Paylaş
ANAYASA Mahkemesi’nin son iki kararı çağımızda özgürlük düşüncesinin boyutlarını görmek bakımından son derece önemlidir. Her iki kararı da “devrim gibi” diye nitelemek abartı olmaz.
İlk karar toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili. AYM’nin bu kararıyla toplantı ve gösteri özgürlüğü en azından adli planda Avrupa düzeyine çıkmaktadır. Gezi davaları AYM’nin bu kararından sanıklar lehine etkilenecektir.
İkincisi, sendikal haklarla ilgilidir. AYM’nin bu kararı sendikal eylemlerin hükümet üzerinde baskı kurmasını kolaylaştıracaktır.
GÖSTERİ HAKKI
İşçi Partili bir grup Ankara’da ABD Büyükelçiliği önünde bir protesto gösterisi yapıyor. Gösteri izinsiz olduğu gibi, kanundaki “TBMM’ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz” hükmüne de aykırı. Göstericiler bu yüzden mahkûm ediliyor, cezalarının açıklanması erteleniyor.
Olay bireysel başvuru yoluyla AYM’ye intikal ediyor. AYM diyor ki: “Çoğulcu demokrasilerde, çoğunluğun fikrinin her durumda üstün olduğu ileri sürülemeyeceği gibi, azınlık veya muhalif fikirlerin korunması ve bunların ifade edilmesinin güvence altına alınması demokratik ilkelere saygının bir göstergesidir.”
Bu temel ilkeden hareketle AYM şöyle diyor: “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasinin gelişmesinde elzem olan farklı düşüncelerin ortaya çıkmasını, korunmasını ve yayılmasını güvence altına almaktadır.”
Hatta AYM, “toplantı ve gösterinin yasalara aykırı olması, tek başına onun barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz” diyor. Yani şiddet içermeyen, kamu düzenini bozmayan her toplantı ve gösteri yapılabilir!
ÖZGÜRLÜKÇÜ YORUM
AYM bu hukuki gerekçelerle verdiği kararda, göstericilere verilen mahkûmiyetin “insan hakları ihlali” olduğunu belirtiyor. Peki, TBMM’nin bir kilometre yakınında gösteri yapma yasağı kalkmış mı oluyor? Hayır...
AYM bu konuda “amaca göre yorum” yapıyor. Bu yasağın amacı Meclis’in dış olaylardan etkilenmemesidir. Olaydaki gösteri ise ABD’ye yöneliktir, Meclis’e yönelik değildir...
AYM’de “Birinci Bölüm”ün oybirliğiyle verdiği bu karar 79 paragraftan oluyor, herkes ve elbette özellikle hukukçularla iktidar sahipleri mutlaka okumalıdır. (Başvuru No: 2031/2394)
ÖĞRETMEN İŞE GELMEZSE
AYM’nin ikinci kararı... Eğitim-Sen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın çıkarmak istediği Ek Ders Yönetmeliği’ne karşı öğretmenlere ülke çapında iki saat “göreve gelmeme” çağrısı yapıyor. Bu çağrı üzerine göreve gelmeyen öğretmenlere “ders ücretinin kesilmesi cezası” veriliyor. Bu öğretmenlerden Abidin Aydın Tüfekçi bireysel başvuru yoluna gidiyor. AYM diyor ki: “Her ne kadar hafif bir para cezası olsa da bu cezanın ‘zorlayıcı toplumsal bir ihtiyaçtan’ kaynaklanmaması nedeniyle ‘demokratik toplumda gerekli’ olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkı ihlal edilmiştir.”
AYM’de “Birinci Bölüm”ün verdiği bu karar 65 paragraftan oluşuyor. (Başvuru No. 2013/1315)
ÜLKEYİ YÖNETMEK
Her iki karar da kanunları liberal bakışla yorumlamanın örnekleridir. Demokrasilerde sandıktan çıkan yasama ve yürütme erkleri “ölçülülük” ve “demokratik toplumda gereklilik” ilkelerine göre hareket etmezlerse, yargıdan dönebileceğini gösteriyor.
Danıştay’ın ve AYM’nin görevi budur. Danıştay ve AYM bu güveni kaybederse Türkiye çok şey kaybeder.
Kamuoyunda “iktidarın sopası” olarak nitelenen sulh ceza hâkimliklerini onaylayan AYM ne kadar “illiberal” davranmışsa, bu iki kararında o kadar özgürlükçü davranmıştır.
Ülkeyi yönetenler, yönetmeye talip olanlar ve farklı sistemleri önerenler çağımızda özgürlük fikrinin ulaştığı bu boyutlara çok dikkat etmelidir. Bu özgürlükleri şu veya bu ölçüde tadan toplumlar artık bağırıp çağırmayla, azarlamayla, zorla, tehditle, korkuyla değil, ancak sağduyu ve uzlaşmayla iyi yönetilebilir.
AİHM’nin ve AYM’nin “ölçülülük, demokratik toplumda gereklilik” dediği şeyler, neticede sağduyu ve saygı demek değil mi?
Paylaş