Sedef Batı

Obezitenin çaresi bulundu mu?

6 Haziran 2018
Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de obezite görülme sıklığı gün geçtikçe artıyor. Bununla birlikte bilim o kadar ilerledi ki her geçen gün aklımıza hayalimize sığmayan yeni gelişmeler yaşanıyor. Peki, diyet ve spor yapmadan istediğimiz kiloya ulaşmamızı sağlayacak bir mucize yakında keşfedilir mi acaba? Bilim insanları kronik ve metabolik hastalıklarla ilgili müthiş çalışmalar yapıyor. Belki de yakın zamanda tek bir hap içerek kilolarımızdan ve metabolik hastalıklardan bir çırpıda kurtulabilmemiz an meselesidir.

Sabri Ülker Metabolik Araştırmalar Merkezi tarafından Harvard Üniversitesi’nde, 29-30 Mayıs tarihlerinde Sabri Ülker Vakfı ev sahipliğinde düzenlenen II. Metabolizma ve Yaşam Sempozyumu, Nobel Tıp Ödülü sahibi konuşmacılarıyla bilim dünyasında ses getirdi. Biz de Sabri Ülker Metabolik Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ile merkezde kronik ve metabolik hastalıklarla mücadele için yürütülen çalışmaların detaylarını konuştuk.

Sabri Ülker Metabolik Araştırmalar Merkezi ne zaman ve hangi amaçla kuruldu. Bu merkezde neler yapılıyor?

Burası çok genç bir merkez. 2014 yılında Yıldız Holding’in desteğiyle Harvard Üniversitesi bünyesinde kuruldu. Merkez kurulduğunda iki amacı vardı. Bir tanesi toplum sağlığını tehdit eden kronik hastalıkların mekanizmalarına inmek ve çözüm bulmak amacıyla araştırmalar yapmak, ikincisi de bu alanda faaliyet gösterecek genç insanların gelişmesine katkıda bulunmak. Bu merkezde aynı zamanda  bu alanda çalışan gençlerin kariyerlerini geliştirmelerine  katkı sağlıyoruz.

Siz ve ekibiniz çok önemli bir çalışmaya imza attınız. Bize biraz bu buluştan bahseder misiniz?

Daha önce kolesterolün zararlı etkilerine karşı hücreleri savunan ve ‘metabolik muhafız’ dediğimiz “Nrf1” molekülünün çok önemli bir görevi daha olduğunu keşfettik. Nrf1 molekülü, hücrede kolesterol seviyelerini güvenli bir aralıkta tutarak bu şekilde karaciğer dokusu yağlanmasını ve hasarını önlüyor. Kolesterolün zararlı etkilerine karşı hücreleri savunan Nrf1 molekülünün kahverengi yağ dokularının da dejenerasyonunu önlediğini keşfetti. Obezite ve metabolik hastalıklarla olan savaşta bu araştırma son derece önemli çünkü obezite ve diyabet ilaçlarının geliştirilme potansiyelini açığa çıkarması açısından çok büyük bir adım.

Yazının Devamını Oku

Eyvah çocuğum eş cinsel mi?

5 Haziran 2018
Bir gün ilkokula giden oğlunuz gelip “ben kız olmak istiyorum” derse…

1- Öncelikle eş cinsellik nedir? Basit bir tanımını yapabilir misiniz? Temelinde ne yatıyor?

Eşcinsellik, aynı cinsiyette olduğumuz kişiye karşı duyulan romantik duygular, cinsel arzu, davranışlar ve de algılamaları içeren kalıcı bir durum olarak tanımlanabilir. Tartışmalar sürmekle birlikte eş cinselliğin gelişim döneminde anne ve baba ile bağlanma ve özdeşim sorunları yatmaktadır. Baba ile bağlanmayan erkek, içsel olarak ondan ve erkek olgusundan uzaklaşabilir. Anne ile bağlanamayan kız, içsel olarak ondan ve kız olma olgusundan uzaklaşabilir.

2- Peki, eş cinselliğe tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır diyebilir miyiz?

Kesinlikle hayır. “Hastalık” tanımına uymaz. Bir şeyin hastalık olarak tanımlanması için kişinin günlük hayatını, işlevini bozucu bir etkiden ve biyolojik temellerden bahsetmemiz gerekir. Eş cinselliğin biyolojik temellerine dair sınırlı iddialar olmasına karşın kanıtlar bulunmamaktadır.

3- Özellikle bizim ülkemizde aileler bu konuda çok tedirgin ve tepkililer. Çocuklarında bir şeylerin farklı olduğunu fark etseler bile görmezden geliniyor ve üstü örtülmeye çalışılıyor. Ailelere bu konuda tavsiyeleriniz nelerdir?

Halkımız bu durumu “sapkınlık, anormallik ve büyük günah” olarak algıladığı için tepkili. Ailelerin çocuklarındaki farklılıkları görmezden gelmesi ya da gizlemesi sadece cinsellikle ilgili değil “olumsuz algılanan” tüm özellik ve farklılık için geçerli. Örneğin çocuğun bedensel, zihinsel, gelişimsel bir sorunu olduğunda da aileler bunu yapabiliyor. Çünkü farklı görülen her şey toplum tarafından ayıplanabilir. Üstün zekalı çocuklar bile alay konusu edilebiliyor. Bunu bile saklamak zorunda kalan aileler var.

Çocuk sizin çocuğunuz. Hatta size verilen bir hediye bir emanet. Hiç kimsenin onu yargılamaya hakkı yok. Fiziksel, zihinsel, sosyal, psikolojik vs. ebeveyn olarak sizi endişelendiren ne olursa olsun işin uzmanına danışın.

Yazının Devamını Oku

Anne-bebek dostu ürünler

23 Mayıs 2018
İşte annelerin hayatını kolaylaştıracak pratik ürünler listesi...

Dışarıdan bakıldığında hiç bu işlerden anlamıyormuşum gibi görünsem de bebek bakımı konusunda hayli ileri derecede tecrübem vardır. Bebeği yıkamak, ateşini düşürmek, acil durumlarda müdahale etmek konusunda annelerin yaşadığı o paniği yaşamadan gayet sakin bir şekilde aksiyon alırım. Bu yüzden bebek bakımı konusunda fırsatını bulduğumda bilgiçlik taslarım :) Bir çocuk doğurtmadığım kaldı, onu da izin verseler gayet güzel bir şekilde icra ederim gibi geliyor bana. İzlediğim onca doğum videosu işe yarar herhalde :) 

Öğrenciyken ilkokul çağındaki çocuklara bakıcılık yapmışlığım var ama ilk amatör bakıcılık hayatıma altı yaşındayken kolu kırılan anneanneme yardım olsun diye bezini alıp mamasını yedirdiğim kuzenim Erdinç ile başladım. Erken yaşlarda eğitildiğimden olacak ki yeğenim Thomas'ın bakımı için ablama yardımcı olurken artık profesyonel bir bakım hemşiresi haline gelmiştim.

Efendim çocuk büyütürken karşılaştığım bazı zorluklar oldu tabii benim de :) Sonuçta doğuştan öğrenilmiyor bu işler...

Banyo yaptırırken bebeğin gözüne kaçan su ve şampuan sorunu, şurup içirirken döktüğümüz ecel terleri ve gecenin köründe poposuna bir türlü yerleştiremediğimiz ve sürekli geri çıkan fitili içeride tutma çabaları ve daha niceleri...

Tek başına çocuk bakmak zorunda kalanların işi gerçekten çok zor ancak annelerin hayatını kolaylaştıran birçok ürün onların da imdadına yetişiyor.

Banyo şapkası

Bebekler genelde banyoyu severler ama kafalarına ve yüzüne gelen sudan rahatsız olurlar. İşte resimdeki gibi bu amaç için üretilmiş bir banyo şapkası aldığınızda artık banyo vakti ikiniz için de daha keyifli hale gelecektir.

Yazının Devamını Oku

Bu kadar güzel bir dönemde neden depresyon yaşanır ki

11 Mayıs 2018
.

Bir kadın hamilelik dönemi boyunca hormonal, fizyolojik ve psikolojik olarak çok güçlü değişimler yaşar. 9 ay boyunca yaşadığı bu sürecin bitiminde ise 6 hafta süren lohusalık dönemine girer. Bazı anneler bu dönemi sorunsuz atlatabilirken bazıları ise daha sorunlu bir lohusalık dönemi geçirebilir. Yapılan araştırmalar dünyada doğum yapan her 5 kadından birinin lohusalık depresyonu yaşadığını söylüyor*. Peki, biz toplum olarak lohusalık depresyonunun ne kadar farkındayız? Tüm yönleriyle Lohusalık depresyonunu Psikolojik Danışman Dolunay Kadıoğlu ile ele aldık.

Genelde lohusalık depresyonu ile lohusalık hüznü karıştırılıyor. Nedir ikisinin arasındaki fark?

Anne olmak, aileye yeni bir bireyin katılması çok güzel bir olaydır. Bununla beraber doğum sonrası yaşanabilen duygusal değişimler başta anneyi olmak üzere beraberinde aileyi zorlayabilir.

Kadının doğumdan sonraki ilk bir iki hafta içinde yaşadığı hüzün, iç sıkıntısı, bazen ağlama hissi ve karamsar düşüncelere ‘lohusalık hüznü/sendromu’ denirken, bu sürenin 2 aydan 2 yıla kadar uzaması durumuna ‘Lohusalık Depresyonu’ denir. Lohusalık hüznü bir iki hafta içinde kendiliğinden geçer. Uzadığı durumlar olabilir ya da doğum sonrasından itibaren depresyon belirtileri olarak ortaya çıkabilir ve uzayabilir.

Peki, neden bu kadar güzel bir dönemde depresyon yaşanabiliyor?

• Gebelikte yüksek olan östrojen ve progesteronun doğumdan sonra azalması

Yazının Devamını Oku

Lohusalık depresyonunun farkında mıyız?

11 Mayıs 2018
.

Bir kadın hamilelik dönemi boyunca hormonal, fizyolojik ve psikolojik olarak çok güçlü değişimler yaşar. 9 ay boyunca yaşadığı bu sürecin bitimin de ise 6 hafta süren lohusalık dönemine girer. Bazı anneler bu dönemi sorunsuz atlatabilirken bazıları ise sorunlu bir lohusalık dönemi geçirebilir. Yapılan araştırmalar dünyada doğum yapan her 5 kadından birinin lohusalık depresyonu yaşadığını söylüyor*. Peki, biz toplum olarak lohusalık depresyonunun ne kadar farkındayız?

OnuncuAy projesini hayata geçiren Bayer Tüketici Sağlığı Türkiye Ülke Müdürü Taygun Günay ile “Lohusalık Depresyonu Farkındalık Haftası” nedeniyle keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Hem anneleri, kendileri gibi sorun yaşayan diğer annelerle aynı platformda buluşturan bu projenin detaylarını hem de bir baba olarak eşinin lohusalık döneminde neler yaşadığını konuştuk. 

1. Öncelikle; bir baba olarak, böyle bir projenin içinde yer aldığınız için, nasıl hissettiniz kendinizi? Nelerin farkına vardınız?

Bir baba olarak, bu projenin içinde yer almak büyük mutluluk. Bebek için, annenin konumu, ilk doğduğu andan itibaren tartışılmaz, her ne kadar üzerinde çok konuşulmasa da; anne kadar, babanın da rolü var.

Bir kadın, anne rolünü üzerine aldığı an, dünyanın en büyük sorumluluğunu yüklenmiş gibi hissediyor, haksız da sayılmazlar elbette. Bununla birlikte içinde bulunduğu durumun psikolojik etkisi, doğum sonrası fizyolojisi, adaptasyon sürecini iyice zorlaştırıyor.

İşte burada babalara büyük görevler düşüyor. Anneye destek olmak, bebeğinin hayatına dâhil olmak, baba rolünü daha da perçinliyor.

Yazının Devamını Oku

Bir çorap deliğinin yüreğimde açtığı kara delikler...

5 Nisan 2018
Bir çorap deliği der geçeriz ama bakın nasıl onarılması güç yaralar bırakıyor insanda, nasıl saplantı haline dönüşebiliyor.

Bu hafta sizlere bir çorap deliğinin hayatımı nasıl değiştirdiğini ve başıma nasıl bir çorap ördüğünü anlatmak istiyorum yüksek müsadenizle...

***

Tanıyanlar bilir ne tür bir çorap hastası olduğumu ama neden manyaklık derecesinde çorap sevgimin olduğunu pek kimseyle paylaşmadım bugüne kadar. 

Tatatataaaam bugün bir sırrımı daha ifşa etmenin haklı grurunu yaşıyorum.

***

Hayatım boyunca külotlu çorap denen şeyden nefret ettim. Bir kere ismi çok çirkin. Külotla çorap arasında o kadar mesafe varken hangi sivri akıllının aklına gelmiş acaba ikisini birleştirmek ve o gereksiz şeyi icat etmek. Kendisini buradan saygıyla anıyorum :)

Okula giderken önlük/formaların altına kışın kısa çorap giymeme izin verilmediği için mecbur o çirkin, bunaltan, içinde nefes alınmayan kalın çorapları giymek zorunda kaldım yıllarca. Bi kere yünlü ve çok kalındılar, dokununca bile huylanıyordum.  Bütün gün onu giymek zorunda kalmak Çin işkencesiyle eşdeğer bir şeydi benim için.

Ya cırt kırmızı olurdu bu çoraplar ya lacivert, ya da siyah... Herkes bir çorapla bir yıl idare ederken benim çoraplar bir ay içerisinde deliniyordu her ne hikmetse. Baş  parmaklarım bari özgürlüğün tadını çıkarsın istiyordum herhalde. Bazen öyle zamanlar oluyordu ki sabah hazırlanırken ayağıma geçirdiğim her çorap delik olurdu sonra mecbur deliklilerden birini giyip giderdim okula... 

Yazının Devamını Oku

Mental orgazm nedir?

19 Ekim 2017
Mental orgazm, düşünce gücü ile orgazm olmak anlamına gelir. Herhangi bir cinsel uyaran olmadan orgazm olmak kulağa pek mümkün gibi gelmese de düşünce gücüyle orgazm olmanı mümkün olduğunu savunanlar var ve buna "mental orgazm" ya da "zihinsel orgazm" adı veriliyor.


ORGAZM OLMAK O KADAR KOLAY MI?

Mastürbasyon yoluyla ya da partneri ile yaşadığı cinsel ilişki sırasında dahi orgazm olamayan onca kadın varken orgazmnın sadece düşünce gücü ile yaşanabileceğini bilmek hayli ilginç. Orgazm Bilimi (The Science of Orgasm) kitabının yazarlarından Dr. Barry Komisaruk, zihinsel orgazm konusunda bir araştırma yapmış.


FİZİKSEL UYARAN OLMADAN ORGAZM...

Mental orgazm kavramını ortaya atan ve bu konuyu inceleme altına alan Dr. Komisaruk, yaptığı araştırmalar sonucunda beynin seks sırasında çalışan kısımlarının herhangi bir fiziksel yardım olmadan da kapanıp açılabildiğini ortaya atmış. Ayrıca hastaları üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda orgazm olduğu anları düşünerek zevk alan kadınların beynindeki zevk merkezinin orgazm yaşayan bir kadınla aynı işlediğini ortaya atmış. Yani kadınlar erkeklerden farklı olarak fiziksel uyaran olmadan da orgazm olabiliyormuş.  

Gerçekten böyle bir şey mümkün mü ve eğer mümkünse bu şekilde orgazm olmak için neler yapmak gerekir? Hepimizin aklına takılan bu soruları uzmanlarımız yanıtlıyor.


Jinekolog Op. Dr. Kaan Kocatepe

İnsan beyni, yeterince güçlü canlandırılan bir deneyimi gerçekmiş gibi algılama yeteneğine sahiptir. Bu özellikten en çok faydalanan kişiler atletlerdir. Koşuya çıkmadan önce zihinlerinde koşunun güçlü görsel ve işitsel öğelerle oluşturulmuş bir antrenmanını yapmakta ve buna hedefe ulaştığı anda elde edeceği olumlu duyguları da eklediğinde beynini koşullandırmış olmaktadır.

Benzer şekilde bir kişi zihninde yeterince güçlü bir deneyim oluşturduğunda, buna NLP (nörolinguistik programlamada) pozitif imgeleme adı verilir, bu deneyimin doruğunda bekleyen orgazm hissine kolayca ulaşabilecektir. Yine NLP'ye göre kişi görsel, işitsel ve dokunsal öğeleri ne kadar güçlü canlandırırsa deneyim de o kadar güçlü olacaktır. Bu arada dokunulmak ve dokunmak yanında koku ve hatta tat duygularını da deneyimine eklemesi orgazm hissini güçlendirecektir.


Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı - Cinsel Terapist Gökçen Erdoğan

Kesinlikle mümkün. Erkekte fizyolojik zorunluluklar var. Yani önce sertleşmesi ve orgazm esnasında da boşalması şart. Yani duygusal boyut öncelikli değil. Onda belirleyici olan fiziksel görüntü ve gerçek temas. Oysa kadında duygusal boyut kuvvetli ve kadının boşalmadan orgazm olması da mümkün. Dolayısıyla düşünce gücüyle yoğunlaşarak, o anı birebir zihninde birebir yaşayarak orgazm olması mümkün. Uzakdoğu'nun binlerce yıllık cinsel yogası olan tantrada da orgazm kontrolü sağlanıyor. Bu öğreti de Dr. Komisaruk'un bahsettiklerini yapıyor aslında.

Düşünce yoluyla zihinsel orgazmı henüz deneyimlememiş kadınlara önerimse; yalnız oldukları bir anda en iyi sevişmelerini anımsayarak ya da hayal ettikleri sevişmeyi kafalarında kurgulayarak yoğunlaşmaları, tüm dokunuş ve öpüşleri gerçekmiş gibi hayal etmeleri ve duygularını serbest bırakmaları. Sanırım çok da zorlanmayacaklar. Çünkü özellikle Türk kadını gerçek bir birleşme yaşanıyorken bile orgazm açısından şanssız sayılır.


Jinekolog Op. Dr. Burcu Kardaş Arslan

Orgazmın cinsel temas olmadan da gerçekleştiğini rüyada orgazm olma durumundan biliyoruz. Bunu temel alırsak mental olarak da orgazm gerçekleşebileceğini söylemek yanlış olmaz.

Yapılan araştırmalarda sadece fiziksel temas ile orgazm olmanın tek başına yeterli olmadığı, buna ek olarak zihinsel düşünce ve dürtülerin de orgazm için olmazsa olmaz faktörler olduğunu ortaya koymuştur.


Psikoterapist Dr. A. Cem Keçe

Yapılan son bilimsel araştırmalar kadın orgazmında zihinsel süreçlerin fiziksel süreçlerden daha önemli olduğuna dair bulgular olduğunu söylese de, fiziksel bir uyarıcı olmadan sadece düşünce gücüyle orgazma ulaşmak yani "mental (zihinsel) orgazm" yaşamak mümkün değildir. Çünkü kadınlar klitorisleriyle cinsel doyuma ulaşırlar ve dokunsal canlılardır, aşkı, sevgiyi, şehveti, boşalmayı veya orgazmı dokunarak yaşayabilirler. 

Hazırlayan: Sedef Batı

Mastürbasyon yoluyla ya da partneri ile yaşadığı cinsel ilişki sırasında dahi orgazm olamayan onca kadın varken orgazmnın sadece düşünce gücü ile yaşanabileceğini bilmek hayli ilginç. Orgazm Bilimi (The Science of Orgasm) kitabının yazarlarından Dr. Barry Komisaruk, zihinsel orgazm konusunda bir araştırma yapmış.

Mental orgazm kavramını ortaya atan ve bu konuyu inceleme altına alan Dr. Komisaruk, yaptığı araştırmalar sonucunda beynin seks sırasında çalışan kısımlarının herhangi bir fiziksel yardım olmadan da kapanıp açılabildiğini ortaya atmış. Ayrıca hastaları üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda orgazm olduğu anları düşünerek zevk alan kadınların beynindeki zevk merkezinin orgazm yaşayan bir kadınla aynı işlediğini ortaya atmış. Yani kadınlar erkeklerden farklı olarak fiziksel uyaran olmadan da orgazm olabiliyormuş.  

Gerçekten böyle bir şey mümkün mü ve eğer mümkünse bu şekilde orgazm olmak için neler yapmak gerekir? Hepimizin aklına takılan bu soruları uzmanlarımız yanıtlıyor.

Jinekolog Op. Dr. Kaan Kocatepe

Yazının Devamını Oku

Ruhum Güney Fransa’da kaldı!

20 Nisan 2017
Hem davet eden firmayı çok sevdiğim hem de gezinin yapılacağı yer beni çok cezbettiği için topuklarım kıçıma değe değe çıktım yola.

10-13 Nisan tarihleri arasında bir basın davetine katıldım. Normalde pek sık yapmadığım bir şeydir ama bu sefer hem davet eden firmayı çok sevdiğim için hem de gezinin yapılacağı yer beni çok cezbettiği için topuklarım kıçıma değe değe çıktım yola.

Havaalanında bizi karşılayan firma yetkililerini görür görmez aldığım enerjiden çok güzel bir gezi olacağını anlamıştım zaten ama bu kadarını tahmin edememiştim doğrusu…

Benimle birlikte diğer basın mensupları, bloggerlar ve Bioderma’dan dünya tatlısı 3 arkadaşla  birlikte toplam 13 kişiydik. Nice Havaalanı’na vardığımızda bizi bekleyen özel arabalara binerek Cannes’taki otelimize doğru yola koyulduk. Bu otel festival sarayının hemen dibinde olduğu ve festival zamanı ünlülere ev sahipliği yaptığı için kırmızı halının başladığı otelmiş. 

En fiyakalı odalardan birini bana vermişler. Yanlış mı geldim acaba diye birkaç kez adımın yazdığı ekranı kontrol ettim ama gerçekten benimmiş :) Sonra Bioderma ürünleri ile dolu makyaj çantası ilişti gözüme. Zaten alerjik bir cildim olduğu için bazıları kullandığım ürünlerdi ama içlerinde hiç denemediklerim de vardı. Hepinizle tek tek ilgileneceğim diyerek muhteşem deniz manzaralı odama veda edip akşam yemeğine çıktık.

Birbirimizi hiç tanımamamıza rağmen hemen kaynaşıverdik. Çok keyifli bir akşam yemeğinin ardından yarın için enerji toplamak üzere odalarımıza döndük.

Hayatımda ilk defa helikoptere bineceğim için biraz tırsıyordum ama korka korka da olsa binecektim o dönerkanata. Herkes biner ben alttan el sallarsam orta yerimden çatlayıverirdim maazallah. Zaten herkes ilk defa binecekti ve çoğumuz korkuyorduk.

Yazının Devamını Oku