Diplomatik ve ticari ilişkiler sıfırlandı.
Katar İran’a yakın durmakla, İhvan (Müslüman Kardeşler) ve Hamas’ı desteklemekle suçlanıyor.
Belli başlı Arap ülkeleri tarafından tecrit edilmek, Katar için hem siyaseten hem iktisaden ağır bir darbedir. Nitekim durumu biraz olsun hafifletmek için, Hamas Katar’dan ayrıldı.
KRİZİN FOTOĞRAFI
Bu krizin sebeplerine satır başlarına bakarak genel tabloyu görmeye çalışalım.
- Katar hem Hamas’a, hem İhvan’a (Müslüman Kardeşler’e) hayli yakın duruyor, onlara ev sahipliği yapıyordu. Suud gibi bir teokrasinin Hamas’la, İhvan’la ne sorunu olabilir diye sormak gerekmez mi?
- Katar İran’la iyi ilişkiler kurulmasından yanaydı. Sünni nüfuslu Katar’ın bu tavrı, çok büyük kısmı Sünni olan İslam dünyasında İran’ı tecrit eden ülkeleri kızdırdı.
- Başkan Obama İran’la sorunları diyalogla çözmeye çalışıyordu. İran’ın açık fikirli cumhurbaşkanı Ruhani ile bir “nükleer anlaşma” mümkün olmuştu. Trump ise İran’ı tecrit etmek istiyor. Trump ilk dış gezisini Suud’a yaptı, emsali görülmemiş görkemli törenlerle karşılandı, bir kısmı silah olmak üzere 380 milyar dolarlık anlaşmalar imzaladı, buna dünyada sadece İran tepki gösterdi, Trump’ı
Toplumumuzda hassas ve geniş kitleleri ilgilendiren din konusunda Diyanet’in tavrı çok önemli olduğu için bu kavga da çok önemli.
Türkiye’de ilahiyat camiasının akademik nitelikli din anlayışıyla bazı cemaatlerin mistisizm ve menkıbe ağırlıklı din anlayışı hep farklı oldu, hatta çatıştı.
Kuruluş amacına uygun olarak Diyanet, gittikçe daha fazla ilahiyatçı akademisyenin görev aldığı bir dini kurumdur.
DİYANET’İN İKİ İŞLEVİ
Eski medreseden farklı olarak tarih ve sosyoloji gibi bilimsel metotlara daha açık ve bu sayede tefsir, hadis, kelam gibi dini ilimleri de “metot” açısından yeniden ele alan bir din anlayışını Diyanet temsil ediyor....
Diyanet; “şeyh, efendi hazretleri” gibi popüler mistik otoritelere bağlanmak yerine, kitaba bakmak, okumak, araştırmak yoluyla dini bilgiye ulaşılmasını teşvik ediyor.
Diyanet’in bu iki işlevi tabii zamanla daha da gelişecektir.
Diğer İslam ülkelerinde din anlayışlarının nelere yol açtığını düşünülürse, Diyanet’in önemli ve olumlu rolü kolayca fark edilir.
Bizim Anayasa Mahkemesi aylarca bekletip karar vermekten çekinirken, AİHM basın hürriyetiyle ilgili davalara öncelikle bakmak için tüzüğünü değiştirdi!
Çağımızda basın hürriyeti böylesine önemli.
AİHM ve gelişmiş demokrasiler basın hürriyeti konusunda niye bu kadar titiz?
Bunu anlamadan çağımızın gelişme dinamiklerini ve çağımızda denetimin ne kadar önemli olduğunu anlayamayız. Böyle olunca da toplumların gelişme dinamikleri zayıflar, denetim eksikliğinin yol açtığı bütün sorunlar gittikçe büyür.
NİYE BU KADAR ÖNEMLİ?
Önce AİHM’nin otuz yıllık şu içtihadına bakalım:
“Demokratik bir sistemde, kamu gücünü elinde bulunduranların yetkilerini hukuki sınırlar içinde kullanmalarını sağlamak açısından basın ve kamuoyu denetimi en az idari ve yargısal denetim kadar etkili bir rol oynamakta ve önem taşımaktadır. Halk adına kamunun gözcülüğünü yapan basının işlevini yerine getirebilmesi özgür olmasına bağlı olduğundan basın özgürlüğü, herkes için geçerli ve yaşamsal bir özgürlüktür.”
AİHM otuz yıl önceki
Bu belgede, Diyanet’in kendisinin anketlerle ve istişarelerle tespit ettiği şu sorunlara bakın:
- Dine yönelik ilgi ve alaka artarken, ahlaki değerlerdeki aşınma giderek yaygınlaşıyor.
- Birlikte yaşama kültürünün gelişmesi gerekiyor.
- İlahiyat ve imam hatip lisesi mezunu sayısının kontrolsüz bir şekilde artması beraberinde kalite ve nitelik sorununu getirdi.
- Dernek ve vakıfların kontrolsüz şekilde cami ve Kuran kursu inşa etmesi problemli.
- Diyanet üzerinde siyasi etkinin olduğuna dair toplum genelinde bir algı var.
DİYANET KURUMU
Diyanet’in kendisinin
Eğitim, iş, evlenme, boş zamanlar, sosyal çevre, okunacak kitap ve gazeteler bütün bunlar kararlaştırılmış, size sadece ”itaat” kalıyor.
Sedat Ergin’in iddianameleri tahlil ederek kaleme aldığı yazılarında FETÖ’nün ordu içinde bile bu şekilde örgütlenmiş olduğu görülüyor.
Okuldan mesleğin üst kademelerine kadar, kişiler bir “ağabey”den öbürüne “devredilerek” sürekli kontrol altında tutuluyor, kişilikleri eziliyor.
Bir binbaşı veya albayın, alt rütbelerdeki “ağabey”in emrine girmesi başka nasıl mümkün olabilir ki?
İyi niyetle ve samimi sevap duygusuyla yardım etmiş olan insanları “örgüt”le karıştırmamak lazımdır.
BAĞIMLI KİŞİLİK
İtaat kültürü, bağımsız birey olamamak bizde yaygın bir kültürel sorundur: “Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözü her şeyi anlatmıyor mu?
Sorunu dine indirgemek yanlıştır.
Türkiye 1930’lar ve 1940’lardaki “parti devleti” dönemi hariç ilk defa başkanlık sisteminde böyle bir uygulamaya giriyor.
Celal Bayar parlamenter sistemde partiliydi, maalesef partizan davranmıştı.
Parlamenter sisteme ve “partisiz-hakem cumhurbaşkanı” fikrine inanan bir hukukçu olarak belirteyim ki, başkanlık sistemlerinde cumhurbaşkanının partili olması normaldir, sistemin mantığına uygundur.
Başkanlık sistemlerinde kritik konu, başkanla partisinin ilişkisinin nasıl olacağıdır...
AMERİKA’DA NASIL?
Cumhurbaşkanı hem Türkiye Cumhuriyeti devletini hem milletin bütünlüğünü temsil eder. Bundan dolayıdır ki onun itibarı ve saygınlığı kanunlarda özel hükümlerle korunur. Başbakan hakkında söylendiğinde suç olmayan bir ifade, cumhurbaşkanına söylenirse suç olabilir.
Bu sıfatlara sahip cumhurbaşkanının aynı zamanda parti lideri olması, partisiyle ilişkilerini daha hassas hale getiriyor. Bu ilişkiler sanırım önümüzdeki yıllarda yoğun tartışmalara konu olacak.
Amerika’da başkan partilidir, partisiyle ilişkisi
Ekonomi ve kültür ise özgürlük alanlarıdır.
Toplumun belirli kesimlerini kültürel olarak kusurlu gibi görmek eşit vatandaşlık ilkesine aykırıdır. Üstelik “kusur” nedir ki?! Dün birileri, bugün öbürleri, yarın başkaları kültürleri yüzünden kusurlu sayılmasın diye eşit vatandaşlık ilkesi vardır.
YENİ ELİTLER SINIFI
Ancak “kültürel iktidar” kavramını bir ülkenin yetişmiş insan gücünün benimsediği genel kültürel değerler olarak tanımlamak mümkündür. Bizde bu kesimler daha ziyade Batı’ya dönüktür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ensar Vakfı’ndaki konuşmasında “kültürel iktidar” kavramını bu anlamda kullandıysa, önemli bir soruna işaret etmiştir; kültürel gelişme sorunu.
Türkiye’de eğitim, şehirleşme ve dünyaya açıklık göstergeleri gelişmiş ülkeler düzeyine ulaştığında “muhafazakâr kültür”ün durumu ne olur?
Siyaset doğal olarak muhafazakâr camiadaki bugünkü sadakat kültürünün ve destek davranışının devamını, hatta artmasını ister.
Hele de eğitim yoluyla ‘bizden’ elitler yetiştirirsek, siyasi iktidar yarınlar için de güçlenmiş olur...
Zira “düşünce”yi başlı başına yüksek bir değer olarak görmekten ziyade, “araç” olarak gören siyasi gelenek bizde köklü ve güçlüdür.
İktidara gelenler “düşünce” değil “itaat” istiyor.
Kadro dergisini, Akın gazetesini yani Kemalizmin sol ve liberal yorumlarını bile Kemalist iktidar yasaklamıştı.
Dün böyleydi, bugün de böyle. Üstelik geçen üç çeyrek asırda insanlığın hürriyet ufukları fevkalade genişlemiş olmasına rağmen!
NİYET OKUMA DEVRİ
Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerine yönelik tutuklamalar için gösterilen gerekçeleri... Hele de geçmişte birlikte çalıştığım Kadri Gürsel ve Murat Sabuncu gibi gazetecilerin aylarca tutuklu kalmasını anlamak mümkün değildir.
FETÖ’nün, zamanında legal olan ve iktidar sözcülerinin de bol bol göründüğü yayın organlarında profesyonel yazarlık yapmış, görüş açıklamış meslektaşlarımız: Ahmet ve Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne gibi isimler hâlâ tutuklu.
Yazılarında sürekli muhalefet etmiş olmalarına darbe için zemin hazırlamak veya örgüte yardım etmek gibi