Finale gelene kadar her iki takımın da oyunları farklı anlayış ve türdeydi. Fransa yükselterek getirdiği oyununu, finalde devam ettirdi. Portekiz savunma anlayışını ön planda tutup, yıldızları ile ulaştığı finalde kupayı aldı.
FAVORiLER BAŞ AŞAĞI
Kupanın en büyük adayları dediğimiz Almanya'nın, İspanya'nın ve hatta İtalya'nın elenmesi bir sürpriz olmuştu. Dünkü maçta da Fransa'nın başına gelen, yarı finalde elediği Almanya'nın başına gelmişti.
İyi oyun, iyi futbol, bol pozisyon ama mağlubiyet...
Portekiz'i ayakta tutan kaleci Rui Patricio, Ronaldo sakatlanıp çıkmasaydı bile Portekiz adına maçın adamı olurdu. O kadarkritik kurtarışlar yaptı ki, Portekiz'in kupanınkulbunu hiç bırakmamasını sağladı.
Belçika uzun yıllarda oluşturulan takımdan bu turnuvada bir derece beklerken büyük bir hayal kırıklığına uğradı.
İYİ MÜCADELE ETTİLER
Turnuvadaki eşleşme durumunu gözönüne alırsak finale gidebileceği yolda Galler'e boyun eğdi Belçika...
Galler'e saygı duymak gerekir. Sahada nasıl doğru oynanması gerekiyorsa, kapasitelerini zorlayarak o şekilde mücadele ettiler. İlk yarıda belki de turnuvanın en iyi futbolunu oynadılar, kendileri açısından. İkinci yarıda ise akıllı futbollarının karşılığını, geriden gelerek aldılar ve Portekiz'in rakibi oldular.Böylece, Hırvatlar ve Belçika'dan çok şey bekleyen Avrupa, hiç ummadıkları bir ülkeden yarı finalist gördü.
'Geri dönüş' derken aslında, gönül ister ki bizi memnun edecek bir skor olsun, ama asıl geri dönüş oyunda olmalıydı...
Maça çok kötü başlamasak da golü yediğimiz dakikaya kadar İspanya'nın futboluna engel olabildik. Rakibi geride karşılarken İspanyolların pas trafiğine önde müsaade ettik ama tehlikeli bölgede mümkün olduğunca engelledik. Sıkıntımız top ayağımıza geçtikten sonra baş gösterdi. İstenilen hızlı hücumları doğru ve pozisyon üretebilecek şekilde yapamadık.
HERKES SORUMLU
Arka arkaya gelen iki İspanya golü bize maçın bitiiğini, tıpkı sahadaki futbolculara olduğu gibi gösterdi.
Oyun sistemlerinin farklı olduğu iki takım, kalite ve yıldız oyuncu bakımından üstün bir İngiltere, diğer tarafta ise oyununu sert mücadele ve defansif anlayış ile rakibi durdurma üzerine kuran Galler...
Tek yıldızı Bale ile gol arayan bir takım...
İki takımın da en önemli ortak noktası mücadeleci, agresif ve sert olmalarıydı. Ama oyunun geneline baktığımızda, futbolun doğrularını yaptığınız zaman kaliteli ayaklarınız da devreye girerse bir şekilde kazanabiliyorsunuz.
BU KEZ SON DAKİKADA ONLAR GÜLDÜ
Dün İngiltere’nin maçın başından sonuna kadar, her ne kadar karşısında oyununu bozan bir Galler olsa da sürekli zorlayan görüntü içide olduğunu gördük.
Fakat oyun olarak beklentilerin altında kalmamız, beni en fazla üzen nokta oldu. Bunun farklı sebepleri var... Oyunda çok şeyler beklediğimiz isimler, fiziksel olarak yetersiz kaldı. Bir diğer nokta ise, oyunda bir türlü ritm yakalayamadık. İlk yarıda defansif açıdan önlemler aldığımızı düşünsek de, Srna ile gelen Hırvat ataklarına çözüm bulamadık.
IŞIK YOK GİBİ...
Maçın bence en iyilerinden biri olan Volkan'ın yediği gol, klasına yakışmadı belki... Ama en büyük sorunumuz, maç boyunca tek pozisyona girmemizdi. Onu da Ozan'la değerlendiremedik. İkinci yarıda, özellikle 60'tan sonra fiziksel olarak da oyundan düşmemizle beraber Hırvat takımının birçok pozisyonunu kalemizde gördük. Ki bunlarda da Hırvatlar ya direğe ya da Volkan'a takıldılar. Geçmiş turnuvalara baktığımızda evet doğrudur, ilk maçlarımız hep kötü neticeyle bitti. Ama şunu hatırlıyorum, hiçbir zaman bu kadar kötü oynayarak başlamadık. Kaybettiğimiz bir şey var mı? Kalan iki maçımızı düşündüğümüz zaman hayır.
Fakat, "Ortada bu iki maçtan en azından 1 galibiyet, 1 beraberlik alabilecek ışık var mı" diye sorarsanız, ben o ışığı da Hırvatistan maçında göremedim.
Ben, sonuçtan çok sahada neleri başardık ve nerelerde hata yaptık ona bakarım.
Rakibin gücü ve kalitesi belli... Hadlerini bilerek oynadılar. Futbolun doğrularını, takımlarının kapasitesine göre yapmaya çalıştılar. İlk yarıda kontrolü elimizde tuttuğumuz maçta 45'te Oğuzhan'ın pozisyonu hariç rakip kalede pek varlık gösteremedik. Bununla beraber, rakibin defansımızın arkasına attığı toplarla yakaladığı iki pozisyon var... Ofsayt diye kesilen bir pozisyon (değildi) vardı. O pozisyonda da, diğerlerinde de Volkan Babacan başarılıydı.
İkinci yarıda da yine değişen bir şey yoktu. İstediğimiz ritmi ve tempoyu yakalamakta çok zorlandık. Yapılan değişikliklerle gelen oyun içindeki yerleşimlerimiz de, bize pek olumlu yansımadı. Karadağ'ın ortaya koyduğu direnç ve mücadeleye saygı göstermek gerekir. Bizim beklentilerin altında kalan bir futbolumuz vardı. Rakibin gücüne göre mi hareket ediyoruz, onu da bilemiyorum ama kazanmamıza rağmen İngiltere maçındaki görüntümüz sahada yoktu.
MAÇIN KIRILMA ANI
Ama bireysel oyuncu kalitesi bakımından Fenerbahçe öndeydi.
Maçın en önemli özelliği beklentilere cevap verememiş iki takımdan birinin mutlu olacağıydı.
Maç başladığında Fenerbahçe 11'inde Gökhan ve Alves'in yokluğu kafalarda soru işareti bıraktı. Galatasaray'da ise çıkabilecek en iyi 11 sahadaydı.
Elazığ ile Adana Demir, yine de Süper Lig’e çıkma adına play off’un içinde oldu...
Hem Elazığ’ın hem de Adana Demir’in ilk 11’lerine baktığımızda Demir’de tecrübeli ve bu tarz zor maçları oynamış oyuncu sayısı nın fazlalığı dikkat çekiyordu.
Elazığ’da ise enerjik, hırslı ve istekli oyunculardan oluşan kadro vardı.
Maçın geneline baktığımızda özellikle devre başlangıçlarında iyi oynayan bir Elazığ gördük ki, bu zamanlarda da golleri buldular.