Ünlü ressam, eğitimci Prof. Dr. Zahit Büyükişliyen’in zorluklar ve başarılarla dolu yaşamı, kızı Burçak Büyükişliyen Gönül tarafından kaleme alındı.
Okurken Türk resim sanatının gelişimine de tanıklık edeceğiniz “Yel Değirmenlerine Karşı”, nitelikli bir eser.
Bugüne kadar 17 ödüle layık görülen, açtığı sayısız kişisel serginin yanı sıra, pek çok uluslararası sergide yer alan Zahit Büyükişliyen’in kamuoyunun tanıdığı ve tanımadığı pek çok kişiyle kesişen yaşam hikayesi, zengin bir biyografik roman olarak sunuluyor.
Kitap, Medine’de başlayıp Mersin, İskenderun, İvriz, Brilon, Iserlohn, Weilersbach, Kassel ve Ankara’da geçen, İstanbul’da devam eden bir serüven aynı zamanda.
1980 döneminde, özgür bir sanat eğitimi vermeye çalışan Zahit Büyükişliyen’in öğretim üyesi olarak yaşadığı zorluklar, kaynayan kazan durumuna gelen üniversitelerdeki iç çekişmeler, haksızlıklar bu kitapta gözler önüne seriliyor.
Kamu diplomasisine dair her şey
Doç. Dr. Emrah Aydemir, günümüzün en üretken yazarlarından biri.
Beyazperdede çok iyi filmler izledim. Ebru Özyurt’un doktora tezi kapsamında çektiği “Emeğin Sineması: Karanlıkta Uyananlar Belgeseli” festivalde izlediğim en özgün belgesellerden oldu.
Vedat Türkali ve Ertem Göreç işbirliğinin ürünü olan “Karanlıkta Uyananlar” yapım ve üretim süreçleri ile geleneklerin tamamen dışında bir örnek.
Ertem Göreç, genç yaşta sinema endüstrisi içinde çalışmaya başlamış bir emekçi olarak aynı zamanda Türk sinemasındaki ilk sendikalaşma girişimlerine de öncülük etmiş. Filmin çekimleri devam ederken ekibin dayanışmasını, sendikalar arası dayanışmayı, sinema emekçilerinin hem filmde hem de gerçek hayatta sendikalaşmasını izliyoruz.
Sine -İş sendikasının kuruluş hikayesi, filmin yapım süreci ile sonrasında yaşananlar, film ekibinin kolektif çalışma tarzı irdelenmiş ve 1960’lı yıllarda yaşanan toplumsal değişimin Türk sinemasındaki yansımalarının izi sürülmüş. Belgeselin seslendirmesini Ebru Özyurt’un televizyoncu kardeşi Ahu Özyurt yapmış. Umarım bu özgün belgesel televizyonda da gösterilir.
Adana’da beni kalbimden vuran filmler
Sen Ben Lenin, Yönetmen: Tufan Taştan
“Hemşehrilerimiz tiyatrodan şiire, romandan resme kadar sanata çok düşkünler. Dolayısıyla onlar için böyle bir çalışmayı hayata geçirmeyi de uygun gördük. Şimdi herkes kendi tuvalini ve boyalarını getirerek resimlerini yapıyor. ‘Düşünen, üreten, yarışan Ordu’ diyorduk. Şimdi resimde de yarışacağız. Bunları düşündük, ürettik şimdi yarışarak Ordu’nun güzelliklerini tüm dünyaya tanıtacağız. Böylece bir sektör de oluşsun istiyoruz. Burada resimlerini yapanlar aynı zamanda satabilecekler.
Başta tiyatro olmak üzere kültür sanat faaliyetleri bizim olmazsa olmazımızdır.
Ben de sanatçı ruhu taşıyan bir babanın evladıyım.
Bu sebeple kültür sanat faaliyetlerine ayrı bir önem veriyorum. Görev yaptığım süre içerisinde pek çok tiyatro oyunu sahneye koyduk.
Vurgun, bu sefer Ankara Devlet Tiyatrosu’nun önemli ismi; “Hanife Hala”, “Ah Ana”, “Ferhunde Hanımlar”, “Bizim Evin Halleri” gibi TV dizilerindeki unutulmaz rolleriyle tanınan, usta oyuncu Beyhan Saran’ın biyografisini kaleme alıyor.
Kitap, Vurgun’un ilk kitabı gibi yine nehir söyleşi formatında olacak. Sanat yaşamında pek çok ödül salan, ülkemizi Avrupa’da temsil etmiş Beyhan Saran’ın yaşam öyküsünün yanı sıra oyuncunun tüm tiyatro oyunları, televizyon yapımları, seslendirme ve radyo tiyatrosu çalışmaları hakkında detaylı bilgiler de kitapta yer alacak.
Çalışmalara başlanan kitabın kısa zamanda okuyucular ve sanat severler ile buluşması planlanıyor.
“Nathalie’nin Mutfak Hikayeleri”
Bugüne kadar işkadını kimliği ile tanıdığımız Nathalie Stoyanof Suda, ailesinin 5 nesildir yönettiği Beyaz Fırın’ı sonraki kuşaklara teslim etmek üzere çalışırken, bir tarafıyla da her zaman mutfak insanıydı.
Açılış filmi olan Grigori Çukray’ın yazıp yönettiği 1959 yapımı “Askerin Türküsü (Bir Asker Destanı)” beni derinden etkiledi. Film izlerken “iyi bir savaş filmi, insanı kendine âşık eder” duygusuyla baş başa kaldım. Bir savaş filmi olsa da gerçek bir aşk filmi izlemenin gururunu yaşadık.
Bu yüzyılda unutulan bir duyguyu yeniden hatırlamak iyi geldi.
Filmde geçen cadde isimleri yapıma sizi daha çok yaklaştırıyor. Örneğin, Çehov Caddesi. Bu arada belediye başkanlarına küçük bir öneride bulunmak istiyorum. Türk edebiyatının saygın yazarlarını, cadde ve sokak isimlerinde daha çok görmek istiyoruz.
Rusya Federasyonu İstanbul Başkonsolosu Andrey Buravov’la filmden sonra tanıştık. Kendisi gayet iyi bir şekilde dilimizi konuşuyor, büyük mutluluk yaşadım. Umarım her yıl tekrarlanır bu festival...
Türk bilimkurgu edebiyatı İtalya’da
“Türkler bilimkurgu yazabilir mi?” Bir zamanlar çokça tartışılan bir konuydu. Ama köprünün altından çok sular aktı. Bu soru geçmişin tozlu sayfalarında yerini aldı. 6 Türk yazarın kaleme aldığı bilimkurgu öyküleri, İtalya’da Future Fiction Yayınevi tarafından kitaplaştırıldı ve ortaya “Futurchia” çıktı. Böylece, Türk bilimkurgu edebiyatı yurtdışında boy göstermiş oldu.
Francesco Verso, yazar ve editör Ünver Alibey’le birlikte “Futurchia”nın editörlüğünü yaparken; öyküleri İtalyancaya Ebru Sarıkaya çevirdi. Kitabın önsözünü de ünlü çevirmen Berna Kılınçer yazdı. Ayrıca kitabın sonunda Seran Demiral’ın kaleme aldığı, Türk bilimkurgusuna dair bir makale de yer alıyor. Antolojide yer alan yazarlar ise şöyle: Tevfik Uyar, Seran Demiral, Özgür Hünel, Selin Arapkirli (iki öyküyle), Funda Özlem Şeran, Ruhşen Doğan Nar. “Futurchia: Fantascienza contemporanea turca” kitabına Amazon’dan ulaşabilirsiniz.
Jüri başkanı Osman Sınav
“Ben ‘yargılayan’ durumunda olmak, şiirimizin yakın tarihi üstüne fikir beyan etmek istemiyorum. Behçet Necatigil’in dediği gibi, ‘biz işimize bakalım’, mızmız ya da hırçın, iyi şiir yazmaya çalışalım. Yargıyı zaman verir nasılsa ve iyi şiir eninde sonunda kötü şiiri kovar.”
İşte şimdi nihayet İzzet Yasar’ın bütün şiirleri tek ciltte toplandı.
YKY’den çıkan “Kuş Bakışı” adlı kitabı bütün edebiyat severlere öneriyorum. Umarım Yasar’ın soluk kesen güzellikteki öyküleri de yeniden yayımlanır.
İyi bir kitap seslendirmesi nasıl olmalı
Seslendirme sanatçısı Nisan Kumru’yu bir süredir yakından takip ediyorum. Sesli kitap, şiir, diksiyon dersleri alanındaki çalışmalarını YouTube kanallarında yayımlıyor.
Kendisine iyi bir seslendirmecinin neler yapması gerektiğini sordum, o da işte böyle anlattı:
“Sesli edebiyat eserleri diyebileceğimiz ‘sesli kitap’larda dinleyicinin duymak istediği, bir sesin ona kitap okuyuvermesi değil bir sanatçının, oyuncunun o kitabı sesle yorumudur. Dinleyen okuduğuzu değil âdeta kitabı sizin yazdığınızı düşünmeli.
Duyguları sesle verebilmek, metinle empati kurabilmeyi gerektirir. (Anlatıdaki duygunun ne üzerinde olmalı ne altında kalmalı.)
Toplu bir şekilde yayımlanan bütün eserleri yeniden okunmayı hak ediyor. Çok sevdiğiniz bir dostunuza armağan edin, sizi asla unutmayacaktır. Ne demiş şair: “Beni öyle bir yalana inandır ki; ömrümce sürsün doğruluğu.”
Festival sinemasına salvo
Bir zamanlar toplumsal meseleleri ele alan sinemamız var olmaya çalışmıştı. Vedat Türkali, Ertem Göneç, Halit Refiğ hatırlamamak mümkün mü? Sonra “bağımsız” sinema adı altında bir akım oluştu. Öğretim üyesi Aslı Daldal esas olarak bu iki akımı karşılaştırmalı olarak ele alıyor “Toplumsaldan Bireysele Türk Sinemasından Parçalar-Umut Distopya, Siyaset” adlı kitabında...
Tabii, kitapta pek çok ilginç ve şaşırtıcı iddiaya yer veriliyor. Ama beni en çok düşünmeye sevk eden eleştiri, sinemanın artık “festival” sineması olduğu. Evet, artık “bağımsız” filmler festival ödülü almadan meşhur olamıyor, daha doğrusu sinema olamıyor.
“Suyun İçi Kuru”
Geçenlerde heykeltıraş dostum Kaan Küley’le görüşme fırsatım oldu.
Kendisi yıllar önce rahmetli Ressam Ömer Uluç’un asistanlığını da yapmıştı. Kaan Küley, 1978 Bursa doğumlu.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel bölümü mezunu. 3 kişisel sergi açmış. Çeşitli galerilerde karma sevgilerde yer almış. Son kişisel sergisi “Suyun İçi Kuru” pandemiden hemen önce 2020 başında olmuş.
Eski devrimci, yeni müteahhit Eşref ve İtalya’da yetişen assolist Asu’nun yaşadıkları; pek çok efsaneye değip geçerken şarkılardan ve filmlerden beslenip bir varoluş hikâyesine dönüşüyor.
Mülteci dramı
“Sularının dibinde Afganlı cesedi bulunmayan bir deniz var mıdır?”
Afganistan’dan ülkemize yoğun bir göç sorunu yaşadığımız bu günlerde karşıma çıktı “Fatima”.
Yeşim Demir’in uzun soluklu bir araştırma sonucunda, aktivist kaptan Carola Rackete’nin kahramanlık mücadelesinden esinlenerek mülteci dramını ele aldığı araştırma romanı “Fatima” okunmaya değer.