Hatta belki daha da fazla!
Evet evet, birçok konuda artıları ve eksiklikleri, çokça geliştirilmesi gereken alanları olmakla birlikte muhtemelen tek bir özelliklerinden dolayı
bu işletmelerin ömrü oldukça uzun olacak.
Üstelik ortalama işletme ömrünün 12-14 yıl olduğu, bu ortalamanın hızla aşağı salındığı bir dönem için
iddialı sayılabilecek bir öngörü olsa da
özü oldukça basit bir temele dayanıyor.
…
Etrafımıza baktığımızda el değiştiren kurumlar, büyük ortaklıklar, yerli ya da yabancı sermayedarlar,
sanırım her alanda kaçınılmaz bir şekilde karşılık buluyor.
Bulmaya da devam edecek gibi.
Pandemi dönemi çalışanlara, yönetimlere, iş sahiplerine, hissedarlara,
yönetim kurullarına, evi ile işini dengelemek zorunda olan çocuk sahiplerine,
hastası olandan kendini en çok koruması gerekene, yeni iş kurandan şirket sabit gideri devasa olana kadar cebimize fazlaca ders ve not bıraktı.
Örnekleri çoğaltmak mümkün…
…
Bu noktada finansal risk ve gelecek riski ayrı bir konu lakin sağlık riski denince akla öncelikli belirli iş alanları geliyor sanki.
muhtemelen hiçbir zaman mümkün olmayacak.
Fütüristik yaklaşımları desteklememek mümkün değil - ki hayatın bir bölümünün yeni nesil iş yaklaşımlarına döndüğü aşikar- ama
hayal ve anlatımların çoğu sadece beyaz yakalıyı ve ofis hayatını
baz alıyor sanki?
…
Söz konusu mecrada iş hayatının esnek yapılara dönüştüğünü, çalışan konforunun ötesinde maliyet kontrolü olarak da bakıldığında
“yeni nesil” olmanın karlılık sağladığını,
dönüşüme öncü girmenin kurum markasını yücelttiğini,
Artılar ve eksiler çok konuşulsa da, kurumlarda çalışma algısı dönemsel olarak cazibesini eskiye göre yitirme eğilimine girse
bireysellik yükselse de, yıllarda peşinde koşulan eğitim ve sınavların
sonucu beklenenin altında kalsa da,
bolca hayal kırıklığı barındıran hikayemiz birikse de,
dışarıdan parlak gözüken kurumsal insan yaşantısı içine girince, 80’lerden kalma renkli ama tonları bir hayli soğuk & tatsız bir filme dönüşse de
sanırım hepimiz insan gelişiminde kurumların önemli bir yer işgal ettiğini biliyoruz.
…
Zannediyorum kurumun yapısı ve kültürüne göre bu top oyunlarını daha kategorize etmeye ve anlamaya çalışmak mümkün…
Mesela futbol ya da basketbol gibi tam ekip koordinasyonu gerektirenler,
bilardo, bowling,tenis gibi daha bireysel olanlar,
hatta kurucular yurt dışı sermaye ise Amerikan futbolu yada beyzbol’a yakın olanlar,
veya kriketten ragbiye
hokeyden polo’ya açılanlar,
üst segmente geçip golf’e merhaba diyenler
vs vs.
Yeni normalleri, sürecin nasıl ilerleyeceğini,
sağlık konusundaki tedirginliklerimizi ya da rahatlama eğilimimizi, tedbirleri, uyulanları uyulmayanları vs.
önemsememek mümkün değil.
Konunun sağlık noktası bir numaralı gündemimiz elbette. Lakin fotoğrafa iş dünyası tarafından da bakmak mühim.
…
Baktığınızda farklı alanlardaki çalışan, yönetici ve şirketlerde farklı etkiler görebilirsiniz. Ortak nokta ise yoğun bir çaba, endişe,
tedirginlik, hayal ve zaman kaybı, küçülme eğilimi,
kurumsal hayatın aktörlerinin bu yeni keşiflerine bolca mesai harcadığını söylememiz mümkün.
Beyaz yakalının, üst yönetimin ve kademe kademe
tüm “kurumsal” çalışanların hayatına “Agile” olmak olarak giren yeni kavram,
Allah’tan sorumlu ve hassas bazı yöneticilerin katkısı ile kendini hızla
“Çevik” olmak söylemine bıraktı.
Çevik olmak…
…
sanırım artan bir hızla fazlaca duyuyor ve de fazlaca okuyoruz.
Doğrudur…
Rüzgar, basınç, ısı, nem vs. büyük bir dinamiklik barındırıyor ve biz,
bu atmosferin içindeyiz.
Lakin söz konusu durumun bizlere ya da dönemimize ait olduğunu düşünmek, hayata muhtemelen fazla benmerkezci baktığımızı gösteriyor.
Dinamizm hem vardı ve her nesil iş hayatında farklı uyumluluk düzeylerine göre yaşamını sürdürdü.
Evet haklısınız, bu yıllarda etkisi daha net ama
hep vardı.