Hindistan’da Sreejani Sen Majumder, Ankita Chatterjee ve Anindita Bhadra isimli biyologlar, 3 yıllık bir araştırmaya girip sokak köpeklerinin günlük aktivitelerini araştırmış. 1941 köpeğin davranışlarını kayıt altına almışlar. Yaş, yer, cins fark etmeksizin aktiviteler arasında önemli bir fark olmadığını buldular.
Hindistan, köpeklere çok misafirperver davranılan bir ülke değil. Nüfusun bir kısmı köpekleri tehlikeli ya da rahatsız edici bulduğu için onlardan uzak duruyor, kimisi de şiddet gösteriyor. Tüm bu tabloya rağmen Hindistan’daki araştırmada köpeklerde saldırganlık belirtisine çok düşük oranda rastlandı. Durum şu. Kayıt altına alınan dönemde köpeklerin yüzde 53’ü uyku halinde ya da hareketsizken görüldü. Yüzde 16’sı grup halinde ya da tekil olarak sadece yürüyorlardı. Yüzde 6’dan azı yeme, içme, kaşınma, dışkılama gibi ‘bakım’ faaliyeti yapıyordu. Sadece yüzde 10’u insan ve hayvanlarla etkileşim halindeydi. İnsanlarla etkileşimleriyse kuyruk sallama ve yemek için yalvarma gibi davranışlardı. “Biz köpekleri hak etmiyoruz” lafı internette her dilde çok meşhur. Gerçekten doğru. Bu kadar kötülüğe dünyayı başımıza yıksalar yeridir.
KÖPEKLERİN ATASI BİRDEN FAZLAYMIŞ
Londra’da Francis Crick Enstitüsü’nde görev yapan araştırmacılarımız iki farklı antik kurt popülasyonunun köpeklerin DNA’sına katkıda bulunduğunu ortaya koydular. Malum köpeklerin yaklaşık 15 bin yıl önce Buzul Çağı sırasında evcilleştirilen gri kurttan türediği biliniyor. Araştırmada görevli olan Anders Bergström diyor ki, “Dizilimi yapılan antik kurt genomlarının sayısını artırdık ve köpeklerin ortaya çıktığı zaman da dahil olmak üzere zaman içinde kurt soyunun ayrıntılı bir resmini ortaya koyduk. Köpekleri de bu resmin içine yerleştirince, köpeklerin atalarının en az iki ayrı kurt popülasyonundan geldiğini bulduk”. Bunlardan biri doğuda olan bir kaynak, diğeri daha batıda bulunan bir kaynak.
Sonuç: Hem erken hem de modern köpeklerin genetik olarak Asya’daki antik kurtlara Avrupa’dakilerden daha çok benzediği ve evcilleştirmenin doğuda bir yerde gerçekleştiği ortaya kondu.
Çiğnenen mobilyalar: Köpekler masa ve sandalye ayaklarını çiğneme konusunda kötü şöhrete sahip ama eğer eşyalarınız değerliyse bu parçalara erişimi bir kapıyla engelleyin. Köpeğinize çiğneyebilmesi için oyuncak ya da kemik verin. Zarar gören mobilya için, pürüzlü kısmı zımparalayıp kalıntıları temizlemek, derin izler için ahşap dolgusu kullanmak ve boya ya da cilayla rötüş yapmak iyi bir çözüm.
LEKELİ HALILAR: Tuvalet alışkanlığını takip etmeniz gerekiyor. Köpeğinizin tuvalet döngüsüne uymazsanız böyle kazalar yaşanabilir. Halıdaki lekeyi temizlemenin yolunu deterjan firmaları reklamlarında anlatıyor, ama en kesin yöntem profesyonel yardım gibi duruyor.
Yıpranmış döşemeler: Kedilerin koltuk kenarları ve sandalyelere olan hırsı hiç geçmez. Dokuma kumaşlarda ufak tadilatlar mümkün, derilerde çare ayakkabı cilası. Ama en kesin önlem, kedilerin koltuktaki favori tırmalama noktasına örtü veya battaniye sermek. Koltuğu yenilerseniz unutmayın, dokulu olmayan düz kumaş tercih ederseniz, kedilerin hevesi kaçabilir.
Parçalanan yastıklar: Oyuncak gibi görünen kırlentler, köpekler için harika oyuncak alternatifi olabiliyor. O nedenle de zarar görebiliyor. Çözüm için iki hafta yastıkları ortadan kaldırıp tekrar geri getirdiğinizde köpeğiniz yastıklara yaklaşırsa ona “bırakmasını” söylemeniz gerektiği belirtiliyor. Gerekirse kurallara uyduğunda ödüllendirme yapabileceğiniz de aklınızda olsun.
Tüy yumakları: Uzun tüylü köpekler için düzenli tarama şart. Az tüy döken köpek cinsleri ve tabii kediler için de düzenli fırçalama önemli bir önlem.
Turumuza İstanbul’un Avrupa Yakası’nda devam edelim. Beşiktaş, Konaklar Mahallesi’nde de bir süredir köpek sahipleri ve köpeklerin varlığından rahatsız olanlar arasında bir gerginlik var. Mahallede yaşayanların köpeklerini götürdükleri Koza Köpek Parkı’nın yanı başında yaşayan kişiler köpek sahiplerini tehdit ederek gerginliği başlatıyor. Artan gerginlik belediyeye aksettirilse de hâlâ sulh içinde bir çözüm bulunabilmiş değil.
ARA SOKAKLARDA CANLAR GİDİYOR
Bu da maalesef gündelik hayatımızın parçası haline gelen bir başka durum: Ara sokaklarda hız limitine uymayan araçların sebep olduğu ölümlü kazalar. Kedi ve köpeklerin canına mal olan dikkatsizlik, bir arada yaşam kültürüne ayak uyduramama hepimizin canını acıtıyor.
Köpeklerin varlığından rahatsız olanlara köpek sevgisini aşılamak için geç kalındığını kabul etmek gerek. Bu sanıyorum insanların yetiştiği çevre ve doğal hayatla nasıl bir ilişki kurduğuna bağlı olarak değişiyor. Belli bir yaştan sonra kimseyi değiştiremeyiz.
Evin bahçesine izinsiz şekilde giren belediye çalışanları 3 köpeği uyutarak götürdü.
Sokak hayvanlarına şiddet uygulayanlara yönelik kanunlar artık yaşam hakkını korur şekilde kararlar veriyor ve şiddet uygulayanlar cezalandırılıyor. Fakat günlük olaylarda, yaşam alanı kısıtlanan köpekler ve sokak hayvanlarına yönelik şikâyetlerde belediyeler ekseriyetle canlıları korumak değil ortadan kaldırmak üzere hareket ediyor.
Platinum Jubilee adı verilen, dört günlük kutlamalar boyunca İngiliz basını her zamanki magazin tutkusunu sürdürüyor. Sayelerinde bir hayatın tüm detayları karşımıza serili duruyor. Kraliçe II. Elizabeth’in bu köşeyi ilgilendiren magazin haberi, Corgi cinsi köpeklere olan sevgisi.
1933 yılında, henüz 7 yaşındayken bir arkadaşından görüp Corgi cinsi köpek sahiplenmek isteyen o zamanın prensesi Elizabeth, ilk Corgi’si Dookie’ye kavuşuyor. Ardından Jane geliyor. Tabii bu ilgi, Britanya’da Corgi’lere olan ilgiyi de artırıyor.
1944’te 18 yaşındayken Susan giriyor hayatına. 15 yıl boyunca Kraliçe II. Elizabeth’in en yakını oluyor. 1959’da öldüğünde Sandringham’daki hayvan mezarlığına gömülüyor.
Susan’ın, Daschund ve Corgi cinsinin kırması olan ve Dorgi cinsi adı verilen Rozavel Lucky Strike’la çiftleşmesinin ardından Sugar ve Honey doğuyor.
1959’dan bugüne kadar II. Elizabeth’in gözbebeği Susan’ın 14 jenerasyon torunları olmuş. Kraliçe’nin himayesindeki köpeklerden Susan’ın son torunu Willow. 1933 ve 2018 arasında Kraliçe en az bir Corgi sahiplendi. Saray’dan bildirenler genelde sayının bunun üstünde olduğunu söylüyor.
Gün boyunca verdiğiniz ödül mamaları ya da ev kalabalıksa misafirlerden tırtıkladıkları, köpeğinizin doymasını sağlayabilirmiş. Doygunluk, önüne bıraktığınız mamaya yüz vermemesine yol açabilirmiş.
Yaşadığı ortamdaki, günlük rutinlerindeki değişimler köpeklerin yeme alışkanlıklarını da etkileyebilirmiş. Keza ayrılık kaygısı da benzer etkileri yaratabiliyormuş.
Köpeğiniz, midesi, dişleri, sindirim sistemiyle ilgili yaşadığı sorun nedeniyle yemek yiyemiyor olabilir. Ya da her insanın yaptığı gibi, bazı şeyleri artık yemek istemeyebilir ya da tadını beğenmemiştir.
Yakın zamanda bir operasyon geçirdiyse anestezinin etkilerini yaşıyor olabilirmiş. Ya da tedavi için kullanılan ilaç varsa bunlar da etki yaratabilirmiş.
Peki ne yapmak gerekiyor?
Uzmanlar diyor ki, öncelikle ilk adım tabii ki veterinere danışmak. O size gerekli yönlendirmeyi yapacaktır.
Ama ilk etapta sizin hemen harekete geçip yapabilecekleriniz de şöyle:
Norveç’teki Yaşam Bilimleri Üniversitesi’nin araştırması, kedilerin evden çıktığında ‘mıntıkalarını’ çok da terk etmediklerini gösteriyor. Norveç’in doğusunda küçük bir kasabada yaklaşık 100 evcil kediye GPS takarak hareketlerini izleyen araştırmacılar, kedilerin evden dışarı çıktıklarında evlerine 1 kilometrelik mesafe içerisinde vakit geçirdiklerini gördüler.
Kediler ev dışındaki zamanlarının yüzde 79’unu, evinden sadece 50 metre uzakta geçirirken, en uzağa gittikleri ortalama mesafe 350 metre oldu. Araştırmayı kaleme alan Profesör Richard Bischof, “Bazıları bazen birkaç kilometreye varan mesafelerde seyahat ettiler ancak bunlar istisnalardı” diyor.
Çalışmada yer alan hayvan davranışlarını inceleyen Etoloji Profesörü Bjarne Braastad, araştırmadaki kedilerin neredeyse hepsinin kısırlaştırıldıklarının altını çizerek sonuçta bunun da etkili olduğunu belirtiyor: “Kısırlaştırılmış kedilerin ortalıkta dolaşması daha az olasıdır.”
Bischof da bu çalışma için “Evcil bir kedi popülasyonunun zaman ve mekânda nasıl göründüğünü göstermemizi mümkün kıldı” diyor.
Kediler, ev dışında bir hayat sürüp yine geri dönebilir. Ama tabii çevresel faktörlere dikkat etmekte yarar var. Sorumsuz araç kullananlar, herhangi bir hayvan görmeye tahammül edemeyip ona zarar verenler hâlâ ülkemizde önemli bir nüfusu oluşturuyor sonuçta. Karar sizin.
ARTIK TEPKİ GÖSTERELİM
Zaman zaman bu köşede hayvansever portreleri paylaşıyorum. Konfor alanından çıkıp sokak hayvanlarının yaşamını güzelleştirmeye çalışanları tanımamızda yarar var. Hem mücadelelerini görmek hem de onlara destek olmak hepimize iyi gelir. Bayram öncesi okuyacağınız bu yazı, belki bayramda barınaklara yapacağınız bir ziyaret vesilesi olabilir.
Müzik endüstrisine aşina olanların ya da gazetelerin kültür sanat sayfalarını okuyanların hatırlayacağı Sarp Dakni, ilk köpeği Pöti’yi tesadüf eseri bir barınaktan sahiplendikten sonra terk edilmiş köpeklerin tedavileri, yuvalandırılmaları üzerine odaklanan ‘Tanış Onunla’ adlı bir sosyal projeyle ilgileniyor. Hikâyenin evvelinde köpeksiz bir evde, köpekleri tanımadan büyüyen birisi. Gittiği bir parkta genç bir kadın ve köpeği arasındaki sevgi ve enerjiyi gördükten sonra bu sevgi onda filizleniyor. “Gerisi iplik söküğü gibi geldi” diyor.
KÖPEKLER İÇİN MÜCADELE EDİYOR
4 sene önce yerleştiği Ayvalık’ta artık 7/24 köpekler için mücadele eder durumda. Şöyle anlatıyor: “Burada durum oldukça vahim. Halk ve yerel yönetim duruma kayıtsız. Hayvanlar hasta, sağlıksız, sayıları giderek artıyor ve geleceğe dair endişelerim var. İstanbul’da bu işi çok steril yapıyormuşum. Buralarda hayvanlara açık bir düşmanlık yok ama şok edici bir kayıtsızlık, umursamazlık var. Yazın kalabalıklaştığında durum değişmiyor. Türkiye’de insanların hayvanlara karşı genel bir mesafesi var. Sosyal medyanın tüm gücüne ve bilinçlenmeye rağmen durumun pek değiştiğini söyleyemem.”
AMACI ŞİFA’YA ŞİFA OLMAK
Hemen her gün sokakta kötü durumda bir hayvanla karşılaştığını belirten Dakni, hekim müdahalesi gerektiğinde kliniğe götürüyor ve masraflı süreç başlıyor. O durumlarda Instagram’dan duyuruyor ve elbirliğiyle bir canlının daha hayatına dokunuyorlar. “Kendi çalışmalarım dışında hayranlıkla izlediğim ve zaman zaman dirsek temasında olduğum Talha Demircan yönetimindeki ‘Çak bi pati’ var. Müthiş bir ekip, zorluklarla başa çıkma metotlarına hayran oluyorum. Kendime yakın hissettiğim tek gönüllü grubu onlar diyebilirim” diyor. Halihazırda yardım bekleyen bir vaka da var: “Son kahramanlarımızdan biri, ‘leishmania’ hastalığına yakalanıp adeta çürümüş ve sokağa terk edilmiş, Şifa adını verdiğim minik bir köpek. Destek olan dostların sayesinde hızla yol alabiliyoruz. Şifa, tedaviye çok olumlu yanıt veriyor. gelişmeleri yine Instagram’dan paylaşmaya devam edeceğim.” Sarp Dakni’nin mücadelesine instagram.com/sarpdakni adresinden tanık olabilir, iletişime geçerek destek olabilirsiniz.
Kedilerle evini paylaşanlar bilir, öngörülemez zamanlarda -ki bu zamanlar hep uykunuzun vazgeçilemez anıdır- evde anlamsız bir koşuşturma, sağdan sola zıplama, bir şeyleri devirme olayları meydana gelir.
Uzmanlardan derlediğim sebep ve çözüm önerilerini dikkatinize sunayım da uykunuzun kalitesi bozulmasın.
İlk ihtimal, kedinizin aç olabileceği. En yaygın neden bu oluyor. Boş bir mama kabı herkesin tadını kaçırabilir. Gece yatmadan önce kedinizin doyduğuna emin olun. Sabahları da aynı saatte ona mama vermeye çalışın. Burada şu nokta kritik: Uyanır uyanmaz kedinize mama vermeyin. Uyanmanızla, mama kabını doldurmanız arasına yarım saat gibi belirli bir süre koyun. Mesela, 7’de kalkıyorsanız, 7.30’da mama verin. Böylelikle sizin uyanmanız ve ona mama vermeniz arasında bir ilişki kurmamış olur, her acıktığında sizi uyandırmaya kalkmaz.
HEMEN UYANMAYIN
Rutini olmadığı için sızlanıyor olabilir. Kediler kendi hareketleri pek tahmin edilebilir olmasa da tam bir kedi hareketi olarak sizden rutin oluşturmanızı bekliyorlarmış. Kumu düzenli aralıklarla temizlenmeli, mama kabı, su kabı, kedi evi, tırmalama tahtası ya da favori mobilyası gibi şeyler ona sormadan -nasıl olacak bilmiyorum- değiştirilmemeli. Aksi halde “Bu ne şimdi?” diyerek sızlanmaya başlayabilirler ve bunu da diledikleri zaman yapabilirler. En etkili yolu da sabah siz uykunuzun en güzel zamanındayken olur.
Ve tabii, enerjisini tüketmemiş olduğu için sızlanıyor olabilir. Uyumayı sevdiklerini biliyoruz ama kediler de oyun oynamaya bayılıyorlar. Evde beraber çok vakit geçirmiyorsanız, kedinizin erişebileceği noktalara onun sevdiği oyuncakları bırakmanız iyi olur. Beraberken de ona vakit ayırıp oyun oynamanız evin huzuru ve kedinizin mutluluğu için çok önemli. Kedinizi en iyi siz tanıyabilirsiniz, onun seveceği oyunu da bir şekilde bulursunuz. Size güveniyorum.
Uzmanlar şunu söylüyor: Kediniz çeşitli hareketler yaptı ve sizi uyandırdı. Öncelikle yapabildiğiniz kadar onun bu hareketlerini görmezden gelin. Hemen uyanmayın, uyanırsanız da kedinizle belli bir süre etkileşim kurmayın.