Bu çok geniş bir alandır ve güney sınırlarımızı tamamen kuşatan bir “terör koridoru”nu ifade etmektedir.
Yukarıdaki haritada Fırat Kalkanı harekâtından önce YPG kontrolündeki Cizre, Kobani ve Afrin “kanton”larının Türkiye’yi güneyden nasıl kuşattığı görülüyor.
Şunu hiç akıldan çıkarmamak lazımdır: “Kanton” denilen bu yapılar tamamen Abdullah Öcalan’ın “KCK” yani “Kürdistan Komünler Birliği” modelinin uygulanmasıdır. Stalin-Kaddafi karması bir totaliter sistemdir. Hâkim olduğu yerlerde kendinden olmayan Kürtleri bile “etnik temizliğe” tabi tutuyor.
Barzani’nin bu konuda çok yakınmaları vardır; Barzani’yi “feodal hain” olarak görüyorlar.
FIRAT KALKANI
Türkiye’yi güneyden kuşatan bu totaliter koridor Fırat Kalkanı harekâtıyla kırıldı. Ağustos-Eylül 2016’da başlayan harekât altı ay sürdü, tamamlandığı Mart 2017’de açıkladı.
Askeri bakımdan vurulacak hedefler çok iyi tespit edilmiş, isabetle de vuruluyor. Hava harekâtı ile ilk gün öncelikli hedefler vurulduktan sonra, ikinci gün kara harekâtı başlatıldı.
Diplomatik bakımdan, ilgili bütün başkentler bilgilendirildi. Resmi açıklamalarda diplomatik dil kullanılıyor. Harekâta hamasi bir isim değil, “Zeytin Dalı” adı verildi. Uluslararası hukuka, BM Antlaşması’na, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve sadece PYD gibi DAİŞ’in de hedef alındığına vurgular yapılıyor.
Diplomatik bakımdan önemli bir itiraz da yok.
Başarılı bir başlangıç yapıldığı bellidir.
Başarılı devam etmesi için çok dikkat edilmesi gereken kritik yönler vardır.
HARİTANIN DİLİ
Öncelikle Fırat Kalkanı harekâtından sonra Ankara’nın niye Afrin harekâtını yaptığını iyi anlamak ve anlatmak lazım.
OHAL’in uzatılmasını savunanların gerekçeleri bellidir: Türkiye terör örgütleriyle mücadele ediyor, Suriye sınırındaki durum gözler önünde...
Terör ve Suriye sorunları önümüzdeki üç ayda bitmeyeceğine göre OHAL’in yine uzatılması sürpriz olmaz.
Fakat düşünmemiz gereken husus şudur: OHAL mi, yoksa OHAL’i kaldırmak mı sorunlarla mücadelede Türkiye’yi güçlendirir?
TARİHTEN DERS
Yıl 1925; günlerden 2 Mart Pazartesi... Şark (Şeyh Sait) isyanı üzerine o illerle sınırlı sıkıyönetim ilan edilmiştir.
CHP’nin grup toplantısında “daha şiddetli” tedbirler gerekir mi diye görüşülüyor. Sertlik yanlısı otoriter Recep Peker kürsüdedir:
“Şiddet şarttır. Alman Generali Lüdendorf Almanya’nın şiddetli tedbirler almadığından dolayı harpte mağlup olduğunu itiraf etmiştir.”
CHP’nin liberal kanadından Başbakan Fethi Bey ise
Konunun askeri tarafı çok önemli çünkü YPG’nin kontrolünde bulunan Afrin bir kırsal alan değil, bir şehir...
Fırat Kalkanı’ndan daha karmaşık bir tablo vardır: Yedi kasaba ve 365 köyden oluşan Afrin’in vilayet nüfusu 400 bin civarında, yüzde 40’ı Kürt... PKK ve YPG’nin “Rojava” dediği üç kantondan biridir. Öyle ki terör örgütü Afrin’den Türkiye’ye ikide bir “taciz atışı” yapıyor. Örgütün bir Türk-Kürt çatışması görüntüsü yaratmak isteyeceği şüphesizdir.
Olası operasyonun psikolojik yönetimi ve dünyaya tanıtımı askeri ve diplomatik yönleri kadar önemlidir.
ABD TARAFI
Türkiye sınırında ABD’nin YPG kontrolünde bir “Sınır Gücü” kuracağı haberi dedikodu değildi. CENTCOM (Merkez Kuvvetler Komutanlığı) tarafından resmen açıklanmıştı. Türkiye’nin kararlı tepkileri üzerine Pentagon Türkiye’nin Afrin operasyonu konusunda yumuşak açıklamalar yapıyor.
Hatta Dışişleri Bakanı Tillerson “ABD’nin Türkiye’ye bir açıklama borcu var. Suriye’de bir sınır muhafız gücü kurma niyetimiz yok” diye konuştu.
Fakat böyle bir güç oluşturulacak da Türkiye’yi sakinleştirmek için ismi mi ya da yapısı mı değiştirildi, yoksa vaz mı geçiliyor, bilmiyoruz.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, CNN Türk’te Hande Fırat’a
Bunun içindir ki, hiç kimse “yargıya emir ve talimat veremez”, eleştirinin dışında baskı yapamaz... Hâkim ve savcıların atama ve teftişlerini yapan HSK gibi kurullar mutlaka siyasi etkiden uzak olmalıdır.
Fakat bizde 2014 yılında kanun değiştirilerek sorgu aşamasında hâkim ve savcılara emir ve talimat vermek suç olmaktan çıkarıldı...
HSK üyeleri tamamen siyasiler tarafından atanıyor.
Bu durumda hâkim ve savcılar kendi vicdanında “bağımsız ve tarafsız” olabilir fakat kamuoyunda yargıya güven ağır hasar almaktadır.
Batılı ülkeler “haçlı ittifakı” ve “medeniyet misyonu” olan ülkeler midir?
İkisi de yanlış.
İslam dünyası Türkiye özlemi içinde midir? Bu da yanlış.
Geldiğimiz yer ortada: Dünyadaki müttefiklerimiz, dostlarımız bugün kimler? Şablonlardan kafamızı çıkarıp gerçekçi gözle olaylara bakmanın zamanı çoktan geldi.
ATATÜRK VE ABDÜLHAMİD
Atatürk’le ilgili şablonlar... “Medeni âlem” vurgusuyla Batı’ya odaklandı, Milletler Cemiyeti’ne girdi, Balkan Paktı’nın kurucularından biridir, 1930’ların ikinci yarısından itibaren İngiltere ve Fransa ile ittifak yapmak istedi...
Batı’dan kredi aldı...
Doğru ama aynı zamanda
Zira Amerika YPG’Ye silah vermenin de ötesinde güney sınırımızda “yarısı PYD militanı” olmak üzere 30 bin kişilik bir “Sınır Gücü” kuruyor. Bu YPG’nin elinde tuttuğu Kuzey Suriye’deki yerlerde sadece güçlenmesi değil, siyasi kimlik kazanması demektir.
Dahası, Amerikan kaynaklarında “Sınır Gücü” için tanımlanan bölge, Türkiye ile askeri çatışma ihtimalini güçlendirmektedir.
‘KIRMIZI ÇİZGİ’
Reuters’ın haberinde ABD’nin YPG ile kuracağı sınır gücünün coğrafyası “Kuzey’de Türkiye sınırı, güneydoğuda Irak sınırı ve Fırat Vadisi boyunca” diye tanımlanıyor.
Halbuki Fırat Kalkanı operasyonu ile Türkiye Cerablus ile Afrin arasındaki 2500 kilometrekarelik bir alanı kontrol altına almıştır. “Türkiye sınırının güneyinde... Fırat Vadisi boyunca” ne demek? Fırat Kalkanı bölgesini içine alıyor mu?
Türkiye defalarca “Fırat’ın batısı kırmızı çizgimizdir” açıklaması yapmıştı. Fırat Kalkanı operasyonu bunu güvence altına almıştı. ABD ve YPG’nin “Fırat Vadisi boyunca” teriminin içinde Fırat’ın batısı da var mı?
Ayrıca Türkiye Afrin’e ve Menbic’e operasyon yapacağını defalarca açıkladı, bunu da akıldan çıkarmamak lazım.
AMERİKA VE YPG
Mahkemeler arasında görev ve yetki ihtilafı olabilir, böyle durumlarda kimin yetkili olduğunu yerine göre Yargıtay, yerine göre Uyuşmazlık Mahkemesi sıfatıyla Anayasa Mahkemesi kararlaştırır.
Fakat yerel mahkeme Anayasa Mahkemesi’ne “Görev gaspı yapıyorsun” derse, bu ihtilafa bakacak daha üst bir mahkeme yok!
Çünkü modern hukuk sistemlerinde Anayasa Mahkemesi’nin kararları “kesin ve bağlayıcı”dır. Aksi düşünülmediği için bir merci tayin edilmemiştir
TUTUKLUKLUK VE İNSAN HAKLARI
Şahin Alpay ve Mehmet Altan hakkında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar, elbette diğer gazeteciler için de emsal olacaktı.
Yerel mahkeme, aynen, AYM “kendini mahkememiz yerine koyarak dosyadaki delillerin tutukluluk için yeterli olmadığına karar vermiştir” diyerek AYM kararına uymadı. Halbuki, tam aksine, “dosyadaki delillerin tutukluluk için yeterli olmadığını” denetlemek AYM’nin görevidir. Tutukluluk niteliğiyle ve uzun süresiyle insan hakları ihlali haline gelmişse, “bireysel başvuru” yoluyla AYM’ye veya AİHM’ye gidilir.
Gazeteci olup olmamak fark etmez.
AİHM, 1996 yılındaki