Royal Society Open Science’da yayımlanan araştırma Raffaela Lesch, Andrew C. Kitchener, Georg Hantke, Kurt Kotrschal ve W. Tecumseh Fitch imzalı. Diyorlar ki: “Kedilerin beyninin küçüldüğüne dair şüpheler doğru.”
Araştırmaya göre son 10 bin yılda evcilleşerek evlerin içinde yaşamaya başlayan kedilerin beyinleri önemli ölçüde küçüldü. Bu sonuç, insanlar tarafından bakılmaya başlanan hayvanların evrimleştiklerine dair yeni anlayışlara yol açabilecek önemli bir bulgu olarak değerlendiriliyor.
Araştırmacılar, evcil kedilerle Avrupa ve Afrika’dan gelen vahşi kediler arasındaki kafataslarının boyutunu karşılaştırdılar. Ekip ayrıca vahşi ve evcil kedilerin melezlerini de inceledi ve beyin boyutlarının diğer iki grubun ölçümleri arasında kaldığını buldu. Bu, değişikliklere yol açanın evcilleştirme olduğunun bir başka göstergesi.
EVCİLLEŞME NETİCESİ
Kedilerin beyin büyüklüğü, araştırmacıların 1960’lardan beri araştırdığı bir konu. Evcilleştirilen hayvanlarda görülen bu beyin küçülmesi eğilimi koyun, köpek ve tavşanlarda da gözleniyor.
Evcilleşen hayvanlarda uyarılabilirlik ve korkuyla alakalı daha az sinir hücresi üretildiği ve bu nedenle beynin eskisi kadar büyümediği öne sürülüyor. Yani daha az strese maruz kalma, beyin boyutu ve genel vücut morfolojisinde değişikliklere yol açıyor.
Çalışmanın sonuçları tamamen yeni olmasa da bazı durumlarda onlarca yıllık araştırmaları güncelleyerek evcilleştirme teorileri üzerinde çalışan biliminsanlarına yorumlamaları için taze veriler sağlıyor bize.
Kediler aslında alacakaranlık canlıları. En aktif oldukları zaman dilimi gün batımı ve gün doğumu arasındaki kısımda yaşanıyor. Sebebi de avlanma dürtüleri. Çünkü av için en iyi zaman alacakaranlık. Kediler atalardan gelen davranışı günümüze taşıyarak apartman dairesindeyken de bunu sürdürüyorlar. Avlanmanın enerji isteyen bir eylem olması nedeniyle de bütün gün buna hazırlanıyorlar. Görüyor musunuz, meğer bizim minnoşlar neler yapıyormuş!
15 SAATTEN FAZLA UYUYORSA DİKKAT!
Evrimin bu zorlaması şuna yol açıyormuş: Kediler için en az 12-14 saat uyku gerekiyor. İyi uyku enerji tasarrufu, kas onarımı, bağışıklığın güçlenmesi gibi konularda onlara iyi geliyor. Bu sürenin sadece yüzde 25’ini derin uykuda geçiriyorlar bu arada. Kalanında hep tetikteler. Uyku esnasında bıyıkları, patileri hareket ediyor ya da sesler çıkarıyorlarsa rüya görmeleri de muhtemelmiş. Buraya da gözünden kalp çıkan bir emoji bırakıyorum.
Yetişkin bir kedi günde 15-16 saatten fazla uyuyorsa bu bazı problemlerin habercisi olabiliyormuş. Şüphelenebileceğiniz durumlar: Ağrısı, hipertiroidi, depresyonu olabilir. Kilolu kedilerde bu durumu görmeniz daha olası. Uyku düzeninde gördüğünüz farklılıkta veterinere danışmanız iyi olur.
HERKES ONU KÖPEK SANIYOR
Maine Coon cinsi kediler irilikleriyle tüm dünyaya nam saldılar ama kendi içlerinde de sıradışı büyüklükte üyelerine rastlıyoruz. Son örneği Rusya’da ortaya çıktı ve tüm dünyanın ilgisini çekti. Küçük bir kasaba olan Stari Oskol’da
Son olayı anlatayım da Türkiye’nin dışında, köpekleri anlama çabasıyla ne güzel gelişmeler kaydedildiğini görün. Meksika’da yaşayan Nörobiyolog Laura V. Cuaya, Border Collie cinsi köpeği Kun-Kun’la Macaristan’a taşındığında, köpeğinin burada farklı bir dil konuşulduğunu anlayıp anlayamadığını merak ediyor.
Budapeşte’deki Eötvös Loránd Üniversitesi’ndeki araştırmacılar Kun-Kun dahil, farklı ırklardan 18 köpek üzerinde bir çalışma yapıyorlar. Söz konusu dillerden sadece birini işiten köpeklere Küçük Prens kitabının Macarca ve İspanyolca çevirilerini okuyorlar. O sırada da beyinlerini tarıyorlar.
Sonuç mu: İki dilin, beynin karmaşık sesleri işleyen kısımlarında farklı aktivite kalıplarını tetiklediğini ve ilk kez insan olmayan bir beynin diller arasında ayrım yapabildiği bulundu. NeuroImage’da yayınlanan sonuçlar göz kamaştırıcı. Bir diğer detay da yaşlı köpeklerin farklı dilleri daha iyi ayırt edebildiği olmuş. Aynı araştırmada bir de ne Macarca ne İspanyolca olan, uydurulmuş kelimeler dinletilmiş ve köpekler bu kelimelerin anlamsız olduğunu da fark etmişler. Muhteşem değil mi?
Bir tarafta köpekleri anlamaya çalışıp onlarla daha mutlu bir hayatın yolunu aralayan insanlar var, öbür tarafta köpeklerin yaşam hakkını elinden almak için bir kenarda bekleyenler var. Tarafınızı seçin.
ELON MUSK’IN BELALILARI
Çıkışlarıyla herkesin sinirini bozmayı başaran, kripto para piyasasında yarattığı dalgalanmayla da tüm dünyada düşman kazanan Elon Musk’tan şu sıra intikamı kedi kardeşlerimiz alıyormuş. Mesele eğlenceli. Musk’ın internet hızına seviye atlatan uydu hizmeti Starlink’in kullanıcılara sunduğu uydu antenler, kış şartlarında performans kaybı yaşamaması için ısınarak üzerindeki karı eritme özelliğine sahip. Hal böyleyken, sıcak bir tabağı andıran bu çanaklar, kedilerin gündüzleri uyumak için favori noktalarından biri olmuş. Starlink abonesi Aaron Taylor, Twitter’da paylaştığı mesajda, “Starlink, soğuk günlerde sıcak bir yer haline gelmesini keşfeden kediler üzerine yatana kadar mükemmel çalışıyor” demiş. Kullanıcılar kedilerin bu hareketi sırasında internet hızında yavaşlama olduğunun altını çiziyor. Kedilere kimse söz geçiremez, bunu Elon Musk da öğrenmiş oldu.
Evden iki gün uzaklaşacaksak mamasını suyunu hazır edip, kapıyı çekip çıkabiliyoruz.
Peki bu durum her kedi için böyle mi?
Uzmanlar diyor ki, teoride mümkün ama pratikte bazı değişkenler var.
Her şeyin başında kedilerin de köpekler gibi ayrılık kaygısı yaşadıklarını unutmamak gerekiyor. Bir iş günü boyunca kedinizi evde bir başına bırakmada herhangi bir sorun yok. 24 saatte bir gözüne görünseniz, sevgi gösterseniz yeterliymiş.
Animalpath.org’daki araştırmaya göre, yetişkin kedileri 24-48 saat kadar süre yalnız bırakabilirsiniz, bu süreyi aşarsanız da ona göz kulak olacak birini bulmanız gerekiyor.
48 SAATİ AŞMAYIN
Yavru kedilerde durum biraz karmaşık. 4 aylıktan küçük bir kediniz varsa 2-4 saat arası yalnız bırakabilirsiniz (zaten öyle bir sevgi yumağının yanından kim ayrılabilir ki). 4-5 aylık kedileri 5 saate kadar, 6 aylıktan itibaren de mesainiz süresince evde tek bırakabilirsiniz.
The Guardian’da köpeklerin dünyasını anlayabilmek için yöneltilen onlarca soru arasında köpeklerin zaman mevhumuna ilişkin olanı dikkatimi çekti. Aslında bu soruyu iki katmanlı şekilde sormuşlar. Ele aldıkları ilk soru “Köpekler neden ayrılık kaygısı yaşar?” şeklinde. Cevabı irdelerken esasında pek de dertlerinin insandan ayrı kalma olmadığının altını çiziyor uzmanlar. The Pet Coach şirketinin yöneticisi ve konunun uzmanı Petrina Firth, insanların bu soruyla genellikle kastettikleri şeyin, bir kişiye aşırı bağlanma olduğunu ama esasında köpeğin sadece yalnız başınayken güvende hissetmemesi ve bu durumdan kaçınmak istemesi olduğunu belirtiyor. Yani diyor ki, “Bir yere gittiğimizde bir saat sonra döneceğimizi bilmiyorlar.” Bu da belirsizlikle beraber endişeli hallerini tetikliyor.
ZAMAN ALGISI BURUNLARINDA
Asıl soru şimdi geliyor: “Ne kadar süredir olmadığımızı nereden biliyorlar? Köpeklerde zaman mevhumu var mı?” Bizdeki 24 saatlik döngü yok ama onların da vücutlarını uyarladıkları bir sistem var. Mesela: Her gün aynı saatte beslerseniz köpeğinizi, sindirim sistemi o sırada yiyecek bekleyecek şekilde hazır olur ve şaşırtıcı şekilde bu her gün aynı dakikaya denk gelebilir. Bu arada bu durum kediler için de geçerliymiş.
Ama diyelim 40 dakika sizsiz durduğunda sesini çıkarmayan bir köpek, yokluğunuz 45 dakikaya uzayınca ortalığı ayağa kaldırıyorsa iş değişir. Bu konudaki en iyi teori köpeklerin koku alma duyusu ve havadaki kokunuzun zamanla küçük bir oranda azalmasıymış. Bu değişim onları huzursuz edebiliyormuş. Aradaki farkı şöyle açıklıyorlar: İnsanlar bir fincan çaydaki bir kaşık tatlandırıcının kokusunu alırken bir köpek aynı şeker miktarının kokusunu bir yüzme havuzunda yakalayabilir. Aramızda böyle büyük bir fark var.
BEYAZ SARAY’IN KOMUTANI
ABD Başkanı Joe Biden
Bir Twitter kullanıcısı şu minvalde özetlemişti durumu: “Düşünsene bir yere doğru gidiyorsun, biri seni alıyor, öpüyor, hamur gibi yoğuruyor, sonra alıp bambaşka bir yere bırakıyor.”
Kedilerle gündelik hayattaki ilişkimiz zaman zaman böyle oluyor. Onları yapmakta olduğu bir işten alıkoyarak sevmeye çabalıyoruz. Bundan vazgeçecek değilim.
Guardian’da Şirin Kale, “Kedilerin iç yaşamı: Kedi dostlarımız sarılmak, mutluluk ve insanlar hakkında ne düşünür” başlıklı yazısında bu konuyu irdelemiş. Hoşumuza gitmeyen sonuçları sıralamış. Köpeklerin laboratuvara götürüp davranışlarını incelemenin kolay olduğunu, kedilerinse mekânlarından ayrıldıklarında davranışları değiştiği için inceleme şansının az olduğunu aktaran Kale, bilgimizin kısıtlı olduğunu söylüyor. Kyoto Üniversitesi’nden Dr. Saho Takagi’nin evini bir kediyle paylaşmaya başladıktan davranış biçimleriyle yakından ilgilendiğini anlatıyor. Makalenin sonuçları ilginç. Daha önce bu köşede aktarmıştık: Kediler göremese de sahibinin sesine göre onun yerini takip edebiliyor.
FAZLA TEMAS YOK
Üzücü sonuçlar Pennsylvania Üniversitesi’nden Dr. Carlo Siracusa’dan geliyor. O, kedilerin sevgisiz ve ilgisiz hayvanlar olduğu önyargısının gerçeği yansıtmadığını, kedilerin de insanlarla bağ kurduğunu söylüyor. Kedilerin yakınlık yoluyla sevgi gösterdiklerini, yani fiziksel etkileşim olmasa da sizinle aynı odada olmanın onlar için yeterli olduğunu anlatıyor ve “Fiziksel olarak yakınınızda olarak size sevgilerini gösteriyorlar” diyor.
Ama şunu da ekliyor. Bazı kediler sahiplerinin üzerinde ya da yanında uyumayı ve fiziksel teması sevse de genel bir kural olarak, kediler kucaklanmayı, sarılmayı ve öpülmeyi sevmezlermiş. Kedilerin büyük çoğunluğu bundan hoşlanmazmış. Diğer kedilerle de benzer bir yakınlık kuruyor ve birlikte büyüdükleri kedilere daha yakın ilişki kuruyorlarmış.
Ne yalan söyleyeyim. Bu sonuç karşısında incindim.
New York Times’ta Davey Alba imzalı makale, kedi köpek videolarının dezenformasyon yaymaya alet edildiğini konu alarak kritik bir uyarı yapıyor. Alba’ya göre sistem şöyle işliyor: Sosyal medyada gününüzü güzelleştiren viral videoları kullanan hesaplar, ilginizi çekerek videolarıyla etkileşim kurmanızı sağlıyor. Kuruma bağlı farklı hesaplarla sizi deyim yerindeyse avlayan kaynak, asıl amacı olan dezenformasyon içeren haber ve videoları da size haberin içine yerleştirdiği linkler vasıtasıyla gösteriyor. Böylelikle dezenformasyonun hedefine oturuyorsunuz. Konuyla ilgili bilginiz varsa aklınızı çelemeyebilirler ama kararsızlar ya da bilgisizler söz konusuysa dezenformasyon her konuda insanların karar mekanizmasını etkileyebilir.
Sonuç: Düzenli olarak kedi köpek videoları, haberleri, hikâyeleri paylaşan mecranın müdavimi olan siz, günün birinde onların etkisi altına girme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorsunuz.
YANILTICI İÇERİK
Videoyu, haberi, oluşturan ya da paylaşanlar arasında bir lisans anlaşması varsa bu konuda sosyal medya platformlarının yapabileceği bir şey olmuyor ancak dezenformasyon üzerine çalışan danışmanlık şirketi Card Strategies’in CEO’su
Ama bu öyle basit bir teşhis değil. Kafanıza göre kedilere bu yaftayı yapıştıramazsınız. Uzmanlara soralım, bakalım onlar ne diyorlar. Öncelikle diyorlar ki bu işin bir testi varmış. Ve 2042 kedi ve sahibi arasındaki ilişkiyi inceleyerek ortaya bir anket çıkarmışlar.
Liverpool Üniversitesi ve John Moores Üniversitesi’nden dört bilim insanı, “Journal of Research in Personality”nin aralık ayında yayımlanacak makalelerinde, incelemeleri sonucunda insanların kedilerini tarif edebilecekleri 46 ifade şekli tespit etmişler. Türünün ilk örneği olan ve “CAT-Tri+” adı verdikleri testteki ifadeler, sizin kedinizin psikopat olup olmadığına dair kritik bir veri oluşturuyor.
Psikopatlık derken, aslında hafife almamak gerekiyor çünkü eğer kedinizde buna eğilim varsa yaşadığı ortamda buna bağlı değişiklikler yapmanız gerektiğinin de habercisi bu. Buradaki psikopatlık ifadesi, kedinizin buna bağlı cesaretini de gösteriyor.
5 SORULUK TESTLE