Burcu Güneş sosyal medya hesabından müzik dünyasını topa tuttu. Sapıklık, sapkınlık, teşhircilik, pespayelik... Ne ararsanız var açıklamada:
“Kadının değerini ve özgür ruhunu ortaya çıkaracak duruş; çıplaklık, teşhir, seksi fotoğraflar ve şovlar değildir. Hatta aksine, değerini düşüren bu yaklaşımlardır. Sapkınlıktır. Şatafatla boyanmaların, sapık ruhlarıdır. Ha bir de popu siz kurtarmayın biraz n’olur...”
Bu sözlerin kimlere olduğu belli değil. Uzun yazısında hiç isim vermemiş.
Çıplaklık, seksi şovlar denince akla sahne kostümleriyle gündem olan Hande Yener, Hadise, Gülşen gibi meslektaşları geliyor.
Ama bunu kastettiğini sanmam.
Mantıksız çünkü. Google’a “Burcu Güneş” yazdığınızda süper minilisinden bikinilisine, transparanından derin dekoltelisine bir sürü fotoğrafı düşüyor önünüze.
En sondaki “Popu siz kurtarmayın” lafı da “Popu kurtarmaya geldim” diyen Atiye’yi çağrıştırıyor biraz ama...
Onu da sanmam.
365 güne bölersek:
Günde ortalama 50.6 kere aramış.
8 saat uykuyu düş:
Saatte ortalama 3.1 kere. Yani bir yıl boyunca cumartesi-pazar, bayram-seyran demeden, yaklaşık 20 dakikada bir 112’yi aramış. Çok tuhaf değil mi?
İnsanın işi bu olsa aksatır yahu. Arada hastalanır, izin kullanır... Belki kullanıyordu da, sonra telafi ediyordu eksik kalanı.
Yetkililerin açıklamasına göre gelen ihbarların yüzde 80’i böyle boş beleş işlermiş.
İnsanoğlu yanılabilir tabii. Şüpheli bir paket görürsün. Yahut hiç olmaması gereken bir yerde şüpheli biri dolaşıyordur... Sonradan bir şey çıkmaz, amenna.Düşünsenize, kaç tane ünlümüz uzaylı gördüğünü, hatta kaçırıldığını iddia etti.
Bakınız: Reyhan Karaca.
◊ FAUL 1:
Daha 6 ay olmadı. Durduk yere bir sosyal medya tezgâhı kurup Seda Sayan’a saldırdı. Karşı taraf çetin ceviz tabii. Eski defterleri bir açtı, Mali’nin ne tacizciliği, ne yalancılığı kaldı. Geri vites yaptı Mehmet Ali Erbil. Hastalığına sığındı, kullandığı ilaçlar yüzünden böyle bir şey yaptığını, özür dilediğini açıkladı. Tahminimce hatırlı kişilerin araya girmesiyle konu kapandı.
◊ FAUL 2:
Bu kez sosyal medya fenomeni ve şarkıcı Ece Ronay çıktı, Erbil tarafından taciz edildiğini açıkladı. Erbil önce reddetti, “Tuzağa düşürüldüm” dedi. Sonra apar topar Ece Ronay’ın nişanlısını buldu, yan yana fotoğraf çektirip, “Biz kardeşimle anlaştık, sorun kalmadı” mesajı verdi. Sanki nişanlıyla anlaşınca sorun kalmayacakmış gibi... O nişanlı oraya niye gitti, ayrı mesele tabii.
◊ FAUL 3:
Mahkemeleri oldu. Mali duruşmaya tekerlekli sandalyede geldi. Ronay’ın “vicdan sömürüsü yapıyor” suçlaması tamamen asılsız değildi. Çünkü aynı dönemde Belarus’ta sandalyesiz, tekerleksiz, gününü gün ederken fotoğrafları var. Sahneye çıktı, sunuculuk yaptı. Yaptığı esprilerle izleyenleri güldürdü. 24 yaşındaki Belaruslu sevgilisi Kristina’yı görmeye gittiği de yazıldı.
◊ FAUL 4:
Son olarak Ece Ronay’a iftira ve kişilik haklarını zedelemekten 100 bin liralık karşı dava açtı. Ece Ronay’ın açık saçık kıyafetlerle kendisine kumpas kurduğu iddiasını yineledi. Bir kadını en çaresiz bırakan saldırı biçimi bu. Çünkü sonu yok, neye göre, kime göre açık? Ama cevap gecikmedi. Ece Ronay kıyafet konusunda “
◊ Dünyada size verilen isimlerden hangisi daha çok hoşunuza gidiyor: “Mr. Magic” (Bay Sihir) mi, “The Turkish Prince” (Türk Prensi) mi?
- Çok takılmam bunlara. Açıkçası en çok Semih denmesi hoşuma gidiyor. “Mister Magic” teknik bir şeye denk geldiği için daha makul belki. Yaptığım şeylere sihir diyorlar, ben de öyle olmadığını anlatmaya çalışıyorum.
◊ Abiniz size masa başı bir iş ararmış. Sonuçta dünyanın en masa başı işlerinden birini yapıyorsunuz. Kaderin cilvesi mi, abinizi yanlış mı anlamışsınız?
- (Gülüyor) Ben bunu espriyle anlatıyorum. Bir işim olsun istiyorlardı. Bilardo da neymiş? Benim başladığım dönemde böyle bir algısı yoktu Türkiye’de. Bilardo oynayana serseri gözüyle bakılırdı. Aileler iyi para kazanılan meslekleri istiyor. İyi ama o zaman kim heykeltıraş olacak bu memlekette? Ben de bunu ti’ye alıyorum. Evet, en masa başı iş bizimki.
◊ Diğer bütün sporcuların yanında bilardocuların papyona, smokine düşkünlük gibi bir “007” halleri var. Bilardo mu böyle yapıyor, yoksa salon insanları mı bilardoyu seçiyor?
- Avrupa’da ilk başta kılık kıyafet bir kod oluyor. Hatta ceketle oynanırmış. Salon insanlarının, aristokratların sporu gibi bir algı varmış. Sportif kıyafetlerle oynuyoruz artık ama başlangıcı böyle.
Geçen seneden bakiyeler
◊ İnsanlarımı daha sık arayıp soracağım... Daha vefalı bir dost, daha hayırlı akraba, daha yardımsever bir komşu, vatandaş olacağım. (Kolay)
◊ Bayramları tatil değil, sosyalleşme zamanı olarak kullanacağım... Jenerik tebrik mesajlarına sinirlenmeyip tek tek cevap yazacağım. (Biraz yaş)
◊ Afetlerde, felaketlerde “Ah ah, vah vah” paylaşımları yerine sahada olacağım...
Mesela AFAD gönüllüsü olmak için kursa katılacağım. (Yap artık!)
Paçama yapışanlar
◊ Halletmediğim mezuniyet işlemlerimi, el konulan ehliyetimi, süresi dolan pasaport ve vizelerimi, unuttuğum şifrelerimi yeniden çıkaracağım. (Şimdiden ya sabır...)
◊
Hande Yener, Two’da arkadaşı Aylin Coşkun’un doğum günü partisine gidiyor, Saba Tümer’in Korto Live’daki doğum gününeyse Beren Saat ve Kenan Doğulu birlikte katılıyor. İrem Sak, Birce Akalay, Hazal Kaya, Zeynep Bastık öteden beri Alafçı. Hacı Sabancı’nın müdavimi olduğu komşu Goose’daysa rezervasyonlar bir ay sonrasına veriliyor.
Sadece ünlüler mi? Yan yana yeni yerlerin sıralandığı Kuruçeşme’de kalabalık, akşamları mekânlardan dışarı taşıyor, ortam bahçe sobalarının altında sokak partisine dönüşüyor. Nothing Cocktail ve Old School da güzel müzik yapıyor ama bu konuda en büyük rağbet, hepsinin tam ortasında duran Scatola’ya. Açılalı henüz üç hafta olan Ruud’da indigo kokteylini yudumlayan müdavim Filiz Türkmenoğlu “Burası artık yeni Arnavutköy oldu” diyor.
Bunlar yoldan geçerken görebilecekleriniz. Bir de içini göremeyip kapısında kuyruk oluşan Oligark, Sortie, Ena, Boaz gibi ‘dışarıya kapalı’ mekânlar var. Ezcümle Kuruçeşme yıllar süren ıssızlığından kurtuldu, yeni yıla kentin en popüler semti olarak girmeye hazırlanıyor.
BİLMEMİZ GEREKEN DİĞER TRENDLER
CANLI MÜZİK...
KAZANAN SEMT: KURUÇEŞME
Sortie, Oligark, Alaf zaten vardı. Ama son bir senede bunlara Korto, Boaz, Ena, Novikov, Nothing Coctail gibi yenileri katıldı. İşin ilginç tarafı Kuruçeşme eskiden içine kapalıydı. Yani yüksek duvarlı bir eğlence mekânına girerdiniz. Şimdi trafik ışıkları mevkisindeki yan yana mekânlarda dışarı masalar atılıyor, kalabalık gece caddeye taşıyor.
ÜÇÜ BİR ARADA!
Eskiden bir konsere gidileceği akşam, öncesinde bir yerde yemek yenir, sonrasında eğlenmek için bir mekâna geçilirdi. Bu üç ayak artık birleşti. Trafik, fiyat ve salgın gibi nedenlerle insanlar tek ortamda yemek, müzik, dans, hepsini halletmek istiyor. Yeni konseptler ortaya çıkmaya başladı. Örnek mi? Çeşme’de akşam ocakbaşından gece Reina’ya dönen Cabbar... Yahut Taksim’de fine dining ile konseri birleştiren Private...
BEYRUT’A HOŞGELDİNİZ
Hem damak tadımıza yakın, hem maliyeti düşük, hem yükselen vejetaryenlik gibi akımlara uygun hem de rakı gibi alternatif içkilerle uyumlu... İstanbul yakında Lübnan mutfağının başkenti ilan edilirse şaşırmayın. Taksim’in ara sokaklarından otellerin roof’larına her segmentte Lübnan lokantaları açılıyor. Karaköy’deki Ajda Club işi iyice abarttı; fettuş, tabule gibi lezzetlerin üstüne dansözlü, zenneli eğlence de yapıyor.
Ne yalan söyleyeyim, SMA hastalığından bundan 2 yıl önce bu illete yakalanmış bebekler için başlatılan kampanyalardan sonra haberim oldu. Omurilikteki sinir hücrelerini etkileyip hareket kabiliyetini yok eden nadir bir kas hastalığı.
Dünyada görülme oranı 10 bin kişide bir. Türkiye’de oran daha yüksek: 6 binde bir.
Tedavisi çok zor bir hastalık.
Daha doğrusu tedavi zor değil, bebeğe altı üstü yarım saatlik bir serum bağlanıyor ama bu serumlar çok pahalı.
Çocukların tedavi için ya Dubai’ye, ya Almanya’ya ya da ABD’ye gitmesi gerekiyor.
Ve rakamlar milyonlarla ölçülüyor.
Daha önce farklı SMA kampanyaları yürüten gönüllüler en sonunda bir araya geldi ve “Elim Sende Platformu”nu kurdu.
Bu bir dernek ya da vakıf değil.