Evet evet…
Güvenmediğin dağlara kar yağar!
Abraham Maslow kişinin kendi ihtiyaçlarını değerlendirdiği hiyerarşisinde özgüveni;
özsaygı, özgüven, başarı başkalarına saygı gibi
noktalara değinerek “saygı” kademesinde ifade etmiş.
Yani fiziksel ihtiyaçların, güvenlik ihtiyacın, sevgi ihtiyacın tam olduktan sonra hayatta saygıyı ararsın der en yalın hali ile.
Peki iş hayatına ve karşılıklı etkileşimlere bakarsak ne görüyoruz?
hangi vizyon ve gelecek öngörüsü ile etki oluşturduğunuz kurumsal kaderinizi belirleyecek.
İnovasyonun, dijitalleşmenin, esnek çalışmanın,
proje ve nitelikli etkinliğin, geleceğin teknolojilerinin, Z kuşağını yansıtan beklentilerin
yoğun konuşulduğu bir dönemde olsak da konu dönüp dolaşıp sizin vizyonunuza dayanmakta.
Ya günü kavrayan bir vizyon ile işe soyunacak ya da oyun dışı kalacaksınız.
Mesela öyle bir vizyonunuz olmalı ki;
hiçbir çalışanınız bir diğerini görünüşü ya da kişiye özel özellikler ile değerlendirememeli,
mesai saatinin devrini yavaş yavaş kapattığını, esas olanın “iş” olduğunu tüm yöneticileriniz anlayabilmeli ve
hiç bu kadar önemli olmamıştı!
Hangi alanda olursanız olun, hangi iş dalında ya da yetenek noktasında kendinizi geliştirirseniz geliştirin
ve hatta hangi kademede/büyüklükte bir iş alanı
için çaba sarf ederseniz edin
dönüp dolaşıp geleceğiniz nokta vizyon ve bu vizyonun vaat ettikleri.
Üstelik işin neresinden tuttuğunuzun konu ile uzaktan yakından bağı olmadığını gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.
Yani işe yeni başlayan stajyer de, yılların kıdemli uzmanı da, CEO da, küçük işletmedeki her işin jokeri olan emektar da,
Mağara ve av konusundaki klasik hikayeye girmeyeceğim ama
biraz birlikten gelen gücü de değil huzuru hatırlamakta fayda var düşüncesindeyim.
Sırtını dayamak, güç olmak,
el vermek, sahip çıkmak & çıkılmak,
aile olmak,
bir gruba dahil hissetmek, belki o nedenle o formayı o kadar sevmek,
şirketinin adını her yerde gururla taşıma isteği,
eskileri yad etmek ama çoğunlukla bir olunan dost ve aile masalarının hatıra gelmesi,
neredeyse sıfıra yakın karşılık bulur.
İşini sev, işine aşık ol, bayıl ona !
Yahu şu “çöpçü de olsan severek yap en iyisi ol” örneğinden sıkılmadık mı? Bu arada bu sözün temizlik işçilerine karşı büyük saygısızlık olduğunu düşünmüyor musunuz?
İşini sev, işine aşık ol, bayıl ona !
Hatta işini sev algısının kurumsal olarak yönetim tarafından pompalandığı
ve sonuç olarak
bol selfieli, bol iş alanı paylaşımlı sosyal mecralar oluştuğunu gözlemlemek mümkün.
Canım işim... Work work work !!!
çokça ders edinmemiz gerekiyor…
Üstelik en çok da erkek cinsi!
İnsan; memelilerden, iki eli, iki ayağı bulunan, iki ayak üzerinde dik bir biçimde dolaşan, aklı ve düşünme yeteneği olan, dille, sözle anlaşan, en gelişmiş canlı sayılan yaratık.
TDK’ya göre;
toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan,
düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı.
Farklı bir açıdan bakarsak,
taksonomik adıyla Homo sapiens, primatlar takımının büyük insansı maymunlar familyasının Homo cinsinde bulunan tek canlı türü.
konuşulur olmuştu lakin,
bu kadar çabuk kazana düşeceğimiz kimsenin aklına gelmezdi sanırım ! Hep birlikte ilginç bir gerçekliğin içindeyiz.
Tüm çalışanlar olarak son gelişmelerin içine resmen düştük…
Üstelik herkes kendince düştü ve herkes kendi zorluğuna çözüm bulma halinde.
Dijitale tutunanlardan ara çözümler bulanlara, kurumunu hızla yeni standartlara hazırlayanlardan fiilen işinin başında olmak zorunda olanlara
herkes farklı bir adaptasyon aşamasında.
Uzaktan çalışmanın, dijital çözümlerin,
Çok kısa bir süre önce kurumların; ciroları, karlılıkları,
çalışanına verdiği yan haklar, kurumsal markasının yansımaları, yeni mezunlar için çekim merkezi olup olmadığı
ya da çalışanların; yetkinlikleri, eğitimleri, gelişme arzuları,
işe ve iş yerine sahip çıkmaları,
geleceğe yatırım yapma kapasiteleri, yaratıcılıkları, esneklikleri vs
konuşulurken elimizde net bir şekilde dayanıklılık kaldı.
Dayanıklı… TDK’ya bakarsak:
Dayanıklılık; Dayanıklı olma durumu, dayanıklık, metanet.