Nasıl mı olamadı? Bir rakibi analiz edemeyişi, ikincisi çift santfor başlamayışı, üçüncüsü nasıl bir taktikle sahada olunacağına karar verememesiyle.Futbolda başlangıç, devam etme ve bitirme diye bir strateji vardır. Başlangıç olarak hiçbir planı olmayan Fenerbahçe izledik ilk 45 dakikada. Herhalde yakında maziye karışacak Fenerbahçe’nin Kadıköy’deki ilk yarım saatlik futbol anlayışı. Baktığımızda arka arkaya oynanan iki lig maçında kaybedilen 5 puan ve ortaya konan bilinçsiz futbol.Fenerbahçe, taktiksel olarak baktığımızda Lens ve Volkan Şen’le onlara destek veren Hasan Ali ve Van Der Wiel’in ilk yarı boyunca anlaşamamalarından dolayı doğru düzgün bir atak geliştiremediler.
TEK ADAM
ORTA alanda oyunu yönlendirecek, şekillendirecek, pas trafiğini yönetecek bir oyuncunun olmayışı da Fenerbahçe adına çözemediğimiz bir taktiksel anlayış çıkardı. Birbirlerinden uzak oynamaları, dikine değil de yana pas yapmaları, hareketsiz oynamaları ve takımın boyunun uzun olması Fenerbahçe’nin çözmesi gereken başlıca sorunları.İkinci yarı sahada tek başına bir şeyler yapmak isteyen, oyun kurucu rolünü üstlenen, her atağı başlatan ve bitirme çabasında olan bir tek Volkan Şen vardı. Advocaat sahaya tüm silahlarını sürse de ne oynadığınızı bilmezseniz bunun da hiçbir anlamı olmaz.
DOĞRULAR
Rakibin de birçok eksik oyuncusu olduğunun altını çizelim. Fakat iki takım da maçın başından sonuna kadar -belki ilk yarının son 5 dakikası biraz tempo düşüklüğü oldu- taraflı tarafsız herkese zevkli bir maç izlettirdi. Futbol felsefesi olarak Şenol Hoca’yı, kadro olarak da Beşiktaş’ı yakından tanıyoruz. Ortaya koydukları göze hoş gelen futbol ve makine düzenindeki işleyiş, sahadaki isimlerin değil futbol anlayışının bir gerçeğidir.
KARABÜK ZORLADI
Diğer tarafta, iki haftadır herkesin beğenisini kazanan Igor Tudor önderliğindeki Karabük de ligimize katacağı futbol seyir zevkini dün ispatladı. Tudor, İtalyan felsefesi olan kuvvetli, dayanıklı, mücadeleci, disiplinli ve defansif anlayıştaki mantalitesine bir de hızlı oyun ile pres anlayışını eklemiş. Hatırladığım kadarıyla Beşiktaş’ı Vodafone Arena’da hiçbir takım dün Karabük’ün yaptığı kadar zorlayamamıştı.
Beşiktaş’ın transfer döneminde güç kaybettiğini düşünenlerden biriydim. Ama son anda yapılan takviyelerle bu düşüncem çürütüldü. Bence hâlâ Türkiye’nin en iyi bekleri olan Gökhan ile Caner geldi. Fiziksel açıdan biraz zayıf olsa da, Pogba’dan bile daha teknik olan Talisca kuvvetlendiği zaman katkısının ne kadar yüksek olacağını göreceğiz. Gökhan İnler de, orta alanda aranılan bir kandı... Beşiktaş bence yaptığı bu transferlerin nokta atışı olduğunu dün gösterdi. Ama hâlâ devre arasında en acil ihtiyaç, bir stoper olacaktır.
Hırvat takı mının, kadronun bütününe bakıldığında yaşlı olmayan ama tecrübeli ve birikimli oyunculardan kurulu oluşu, sahada bizim aşmamız gereken en önemli zorluktu.
EKSİĞİMİZ TECRÜBE
TAKIMIMIZ gerçekçi olmak gerekirse tecrübe bakımından eksikti ama fiziksel bakımdan birkaç oyuncu dışında Hırvatlardan aşağı kalır yanı yoktu. En büyük avantajımız Hırvatların oyun anlayışıydı. Oyunu pas yaparak rakip kaleye taşımak için kurgulanan düzende biz yakın oynayarak ve alan kapatarak engel olmaya çalıştık. Aslına bakarsak iyi başladığımız ilk 10 dakika dışında ilk devre gitgelli bir oyun oldu. Hırvatların da pozisyon ürettiği, bizim de pozisyon bulduğumuz, son dakikalarda gelen gollerle biten bir ilk devre.
ARTI AVANTAJ
Herhalde bu ortamda da oynamak isteyeceğimiz tek ülke Rusya’ydı. Rusya, evinde yapılacak olan şampiyonaya hazırlık için uzun bir süreye sahipken, bizim ise elemelerle geçireceğimiz 1,5 yılımız var.
Yine her grup eleme maçları öncesi olduğu gibi değişen milli takım kadrosuyla 2018 serüvenine başladık.
Oyun olarak baktığımız zaman çok fazla artılarımızın olmadığı ama eksiklerimizin biraz daha fazla olduğunu söylememiz şart. Sadece Emre’ye dayalı bir sistem kuracaksak o zaman onun üzerinden bir yapılanmaya gitmemiz lazım. Yok, hayır bizim futbol felsefemiz 11 kişiyi kapsıyor diye düşünürsek maalesef iyi yolda olmadığımızı söylemeliyim.
Taktik açıdan top bizdeyken üçlü savunmaya döndüğümüz, top rakipteyken Mehmet Topal’ın geriden ön tarafa gelmesiyle 4-5-1’e döndüğümüz, son 20 dakikada ise tamamen üçlü defans oynadığımız bir sistem ortaya koyduk.
Aykut Kocaman’ın teknik direktör olması, yeni stadın açılması ile birlikte oluşan Konyaspor taraftarlılığı ve bunlara eklenen doğru yönetim ile birlikte bir futbol şehri olan Konya...
Aslında Türk futbolu için bu Türk futbolu için örnek olmalı...
Maça gelirsek...
Beşiktaş bu zorlu deplasmanda istediğini alabilmek için çok uğraştı. Gidenlerin yeri her ne kadar dolmasa da dün özellikle ilk yarı tempo, istek ve kazanma düşüncesinin ön planda olduğu bir Beşiktaş takımı gördük.
Tabi bunun iki sebebi var. Birincisi ilk maçta alınan 3-0’lık mağlubiyet, ikincisi de Fenerbahçe gibi kaliteli bir ekibe karşı gösterdikleri ciddiyet. Fenerbahçeli futbolcular 3-0’ı bir kenara bırakmış, son derece yüksek motivasyonla ve ne istediğini bilen anlayışını sahaya yansıtınca hiç zorlanmadan hem ülkemize puan katkısı yaptı hem de gruplara gitmeyi hak etti.
KJAER’iN DÖNÜŞÜ
Forvetteki son iki maçın karışımı tercihlerin olması, defansta Kjaer’in tekrar forma giymesi göze batan değişikliklerdi. Orta saha yine bildiğimiz üçlüden oluşmuştu. Bu maç için kriter olarak benimsememiz gereken noktalar tabii ki var. İlk olarak rakibi defansif olarak nasıl karşıladığına yani kazanmak zorunda olan takımların hücumu nasıl engellediklerine bakmak gerekir. Bu noktada her ne kadar Grasshoppers takımının kalitesi düşük olsa da başarılı bir maç yaşadılar. Hücum olarak baktığımızda ise eksik diyebileceğimiz dikine paslarda ve hızlı setlerde hücumları tam anlamıyla yapamadılar. Aslında böyle maçlar bu tür düşüncelerin uygulanabileceği bir arena. Fakat hücum organizasyonlarında yavaş kalınması, kapılan toplarda rakip kaleye gitmede yaşanan sıkıntılar üzerinde düşünülmesi gereken noktalar.
GELiŞMEYE DEVAM
Ama üzerinde durulması ve düzeltilmesi gereken birçok nokta da var. Birincisi mutlaka bir oyun kurucu yani bir 10 numara lazım. Bir diğeri ise Topal’ın yanındaki oyuncunun da oyun kurma özelliklerinin olması lazım. Bu kadro için baktığımız zaman buraya en iyi aday Salih gibi. Ama 10 numara eksikliğini Fenerbahçe çok hissedecektir.
BABACAN ÖNLEDİ
Belki Advocaat 4-4-2 oynattığı sistemde 10 numaraya ihtiyaç duymayabilir ama sahada da beyin görevini yapan oyuncu her daim olmalıdır. Dünkü maçta Fenerbahçe’nin sadece son yarım saatteki performanısını konuşmak gerekir. O da rakibin eksik kalması, sonrasında Stoch ve Fernandao hamleleri ve bir de Başakşehir’in (en iyi yaptığı) skor avantajını yakaladığı zaman geride iyi kapanması, Fenerbahçe’yi biraz oyun olarak iyi gösterdi.
Skoru dengeyi getirebilecek hatta öne geçebilecek pozisyonları da yakaladı Fenerbahçe. Gerek son vuruş eksikliği gerekse Volkan Babacan’ın yerinde müdahaleleri bunun önüne geçti.
Fenerbahçe’nin ilk maçı kazanması, iç saha avantajını kullanmasının bir sonucuydu. Nitekim rövanş maçına başlanıldığında da gelen şok gol o avantajı da ortadan kaldırdı. İlk yarının geneline baktığımızda aslında futbol olarak iki takımında üst seviyeye çıkamadığını gördük. Aksine Fenerbahçe’nin beklentilerin çok altında olduğu da bir gerçekti.
Yenen iki basit gol, biri penaltı (ki bana göre değil) çok basitti. Aslında bu gollerden şöyle bir sonuç çıkarmak lazım. Pozisyonun başlangıcı ve sonucu itibariyle defans arkasına atılan toplarda sıkıntı yaşamasıydı. Bunu golün dışındaki pek çok pozisyonda da gördük. Her şeye rağmen rakibi görünce, Fenerbahçe biraz kıpırdarsa turla döneceği inancı hep içimde vardı. Nitekim ikinci yarı iyi başlayan bir Fenerbahçe gördük.
Oyunu kontrol altında tutan ve bu süre zarfı içinde golü de bulan bir Fenerbahçe izledik. Hatta 2-1 iken hakemin es geçtiği penaltı pozisyonlarından birini verse bütün oyunun seyri değişecekti. 65’te gelen golden sonra Pereira, maçın uzama ihtimalinin ortadan kalktığını gördükten sonra sahaya Aatif’ı ve Stoch’u sürdü. Ama geri kalan dakikalarda ikinci yarının ilk 15 dakikalık bölümündeki futboldan uzak bir görüntü çizen Fenerbahçe maalesef tura veda ederek sahadan ayrıldı.
4’LÜ SAVUNMAYA DÖNECEKTiR