Yeniden başlasın

Türkiye’nin Eurovision’a yeniden katılması gündemde. Bu gelişmenin ardından “Eurovision’a kim gitmeli?” tartışması harlandı. Her kafadan farklı gerekçelerle, farklı sesler çıkıyor. Bu da güzel bir şey aslında.

Haberin Devamı

TRT, Türkiye’nin yeniden Eurovision’a katılmasıyla ilgili görüşmeler yapıldığını açıkladı.

Genel Müdür İbrahim Eren, “Avrupa Yayın Birliği’nin yeni başdanışmanı Martin Österdahl ile bizim arkadaşlar görüşmeye başladı. Ne olur bilemem” diyor.

Bu gelişmenin ardından “Katılırsak Eurovision’a kim gitmeli?” tartışması yeniden harlandı.

Her kafadan farklı gerekçelerle, farklı sesler çıkıyor.

Bu da güzel bir şey aslında.

İnsanların bu yarışmayı önemsediği, sahiplendiği, kafa yorduğu anlamına geliyor. Türkiye, yarışmaya ilk kez 1975’te Semiha Yankı’nın “Seninle Bir Dakika” şarkısıyla, en son 2012’de Can Bonomo’nun “Love Me Back” şarkısıyla katılmıştı.

2013’te yarışmadan çekilme gerekçemiz puanlama sisteminin adil olmayışıydı.

Protestomuzda mutlaka haklıyız. Ama bu tavrımız pek de etki etmemişe benziyor.

Haberin Devamı

Yarışma biz olmadan da 9 senedir devam ediyor.

Yani biraz... Dağ dağa küsmüş, dağın haberi olmamış durumu var ortada...

Biz de o yıllar boyunca kardeş Azerbaycan’ı destekleyerek falan avunduk.

Yarışmanın kuralları elbette adaletsiz. Kabul.

Yarıştığımız ülkelerin çoğunluğuyla farklı kültürlerden, farklı müzik zevklerinden geldiğimiz de aşikâr.

Üstelik puanlamada işin içine siyaset de giriyor, istediğimiz kadar güzel müzik yapalım, çok beğenseler bile bize asla oy vermeyecek toplumlar var.

İyi de ne yapalım?

Sadece müzikte böyle değil ki. Ekonomide, siyasette, turizmde aynı şeyi yaşıyoruz. Herkes kendini bir anlatmak zorundaysa biz hep iki...

Önemli olan, bütün bu güçlüklere karşı yine de başarı sağlayabilmek.

Tıpkı 2003’te Sertab Erener’in “Everyway That I Can” şarkısıyla birinci olduğu gibi.

Zaten zafer, böyle zor koşullarda kazanıldığı zaman daha kıymetli, daha tadından yenmez oluyor.

Eğer puanlama sistemiyle ilgili itirazlarımız varsa bunu küsüp dışarıda kalarak değil, oyunun içinde kalarak dile getirmemiz gerek.

Ayrıca önemli olan ille de birinci olmak değil ki.

Önemli olan boy gösterip Avrupa’nın bir rengi olduğumuzu hatırlatmak

Kim gitsin?

Ortada o kadar çok isim dönüyor ki... Herkesin aklına ilk gelen tabii ki Tarkan. Milli takıma da marş yazmıştı, olur mu olur.

Haberin Devamı

Ama ben Tarkan’ın böyle bir topa gireceğini hiç zannetmem. “Süperstar Ajda”nın 1980’de “Aman Petrol” ile yaşadığı hezimet ortada.

“Megastar Tarkan” durduk yere niye girsin o riske?

Tarkan dışında Hayko Cepkin’den tutun Cem Adrian’a, Edis’ten tutun Aleyna’ya herkesin gönlünde başka bir “Eurovision aslanı” yatıyor.

Kimi ille de kadın olsun diyor.

Kimine göre mutlaka bir grup göndermeliyiz.

Kimi diyor ki Avrupa’da zaten tanınan biri olsun.

Mabel Matiz, Şebnem Ferah, Gaye Su Akyol, Duman, Manga...

Bence en güzeli eski sistemdi

Eurovision için bir ton isim geçiyor geçmesine de...

Aslında bu “ihale” sistemine de biz sonradan geçtik.

Eskiden gidecek şarkı için yurtiçinde de bir yarışma yapılırdı.

Haberin Devamı

Böylece halk kendisini temsil edecek parça ve sanatçıyı yine kendisi belirlerdi. Hiç unutmam, ne üzülmüştüm Kayahan’ın “Ve Melonkoli”si seçilmeyince.

1989’daki Türkiye seçmelerinde ikinci olup Eurovision’a gidememişti. 

Ama güzel yanı da bu. Hep sizin sevdiğiniz şarkı birinci olamaz ki...

Yine de bir sinerji yaratıyordu, tek tek şarkıcılar ya da gruplar aylarca hazırlanıp ortaya güzel eserler çıkarıyordu.

Bırakın Eurovision’da derece almayı, Türkiye’den seçilemese bile geride ne güzel hatıralar bırakıyordu:

Senle topla beni / Çarp uzaklarla / Ekle sensizliği / Böl saatlere / Ne kaldı, ne kaldı?

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları