- bilerek veya bilmeyerek sahte resim sunma, fiyat politikasıyla oynama gibi- bazı riskleri de beraberinde getirdiği bir gerçek. Bu risklere karşı alınabilecek önlemler, “sanatla içli-dışlı güvenilir çevrelerden görüş almak, onlara danışmak, ressamlarla yakın ilişki kurmak” diye sıralanabilir. Müzayedeyi düzenleyen kuruluşun, aldığınız sanat eserini beğenmemeniz veya şüpheye düştüğünüzde geri almayı taahhüt etmesi de elbette önemli.
Günümüzde teknolojik gelişmeyle birlikte, bilişim ve iletişim altyapısının geniş coğrafi alanlara yayılması, mobil iletişim teknolojileri aracılığı ile veri ve enformasyon erişiminin zaman ve mekandan bağımsız hale gelmesi, bireylerin, kurumların ve toplumların birbirleri ile ilişkilerinin bir bölümünü iletişim ve bilgisayar ağları üzerinden kurması, doğal olarak sanat dünyasını da etkiledi. Artık online-müzayedeler, sadece dünyada değil, Türkiye’de de çağımızın bir gerçeği. Duyduğuma göre Ankara’da da “Ankara Antikacılık” yakında online-müzayede satışına başlayacak.
Peki tüm bunları niye yazıyorum? Sebebi, Bilkent’teki RC Müzayede’nin ilki 18 Şubat’ta, ikincisi de kuruluşunun 20. yılı nedeniyle 25 Mart’ta düzenleyeceği, daha öncekilerden farklı iki ayrı müzayede. Rahmi Çöğendez yönetiminde düzenlenecek 18 Şubat Pazar günkü müzayedede, Nuri İyem, Adnan Turani, Mehmet Pesen, Mehmet Ali Laga, Mürşide İçmeli, Kayıhan Keskinok, Mustafa Ayaz, Hüseyin Cahit Derman, Ali Demir, Sabri Akça, Hayati Misman ve burada ismini yazamadığım daha bir çok ünlü ismin fırçasından çıkmış eserler sanatseverlerin beğenisine sunulacak. 25 Mart’taki müzayede de yine ünlü sanatçılardan büyük boyutlu resimlerin satışa sunulacağını söyleyebilirim. Çöğendez, kimi zaman yaptığı esprilerle müzayede sunuşuna farklı bir yaklaşım getiren isim. Müzayedenin en önemli özelliği de, arzu edildiğinde satın alınan resmin karşılığına eş değer şekilde bir başka resimle değiştirilmesine imkan tanınması. Rahmi beyin deyişiyle “Şimdiden bu büyük müzayedede satın alacağınızın eserlerin size şans ve mutluluk getirmesini” dilerim.
KENTTE NE VAR?
ADNAN Turani-28 Şubat’a kadar (Grup Sanat/Yıldız), Nihat Tandoğan-Aylin Güler-22 Şubat’a kadar (Valör Sanat/Yıldız), Malik Bulut(heykel)-26 Şubat’a kadar (Armoni Sanat/Yıldız), Miho Murakami-19 Şubat’a kadar (Bilkent Üniversitesi Sanat Galerisi), Turhan Ekici-15 Şubat’a kadar (BoHo Art/Kale), Kadir Şişginoğlu-Raif Gökkuş-Atalay Mansuroğlu-1 Mart’a kadar (Emin Antik/Kale), Ramazan Tilki (heykel)-15 Şubat’ta açılacak (Galeri Gözde/Y.Ayrancı), Hüseyin Elmas-17 Şubat’ta açılacak (Galeri M/Armada AVM), Erol Pelioğlu-2 Mart’a kadar (Galeri Sanat Yapım/Şenyuva), Mehmet Sakızcı- 16 Şubat’ta açılacak (Galeri Soyut/Yıldız), İlyas Sevindik-28 Şubat’a kadar (Galeri Z/Samanpazarı), Peter Gaber-20 Şubat’a kadar (Güler Sanat/Ümitköy), Hatice Aykanat-Yarın açılacak (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Adnan Yalım-3 Mart’a kadar (Nurol Sanat/Çankaya), Gültekin Serbest-14 Şubat’ta açılacak (Sevgi Sanat/Çankaya), Zafer Kalfa-Yarın açılacak (Zülfü Livaneli Kültür Merkezi/Yıldız), Hikmet Duruer-28 Şubat’a kadar (Medya Sanat/Çankaya), Pınar Kınık-16 Şubat’a kadar (ANKÜSEV/GOP), Erdoğan Ergün-16 Şubat’ta açılacak (Galeri Akdeniz/Yıldız).
Yaşamını ve çalışmalarını Antalya’nın şirin ilçesi Kaş’ta sürdüren sanatçı tamamen insan desenlerinden oluşan sergisini geçen cuma günü Galeri Stillife’da (Yıldız) açtı. 28 Şubat’a kadar sürecek olan sergi, “desen şöleni” niteliğinde. Stillife’a gittiğinizde, farklı bir sergileme anlayışı ile karşılaşacağınızı da söyleyebilirim. Resim sanatının olmazsa olmazı desene ağırlık vererek çağdaş sanat boyutunu yakalamayı hedefleyen Orbay’la Stillife’da dördüncü kişisel sergisinin resimlerini asarken konuşma fırsatı yakaladım. İşte sanatçının çalışmaları ve farklı sergileme yöntemiyle ilgili anlattıkları:
“İnsan bedenine ve psikolojisine duyduğum ilgiyle başladığım figür çizimlerimi, insan formunu stilize ederek kumaş üzerine aktarıyorum. Boşluğu figürlerin mekanı olarak kullanıyorum. Böylece içinde bulunduğumuz evrenin sonsuzluğuna, figürlerin de birer eleman olarak katıldığını görüyoruz. Yani figür içinde bulunacağı mekanı kendi gezegeni, bu gezegen de evrenin bir parçası olarak tüm gerçekliğiyle bize katılıyor. Desenlerimde çizgisel bir tarz izliyorum. İnsan bedeninde net bir çizginin olmamasına rağmen bedenin formunu çizgiyle ifade edebilmek bana çok keyif veriyor. Tum ifadenin de aslında sadece birkaç santimlik tek bir çizginin altında gizlenmesi, gerçeğin ne kadar minimal bir dille anlatılabilir olduğunu gösteriyor.
Çalışmalarımda akrilik boya, yağlı boya ve mürekkebi bir arada kullanıyorum. Bu sergimde 150 adet 10x10 santimetre, 300 adet 10x15 santimetre ve 10 adet de 2 metre ebatlı kumaşlar üzerine çizdiğim desenler yer alıyor. Çalışmalarımı sergi salonunun mimarisine uygun bir yerleştirmeyle sergiliyorum. Mekan, malzeme ve figürler birbirleriyle ilişki içerisinde bulunarak var oluyorlar. Sergi iki sunum arasındaki çizgiyi gösteriyor. Kapıdan girdiğiniz anda çizgi biçiminde dizilmiş 60 adet desen, sizi kumaşların salındığı kısma doğru taşıyor. Kumaşlar ilerledikçe tekrar çizgi halinde dizilmiş 70 adet desenle birinci kısmı tamamlıyorsunuz. Bu sergilemenin tam karşısında ise eni ve uzunluğu 1.5 metre olan iki çerçeveli resim yer alıyor. Yani bu bölüm sizi alışkın olduğumuz bir sergileme tekniğiyle karşılıyor. Desenler kendilerini nerede daha iyi hissediyorlar bilmiyorum ama sergiyi görmeye gelenler desenlerin bu çerçeveler içerisinden çıkıp odada nasil salındıklarını fark edebilirler.”
ÇOCUK KÖYÜ İÇİN SERGİ
TÜRK şiirine yön veren, unutulmaz dizeleriyle tanıdığımız Namık Kemal, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Özdemir Asaf, Orhan Veli, Cemal Süreya, Attilâ İlhan, Cahit Külebi, Rüştü Onur, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi 37 ünlü şairin orijinal el yazmaları ile Devrim Erbil, Zafer Gençaydın, Metin Yurdanur, Habip Aydoğdu, Yusuf Taktak, Onay Akbaş, Gören Bulut, İbrahim Örs, Hanefi Yeter, Filinta Önal başta olmak üzere 37 ünlü ressam ve heykeltıraşların eserleri “Dizelerin Renkleri” sergisiyle Ankaralı sanatseverlere buluşuyor. 8 Şubat–25 Mart tarihlerinde CerModern Güney Hangar Galerisi’nde ziyarete açık olacak sergide yer alan eserler “Koruncuk Vakfı, Koruncukköy–Urla Çocuk Köyü”nün ihtiyaçlarının giderilmesi için de sergi süresince satışa açık olacaktır.
KENTTE NE VAR?
Nihat Tandoğan-Aylin Güler-Yarın açılacak (Valör Sanat/Yıldız), Adnan Turani-Fikret Otyam-28 Şubat’a kadar (Çankaya Sanat Galerisi/Yıldız), Malik Bulut (heykel)-26 Şubat’a kadar (Armoni Sanat/Yıldız), Tomur Atagök-10 Şubat’ta açılacak (Port Art Galeri/Çankaya), Kayıhan Keskinok-26 Mart’a kadar (Keskinok Vakfı/Çankaya), Canan Atalay-23 Mart’a kadar (Atlas Sanat/Cinnah Caddesi), Murat Morova- 24 Şubat’a kadar (Galeri Nev/Kırlangıç Sokak), Şahin Demir-Yarın açılacak (CerModern/Sıhhiye), Muhteber Demirtaş-Yusuf Demirtaş-24 Şubat’a kadar (Krişna Sanat/Kavaklıdere), Hikmet Duruer-7 Şubat’ta açılacak (Medya Sanat/Çankaya), Baran Kamiloğlu-16 Şubat’a kadar (Mustafa Ayaz Müzesi/Balgat), Emin Güler-13 Şubat’a kadar (Sepa Sanat/Yıldız), RC Müzayede-11 Şubat’ta (Bilkent Center AVM).
Geçen cuma günü açılan ve 14 Şubat’a kadar sürecek olan sergide Necmettin Özlü’nün “İnsan manzaraları”, Behzat Feyzullah’ın “Kaybın rengi” ve Ercan Ayçiçek’in “İpler, Kadınlar ve Kruvaze Ceketler” isimli çalışmaları sanatseverlerle buluştu.
NECMETTİN ÖZLÜ
Trabzon doğumlu Necmettin Özlü, Karadeniz’den iyi ressam çıkar görüşünü perçinleyen sanatçılarımızdan biri. Özlü, son sergisine neden “İnsan manzaraları” adı verdiğini anlatırken, “Doğayı resmetmek, insan manzaralarını konu almak kendini resmetmektir aslında” diyor. Manzara resimleri yaparken, doğa aracılığıyla kendine baktığını, kendini tanımaya çalıştığını ifade eden sanatçı, “Son dönemde sıklıkla çalışmakta olduğum insan manzaraları, varlık, insan ilişkileri ve değişik hikayeleri yansıtıyor görünse de, esas olarak ruhumun derinliklerinden yansıyan, beklenmedik kişisel beğeni ve kültürel unsurları da barındırıyor. Bu resimleri modelsiz çalıştım. Manzaralar hayalidir. İnsan vücudunun her şeyden arındırılmış, doğal halini yücelten bir yön ortaya koymaya çalışıyorum. Figürler de geometrik bir düzen kurma kaygısının unsurlarıdır çoğu kez. Düşündüren ve düş kurduran hayali peyzajlar ve insan manzaraları yaşam tecrübesinin damıtılmış halidir” görüşünü dile getiriyor.
BEHZAT FEYZULLAH
Taşkent doğumlu Behzat Feyzullah, bu sergisinde de Pegasus ve Truva’nın atı gibi çalışmalarıyla mitolojiye ağırlık vermiş. Sanatçı mitolojiyi tema seçerek, aşkın, savaşın, ihanetin, tanrılara olan inançların ve insan çıkarlarının aslında günümüzden farksız olmadığını sürrealist bir biçimde yorumluyor. Sanatçı, çalışmalarını şöyle tanımlıyor:
“Her ne kadar barışı arzulasak da, savaş hayatımızın acı bir gerçeğidir. Bu dün de vardı, bugün de var, yarın da var olacak. Tek fark, bugün savaş, bilim-teknoloji yarışıdır. Klasik dönem savaşlarına baktığımızda din, güç ve kadın savaşlarda büyük rol oynamıştır. Eserlerimde bu tanımlara rastlamak mümkün. Duyguların uç noktası, klasiğe olan düşkünlük, bunu gerçekçi bir yaklaşımla ele almam günümüzdeki duyguların köreldiğini düşünmemdendir. Aşk, ihanet ve savaş üçleminde canlandırdığım kompozisyonlar teknik açıdan hayran olduğum rönesans ve barok döneminin etkilerini taşımaktadır.”
ERCAN AYÇİÇEK
Ercan Ayçiçek de Trabzon doğumlu genç ressamlardan. Ayçiçek’in kendine özgü soyut figüratif tarzı son sergisinde de hemen farkediliyor. Özellikle küçük ebatlı çalışmaları, birbirinden ilginç kombinasyonlar yapmaya çok elverişli. Çalışma stilini özetle şöyle anlatıyor genç sanatçı: