Adriyatik kıyısında bir Parkta Slaven Biliç'le röportajdayım. Biliç, 3 ay sonra başlayacak olan Avrupa Futbol Şampiyonası'dan sonra Hırvatistan Milli Takımını bırakacağını söyledi. İngiltere, Rusya, Almanya ve İtalya'dan kendisine gelen bir çok teklife rağmen en çok da Türkiye'de çalışmak istediğini söyleyince şaşırdım.
"Beşiktaş tam bana göre" deyince şaşkınlığım daha da arttı. Neden Beşiktaş? Anlattı Biliç: "Benim için Galatasaray olmaz.. Başında Fatih Terim gibi bir efsane var. Fenerbahçe olmaz, Aykut Kocaman gibi genç bir isimle çalışıyorlar.. Trabzonspor'da da kendisini kanıtlamış Şenol Güneş var. Beşiktaş'ın başında ise uzun vade için çalışan bir Hoca yok.. Ayrıca İstanbul'da benim ülkeme çok yakın.. "
BEŞİKTAŞ FEDA DEDİ VE BİLİÇ İŞİ YATTI
O, bunları anlatırken "ülkemizi ne kadar da iyi tanımış" diye düşünmeye başlarken röportajın en çarpıcı cümlesiyle çıktı huzura..
"Beşiktaş'ın çılgın taraftar grubunu da çok iyi biliyorum.
Boşver, kulak asma bu laflara. Çünkü “Sen daha bir hiçsin...” Alt tarafı bir gol attın. Senden 20 gün büyük olan Batuhan Karadeniz de bir zamanlar böyle bir gole imza attı. Hem de Beşiktaş’ta yaptı bunu. Ee ne oldu ondan sonra? Kulüp kulüp dolaşıyor işte. Anlayacağın, ‘Tutanamayanlar’ı oynuyor...
Nazım’a zindanı yaşatan Bursa’dan bir yıldız çıksın. Senin doğduğun yer Bursa, bir zamanlar önemli bir konuğu ağırladı. Sizin meşhur cezaevinden bir Nazım Hikmet geçti.. Hatta O’nun, Bursa Cezaevi’nin avlusunda futbol oynamışlığı bile var... O mavi gözlü dev topa hükmedişini de şöyle anlatmıştı bir şiirinde:
“Futbolda eski kurdum/En ağır hafbekleri yere vururdum/Bana mahsustur bu vuruş/Futbol potinlerim, kurşunkalemimden öğrendi bu zanaatı!
Nazım Bursa’da hapishanede futbol oynadı ama işte gel gör ki, karanlığı, zindanı yaşadı. Sen o coğrafyada aydınlığı, güzel oyunun zirvelerini yaşayabilirsin. Daha 16 yaşındasın. Uzun bir yol seni bekliyor. Ve bu yolun tüm duraklarına uğramak senin elinde...
Hem Nazım Hikmet bir şiirinde bak ne diyor?
En güzel deniz: Henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk: Henüz büyümedi...
ŞİMDİYE kadar TRT Spor için dünyanın sayılı takımlarının kamplarını ziyaret ettim.. Independiente’den Dinamo Kiev’e, Real Madrid’ten Bayern Münih’e, İspanya Milli Takımı’ndan, İtalya Milli Takımı’na kadar. Bu dev takımların kamplarında bulunmak özel bir ayrıcalıktı. Çok şey öğrendim.
2013-14 sezonu öncesinde de TRT Spor’daki “Kamp Günlüğü” programı için bizim Süper Lig takımlarını yerinde izlemek üzere yola çıktım. Bütün Anadolu takımlarını ziyaret ettim.
Kozmik odadaydım
Yeri geldi bazı ekiplerimizin tesislerinde futbolcuların kaldığı odalarda bile kaldım. Anlayacağınız, Süper Lig heyecanının başlamasına kısa bir süre kala takımlarımızın ‘kozmik’ odalarındaydım. Belki de şimdiye kadar ilk kez böylesine derin bir analiz yapıldı. Çimleri sulayan emektar işçilerden, masörlerden, malzemecilerden takımların en tepedeki isimlerine, başkanlara kadar futbolun tüm aktörleriyle görüştüm.
Ve ortaya ilginç sonuçlar çıktı. İşte o sonuçlar...
ŞAMPİYON ADAYLARI AÇIK ARA CİMBOM
TEKNİK adamların bazıları favorilerini gizli söyledi. Ancak konuştuğum teknik adam ve futbolcuların yüzde 70’i Galatasaray’ı favori görüyor.
Futbolculuktaki büyük başarılarını teknik direktörlükte tekrarlamak isteyen Sivasspor hocası “Bu takım iki kez şampiyonluk yarışında direkten dönmüş ama benimle başaracak” dedi.
Dünyanın gelmiş geçmiş geçmiş en iyi 11’i yapıldığında bir çok bölge için tartışma yaşanır. Ama bir bölge var ki oranın ismi tek. Alternatifsiz mevki sol bek. Tartışmasız ismi ise Roberto Carlos..
Palmeiras, İnter Milan, Real Madrid, Fenerbahçe ve Corinthians’ta oynadı. Hepsinde de büyük başarılara imza attı. Real Madrid’in efsanevi ismi oldu.. Fenerbahçe’nin unutulmazları arasına girdi. Brezilya Milli Takımı’nda sağdaki Cafu’yla kanat futbolunun zevkle izlenen iki isminden biriydi. 2002 Dünya şampiyonluğunun önemli mimarlarından. Son olarak Rus ekibi Anzhi’de 1 yıl Guus Hiddink’in yardımcılığını yaptı.
TESİSLERDEN ÇIKMIYOR
VE Carlos’un yolu Sivas’a düştü.. Sivasspor’un Teknik Direktörlüğü’ne getirilen Brezilyalı çok iddialı...
Carlos’u Sivas’ta ziyaret ettim. TRT Spor’da yaptığım Kamp Günlüğü programı için görüştüğüm Roberto Carlos’la daha önce İstanbul’da ve Sao Paulo’da buluşmuştum. Bir gün Sivas’ta randevulaşacağım aklımın ucundan geçmezdi. Hem de teknik adam olarak..
Carlos, Sivas’a kısa sürede alışmış... Sao Paulo, Madrid ve İstanbul’da evi var. Sivas’ta ise kamp tesislerinde kalıyor. Böyle tercih etmiş. “Futbolcularla birlikte olup onları daha iyi motive ederim” diyor..
Senegal’in başında 98 Dünya Kupası ve 2000 Avrupa Şampiyonu Fransa’yı ilk maçta devirince tüm dünya onu konuşmaya başladı. O, turnuvada milli takımımızla oynadıkları çeyrek final maçıyla da ülkemizde hafızalara kazındı..
Bu sıradışı Fransız şimdi yaşam mücadelesinde... Küçük bir takımda güçlü rakiplerine kafa tutan adam şimdi de dev bir rakibe meydan okuyor..
Vücuduna yerleşen kanser hücrelerini de dize getirebilmek için savaşta..
KANSER, HELE BiR FUTBOL ADAMINA HiÇ YAKIŞMIYOR
KANSER hayatımızda bir çok sevdiğimizi aramızdan aldı. Tıp dünyasını en çok uğraştıran hastalık.. Yüzyıllardır gündemde. Hele futbolun bir aktörüne musallat olduğu zaman daha da gündeme geliyor. Aslında kimseye yakıştıramıyoruz ama bir futbol adamıyla hiçbir zaman yan yana getiremiyoruz bu sinsi belayı..
Metsu, kanser teşhisi konduğunda duygularını şöyle ortaya koymuş:
“Büyük bir şoktu. Eşimle birlikteydik ve hastaneden ayrılırken ikimiz de ağlıyorduk. O an insanın aklına başta çocukları olmak üzere, çevresindeki herkes geliyor.”
METSU: “BU HÜCRELERE YENİLMEYECEĞİM”
İşte felaketten yüzyıllar sonra o kente çok uzaklardan bir kahraman geldi. Diego Armando Maradona. Kentin kara hatırasını sildi. Bir halkı ayağa kaldırdı.
NAPOLİ VE MARADONA BİR "AŞK" MASALIDIRPompei Napoli için ne kadar acı bir anı ise Maradona da o derecede güzel bir hatıra... Maradona ve Napoli, bir kent ile bir efsanenin birbiriyle uyumunun şahane örneği. İkisinin birlikteliği bir aşk tadında. Maradona, çizmenin güneyinde gerçek bir destan yazdı... Napoli halkı da O'nu bağrına bastı..
O, Napoli için Neler yapmadı ki..
Napoli gibi mütevazı bir kent 1987 ve 1990 yılında Serie A şampiyonu olurken dümende Tangocu vardı..
Milan, Juventus, İnter, Roma, Lazio gibi devlerin arasından sıyrılıp şampiyon olmak elbette bir mucizeydi.. Ama yeryüzüne mucizeler yaratmak için gelmemiş miydi Maradona... Bu küçük şehre 1989’da UEFA kupası gelirken baş aktör yine çılgın Arjantinliydi.
MARADONA'DAN NAPOLİ HALKINA: "BİR GÜNLÜĞÜNE ARJANTİNLİ OLUN"1990 Dünya Kupası İtalya'da yapıldı. Yarı final Armando'nun ikinci evi Napoli'deydi. San Paolo Stadı İtalya-Arjantin kapışmasına ev sahne oldu.
Türkiye’yi futbolda Kadınlar Şampiyonlar Ligi’nde temsil etmeye hazırlanan takımın şampiyonluk primi için Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan “Federasyonumuzun bize reva gördüğü para ne yazık ki bu. Bu rakam çok komik. İade süreciyle ilgili çalışmayı bitirir bitirmez ödülü geri vereceğiz” dedi.
ÇOĞU yetim, öksüz ya da parçalanmış aile çocuğu olarak büyüdü. Babasız-anasız büyümenin acısını yüreklerinin bir tarafına koyup futbol topunun peşine düştüler. Kimi Karslı, kimi Mardinli, kimi Tokatlı, kimi Kadifekaleli, kimi de Bükreş’in kenar mahallelerinden. Hepsi de yoksul aile çocuğu, kazandıklarıyla ev geçindiriyorlar... ‘Beckham’ diye çağrılanı da var saç modeliyle ‘Gullit’e özenen de... Onlar sokağın kızlarıydı. Futbol onları bambaşka ufuklara sürükledi. Şimdi hepsi birer yıldız. Önce Konak Belediyesi Kadın Futbol Takımı’nda Türkiye şampiyonluğa uzandılar.. Şimdi de ülkemizi Kadınlar Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde temsil etmeye hazırlanıyorlar.
ERKEK FUTBOLCULARLA KIYASLANAMAZ
PEKİ, bu başarı öyküsünü yazan kızlar Türkiye Futbol Federasyonu’ndan yeterli desteği görüyor mu? Asıl dram işte burada başlıyor. Yıldırım Demirören yönetimi Türkiye Kadınlar Süper Lig Şampiyonu’na 30 bin TL birincilik ödülü göndermiş. Mesela bu para Fenerbahçeli Selçuk Şahin’in maç başına aldığı 12 bin Euro’dan daha az. kadın spor dallarına yaptığı yatırımlarla dikkat çeken Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan, ödül olarak gönderilen parayı komik buluyor. Tartan bu parayı Futbol Federasyonu’na iade edeceklerini açıkladı.
DEMiRÖREN TEBRiK BiLE ETMEDi
TARTAN, “Hukukçu arkadaşlarım iade süreciyle ilgili çalışmayı bitirir bitirmez 30 bin TL’yi iade edeceğiz. Bizler ülkemiz için kadın futbolunda Şampiyonlar Ligi’ne katılıyoruz. Rakiplerimiz Bayern Münih, Real Madrid gibi takımlar. Federasyonumuzun bize reva gördüğü para ne yazık ki bu. En azından Kadın Ligi’nin bazı maçlarını İddaa oyununa koyabilirler. Hepsini bırakın Başkan Yıldırım Demirören, bu çocukları arayıp tebrik bile etmedi. Oysa bu takımın bütün oyuncuları her İzmir’e gelişinde Demirören’i havaalanında çiçeklerle karşılardı” ifadelerini kullandı.
OKUDUKTAN sonra kim unutabilir ezilenlerin haykıran sesi Maksim Gorki’nin Ana’sını.. Sosyalist devrim evresindeki bir toplumun sancılarını yüreğinde duyumsayan, oğlu Pavel’e ve onun arkadaşlarına “yoldaşlık” eden Nilovna..
Peki “Rüzgâr Gibi Geçti”nin Scarlett O’Hara’sına ne demeli? Yakınlarının ölümüne tanık olan, sahip olduğu her şeyi yitiren ama yine de yaşama bağlı kalan ve umudunu hiç tüketmeyen kadın..
JEANNE D’ARC, ANNA KARENİNA, MERYEMCE..
HADİ, anımsayın Yüzyıl Savaşları’nı. Gördüğü bir rüyadan sonra çocuk yaşta Fransa ordusuna katılıp İngilizlere karşı zaferler kazanan ama sonunda cadılık suçlamasıyla Britanya’da diri diri yakılan Azize Jeanne D’Arc’ı..
Biter mi kadın kahramanlar...
Özgür olmanın, kendini arayışın, toplumla zıtlaşmanın bedelini, hayatını sonlandırarak ödeyen Madame Bovary’yi nereye koyarım acaba? Peki, saf ve temiz bir evliliğin mutluluğu ile yasak bir ilişkinin düş kırıklıkları arasında direnen Anna Karenina’ya ne demeli?
Halide Edip’in Ateşten Gömlek’teki Ayşe’si; Reşat Nuri Güntekin’in ele avuca sığmaz Çalıkuşu Feride’si.. Yaşar Kemal’in direngenliğiyle tabiata ve sosyal çevreye meydan okuyan Meryemce’si..
SOFRADAKİ YERİ ÖKÜZÜMÜZDEN SONRA GELEN KADINLARIMIZ..