TURİZMCİLER için pandemi döneminin zor geçtiği tartışmasız bir gerçek, en büyük yarayı alan sektörlerden biri. En az desteği gören sektörlerden de biri, hatta hiç destek görmediler desek yeri var. Kendi imkanları ile ayakta kalmaya çalıştılar. Son aylarda turizmciler harman zamanını verimli geçirmeye pandemi döneminin yaralarını az da olsa sarmaya çalışıyor. Yüzlerinde yorgun bir gülümsemeyle işlerine bakıyorlar; çünkü geçtiğimiz sonbahar aylarından bu tarafa özellikle 2022 bahar ve yaz dönemi onlar için hareketli ve bereketli geçti, geçiyor.
BURSA’YA İLGİ ÇOK
Tüm ülke için durum bu aslında... Kültür ve Turizm Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy, geçtiğimiz gün “İstanbul uzun bir aradan sonra dünyanın her noktasından ziyaretçi alıyor. Birleşmiş Milletler gibi oldu diyebiliriz. Otellerde yer yok ve her milletten turist var” açıklamasını yaptı. Durum Bursa için de aynı. Son yıllarda ardı ardına açılan oteller, nasıl dolacak hangisi iş yapar derken, Bursa’daki otellerde dolu bir sezon geçirdi. Çarşı bölgesi özellikle temmuz-ağustos aylarında yükünü aldı.
ÇARŞI HAREKETLİ
Enflasyonla fiyatlar yüksek ama müşteri yine var. Yurt dışından gelenlerin alım gücü yüksek. Avrupa ülkelerinde yaşayan, gurbetçiler, Araplar, Hindistan, Pakistan derken eski yıllarda olduğu gibi Avrupalıları bile gördüğümüz günler yaşadık bu sezon Bursa’da. Turist rehberleri çalışıyor, restoranlar dolu, çarşı hareketli. İstanbul’dan günübirlik turlarla gelen turistlerle birlikte, Bursa’da olan ziyaretçilerin teleferik istasyonlarında kuyruk olarak doldurduğuna şahitlik ettim bu yaz.
2019’U GEÇTİK
Yüksek yaz sezonunda (temmuz-ağustos) ülkemizin 2019 rakamlarını geride bıraktığı, uçak bileti veri şirketi ForwardKeys’in açıkladığı rakamlara göre, yüksek sezonda Türkiye 2019 yılının yüzde 9, üzerine çıkmış. Uçak varışlarında en iyi performansı yüzde 2 artışla İstanbul’un gösterdiği belirtilen raporda, bize rakip gösterilen Atina’nın (Yunanistan) yüzde 7, Reykjavik’in (İzlanda) ve Porto’nun (Portekiz) yüzde 8 ve Malaga’nın (Portekiz) yüzde 13 düşüş kaydettiği belirtildi. Şirket, Türkiye’nin turizmde yaşadığı büyüme ile ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor; “Türkiye’nin gösterdiği güçlü performansın lokomotifi Türk Lirası’ndaki değer kaybının devam etmesi ve Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa ülkelerinin çoğuna direkt uçamayan Rusların sadece Türkiye’ye gidebilmesi.”
Geçmişte Bursa’da şehrin yemek kültürü üzerine birçok yarışma ve organizasyonun yapıldığını hatırlıyorum. Ama eylül ayı sonunda Bursa’da ilk kez Büyükşehir Belediyesi marifetiyle gerçekleşecek Gastronomi Festivali’ni de çok önemsiyorum, devamlı olacağını, geleneksel hale dönüşeceğini düşünüyorum. Kültür ve medeniyet başkenti Bursa’nın pastadan hak ettiği payı alabilmesi için turizme önem veren Büyükşehir Belediyesi, yurt içi ve dışından daha fazla turistin şehre gelerek vakit geçirmesi için çalışmalar yapıyor. Sahip olduğu zengin yemek kültürüyle aslında sıkça ön plana çıkan doğu-güneydoğu kentlerimizle yarışabilecek bir gastronomi şehri olan Bursa’da önemli bir festivale ev sahipliği yapmaya hazırlanan Büyükşehir Belediyesi, 23-25 Eylül tarihleri arasında Merinos Parkı’nda “Bursa’nın İpeksi Lezzetleri” sloganıyla Bursa Gastronomi Festivali’ni düzenleyecek. Tanıtım toplantısında, belediye çalışanlarının bu festivale ayrı bir önem verdiklerini gözlemledim.
BURSA’NIN ‘İPEKSİ LEZZETLERİ’ TANITILACAK
Yeşil Bursa’nın gelenekten geleceğe, eşsiz ipeksi lezzetlerinin tanıtılacağı, Bursa’da dededen toruna yaşayan lezzet duraklarının yanı sıra Master Show, Master Class, söyleşi, yarışma ve panellerde ünlü şeflerin yer alacağı, konserler ve gösterilerle dolu 7’den 70’e herkes için her anlamda doyurucu Bursa Gastronomi Festivali 23 - 25 Eylül 2022 tarihlerinde Merinos Park’ta düzenlenecek. Bu arada sıkça tekrarlanan “İpeksi Lezzetler “sloganı da Bursa Gastronomi Turizmi Derneği başkanı Ramazan Başan’ın önerisi, kendisi ve dernek üyeleri yaklaşan festivali heyecanla bekliyorlar ve gastronomi turizminin Bursa turizmi için önemini çok iyi biliyorlar.
EĞİTİM FIRSATLARI SUNACAK
Toplantıda öğrendiğimiz; Bursa Gastronomi Festivali’nin, Bursa’nın gastronomi alanındaki potansiyelini, Türkiye’nin her bir yanından gelecek olan akademisyenler, şefler, kanaat önderleri ve Bursalıların desteğiyle daha da geliştireceği. Festival birçok yarışmaya ev sahipliği yapacak ve bu işe gönül vermiş öğrencilere eğitim fırsatları sunacak. Festival öncesinde gerçekleştirilecek Gastronomi Çalıştayı ve festival sırasında düzenlenecek panellerle gıdada sıfır atık, yerel tedarik, gastronomi ekonomisi, eğitim, ticaret ve beslenme konularını masaya yatıracak ve Gastronomi Dünyası için yeni yol haritalarının oluşmasına zemin hazırlayacak.
ZENGİN BİR GELENEĞE SAHİP
Geçtiğimiz pazar günü Aizonai Antik Kenti’ne sıradışı bir yolu takip ederek ulaşmak için rotamızı ilk olarak Bursa’nın dağ yöresi kasabalarından Büyükorhan’a çevirdik ve Dursunbey-Kütahya –Bursa sınırlarının kesiştiği ve tren yolculuğumuza başlayacağımız Gökçedağ istasyonundan trene bindik. Posta treni de denen bu toplu taşıma aracı bölge için çok önemli. Alöve, Balıköy, Değirmisaz, Demirli, Emirler ,Tavşanlı, Güzelyurt, Köprüören, Yoncalıhamam, Demirciören istasyonlarından ve yerleşim yerlerinden geçen trenimizle keyifli ve güzel manzaralı bir yolculuk yaparken hem güzel doğayı seyrettik hem de trenimizin durduğu her istasyonda trene binen –inen yöre insanı ile tanışma ve sohbet etme fırsatı bulduk.
SIRADIŞI BİR ANTİK YERLEŞİM
Son durağımız olan Kütahya’ya vardığımızda ise aracımızla buluşarak Kütahya şehir merkezine geçtik ve öğle yemeği molası verdik. Öğle yemeği molasının ardından Kütahya’da kısa bir yürüyüş turu yaparak Germiyan sokağından geçtik, Mevlevihane olarakta bilinen Dönenler cami, Kütahya’nın en görkemli yapısı Ulucami’yi, Orjinali imaret binası olan Çini Müzesini gezdik. Sıcak ağustos gününde kendimizi çok yormak istemedik çünkü gezimizin asıl hedefi Çavdarhisar ilçesi yani Aizanoi Antik Kenti’ydi. Çavdarhisar- Aizanoi Anadolu’da ayakta kalmış en iyi durumdaki Zeus tapınağına sahip ve dünyada bilinen ilk borsa binalarından birinin bulunan kent, birbirine bitişik nizamda inşa edilmiş 15 bin kişilik tiyatrosu ve 13 bin 500 kişilik stadyumu ile de halen daha pek çok kişinin ziyaret etmediği sıradışı bir antik yerleşim.
ESKİ İKİ KATLI EVLER
Aizanoi Antik Kent, Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesinde. Uşak yolu üzerinde anayoldan dışlanmış kendi halinde bir ilçe burası, öyle geçerken uğrarım diyebileceğiniz türden de bir yer değil. Özel olarak vakit ayırmanız gerekiyor, ve özel ilgiyi, de hak ediyor aslında. Sadece Çavdarhisar’da yaşayanlar hak etmiyor bence, çünkü defalarca gittiğim ilçede gördüğüm, kendileri iç içe yaşadıkları bu tarihe karşı çok ilgisiz. Ne zaman gitsem toz toprak içinde sokaklar, yıkılmaya dökülmeye yüz tutmuş eski iki katlı evler. Bu yerleşimin Penkalas yani Kocaçay Irmağı’nın yukarı kesiminde, Tanrıça Meter Steunene’nin kutsal mağarası civarında yaşayan Frigyalılar’ın öncülü olarak antik kaynaklarda geçen, “Azan” adlı mitoloji kahramanının Su perisi Erato ile efsanevi Kral Arkas’ın birleşmesinden ortaya çıktığı sanılmakta. Muhtemelen bu mitoloji kahramanından Aizanoi kentinin adı kaynaklanmış olabilir.
ÇAVDARHİSAR ADI VERİLMİŞ
Bölgeye yapacağınız bir gezide Beyşehir Gölü’nün etkileyici doğal güzelliğinin yanı sıra şehir merkezinde bulunan muhteşem Selçuklu eseri Eşrefoğlu Camii ve külliyesi , Konya Ovası’nı sulamaya yönelik olarak yapılmış olan Taşköprü ve şehrin hemen dışında bulunan Eflatun Pınarı Beyşehir durağınızı oldukça renkli kılacak.
BEYŞEHİR GÖLÜ
Beyşehir Gölü’nü hafife almayın, Türkiye’nin üçüncü büyük gölüdür ve Konya’nın ilçesi olan Beyşehir hemen gölün kenarında kuruludur. İlk bakışta sakin ve kendi halinde bir Anadolu kasabası izlenimi veren şehrin en büyük rengi Beyşehir Gölü’dür. Gölün yüzölçümü 651 km², uzunluğu 45 km, en geniş yeri 25 kilometredir. Suları tatlı olup, derinliği 10 m civarındadır. Çevresi, yüksekliği 2.000 metreyi aşan dağlarla çevrilidir. Deniz seviyesinden yüksekliği ise 1.115 metredir. Fazla gelen sular, yapılan bir kanalla doğrudan Çarşamba Suyu’na verilir. Konya Ovası’nın sulanması için Beyşehir kazası yanında büyük bir regülatör yapılmıştır.
BOL MİKTARDA BALIK
KIBRIS’ın altını üstüne getirdikten sonra net söyleyebileceğim şey Girne tepelerinde bulunan Bellapais Manastırı’nın Kıbrıs’ın en romantik köşelerinden biri olduğudur. Bellapais manastırının adını verdiği köy Girne’yi kuş bakışı gören bir yamaçta kurulu ve yazın en sıcak günlerinde bile adanın serin bölgelerinden. Bellapais adanın en güzel gün batımı manzarasına ev sahipliği yapan etkileyici ve romantik bir mekan. Manastırın içinde bulunan restoranda Girne ve tüm Akdeniz’i ayaklarınızın altına alacağınız bir manzara eşiliğinde unutulmaz bir akşam yemeğine imza atabilirsiniz. Gün batımını takiben ışıkları yanan Bellapais manastırı sizi hiçbir yerde bulamayacağınız bir atmosphere sürükleyecektir.
Kuzey sahillerinin tümüne hükmedebilen görüşü ve güzel dağ manzarası ile Kıbrıs’ta gotik mimarî tarzının görülmesi gereken en önemli yer ve eserlerinden biri olan Manastır’da günümüzde Bellapais müzik festivalinin düzenlendiği bir de konser salonu bulunuyor. Güzel ve romantik bir akşam yemeği için bundan daha iyi bir bulabilir misiniz?
TEMBELLİK AĞACI
Bellapais ya da yeni adıyla Beylerbeyi köyüne ilk gidişimde dikkatimi çeken girişindeki Tembellik Ağacı Kahvesi, (Tree of idleness) bir edebiyat başyapıtı olan “İskenderiye Dörtlüsü” romanının yazarı Lawrence Durrell’ın yazılarını yazdığı mekanın ta kendisi. Yazarın tembellik ağacı adını verdiği asırlık dut ağacının gölgesine sığınan köy kahvesi, gün boyu iskambil oynayıp sohbet eden köy ahalisinin tembellik hakkını bolca kullandığı bir mekan. Bursa’dan onca yol katederek Kıbrıs’a gelmiş biri için burada bir kahve içmeden olmaz . Ünlü yazar, hayatına yepyeni bir sayfa açmak için 1953 yılında kızı Sappho ile Kıbrıs’a geldiğinde, Bellapais’in muhteşem atmosferinden çok etkilenmiş. Huzursuz günlerin giderek arttığı adada üç yıl kadar yaşamını sürdürebilen yazar, ardında Kıbrıs’taki hayatı anlattığı “Acı Limonlar” (Bitter Lemons) adlı kitabını bırakarak adadan ayrılmış.
DEVASA VE GÖSTERİŞLİ
GÜNEŞ yükseldikçe günü ısıtıyor, insanın yaprakları yemyeşil olmuş bir ağacın altında oturup kitap okuyası, çevirdiği her sayfaya sıcak bir yaz gününün adını veresi geliyor.
Yüzümüzü okşayan nemli ılık rüzgarın keyfini çıkarırken, bahar güzelliklerini son yıllarda olduğu gibi az yaşayabildiğim için hayıflanıyorum. Yılın en uzun günleri başladı, geceler kısa. Belki köşedeki kahvehanede, belki eski Bursa çarşısında bir handa ya da evlerin balkonlarında dost sohbetleri, bir fincan kahve etrafında paylaşılacak hikayeler için en güzel günler, hele o akşamüzeri saatleri yok mu, güneşin en çirkin şehri bile cennet gösterdiği saatler.
ULUDAĞ’IN YAZ HEYECANI VAR
Hayat koşturmacası içinde arada bir durup hemen yanı başınızdaki Uludağ’a bakıyor musunuz hiç? O görkemli dağın, her mevsim değiştirdiği örtüsüne, bahar hazırlığına, kış hüznüne, yaz heyecanına hiç gözünüz takılmadı mı? Her gün yürüdüğünüz Atatürk Caddesi’nde, Setbaşın’da veya Çekirge’de... Başınızı kaldırıp da şöyle bir baktınız mı şehri kucaklayan o dağa? Ve hiç merak ettiniz mi o dağın arkasında neler var, kimler yaşar?
KİRAZ TOPLAMAYA GİTTİK
GÜNEY Ege’de en çok Avrupalı turist alan adalardan biri Kos Adası. Klasik ada atmosferine özellikle kuzey Avrupa ülkelerinden gelen turistlere yönelik açılan mekanlar eşlik ediyor. Örneğin futbol meraklıları için dev ekranlı kafeler ve barlar... Ege adalarının deniz ürünü ağırlıklı mutfağının dışında spagettiler, pizzalar, havada uçuşan sandviçler. Yaz harici hayat ise mutlaka daha sakin ve huzurlu geçiyor. On iki adalar olarak bilinen bölgede, adalar arası çalışan feribotlar adanın tek hareketliliği. Milattan önce 366’da kurulan Kos kasabası, hükümdarlığı altında olduğu Yunan, Roma, Bizans, Osmanlı ve İtalyan dönemlerinde batı-doğu medeniyetleri arasındaki bir deniz ticareti kesişim noktası olarak, kültürlerin kaynaştığı bir mozaik ada haline gelmiş. Öyle ki antik çağlarda Kos, pazar yeri ürün orijinalliği, çeşitliliği ve kalitesi ile Ege’nin en ünlü adalarındanmış.
TÜRKLERİN KÖYÜ PLATANİ
Bence Kos Adası’nın merkezi her şeyin başlayıp bittiği yer; ama merkezi bir günde gezerim diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Zaten hiç bir adaya yapacağınız günübirlik ziyarette bir şey anlaşılmaz. Burada ada çevresini gezmemek çok şey kaçırmak anlamına gelmiyor. Derdiniz plaj ise plajlar zaten adanın merkezinde başlıyor ve tavernalar gibi kalacağınız herhangi bir otele yürüyüş mesafesinde olacak. Tavsiyem bunun yerine merkezde 2 gece kalmak ve ortamı yaşamak. Bir gün de belki yemek icin Türklerin yaşadığı köy Platani’ye gidebilirsiniz. İstanköy 1523’te, Rodos’un fethinden hemen sonra Türk hâkimiyetine girmiş, Anadolu’dan gelen Türk nüfus ile birlikte adanın nüfusu çeşitlenmiş ve artmış. Günümüzde halen daha yaşayan yaklaşık bin beşyüz kişilik Türk nüfus ağırlıklı olarak merkezde ve Platani köyünde bulunuyor. Eski merkezde Osmanlı dönemine ait birçok hamam, namazgah, çeşme ve bazı eski binalarda Osmanlı dönemi kitbeleri var, bunları keşfetmek size kalmış.
YEMİNİ BURADA HAZIRLADI
Amacımız son yıllarda bir hayli, emek harcanarak güzelleştirilen eski Diyarbakır’ı, kale içini ve yenilikleri yerinde görmek. Mardin’den ayrılıp hafif virajlı, güzel manzaralı yolda seyahat ederken bir durağımız olacaktı; Yakın zamanda kalede organize edilen Gökyüzü gözlem şenliği ile adını duyuran “Zerzevan kalesi” 3 bin yıllık tarihi olan Zerzevan Kalesi, Türkiye’de en iyi gökyüzü gözlemi yapılan 10 yer arasında gösteriliyor. UNESCO tarafından 2020 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan kale ve içinde bulunan Mithras Tapınağı, sadece arkeoloji değil, bilim, gökyüzü ve doğa meraklılarının da ilgisini çekiyor. Gökyüzü tutkunlarını bir araya getiren etkinlik 9-12 Haziran’da gerçekleşti, belki, basında görmüşsünüzdür.
Diyarbakır Mardin karayolunun 45. kilometresinde surlarla çevrili tarihi MÖ 9. yüzyıla dayanan Roma’nın sınır garnizonu olan Zerzevan Kalesi’nde kazı ve restorasyon çalışmaları Doç.Dr. Aytaç Coşkun başkanlığında halen sürüyor. Dünyanın en iyi korunmuş askeri yerleşiminde, dünyada bulunmuş son Mithras Tapınağı da ortaya çıkarılmış durumda Yapının önemi Roma’nın doğu sınırındaki ilk tapınak olmasından kaynaklanıyor. Öyle ki Morgan Freeman’ın sunduğu İnancın Hikayesi isimli proje, belgesel çekimlerini Zerzevan Kalesi’nde yapmayı planlıyor. History Channel ise belgesel çekimleri icin kaleye uğrayan kanallardan. Roma’nın sınır garnizonu olan Zerzevan Kalesinin tarihi Asur Dönemi’ne MÖ 880’e kadar uzanıyor. MS. 3. yüzyılda Roma Dönemi’nde asıl askeri yerleşim inşa edilmiş, 639 yılında İslam ordularının fethine kadar kesintisiz kullanılmış. Bu tarihten sonra stratejik önemini kaybeden Zerzevan Kalesi geçici barınak olarak değerlendirilmiş.
HOŞBULDUK DİYARBAKIR
Diyarbakır’a Mardin tarafında giriyorsanız, hani o türküsü de olan kapıdan yaklaşıyorsanız ilk önce ongözlü köprüde mola vermek isteyeceksiniz, suyun karşı tarafı meşhur Hevsel bahçeleri. Silvan Köprüsü veya Mervani Köprüsü olarak bilinen On Gözlü Köprü, Dicle’nin iki yakasını birbirine bağlıyor. Mervaniler devrinde Diyarbakır hükümdarı Nizamüddevle Nasr tarafından yaptırılmış olan köprü, 1065 yılına tarihlendiriliyor. 178 metre uzunlukta, 5.6 metre genişlikte olan köprü, kesme bazalt taştan 10 gözlü olarak inşa edilmiş.Sıcak yaz günlerinde Diyarbakır halkının serinleme ve buluşma noktası.
Yemyeşil bir cennet bahçesine benzeyen Hevsel bahçeleri, surlar ve Dicle arasında büyük bir alan. Birçok türküye konu olmuş ve Unesco Dünya Miras Listesi’ne girmiş. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kuş cenneti olan Hevsel Bahçeleri’nde, 180’den fazla kuş türü, susamuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi birçok memeli yaşıyormuş.
Ongözlü köprü ‘de dibek kahvesi içtiten sonra Diyarbakır kalesine doğru devam ettik. Bence Diyarbakır demek Suriçi demek.. Diyarbakır Kalesi, Diyarbakır’ın, İç kale ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşan, Dağ Kapı, Urfa Kapı, Mardin Kapı ve Yeni Kapı olmak üzere dört ana girişi olan yaklaşık dokuz bin yıllık surlara sahip tarihi kalesi. Bu surların, Çin Seddi’nin ardından dünyadaki en uzun ve geniş savunma duvarı olduğu söyleniyor. 2015’te Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı ile birlikte Unesco Dünya Mirası olarak tescil edilen kalenin özellikle Keçi Burcu, popüler bir manzara noktası..Ben iç kalede güzel bir bahçe içindeki kültürel faaliyetlerin düzenlendiği St George kilisesi, Arkeoloji-Etnoğrafya ve Atatürk müzelerine hayran oldum. Hevsel bahçeleri manzaralı kafesi muhteşem. Ayrıca Zerzevan kalesi ile ilgili bir bölümün de müzede bulunduğunu not düşeyim. St George Kilisesi açık hava sanat galerisi olarak ta kullanılıyormuş, Kubbesi çökmüş ama hala görkemli.