TÜRKİYE, Suriye sınırı boyunca “ülke sınırı” kavramını tehdit eden bir yangınla karşı karşıya: PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin hâkimiyet sahası Hatay’a dayanmak üzere!
Diğer bir tehdit de elbette IŞİD.
Olay bu noktaya gelmişse, Türkiye’nin özelde Suriye, genelde Ortadoğu politikasının başarılı olduğu söylenemez. Bırakın “yakında Şam Ulu Camii’nde cuma namazı kılmayı” bugün tam tersine “güneyimizde devlet kurulmasına izin vermeyiz” noktasına gelindi!
Yangın büyüdü, alev topları bize düşüyor.
‘KUZEY SURİYE’
HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, AKP hükümetinin IŞİD’in yaptığı katliama yardım ettiğini iddia ederken şöyle diyor:
“Eğer, bu katliam, bu soykırım ve işgal girişimi, sizin desteğinizle gerçekleştirilmediyse, buyurun bunu kanıtlayın... Hükümet bu katliama destek vermediği söylemini kanıtlamak ve ispatlamak zorundadır. Aksi durumda bizim kanıtlarımız, ispatlarımız, iddialarımız geçerlidir.”Bu sözler eleştiri değildir, mesnetsiz bir suçlama, siyasi bir kampanyadır. Çünkü sadece hukukun değil, mantığın da temel kaidesi, “iddia sahibinin iddiasını ispat etmesi”dir.
Nitekim önceki akşam Bugün TV’de Selahattin Demirtaş Kobani’ye yapılan IŞİD saldırıları konusunda, “saldırılar Türkiye sınırından gerçekleştirildi diyemem” dedi.
Hükümetin Suriye politikasında eleştirilecek yönler elbette var fakat bu eleştirilerin sorumlu bir dille yapılması gerekir.
SEÇİMLER SIRASINDA
Halbuki Selahattin Demirtaş CNN Türk’te Ahmet Hakan’a “
CUMHURBAŞKANI Erdoğan Diyanet camiasının önce gelen isimlerine sarayda iftar daveti verdi. Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez’in lüks Mercedes’le gelmesini yadırgadığımı belirtmekle yetineceğim.
Yemekte eski Diyanet İşleri başkanları Tayyar Altıkulaç, Sait Yazıcıoğlu ve Ali Bardakoğlu din eğitimi ve toplumdaki din algılarına ilişkin sorunlar üzerine konuşmuşlar.
Keşke kayda alınıp yayınlansaydı.
Ben çok kısa özetler vereceğim.
RADİKALİZM TEHLİKESİ
Tayyar Altıkulaç:
ÖNCE Anayasa hükmünü hatırlayalım: İlk üç turda Meclis başkanı seçilemezse, en çok oy alan iki adayla dördüncü tur oylama yapılacak, hangisi daha fazla oy alırsa sayısı ne olursa olsun o seçilecek.
Demek ki dördüncü turda Deniz Baykal ve AK Parti’nin adayı yarışacaklar. MHP oylamaya katılmaz veya boş oy verirse, 258 vekile sahip olan AKP’nin adayı Meclis başkanı seçilir. AKP bunu sağlamaya çalışabilir.
Ancak son tura kadar AKP ile CHP arasında bir koalisyon süreci başlar da Meclis başkanlığı CHP’ye bırakılır mı? Bilmiyoruz.
Böyle bir AKP-CHP yakınlaşması olmazsa, Baykal ancak HDP’nin ve MHP’nin oylarıyla Meclis başkanı seçilebilir.
MHP dördüncü turda Baykal’a oy verir mi, vermeyip AKP’li adayın seçilmesine yol açar mı, bunu da bilmiyoruz.
TÜRKEŞ VE ECEVİT
Halbuki Zarrab, savcı tarafından suçsuz görülerek hakkında “takipsizlik” kararı verilmiş bir vatandaştır. Dahası Zarrab’ın dahil olduğu dosyalarda TBMM de dört bakan hakkında Yüce Divan yargılamasına gerek olmadığına karar verdi.
Hem yargı, hem Meclis aklamış... Öyleyse niye iki bakan onunla bir arada görünmekten rahatsız oluyor?
Özellikle Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş gibi saygın ve dürüst bir politikacının şu sözlerine bakın:
“Eğer önceden bu isme ödül vereceğimi biliyor olsaydım o karenin içinde yer almazdım. Ve bu karenin ortaya çıkmış olması, bu fotoğrafın ortaya çıkması inan ki herhalde en çok bana rahatsızlık vermiştir.”Yargı ve Meclis kararlarına rağmen niye aynı karede yer almak istenmez? O kararlar vicdanlarda kabul görmediği için elbette. Normal bir yargılama yapılıp beraat etseydi böyle mi olurdu?
ADLİ DEĞİL SİYASİ
Herhangi bir soruşturmada bir kararın “adli” değil, “siyasi” olduğu görülüyorsa, o karara “adalet” payesi vermek mümkün mü?
Kamuoyunda biliniyor, dosyaları kapattırmak için “yapboz kanunları” çıkarıldı. HSYK kadrosu kanun çıkarılarak değiştirildi! AYM kanunu iptal etti fakat geriye yürümediği için aynı kadro görevini sürdürdü. HSYK kendi yönetmeliğini çiğneyerek hâkim ve savcıları sağa sola sürdü.
Kandil’in gayriresmi ortak olacağı bir AKP-HDP koalisyonu, dış politika, iç politika ve hatta ekonomi konularında bile 76 milyonun önceliklerine uygun bir hükümet programı oluşturamaz. HDP’li bir koalisyona ihtimal de vermiyorum, doğru da bulmuyorum.
Bu durumda iki seçenek var: Ya erken seçim, yahut AKP-CHP koalisyonu.
ERKEN SEÇİM?!
İş dünyasının görüşlerini “sermaye çevreleri, patronlar” diyerek dar bir kesimin çıkarlarıymış gibi görmek yanlıştır. Ekonomi sıkıntıya girerse en çok dar gelirliler zarar görür.
TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD gibi önde gelen kuruluşların uyarıları ülke ekonomisi içindir. İcraatçı bir koalisyon kurulmasını istiyorlar.
MÜSİAD Başkanı Nail Olpak’ın Hürriyet’teki açıklamaları bütün siyasilere uyarı niteliğindedir:
ANAYASA Mahkemesi’nin son iki kararı çağımızda özgürlük düşüncesinin boyutlarını görmek bakımından son derece önemlidir. Her iki kararı da “devrim gibi” diye nitelemek abartı olmaz.
İlk karar toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili. AYM’nin bu kararıyla toplantı ve gösteri özgürlüğü en azından adli planda Avrupa düzeyine çıkmaktadır. Gezi davaları AYM’nin bu kararından sanıklar lehine etkilenecektir.
İkincisi, sendikal haklarla ilgilidir. AYM’nin bu kararı sendikal eylemlerin hükümet üzerinde baskı kurmasını kolaylaştıracaktır.
GÖSTERİ HAKKI
İşçi Partili bir grup Ankara’da ABD Büyükelçiliği önünde bir protesto gösterisi yapıyor. Gösteri izinsiz olduğu gibi, kanundaki “TBMM’ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz” hükmüne de aykırı. Göstericiler bu yüzden mahkûm ediliyor, cezalarının açıklanması erteleniyor.
AHMET Sever’in kitabı büyük ilgi gördü, gündemi günlerce meşgul etti. Bu kadar ilgi görmesinin bir sebebi içeriği ise, ikinci sebebi iktidar yanlısı medyanın günlerce süren hücumlarıdır.
“Okunmaya değmez” diyerek öyle saldırdılar ki, okunması gerekli bir kitap olduğunu anlatmış oldular!
Ben kitabı yeni bitirdim. Kitapta bazı olayları gazeteci olarak biliyordum. Ama bilmediğim birçok olayı da öğrendim.
Kitabı okurken, Sayın Abdullah Gül’ün zor ve sıkıntılı dönemlerde nasıl davrandığına dikkat ettim.
KRİTİK DÖNEMEÇ
Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesinde yaşananlar demokrasi tarihimizdeki çok kritik bir dönemeci yansıtır. Anayasa Mahkemesi’nin talihsiz “367 oy” kararıyla, parlamentonun Gül’ü seçmek üzere toplanmasını engellemesi!...