Sedat Ergin

Yargıtay’ın Gezi kararı ışığında Arap Baharı’na bakmak

5 Ekim 2023
***

GEZİ Parkı soruşturmasına ilişkin toplam 657 sayfa tutan ilk iddianamenin 2019 şubat ayı sonunda açıklanmasından sonra metinde dikkatime takılan bir durumla karşılaşmıştım. Buradaki mesele, iddia makamının Gezi Parkı olaylarını “Arap Baharı” ile ilişkilendirirken, Arap Baharı’nın niteliği konusunda iki farklı tespit ortaya koymuş olmasıydı.

Şöyle ki, iddianamenin ilk bölümünde Arap Baharı “Arap dünyasında meydana gelen büyük sonuçları olan bir harekettir. 2010 yılında başlayan ve günümüzde de süren, Arap coğrafyasında yaşanan halk hareketlerine verilen ortak addır” şeklinde tarif ediliyor.

Bu bakışta önem taşıyan unsur, aktardığımız tariften sonra Arap Baharı’nın “Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları taleplerinden ortaya çıktığı”nın vurgulanmasıdır. Protestolar, mitingler, gösteriler ve iç çatışmalar yaşandığı ve “halkların özgürlük mücadelesi adı altında hükümetleri resmen devirdikleri” belirtiliyor ardından.

Kayda değer bir diğer tespit, bu süreçte “İslami demokrasi taleplerinin artması”dır. “Siyaset bilimciler bu eşi görülememiş halk hareketini Arap dünyasında yaşanan en büyük değişim olarak adlandırmaktaydı” iddianameye göre.

Bu hareketlerin yaşandığı ülkeler arasında Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen sıralanmaktaydı metinde.

Altını çizmemiz gereken nokta, burada hâkim olan bakışın Arap Baharı’nın halkların demokrasi, özgürlük, insan hakları taleplerinden ortaya çıktığı kabulünü esas almasıdır.

***

İddianamenin ilerleyen bölümlerinde ise bu kabulün yerini biraz daha farklı bir bakışa bıraktığını fark ediyoruz. Bu çerçevede Taksim Gezi Parkı olayları Arap Baharı ile ilişkilendirilerek,

Yazının Devamını Oku

Yargıtay’ın Gezi kararının Avrupa Konseyi cephesinde muhtemel sonuçları

30 Eylül 2023
Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi’nin önceki gün aralarında Osman Kavala’nın da bulunduğu Gezi Davası sanıkları hakkında verdiği kararla birlikte, Türkiye ile Avrupa Konseyi sistemi arasında tam bir kilitlenmenin ortaya çıktığını söylemek mümkündür.

Yazıya devam etmeden “Avrupa Konseyi Sistemi” ile neyi kastettiğimizi açalım. Bu ifade ile bir ucunda A) Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), diğer ucunda ise B) Bu mahkemenin kararlarının uygulanmasını denetlemekten sorumlu olan Konsey’in siyasi kanadı, yani üye ülkelerin temsil edildiği Bakanlar Komitesi’nin yer aldığı bir yapıdan söz ediyoruz.

Tabii Konsey’e üye ülkelerin parlamenterlerinin bir araya geldiği Parlamenterler Meclisi (Assamble) de denkleme dahil edilebilir.

*

Avrupa Konseyi dediğimizde, bu yapı içindeki ülkelerin kayda değer bir bölümünün aynı zamanda Avrupa Birliği’ne üye olduklarını da dikkate almamız gerekiyor. O zaman Türkiye’nin AB ile ilişkileri de bu alanda yaşanan gelişmelerin etkisine açık hale geliyor kaçınılmaz olarak. Burada önemli bir geçişkenlik var.

Bu arada, Bakanlar Komitesi’nde doğrudan hükümetlerin aldıkları tutumlar söz konusu olduğundan, alınan kararlar Türkiye’nin bu kararların arkasındaki ülkelerle ikili düzeydeki siyasi ilişkilerini de yakından ilgilendiriyor.

Komite’nin gündeminde bir süredir bu dava nedeniyle Türkiye’ye uygulanması tartışılan yaptırımlar meselesinin de bulunduğunu hatırlarsak, konunun hassasiyeti daha da belirginleşiyor.

*

Bu girişten sonra Yargıtay’ın son kararının Avrupa Konseyi cephesinde yaratması muhtemel sonuçlara daha yakından bakabiliriz.

Yazının Devamını Oku

Hazine Bakanı Şimşek’i Goldman Sachs merkezinde dinleyince...

21 Eylül 2023
NEW YORK

DÜNYANIN önde gelen yatırım bankalarından Goldman Sachs’ın New York kentinin güneyindeki finans merkezinde bulunan binasının 43’üncü katına çıktığınızda, gökdelenlerle kaplı Manhattan adasının görüntüsünü birden bütün etkileyiciliğiyle karşınızda buluyorsunuz.

Buradaki yemek salonunda, Türkiye’nin belli başlı holding ve şirketlerinin, bankalarının tepe yöneticileri ile ABD finans dünyasının temsilcileri, fon yöneticileri, Türkiye’de izlenen yeni “rasyonel” politikaların ışığında Türk ekonomisinin görünümünün değerlendirildiği toplantının ertesinde bir aradalar.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Türkiye -ABD İş Konseyi (TAİK) ve Goldman Sachs’in ortaklaşa düzenledikleri 13’üncü Türkiye Yatırım Konferansı’nda Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından yapılan sunum, yemekteki sohbetlerin ana konusunu oluşturuyor. Şimşek, sabah yine aynı merkezde dünyanın önde gelen yatırımcı fonlarının yöneticileri ile bir araya gelmişti.

Şimşek’in geçen haziran ayı başında Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini üstlenmesi ve Merkez Bankası’nın başına Hafize Gaye Erkan’ın gelmesiyle birlikte ekonomide izlenmeye başlayan yeni politikaların ABD’nin finans merkezi Wall Street’te olumlu bir atmosfer yarattığı belirgin bir şekilde hissediliyor, tahmin edilebileceği üzere.

Tabii, Şimşek’in geçmişte Merrill Lynch gibi bir başka tanınmış yatırım bankasında görev yapmış olması da bu çevrelerde kendisine duyulan güvenin arkasındaki bir başka faktördür.

TÜRK İŞ DÜNYASINDAN KUVVETLİ DESTEK

Türkiye-ABD İş Konseyi’nin davetlisi olarak izlemek üzere geldiğim bu toplantıdan edindiğim ana izlenim, Türkiye’de geçen mayıs ayında yapılan seçimler öncesindeki dönemde izlenen ve “heteredoks” olarak nitelendirilen politikaların ardından, Şimşek ile birlikte geçilen yeni ekonomik politika çerçevesinin hissedilir bir iklim değişikliğini beraberinde getirmiş olması.

Düzenlenen yatırım konferansı, aynı zamanda yabancılara,

Yazının Devamını Oku

Türkiye ile Mısır arasında ilk büyük kriz fes yüzünden çıkmıştı… Mısır’la zor yıllar 5

17 Eylül 2023
Atatürk’ün Cumhuriyet Balosu’nda Mısır Elçisi’nin fesini çıkarttırması iki ülke ilişkilerinde büyük bir bunalıma yol açtı, nota savaşları yaşandı.

 1. BÖLÜM

ATATÜRK’ÜN TALİMATIYLA GARSON SEFİRİN FESİNİ TEPSİDE DIŞARI ÇIKARDI

 Tarih 29 Ekim 1932... Başkentte bütün gözler o akşam Ulus’taki Ankara Palas’ta Cumhuriyet’in kuruluşunun dokuzuncu yıldönümü dolayısıyla Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal’in vereceği resmi akşam yemeği ve baloya çevrilmişti. Baloya diğer davetlilerin yanı sıra kordiplomatik, yani Ankara’daki yabancı diplomatik misyon şefleri de davetli idi. Önce resmi yemek yenecek, ardından danslı baloya geçilecekti.

Ankara Palas’taki 29 Ekim baloları başkentteki büyükelçilikler açısından yılın en önemli olaylarından biriydi. Dönemin Ankara’daki Birleşik Krallık Büyükelçisi George Russell Clerk’ün merkeze gönderdiği bir telgrafa göre, yabancı elçiler yıl boyunca hemen hemen yalnız orada Atatürk’le yüz yüze gelebiliyorlardı. Atatürk’ün oradaki her sözü, her davranışı yabancı büyükelçiler için bir gösterge, bir barometre gibi görülüyordu. Hangi büyükelçilik gözden düşmüş, hangisi saygınlık kazanmış, baloda kestirilebiliyordu.

Atatürk, Ankara Palas’a saat 20.30’da geldi. Sofraya geçmesiyle birlikte yabancı diplomatlar ve diğer davetliler de masadaki yerlerini aldılar. Atatürk o akşam sofraya oturur oturmaz konuşmaya başladı. Az yemek yiyor, bol bol sigara içiyor ve konuklarla teker teker ilgilenip konuşuyordu. Protokol düzenlemesinde İngiliz Büyükelçisi Clerk Atatürk’ün yakınına, Sovyet Büyükelçisi de karşısına oturtulmuştu. Atatürk, İngiliz ve Sovyet Büyükelçileri’nin “kendisinin en yakın dostları olduğunu” söyledi.

Daha sonra sağ tarafındaki diğer elçilerle ilgilendi. Polonya’ya sıcak mesajlar verdi. Bunu, Türkiye lehinde bir konferans verdiği için ABD Büyükelçisi’ne teşekkürü izledi. Ancak her büyükelçi övgü almıyordu Atatürk’ten. Örneğin, İtalyan Büyükelçisi Lojacona’ya dönerek, Mussolini’nin Torino’da yapmış olduğu konuşmadan pek hoşnut olmadığını belli etti. Ardından ayağa kalkarak “İnsanlığın birleşmesi” için kadehini kaldırdı.

Yemek bitmişti. Atatürk sofradaki konuklarını baloya buyur etti. Ve hadise tam o sırada meydana geldi.

Yazının Devamını Oku

1961 yılında yaşanan krizde köprüler tümüyle atılmıştı... Mısır’la zor yıllar - 4

16 Eylül 2023
***

1. BÖLÜM

HÜRRİYET’in 20 Ekim 1961 tarihli nüshasının birinci sayfasının en altında tek sütunluk ve tek paragraflık bir haber var; “Kahire Büyük Elçimiz geldi” başlığını taşıyor.

Haberde şöyle deniyor:

“Ekim ayı başında Mısır ile siyasi münasebetlerimizin kesilmesinden sonra geri çağırılan Türk sefaret erkanından ikinci grup dün sabah saat 07.30’da Denizcilik Bankası’nın Samsun yolcu vapuruyla şehrimize gelmişlerdir. Başta Kahire Büyükelçimiz Seyfullah Esin olduğu halde memlekete dönen 28 kişilik ikinci grup sefaret mensubu ve aileleri öğleden sonra uçakla Ankara’ya gitmişlerdir.”

Hürriyet, 2 Ekim 1961

Bu haberden, Büyükelçi Esin ve bütün büyükelçilik personelinin aileleriyle birlikte kafileler halinde Kahire’yi terk etmek durumunda kaldıklarını öğreniyoruz. Bu hadiseden yedi yıl önce, Seyfullah Esin’in seleflerinden Büyükelçi Hulusi Fuad Tugay da Mısır hükümeti tarafından “İstenmeyen Adam” ilan edildiği için yine Kahire’den ayrılmak zorunda kalmıştı.

Ancak o zaman yaşanan krizde, Türkiye, ihtilalin lideri Cemal Abdülnasır’ın bu sert tasarrufuna misillemede bulunmamıştı. Dışişleri Bakanlığı, bu krizde zaten Tugay’ı hatalı bulduğu için, yerine Kahire’ye bir başka büyükelçi gönderilmesi suretiyle ilişkiler sürdürülmüştü.

Yazının Devamını Oku

Mısır’la zor yıllar 3… Bayar, Nasır’ın temsilcisini ‘Siz Araplar nankörsünüz, bizi arkadan vurdunuz’ diye azarlayınca Menderes’in barışma çabaları nafile kaldı

15 Eylül 2023
GİRİŞ:<br> Yazı dizimizin bundan önceki iki bölümünde Mısır’da 1952 yılında gerçekleşen darbeden sonra Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi Hulusi Fuad Tugay’ın ihtilalinin lideri, ülkenin en güçlü kişisi olan Yarbay Abdülnasır Cemal’e herkesin önünde tavır koymasının yol açtığı krizi anlatmıştık.

Nasır, bunun üzerine 1954 yılı başında Büyükelçi Tugay’ı “İstenmeyen Adam” ilan ederek ülkeden sınır dışı etmişti. Bu tasarruf Türkiye ile Mısır arasında ihtilal sonrasında zaten bir belirsizlik içine girmiş olan ilişkileri daha da büyük bir bunalıma sokmuştu. Bununla birlikte ilişkiler kesilmiş değildi, soğuk bir şekilde seyrediyordu. Peki bu ilişkilerin düzeltilmesi şansı var mıydı? Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, her şeye rağmen iki ülke arasındaki bağları onarmak, Nasır ile barışmak niyetindeydi. Ancak 1958 yılında bu amaçla yaptığı bir diplomatik hamle Türkiye cephesinde ağır bir kazaya uğrayacaktı. Bugün, söz konusu kazanın o dönemde Demokrat Parti iktidarı tepesindeki güç dengesiyle de ilişkili olabileceği işaretlerini taşıyan öyküsünü okuyacağız...

1- MENDERES’TEN NASIR’A BARIŞMA MESAJI: ‘NATO, SOVYETLER BİR TARAFA, BİZLER BÜYÜK İSLÂM AİLESİNİN EVLATLARIYIZ...’

Yarın Kahire’ye gidiyormuşsunuz” dedi Başbakan Adnan Menderes karşısındaki Dışişleri Bakanlığı Ticaret ve Ticari Anlaşmalar Genel Müdürü Oğuz Gökmen’e. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da Menderes’in yanında konuşmayı dinlemekteydi.

Mısır hükümeti, 1958 yılı başlarında Kahire’de açılan bir ticaret fuarı için birçok İslam ülkesini davet ederken Menderes hükümetine de bir davet yollamıştı. Özellikle Fatin Rüştü Zorlu bu daveti çok önemsemiş ve ilişkilerin düzeltilebileceği bir fırsata çevirmek çabasına girmişti. Ticaret Bakanı Abdullah Aker başkanlığındaki bir heyetin Kahire’ye gönderilmesi kararlaştırıldı. Zorlu’nun yakın çalışma ekibi içinde yer alan, Dışişleri’nin dış ekonomik ilişkilerden sorumlu genel müdürü Oğuz Gökmen de heyete dahil edildi.


Oğuz Gökmen

Ancak Kahire’ye nasıl bir siyasi talimatla gideceği konusundaki kararı Başbakan Adnan Menderes verecekti. Gökmen, heyetin Kahire’ye hareketinden bir gün önce talimatı almak üzere Başbakan’ın karşısındaydı.

Menderes

Yazının Devamını Oku

Mısır’la zor yıllar 2- Nasır, operada elini sıkmayan Türk Büyükelçiyi sınır dışı etti

14 Eylül 2023
*

1. TÜRK BÜYÜKELÇİDEN NASIR’A SERT ÇIKIŞMISIR’da 1952 yılındaki darbede ‘Genç Subaylar’ın Kral Faruk’u devirmesi, Türkiye-Mısır ilişkilerinde hassas bir durum yaratır birçok nedenle.

Önemli bir faktör, Türkiye’nin Kahire’deki Büyükelçisi Hulusi Fuad Tugay’ın eşi Emine Dürriye Hanım’ın, Kral’ın kuzeni, halasının kızı olmasıdır. Devrim Konseyi’nin hanedanın emlakını, bu çerçevede Emine Tugay’ın da değerli gayrimenkullerini kamulaştırması krize yol açar. Bu arada Tugay’ın her vesileyle ihtilalci subayları eleştirmesi rahatsızlık yaratır. Mısır basınında, Büyükelçi Tugay’ı hedef alan eleştiriler başlar. İlişkilerde yavaş yavaş bir krize doğru yol alınmaktadır.

Büyükelçi Tugay’ın üzerindeki basınç giderek artmaktadır. İşlerin kontrolden çıkması bir cumartesiye denk gelen 2 Ocak 1954 akşamına rastlar. Başbakan Yardımcısı unvanını taşıyan ancak bütün ipleri elinde tutan darbenin lideri Nasır ile Büyükelçi Tugay, Kahire Operası’nda karşılaşırlar.

O tarihte, Türk Büyükelçiliği’nde ‘iki numaralı’ diplomat olarak görev yapmakta olan Mahmut Dikerdem’in sonradan kaleme aldığı “Ortadoğu’da Devrim Yılları” adlı hatıratında bu krizin oldukça geniş bir aktarımı yer alıyor.

Şimdi Büyükelçi Tugay’ın Ankara’ya gönderdiği diplomatik telgrafta, bu görüşmede olan bitenleri nasıl bildirdiğine bakalım:

Dün gece Kahire Operası’nın özel istirahat salonunda bazı diplomatlarla görüşürken, Başbakan Yardımcısı Cemal Abdülnasır içeri girdi ve orada bulunanlarla selamlaştıktan sonra yanıma gelerek hatırımı sordu. Kendisine aynen şunları söyledim; ‘Ben açık sözlü bir insanım. Size şunu söylemeliyim ki basını aleyhimize tahrik suretiyle yaptığınız hareket centilmenlik değildir. Biz Mısırlıları dost biliyorduk.’ Abdülnasır, ‘Dost olduğumuzu sanıyorum’ dedi. Bunun üzerine ben ‘Hayır, hareketlerinizle dost değil, düşman olduğunuzu gösterdiniz. Böyle dostluğu ben kabul etmiyorum’ dedim ve yanından ayrıldım.”

Buna karşılık, Mahmut Dikerdem, Mısır tarafının görüşmeyle ilgili aktarımının biraz farklı olduğunu şöyle anlatıyor: “Sonradan bana Mısırlıların, -Nasır’a atfen- anlattıkları sahne biraz değişiktir: Nasır, küçük salonda bulunan sefirlerin elini teker teker sıkarak Tugay’a yaklaştığında ‘Hello’ diyerek elini uzatmış. Tugay’ın elleri arkasında imiş, uzanan eli sıkmadan işaret parmağını Nasır’ın yüzüne doğru sallayıp: “You didn’t behave like a gentleman with your press attacks” (Basın üzerinden yaptığınız saldırılarla bir centilmen gibi davranmadınız) demiş ve sözleri çevrede bulunan öteki sefirler tarafından da duyulmuş. Nasır neredeyse sefirimizi tokatlayacakmış, fakat derhal arkasını dönerek odadan çıkmayı yeğ tutmuş, öfkesinden operada daha fazla kalamayarak makamına dönmüş ve Devrim Konseyi’ni hemen o gece toplantıya çağırmış.”

Görüleceği gibi, her iki aktarım arasında bazı farklılıklar mevcut. Ancak her iki aktarım da Mısır’ın en güçlü şahsiyeti ile Türk Büyükelçisi arasında nahoş bir konuşmanın geçtiği noktasında birleşiyor. Büyükelçi

Yazının Devamını Oku

Göz göre göre gelen bir kriz... 1952’de Nasır’ın darbesiyle devrilen Kral’ın kuzeni Kahire’deki Türk sefiresi çıkınca işler karıştı 

13 Eylül 2023
Mısır’la zor yıllar - 1

GİRİŞ

1- İLK “İSTENMEYEN ADAM” KRİZİ 1952 DARBESİNDEN SONRA YAŞANDI

Türkiye-Mısır ilişkilerinde yaklaşık on yıl süren bir soğukluğun geride bırakılıp normalleşme adımlarının atıldığı bir dönemden geçiyoruz. Mısır’la 2013’te bu ülkede meydana gelen askeri darbe sonrasında yaşanan büyük krizle dibe vuran ilişkiler, geçen temmuz başında büyükelçilerin karşılıklı olarak yeniden atanması, ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin geçen pazar günü Yeni Delhi’deki G-20 zirvesi sırasında görüşmeleriyle olumlu bir seyre yönelmiş bulunuyor.

Erdoğan’ın görüşmenin içeriğini aktarırken, “Davet konusu da gündeme geldi. Onlar tabii önce bizi bekliyorlar ama ben dedim ki, ‘Biz sizi bekliyoruz” şeklindeki sözleri, iki ülke arasında cumhurbaşkanı düzeyinde bir ziyaretin de gündemde olduğunu gösteriyor. Bu aşamada Ankara ile Kahire arasında tartışılan konu, ilk ziyareti kimin yapacağı sorusu üzerinde odaklanıyor.

***

Aslında bu ilişkilerin tarihine baktığımızda, geçmişte farklı konjonktürlerde, farklı nedenlerle de olsa benzer şekilde sancılı dönemlerden geçildiğini, bu dönemlerin bazen uzun da sürebildiğini, ancak sonuçta bu krizlerin her seferinde aşıldığını görüyoruz.

Üstelik Kahire’deki Türk büyükelçilerin Mısır tarafından “Persona Non Grata” yani “İstenmeyen Adam” ilan edilmesi hadiseleri ilk kez 2013’te de karşımıza çıkmıyor. Benzer hadiseler daha önce 1954 ve 1961 yıllarında da iki kez yaşanmış. Ancak 1950’li yılların ilk yarısında meydana gelen ve Kahire’deki Türk Büyükelçisi Hulusi Fuat Tugay’ın “İstenmeyen Adam” ilan edilmesiyle sonuçlanan ünlü “Tugay Hadisesi” ilişkilerin tarihinde özel bir yer tutuyor.

Mısır’la yaşanan son kriz, 2013 temmuz ayı başında Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı

Yazının Devamını Oku