◊ Volkan Bey, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
- Kalabalık bir aileydik. Demokrat, özgür, birey olmaya önem veren bir aile. Dedem 17 yıl boyunca belediye başkanıydı. Bizi edebiyatla da o harmanladı. Şiir akşamları yapar, hepimizi toplardı. Baba tarafım da bizi müzik ve halk danslarıyla mayaladı. Mutluyduk. Neşeli, sürekli evinde misafir olan bir ailede yetiştim. Belki de bu samimiyetimiz, insanlarla sıcak diyaloğumuz oradan geliyordur.
◊ Okul dışında kalan zamanlarda neler yapardınız?
- Bugün de olduğu gibi doğaya çok düşkündüm. Bir de bizim sosyal aktivite olarak hayvancılığımız vardı.
◊ Sosyal aktivite ve hayvancılık... Pek anlayamadım!
- Şöyle... Ekonomiyle ilgisi yoktu hayvancılığın. Bizim oralarda hayvan beslememek ayıplanırdı. İneğimiz vardı, köpeğimiz vardı, tavuğumuz vardı. O hayvanlarla haşır neşir olurdum. Hepsinin ismi vardı, hepsiyle konuşurdum neredeyse... O yıllarda filizlenen müthiş bir hayvan sevgisi vardır işte bende.
Ayrıca doğaya düşkündüm. Ormanlarda, ağaç tepelerinde büyüdüm. Sonra bir ara spora çok kanalize oldum. Özellikle basketbola... Sosyal bir çocukluğumuz vardı.
◊ Melek Hanım, öncelikle usta bir oyuncunun hangi yollardan geçerek bu noktaya geldiğini merak ediyorum. O yüzden çocukluk döneminizden, nasıl bir çocukluk geçirdiğinizden bahsedelim ilk olarak, ne dersiniz?
- Ben çok mutlu bir çocukluk dönemi geçirdim. İki kardeştik. Babamız üst düzey bir bürokrat, annemiz ev hanımıydı. Aklı her şeye yeten, çok okuyan, çok sıkı politika hayatı olan bir annenin ve öyle bir babanın evladı olarak, mutlu bir ailede büyüdüm. Ayıptır söylemesi, 7 göbek İstanbulluyuz. Eğitimimden dolayı beni hep Ankaralı bilirler. Uzun seneler eğitimime orada devam ettiğim ve ilk evliliğimi de yine orada geçirdiğim için...
◊ İstanbul’dan direkt Ankara’ya geçmeyelim ama... Çocukluk yıllarındayız...
- (Gülüyor) İstanbul’da o zamanlar şöyle bir durum vardı; kışları Avrupa yakasında, yazları Anadolu yakasında oturulurdu. Genç kızlığımın en güzel zamanları Bağdat Caddesi’nde, anneanne ve dede evinde geçmiştir mesela. Doğum yerim de Ortaköy’dür.
◊ İlkokulu da Ortaköy’de mi bitirdiniz?
Doğru eğitim sistemine her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var.
Türkiye’nin kutuplaştırmayan, ayrıştırmayan, çocuklarına, gençlerine tam anlamıyla sahip çıkabilen okullara çok ihtiyacı var.
Okula başlayan çocuklar kendilerini mutlu, huzurlu ve o okullara ait hissetmeliler ki her birini kazanabilelim. Vatana, millete, kendine hayrı olan, donanımlı, eğitimli, ahlaklı, düzgün insanlar yetiştirebilelim.
Her evin, her okulun kendi kuralları vardır. Doğal olarak herkes bu kurallar çerçevesinde ne yapması veya yapmaması gerektiğini bilir. Ancak bunlara korku ve baskı kullanılarak itaat edilmesi beklenemez.
Çünkü korkan ve mutsuz olan insan, asileşmeye, dengesiz davranışlar sergiler. Böyle durumlarda, duyguları bastırılmış ve sevgiden mahrum bırakılmış çocuklar arsızlaşır, ne şekilde olduğunu önemsemeden kendilerini ispat etmeye kalkışır.
NELER YAPABİLİRSİNİZ?
* Bugün eğlence dünyasının en önemli isimlerinden birisin... Ama bu noktaya gelene kadar hangi basamaklardan çıkıldı, hangi yollardan geçildi merak ediyorum. Nasıl bir çocukluktu seninki? Sahneler ne zaman ilgini çekmeye başladı?
- Nasıl bir çocukluğum vardı biliyor musun? Babam iflas etmişti... Bursa’da büyüdüm. Ortaokulla beraber de tiyatro merakım başladı. Gizli gizli tiyatrolara giderdim. Devamında tiyatroya başladım zaten.
* Bu kadar hızlı gelişmiş olamaz! Tiyatroya ilgin kendini nasıl belli etti? Taklit falan mı yapardın örneğin?
- Tabii tabii... Annelerin misafir odaları vardır ya hani... İşte o odanın kapısını kapatır, kendi sahnemi yaratır, orada şarkı söyleyip taklitler yapardım.
* En çok kimi taklit ederdin?
◊ Çağla, öncelikle seni bugünlere hazırlayan günlerden, çocukluk yıllarından konuşmak istiyorum. Nasıl bir çocukluk geçirdin?
- Biz iki kardeşiz. Benden 1.5 yaş büyük bir ablam var. Bakırköy çocuğuyuz, orada doğup büyüdük. Çok uzun yıllar da orada yaşadık. Tam bir mahalle çocuğuyduk aslında. Sokakta oynayarak geçti o yıllarımız.
◊ Bugün manken, sunucu ve oyuncu olarak tanınıyorsun ama hepsinden önce bir bale hayatın olmuş...
- Benim amcam baletti. Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde... Bayram tatillerinde Ankara’ya gittiğimizde onun balerin arkadaşlarıyla da karşılaşırdım. Onların tütülerini, point’lerini, danslarını gördüğümde çok özeniyordum.
◊ Kaç yaşındaydın o zamanlar?
- Çok küçüktüm, 4-5 yaşlarında... Sonrasında balerin olmaya karar verdim işte... İlkokul 5’inci sınıfta Kadıköy Konservatuvarı’nın sınavlarına girdim. Ama yok, bir dakika... Ondan önce Bakırköy’de bir bale kursu vardı. Anneme “Beni oraya götür” deyip duruyordum.
◊ Ya baban?
Maalesef nerede yaşarsanız yaşayın veya sosyoekonomik durumunuz ne olursa olsun bu kabus tüm dünyada hemen hemen aynı oranda yaşanıyor.
Ebeveynler ve eğitimciler vakit ayırıp çocuklarla konuşmadıkça, bu konular tabu olarak kalıyor, taciz önlenemiyor.
Cinsel taciz konularını çocuğunuzla konuşmalısınız.
Çünkü...
1) Dünyada her 4 kız çocuğundan 1’i, her 6 erkek çocuğundan 1’i, 16 yaşından önce cinsel tacize uğramakta.
2) Siyah, beyaz, zengin, fakir, din fark etmiyor, bu acı tablo değişmiyor.
* Bu hafta bir değişiklik yapayım, çocukluktan değil bugünden başlayıp çocukluğa doğru uzanalım istiyorum söyleşide... Biraz son zamanlarda yaptığın çalışmalardan söz edelim mi? Ne kadar faal olduğunun farkındayım...
- Tempo yüksek, doğru... Çünkü hedeflerim çok, isteklerim çok. Dolayısıyla elime aldığım her işi en iyi şekilde yapmak için uğraşıp duruyorum. Bunun için de kendimi yetiştirmeye, vizyonumu geliştirmeye çalışıyorum.
Fotoğraflar: Selçuk Şamiloğlu
* Yola halk müziği sanatçısı olarak çıktın ama durum değişti...
* Zerrin Hanım, tek kelimeyle muazzam bir sesiniz var. Bunu ne zaman fark ettiniz?
- Fark etmek diye bir şey yok aslında... Ben Janis Joplin dinleyerek müzikle tanıştım. 16 yaşında falandım sanırım...
* İyi ama böyle bir sesin öncesinde fark edilmemesi mümkün mü? Mesela kimse ilkokulda sesinizin ne kadar güzel olduğunu söylemedi mi size?
- Ha ilkokulda... Çok yaşa... Evet, ilkokuldayken bir öğretmenimiz vardı, derdi ki “Eğer Zerrin ‘Gamzedeyim Deva Bulmam’ı söylerse, bugün imtihan yapmam...” Allah canımı alsın böyle söylerdi. Hayret, bu nereden aklına geldi.