Paylaş
Nasır, bunun üzerine 1954 yılı başında Büyükelçi Tugay’ı “İstenmeyen Adam” ilan ederek ülkeden sınır dışı etmişti. Bu tasarruf Türkiye ile Mısır arasında ihtilal sonrasında zaten bir belirsizlik içine girmiş olan ilişkileri daha da büyük bir bunalıma sokmuştu. Bununla birlikte ilişkiler kesilmiş değildi, soğuk bir şekilde seyrediyordu. Peki bu ilişkilerin düzeltilmesi şansı var mıydı? Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, her şeye rağmen iki ülke arasındaki bağları onarmak, Nasır ile barışmak niyetindeydi. Ancak 1958 yılında bu amaçla yaptığı bir diplomatik hamle Türkiye cephesinde ağır bir kazaya uğrayacaktı. Bugün, söz konusu kazanın o dönemde Demokrat Parti iktidarı tepesindeki güç dengesiyle de ilişkili olabileceği işaretlerini taşıyan öyküsünü okuyacağız...
1- MENDERES’TEN NASIR’A BARIŞMA MESAJI: ‘NATO, SOVYETLER BİR TARAFA, BİZLER BÜYÜK İSLÂM AİLESİNİN EVLATLARIYIZ...’
“Yarın Kahire’ye gidiyormuşsunuz” dedi Başbakan Adnan Menderes karşısındaki Dışişleri Bakanlığı Ticaret ve Ticari Anlaşmalar Genel Müdürü Oğuz Gökmen’e. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da Menderes’in yanında konuşmayı dinlemekteydi.
Mısır hükümeti, 1958 yılı başlarında Kahire’de açılan bir ticaret fuarı için birçok İslam ülkesini davet ederken Menderes hükümetine de bir davet yollamıştı. Özellikle Fatin Rüştü Zorlu bu daveti çok önemsemiş ve ilişkilerin düzeltilebileceği bir fırsata çevirmek çabasına girmişti. Ticaret Bakanı Abdullah Aker başkanlığındaki bir heyetin Kahire’ye gönderilmesi kararlaştırıldı. Zorlu’nun yakın çalışma ekibi içinde yer alan, Dışişleri’nin dış ekonomik ilişkilerden sorumlu genel müdürü Oğuz Gökmen de heyete dahil edildi.
Oğuz Gökmen
Ancak Kahire’ye nasıl bir siyasi talimatla gideceği konusundaki kararı Başbakan Adnan Menderes verecekti. Gökmen, heyetin Kahire’ye hareketinden bir gün önce talimatı almak üzere Başbakan’ın karşısındaydı.
Menderes şöyle dedi:
“Oğuz Bey, eskiden aileler çok daha kalabalıkmış, kardeşler, kardeş çocukları aynı çatı altında doğarlar aynı yerlerde büyürlermiş. Biz de Mısır ile büyük bir konakta yaşayan bir büyük ailenin mensuplarıyız, kardeş çocukları sayılırız. Aynı konakta doğmuşuz, birbirimizi kardeş bilmişiz, sonraları erginlik, delikanlılık çağı gelince konağın dışında sokakta başka mahallelerde başka arkadaşlıklar, dostluklar edinmişiz. Onlarla haşır neşir olurken bu arada aynı konakta yaşayan bir ailenin çocukları olduğumuzu, birbirimizin kardeşi olduğumuzu unutmuşuz. Esef edilecek nokta işte budur.”
Menderes, “aile konağı” benzetmesinden çıkarak konuyu iki kardeşin dış siyaset tercihleriyle farklı doğrultulara yönelmelerine getirdi:
“Biz Sovyet tehlikesine karşı güvenliğimizin teminatını NATO’ya girmekte bulmuşuz. Batı ile kaynaşmaya, bütünleşmeye yönelmişiz. Mısır ise Sovyetler ile dost olmuş, Suriye ile birlikte bizim üzerimizden çelik çomak oynamaya başlamışlar. Kardeş olduğumuzu unutmuşuz. Şimdi zannederim artık zamanı ve sırası gelmiştir. Türkiye ile Mısır sonradan edindikleri dostlukları, ahbaplıkları isterlerse mahfuz tutsunlar. Ama hiç olmazsa aynı büyük ailenin evlatları, İslâm camiasının asil mensupları olduklarını unutmasınlar...”
Menderes, yaşanan kopukluğu İslam ortak paydası üzerinden aşarak ilişkilerin önünü açmak istiyordu.
“Nasıl öyle değil mi, Fatin Bey” diye sordu kendisini dinleyen dışişleri bakanına. Zorlu hararetle onayladı Menderes’i.
“İşte böyle Oğuz Bey, zemin ve zamanı müsait görürseniz Nasır’a benim selamlarımı, hürmetlerimi söyler, bu minval üzerinden konuşursunuz” dedi Menderes.
2- NASIR TÜRK HEYETİNE RANDEVUYU AĞIRDAN ALINCA...
Dışişleri Temsilcisi Başbakan’dan talimatı almıştı. Bütün mesele Kahire’de Nasır’ı görecek zemin ve zamanı yaratmaya gelmişti.
Ticaret Bakanı Aker’in başkanlığındaki, Gökmen’in de yer aldığı Türk heyeti Kahire’ye vardıktan sonra çok iyi kabul gördü. Nasır’dan görüşme talebi de yapıldı. Ancak beklenen randevu bir türlü çıkmadı. Türk heyeti, fuara katılan Afrika ve Arap ülkeleri heyetlerinin Cumhurbaşkanı Nasır tarafından kabul edildiğini her gün gazetelerden okuyor, ancak bir türlü randevu alamamanın rahatsızlığını yaşıyordu. Günler geçmiş, ancak randevu bir türlü verilmemişti.
Gökmen, anılarında heyette bulunan Ticaret Bakanı ile Odalar Birliği Başkanı’nın Nasır randevu vermeyince “neredeyse ağlamaklı hale geldiklerini” anlatıyor.
Bunun üzerine Gökmen bir taktik geliştirdi. Ticaret Bakanı Aker’i artık Türkiye’ye dönmek için rezevasyonu yaptırmaya, bu takdirde “Nasır’ın kabul edeceği varsa muhakkak ses çıkacağına” ikna etti. Ancak ses çıkmazsa bütün plan yatacaktı.
Gökmen’in beklediği gibi oldu. Heyet ertesi günü saat 11.00’de hareket edecekti. Sabah havalimanına gitmek üzere otelden ayrıldıkları sırada haber geldi. Reis Abdülnasır Türk heyetini Haliopolis’teki ikametgâhında bekliyordu.
Haber büyük bir sevinçle karşılandı. Uçak rezervasyonları iptal edildi. Heyet, hemen Nasır’ın Kahire civarında ağaçlıklar içindeki villasına doğru yola çıktı.
3- NASIR’DAN MENDERES’E YANIT: ‘BİZİM NESLiMİZ ATATÜRK İDEALLERİYLE YETİŞTİ’
Ve sonunda Türk heyeti Cumhurbaşkanı Nasır’ın huzurundaydı. “Ehlen ve sehlen...” (Hoş geldiniz) sözlerinden sonra Nasır, heyete bakarak “Kim konuşacak?” diye sordu. Ticaret Bakanı Aker, eliyle Gökmen’i işaret edince, Nasır Türk diplomata yanında yer gösterdi.
Gökmen, nezaket cümleleriyle söze girdi, Başbakan Menderes’in selam ve saygılarını iletti. İş Menderes’in mesajının iletilmesine gelmişti.
Gökmen, 1999 yılında yayımlanan “Bir Zamanlar Hariciye” başlıklı hatıratında o anı şöyle anlatıyor:
“Aldığım talimatın öteki kısmını yerine getirmek için doğrusu o an için “Ne zemin ne de zaman” pek müsait görülmüyordu. Bekledim. Reisin çekingen ve tereddütlü hali vardı. Bir sigara aldı, hepimize de ikram etti. O zamanlar pek çok sigara içmeme rağmen sadece kendisinin sigarasını yakmakla yetindim. Bu arada nasılsa cesaretlenerek Başbakan Adnan Menderes’in sözlerini mümkün olduğu kadar aslına sadık kalarak tekrarladım. Sözlerim tercüme edildikçe Nasır’ın yüz hatlarının yumuşadığını, hatta dudaklarında hafif ve tatlı bir tebessümün belirdiğini açıklıkla görüyorduk. Menderes’in ağzından söylediğim sözler Nasır’ı etkilemişti ama daha ziyade etkilenen hatta heyecanlananlar bunları ilk defa orada duyan heyetimiz başkanı ve üyeleri olmuştu. Söyleyeceklerimi bitirdikten sonra Nasır’ın yanında daha rahat oturur gibi oldum.”
Gökmen’in aktarımına göre, Nasır bir sigara daha yaktı ve şöyle yanıt verdi:
“Sayın Menderes’e çok müteşekkirim bu sözleri için, kendisine şükran borçluyum. Biz Türklerle kardeş olduğumuzu, hele din kardeşi olduğumuzu hiçbir zaman unutmuş değiliz. Bizim neslimiz Atatürk idealleri ile yetişmiştir. Atatürk’ün hayatı, yaptıklarını anlatan kitaplar bizlerin yastık altı kitabımızdı. Daha okul sıralarında iken düşünür, Atatürk’ün yaptıklarını bizler nasıl ve ne zaman yapabileceğiz diye kendi kendimize sorardık.”
4- NASIR: ‘BÜYÜKELÇİNİZ BİZE EŞKİYA GİBİ DAVRANDI’
Mısır Devlet Başkanı’nın bundan sonraki sözleri, ihtilalin ilk günlerinden itibaren içinde yer etmiş olan bir rahatsızlık konusunu da dışa vuracaktı.
Buna göre, Nasır ve arkadaşları darbeyi yaptıktan sonra Türk büyükelçiliğine gitmişler, ancak dönemin Türk Büyükelçisi Hulusi Fuad Tugay’dan “adeta bir tokat yemişlerdi.”
Nasır, Türk heyetine bu hadiseyi şöyle anlattı:
“Nihayet beklediğimiz gün (26 Temmuz 1952) gelip General Necip ile birlikte Kral Faruk’u İskenderiye’de ‘el Mahrusa’ yatıyla ülkeden uzaklaştırdıktan sonra bir jeep içinde Kahire’ye dönerken yorgunluktan ölüyorduk. Tam üç gündür uyumamıştık. Bu süre içinde yemeyi içmeyi bile unutmuştuk. Evlerimize gidip bir duş almak biraz dinlenmeyi düşlerken, ‘haydi’ dedik önce Türkiye Büyükelçiliği’ne gidelim. Bir yorgunluk kahvesi içelim ve yıllarca sonra nihayet bizlerin de Atatürk’ün yaptığını yaptığımızı söyleyelim istedik. Lakin umduğumuz yorgunluk kahvesi yerine Türkiye Büyükelçisi’nden adeta bir tokat yiyerek kendimize geldik. Adam bizleri sanki birer eşkıya imişiz gibi kabul etti. Meyus (üzgün) ve münkesir (kırgın, gücenmiş olarak) ayrıldık. Sefirin devrik Kralla ailevi yakınlığını doğrusu düşünmemiştik. Daha doğrusu, bu akrabalığın bize yaptığı muameleyi haklı gösterebileceğini hiç aklımıza getirmemiştik.”
Nasır’a göre sorun, büyükelçinin eşi Emine Tugay’ın Kral Faruk’un yakın akrabası olmasıydı. Nasır, daha sonra Türk hükümetinin eski Kral ile akraba olan büyükelçisini geri çekmesini ya da değiştirmesini “uzun süre beklediklerini”, ancak bunun gerçekleşmediğini, Türk büyükelçisinin de kendilerine karşı “hasmane tavrını sürdürdüğünü” anlattı.
Sözlerini şöyle bitirdi Nasır:
“Aramızda olanlar da hep bu yüzden oldu. Ama şimdi Sayın Menderes bizim milli bir fuarımıza sizler gibi güzide bir heyet yollamış, üstelik “kardeş olduğumuzu hatırlamanın zamanıdır” demiş. Benim de aynı düşünceleri içtenlikle paylaştığımı lütfen kendisini söyleyiniz...”
5- NASIR: ‘BİR BAKAN GÖNDERELİM VE ARTIK DAHA İLERİYE BAKALIM’
Gökmen’ın aktardığına göre, konuşmanın bu noktasında heyetin en yaşlı üyesi olan Odalar Birliği Başkanı Üzeyir Avunduk birden heyecanlandı, ayağa kalkarak “Alemi İslam’da iki büyük lider var, biri Cemal Abdülnasır öbürü de Adnan Menderes... Geliniz birbirinizle kucaklaşınız...” dedi.
Nasır, tebessüm ederek, “İnşallah o da olur... Siz bakan düzeyinde bir mümtaz heyet göndermişsiniz, bir vesile olur biz de bir bakan göndeririz. Ondan sonra inşallah daha ileriye bakarız” şeklinde yanıt verdi.
Oğuz Gökmen, fırsatı kaçırmak istemedi. Kısa bir süre sonra İzmir Enternasyonal Fuarı’nın açılışı yapılacaktı. Türk heyeti de Nasır’la görüşmede hazır bulunan Mısır Ticaret Bakanı’nı İzmir’e davet etti. Nasır da bu daveti olumlu karşıladı.
Görüşme iki saatten fazla sürmüştü. Nasır, Türk heyetini yemeğe de alıkoydu. Yandaki yemek odasında pideli kebaplar ve soğuk şerbetle öğle yemeği ikram edildi. Villanın kapısında Nasır’la birlikte bir hatıra fotoğrafı da çekildi.
Mesaj yerine ulaşmış ve Türkiye ile Mısır arasında barışma yolunda çok önemli bir adım atılmıştı.
Sıra Mısır tarafının karşı adımına gelmişti.
Cemal Abdülnâsır
NASIR TEMSİLCİSİNİ MENDERES’E GÖNDERİYOR, ANCAK AKSİLİĞE BAKIN Kİ...
Artık Ankara Mısır tarafının hamlesini bekliyordu. Ağustos ayında Nasır’ın onayıyla Mısır Ticaret ve Sanayi Bakanı Abdül Munim Kaysuni eşiyle birlikte İzmir Fuarı’nın açılışına geldi. Kahire’de Nasır’a Menderes’in mesajını götüren Oğuz Gökmen de Mısırlı Bakan’a eşlik etmek üzere İzmir’e gitmişti.
Diplomat Oğuz Gökmen (beyaz takım elbiseli), 1958 yılı başında dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in özel mesajını Mısır lideri Cemal Abdülnasır’a iletmek üzere Kahire Havalimanı’nda uçaktan indikten sonra.
Her şey güzel başlamıştı. Planlanan programa göre fuardan sonra İstanbul’a geçilecek, Mısırlı Bakanı önce Dışişleri Bakanı Zorlu, ardından Başbakan Menderes ve en son Cumhurbaşkanı Celal Bayar kabul edecekti.
Gökmen’in refakat ettiği Mısırlı konuk İzmir’den İstanbul’a geçti. Gelgelelim bir dizi aksiklik patlak verdi. Dışişleri Bakanı Zorlu, çıkmış olduğu dış geziden zamanında dönmedi İstanbul’a. Başbakan Menderes ise bulunamadı.
Bu durumda programda konuk bakana muhatap olarak yalnızca Cumhurbaşkanı Bayar kalıyordu. Gökmen, Mısırlı Bakan’ın önce Zorlu ve Menderes’le görüşmesini sağlamak istiyordu. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Bayar’ın kabulünü erteletmek için girişimde bulundu. Ancak bu talep Cumhurbaşkanlığı’nın sert tepkisiyle karşılaştı. Cumhurbaşkanı’nın programı ile oynanamazdı. Konuk kendisi için öngörülmüş olan saatte gelmeliydi.
Sonuçta Mısırlı Bakan, Zorlu ve Menderes’le görüşemeden ve Nasır’ın göndermiş olduğu yanıt mesajını Menderes’e iletemeden Florya Köşkü’nde kendisini birden Cumhurbaşkanı Bayar’ın karşısında buldu.
Ve hiç hesapta olmayan bir kriz yaşandı.
Celal Bayar - Adnan Menderes
7- BAYAR: ‘SİZ ARAPLAR NANKÖRSÜNÜZ’
Bayar, Mısırlı konuk karşısında “Siz Araplar...” diye söze girdi ve...
Gökmen, yıllar sonra o anı hatırladığında “Sayın Bayar o gün bilmediğimiz bir şeye mi kızmıştı? Görüşmemiz sırasında her haliyle her sözü ile Mısırlı bakanı insafsızca ezdi, hırpaladı...” diye yazıyor kitabında.
Görüşme Fransızca yapılmaktadır ve Gökmen çevirmenliği de üstlenmiştir. Gökmen, bu arada tercümeyi yaparken, bir kriz çıkmasını önlemek için Bayar’ın konuğu “hırpalayan” sözlerini kendi ifadesiyle “hafifletmeye, yorum yoluyla sulandırmaya” çalışır. Ancak Bayar’ın Fransızca bildiğini hesaplayamamıştır.
Bayar, “Oğuz Bey, sizin buradaki göreviniz nedir?” diye sorar. Gökmen “Konuşmaya yardımcı olmak efendim” deyince, Bayar “Benim sözlerimi aynen çevireceksiniz. Bunu yapmayacaksanız Faruk Bey’i çağırayım” diye çıkışır. (Büyükelçi Faruk Berkol/Özel Kalem Müdürü)
Gökmen, çeviriyi yorumlamadan yapmaya başlar ve korkulan olur. Sonrasını Gökmen şöyle anlatıyor:
“Celal Bayar, ‘Siz bütün Araplar, nankör bir milletsiniz. Türklerin bütün İslâm alemine yaptığı bunca hizmetlere karşı Araplar bir fırsatını gözleyip daima ihanet etmişlerdir. Zayıf ve meşgul anlarında Türkleri hep arkadan vurmaya çalışmışlardır’ gibi gittikçe uzayan, uzadıkça sertleşen ve muhatabının yüzünden, şakaklarından inci gibi ter taneleri döktüren uzun bir monoloğa girmişti. Celal Bayar tarihi vakalar zikrediyor, Atatürk’ten bahsediyor, Arap aleyhtarı tezini güçlendirerek geliştirmek istiyordu. Nihayet bu uzun ve üzücü mülakat başkaca daha üzüntülü bir olaya yol açmadan sona erdi. Mısırlı Bakan terden sırıl sıklam olmuş, sadece gömleği değil üzerindeki beyaz keten elbise bile ıslanmıştı.”
8- MISIRLI BAKAN: ‘BU DURUMDA BEN KAHİRE’YE DÖNÜYORUM’
Florya Köşkü’nden ayrıldıkları sırada herkesin yüzünden düşen bin parçaydı. Konuk bakan “Ben bu akşam Kahire’ye dönüyorum” dedi. Florya’dan Hilton Oteli‘ne geldiklerinde otelin kapısında Fatin Rüştü Zorlu ile karşılaştılar. Zorlu, konuğu kendisi ve Menderes'ten önce Bayar’a götürdükleri için Gökmen’in anlatımına göre, kendilerine “söylemedik lakırdı bırakmadı”.
Mısırlı Bakan, İstanbul’da bir gece daha kalmaya zorlukla ikna edildi ve ertesi günü Başbakan Menderes kendisini bir öğle yemeğinde ağırladı. Gökmen, “Başbakan ve Fatin Bey bir gün önceki olayın olumsuz etkilerini silebilmek için bütün ikna kabiliyetlerini en tatlı bir dille kullandılar. Menderes’in konuya çok beşeri ve duygusal biçimde yaklaşmış olması sanırım muhatabının üzüntülerini büyük ölçüde hafifletti. Ama bunu büsbütün silmesini de kimse beklemiyordu” diye yazıyor.
Gökmen, “Nitekim Alem-i İslam’daki iki büyük liderin orta yolda buluşup kucaklaşması dileği ve beklentisi hiçbir zaman gerçekleşmedi” diye bitiriyor bu bölümü hatıratında.
Menderes’in Nasır’la barışma hamlesi Celal Bayar’a takılmıştı.
9- YILLAR SONRA BAYAR O GÖRÜŞME İÇİN NE DEDİ?
Peki Bayar, Mısır’dan gelen konuğa neden o kadar sert bir şekilde davranmıştı?
Gökmen, bu sorunun yanıtının kendisi için uzun bir süre “muamma” olarak kaldığını anlatıyor. Danıştığı kişilerden kimi Bayar’ın tutumunu “Eski ittihatçılardaki Araplara karşı alerji” ile kimileri ise Bayar ile Menderes arkasında başlamış olan “geçimsizlik” ile izah etmişti.
Gökmen, daha sonraki yıllarda Türkiye’yi büyükelçi unvanıyla Arjantin, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Almanya, Yugoslavya ve Macaristan’da temsil etti ve 1981 yılında emekli oldu. Ancak Florya Köşkü’nde tanık olduğu bu hadise aklından hiç çıkmadı.
Bu görüşmeden çeyrek yüzyıl sonra 1980’li yılların ortalarında Bayar’ı ziyaret ettiğinde kendi ifadesiyle “fırsattan istifade” bu hadiseyi açtı. Büyükelçi Gökmen, Bayar’dan bu konuda aldığı yanıttan yola çıkarak vardığı sonucu şöyle anlatıyor:
“Görüşmelerimiz sırasında merak ettiğim bazı konuları kendisinden öğrenmek istedim. O zaman gördüm ki, Mısır Ticaret ve Sanayi Bakanı ile konuşmasındaki tavır ve tutumu çok eskilerden ve derinlerden kaynaklanmakla beraber, günün politik gelişmeleri ile de sıkı sıkıya ilişkili ve bağlantılı bulunuyordu.”
Anlaşılan, Menderes’in Nasır’a yapmak istediği açılım, kısmen Bayar’ın Araplara dönük alerjisi kısmen de Menderes ile arasındaki çekişmeye kurban gitmişti.
Yarın: 1961’de Türkiye-Mısır ilişkileri nasıl koptu?
Paylaş