Zenginlik ve mutluluk neye sahip olduğumuzla değil neye ihtiyaç duyduğumuzla ilgili. Genellikle mutfakta iyi yemek yapabilmek için hep daha fazlasına ihtiyacımız olduğunu düşünürüz. Sonra da tahmin ettiğimizden fazlasını israf ederiz. Buzdolapları büyüdü büyüyeli, alınan sebze-meyve ve diğer malzemelerin miktarı arttı; buna paralel olarak atılanların da. Ekmek kutsaldı, “aman israf olmasın” diye içimiz titrerdi. Şimdiyse, net bir rakam olmamakla birlikte, 6 ila 12 milyon arası ekmeği her gün çöpe atıyoruz.
Oysa güzel yemek yapabilmek için ne çok fazla malzemeye ne de birebir tarife ihtiyaç var. ‘Fondü’den pizzaya, tiritten güllaca kadar pek çok yemek, yokluktan dolayı, sadece elde kalmışlarla yapılarak, yemek tarihini değiştirecek tarifler olarak karşımıza çıktı.
Balık yemeden önce onu tutmak da keyiflidir. Bu yüzden bu hafta elde kalanlardan kolay ve lezzetli yemekler yapma algoritmaları öneriyorum.
Evde kalan sebzelerle çorba yapmak çok kolay. İster karnabahar olsun, ister lahana, havuç, brokoli, dolabınızda tek tek kalmış ne varsa bir tencereye alın ve içme suyuyla haşlayın. Hatta haşlarken 2-3 diş de sarmısak koyun. Sonra hepsini püre haline getirin. Evde çorbalara, yemeklere ekleyebileceğiniz güzel bir baharat karışımını da kolayca yapabilirsiniz. Bunun için 8 adet kırmızıbiber, ikişer çorba kaşığı dört renk karabiber ve kişniş, birer çorba kaşığı kekik, nane, sarmısak kurusu, tane sumak ve 1 tatlı kaşığı kalın tuzu bir değirmene koymanız yeterli.
Her şeyden pizza ve pide yapmak mümkün. Kuru ekmek, kalmış yufka, kurumuş kadayıf veya bir tane lavaş pizzanız için güzel taban olur.
Kullanacağınız malzeme kuru ekmekse ve kalın tabanlı bir pizza yapmak isterseniz, 2 yumurta, 1 çorba kaşığı yoğurt, 1/3 bardak süt ve 1/3 zeytinyağı karışımı ile ekmeği ıslatabilirsiniz. Bu karışımla kuru bir yufkayı suböreğine de çevirebilirsiniz.
Pizzanızın tabanını hazırladıktan sonra rendelediğiniz veya püre haline getirdiğiniz 2 domates, 2 diş sarmısak, zeytinyağı, kekik, karabiber ve tuzu üzerine ekleyip kaynatın. Evde bir iki dilim pastırma veya kurutulmuş et kalmışsa daha da şanslısınız. Bunları da ince ince kesip kaynattığınız sosa ilave edin. Tabanı fırın tepsisine koyun. Hazırladığınız sosla birlikte kalan peynir, sebze, turşu ne varsa üzerine ekleyin. Piştikten sonra üzerine biraz zeytinyağı ve taze yeşillikler ekleyerek yiyebilirsiniz.
Türlü yemeğinin lezzeti kadar ismi de son derece sade ve güçlü. Dolapta ne kalmışsa hepsinin eklenerek yapılmasından ortaya çıkan çok güzel bir lezzet. İyi bir türlü yapmanın püf noktalarının ilki, bol soğan kullanmak. Soğanı normalden biraz daha fazla kavurduğunuzda kalan sebzelerin tadı artacak. Etli türlü yapacaksanız, önce eti mühürleyin; sonra tencereden çıkarıp, soğanları bu yağda kavurun. İkinci önemli noktaysa, iyi bir et veya sebze suyu ile eldekileri bir tencere yemeğine çevirmek.
Hatırlarsınız belki, sene başında herkesi mutfağa sokmak istediğimden bahsetmiştim. Bunun üzerine kafa yormaya devam ediyoruz. Hepimiz için iki şey çok önemli: Vakit ve nakit. Bu zorlayıcı görünen iki durumu kendimiz için bu matematikle keyifli bir hale çevirmeye çalıştım.
Kendi yemeğimizi kendimiz yaptığımızda ortaya çıkacak lezzet, besleyicilik ve sevdiklerimizle paylaşmanın getirdiği mutluluk, sanırım en önemli katma değer.
İnsanın kendi yemeğini pişirmesinin iki çok net kazanımı var. Birincisi içerisine ne koyduğunuzu bildiğimiz malzemelerle ve gayet steril koşullarda, zararsız kap kacaklarda pişiriyor olmamız. İkincisiyse çok daha ekonomik olması. Ruhsal kazanımlarından bahsetmiyorum bile!
En hesaplı, hızlı yemek zincirlerinde bile mönü fiyatları 9 liranın altında değil. Bu da 4 kişilik bir aile için en az 36 TL demek. Bu durumda 4 kişiye 30 dakikadan az sürede 30 TL’den az bir bütçeyle çok özel yemekler yapmak mümkün. Hatta bunu yaparken bonfile bile yiyebiliriz.
İşte tarifi / 4 kişilik
İyi bir hamburger köftesinin en önemli başarı kriteri eti. Etin dana döş olup sadece bir kez kıyma makinesinden geçmiş olması lazım. İki kez geçerse her bir et parçası küçülecek ve suyu içinde tutması azalacak. 600 gram dana döş kıymaya üçer tatlı kaşığı hardalı, pekmezi, galeta ununu ve sirkeyi, bir silme tatlı kaşığı karabiber ve dilediğiniz miktarda tuzu ekleyerek karıştırın. “Hoppala! Pekmez nereden çıktı?” diyebilirsiniz. Hamburger zincirlerinde yapılan hamburgerlerin neredeyse tamamında Worcestershire sos var. Bu sosun temelinde umami kullanılıyor. Gayet pahalı ve zor bulunan bu malzeme yerine memleketimizde olanı kullanmak gayet mantıklı. Bir ince nokta da kullandığınız sirkenin kalitesi. İyisine denk gelmediyseniz, sirke insana tadı bozukmuş hissi veren bir ekşilik verir sadece. Beyaz şarap sirkesi, gastronomik olarak lezzeti ciddi manada yükselttiği için tavsiye ederim. Arzu ederseniz, bir sarmısağı iyice püre yapıp, makinadan 1 soğanı geçirip, suyunu sıkarak ekleyebilirsiniz. Bu işlemler, lezzetini biraz daha arttıracak.
Karışımı, fazla yoğurmamak önemli. Malzemelerin eşit olarak yayıldığına emin olun yeter. Hazırladığınız kıymayı tenis topu büyüklüğünde dört eşit parçaya bölün ve ekmeğinizin ölçüsünden biraz büyük olacak dört köfte hazırlayın. Böylece piştiğinde boyu tam olacak. Bu şekilde bir saat beklerse et daha da lezzetini içine çekecektir. Ama “Vaktimiz yok, yapıp yiyeceğiz deseniz” de nefis oluyor. Köfteleri bir kenara koyun ve ayrı bir kapta 120 gram beyaz peyniri ezip, 2 dolu çorba kaşığı mayonez ve 2 dolu çorba kaşığı hardalla karıştırın. Pürüzsüz bir peynir sosu elde edin.
Şöyle kocaman bir sofra kursak, karşılıklı otursak... Herkes derdini anlatsa. Çözümsüz dertlerin paylaştıkça hafiflediğini bilsek. Birlikte gülüp ağlasak... Espri yapsak, başta kendimizle dalga geçsek. Kendini hafife almanın bir zayıflık değil özgürlük olduğunu bilsek... Düşüncelerimizi kabul ettirmek için helak olmaktansa, başka fikirleri anlamak için yorsak kendimizi. İçimden bu ara sadece bir ve birlik olmak dileği geçiyor.
İşte haller böyleyken bu hafta hem biraz tasarruf yapmak için hem de biraz ‘baskı altında’ olunca çıkabilecek harikalardan bahsetmek istiyorum. Hepimize ‘umut olsun’ diye.
Baskılayan bir sistem: Düdüklü tencere
Düdüklü tencere bir dönem mutfaklarda çok popülerdi. Hatta o zamanlar düdüklü teknolojisi de bu kadar gelişmiş değildi. Öyle ki çoğumuzda ‘düdüklünün patlaması’ bir korku ve endişe kaynağı şeklinde yer etmiştir. Özellikle benim kuşağım bu korkudan ötürü düdüklüye epey mesafeli durdu.
Düdüklünün ilk icat olduğu dönemde yani 1600’lü yılların ortasında, çalışma mekanizmasının tam oturtulamamasından dolayı patlama hadiseleri yaşanmış ve bu yüzden daha ilk dönemlerde uzun bir süre köşeye atılmış. Tekrar hayat bulmasına vesile olansa “Bir ordu, midesi üzerinde hareket eder” sözünün sahibi Napolyon Bonapart. Askerlere iyi gıdalar sunulması amacıyla ortaya koyduğu ödül sayesinde, bir Fransız şef düdüklü tencerenin iptidai mekanizmasını geliştirip pratik bir hale getirdi. Böylece düdüklü tencere mutfaklarda tekrar yerini almaya başladı. Biz de atölyede düdüklümüze bakarken ve az zamanda gösterişli yemekler yapmak konsepti üzerine düşünürken, ekiple beraber artık düdüklüyle daha da fazla zaman geçirmemiz gerektiği kanaatine vardık. Bence düdüklünün zaman tasarrufu konusundaki mahareti mutfak için bir nimet. Baskı altında ortaya çıkardığı güzelliklerse hem şaşırtıyor hem de epey lezzetli oluyor.
Çalışma prensibi
Düdüklünün çalışma mekanizmasının detaylarına bakarken icat edildiği döneme doğru bir yolculuğa çıktım. 1679 yılında icat edilen düdüklü tencereyi keşfeden Denis Papin, Fransız bir matematikçi ve fizikçi. Papin, içimizden bazılarının fen derslerinden hatırlayacağı ‘Uçucu Gazların Sıvılaştırılması Yasası’nın sahibi Robert Boyle’un da asistanıymış.
Bir kere şekli inanılmaz. Son derece sade görünümünün altında inanılmaz bir mühendislik ve matematik yatıyor. İçinde bir canlıya dönüşebilecek kadar bilgi barındırıyor. Proteini de yağı da veriyor.
Yumurta beyazının nasıl kabarttığını en iyi bezeden biliriz. Yumurta akını çırpıp bir şeye eklediğinizde üç-dört kat büyütme imkânınız olur. Bu da lezzetin iyice yayılmasını, fırında veya ocakta pişerken diğer lezzetlerin başka yerlere taşınmasını sağlar. İnanılmaz bir yapıştırıcıdır aynı zamanda. Yumurtanın beyazıyla ekmeği güvece, poğaçayı kendi hamuruna gönül rahatlığıyla yapıştırabilirsiniz. Köfteyi, mücveri bir arada tutandır yumurtanın akı. Damat adayı olarak baktığınızda sizi köpürten, içinizdeki özellikleri çıkaran, size başka güzellerle bir arada durma özgürlüğünü verendir.
Yumurta sarısı önemli bir besin kaynağıdır. Yağla sirkenin birleşmesi normalde mümkün değildir. Ancak yumurta sarısının içindeki lesitin bunların bir arada durmasını sağlar. Helmelendirir; muhallebilerde, keklerde önemli bir yer tutar. Poğaçayı da pırıl pırıl parlatan, üzerine sürülen yumurta sarısıdır. Eh damat adayı olarak sizden bambaşka bir şeyler ortaya çıkarabilir. Parlatır, tadınızı arttırır, daha ne olsun!
Alışılmadık yumurtalı ekmek
Bu tarif çok sevdiğim bir arkadaşımın benden yumurtalı ekmek istemesiyle oluşmaya başladı. Onun çocukluktan beri yemediği, yedikçe ailesini hatırladığı bu tarifi yapmak, insanın, yemek üzerinden hatıralarını boyutlandırması adına benim için de kıymetliydi.
Bu tarifte yumurtanın kabartma, renk verme ve çıtırlık katma fonksiyonlarının önemli bir rolü var. Yumurtalı ekmek mantık olarak aslında dünyada da French Toast olarak bilinir. Fransa’daki orijinal ismi, Pain Perdu, ‘kaybolmuş ekmek’ olarak bilinen bu tarif, aslında bizim yumurtalı ekmeğin akçağaç şurubuyla yenen versiyonu gibi. Bu tarifin en güzel tarafı da ekmeğiniz ne kadar kurumuşsa, tadının o kadar güzel olması. Kalmış ekmekleri değerlendirmek için birebir. Mümkünse bayatlamış, ekşi maya ekmeği kullanın. Kuru ekmek, yumurtalı karışımı daha iyi emecek ve kızartırken çok daha iyi bir sonuç verecek. Eğer ekmeğiniz bayat değilse 10-15 dakika fırınınıza atıp kurutabilirsiniz. Sekiz dilim ekmek için elinizdeki bayat somunu önce iki buçuk santimlik dört dilime bölün. Sonra her dilimi kendi içinde ikiye ayırın ancak dilimin sonunda bağlantı noktası bırakın, eş dilimler tam ayrılmasınlar birbirlerinden. Her dilimin içine ikişer dilim pastırma yerleştirin ve 25’er gram beyaz peyniri ufalayın. Ekmeklerinizi kenara alın.
Uygun bir kapta üç yumurtayı çırpın. Altı çorba kaşığı süt, bir çorba kaşığı un, bir tatlı kaşığı kabartma tozu ve bir çay kaşığı tuz ilave edin ve tüm malzeme özdeşleşene kadar çırpın. Üç pastırma dilimini de sanki satır kıyması yaparmış gibi çok ufak doğrayın ve yumurtalı karışımınıza ilave edin. Eğer bu aşamada karışımınızı 10 dakika kadar bekletebilirseniz çok daha lezzetli olacaktır. Vaktiniz yok ise hiç sorun değil, yine de çok güzel olacak merak etmeyin.
Yufka çok sakin bir malzeme. Bizim kültürümüzde varlığı fazla büyütülmemekle beraber inanılmaz bir işçilik ürünü olarak, ince bir lezzetin simgesi. Yufkacılığı İstanbul’da da Türkiye’nin birçok yerinde de Kastamonulular yapıyor. Alçakgönüllü halleri adeta bu güzelliğe de geçmiş. Gastronomik bir harika olmasına rağmen, klasik bir ekmek gibi alkışlanmıyor.
NEFİS KENAR PİZZA
Atölyede aç kaldığımızda son dakika kurtarıcısı olarak çok kullandığım bir yöntem bu. Kurumuş yufkaları ideal tava böreğindeki karışımı kullanarak ıslatın. Kenarlara biraz fazla yufka bırakın. Sonrasında buralara ince bir şekilde dil peyniri boğumlarını koyup kıvırın. Bu kenarlar pizzanızın kenarları olsun. Domates sosunu ve diğer malzemeleri üzerine yerleştirin. Fırına verin, inanılmaz bir pizzanız olacak.
İDEAL TAVA BÖREĞİ
Tava böreği, hafif bir tarif olduğu için yapan memnun, yiyen memnun gibi bir durumu var. Bütün malzemeleri önceden hazırlayın ve tavanın başına geçin. Altını açıp, biraz yağ koyun. Dolapta kalmış yufkaları da yağ kızınca dizmeye başlayın. 28 santimlik bir tava için iki yufka yeterli. Sonra peyniri koyun. İki boğum kullanmak yetecektir. Bu böreği efsanevi yapan yufka katlarını koyarken hazırlayacağınız karışım. Bir çorba kaşığı yoğurt, iki yumurta, dörtte bir bardak süt, aynı miktarda zeytinyağı veya ayçiçek yağını iyice çırpın ve aralara serpin. İnce bir börekten pofuduk ve suböreği tadında bambaşa bir hale dönüştüğünü göreceksiniz. Son olarak dışarı taşan yufkalarla üzerini kapatın ve bir tarafı iyice pişince, kapakla çevirerek, diğer tarafını tavaya yerleştirin. Çıtırdadığında böreğiniz hazır demektir.
TÜRK SUŞİLERİ
Bu tarifi ilk duyanlar bana deli gözüyle bakıyorlardı. Yaşım küçüktü. “Ya, beni bir kırmayın, tadına bakın” deyip yedirdiklerimin müptelası oluyorlardı. Hatta ilk kitabımı yazmam için çok ısrar edenler üzerinde bu tarifimin büyük etkisi var. Suşi, orijinal olarak haşlanmış pirinçle yapılıyor. “Neden bizim yufkamızla da olmasın” diyerek yola çıktım. Bu aşamada akıllara gelen ilk soruyu biliyorum: “Çiğ yufka yersem karnımda kurt çıkar mı?” Bir kere bilinmeli ki, yufka çiğ değil, pişen bir malzeme. Hatta biraz kuruyup sonrasında suyla tekrar ıslatılıyor. Dolayısıyla müsterih olun.
Nüfusa göre kıyaslayarak ıspanak üretimine baktığımızda Çin’den sonra dünyada ikinci sıradayız. Peki biz ıspanakla neler yapıyoruz? En yaygını klasik, etli ıspanak yemeği... Bir de güzel ıspanak böreğimiz ve çılbırımız var... Son yıllarda popüler olan yeşil ıspanaklı kek ve bir de belirli bir zümrede yaygınlaşmaya başlayan salatasını sayabiliriz. Ekipçe bu hafta ıspanağa dokunalım, yaprağından kökünden faydalanalım istedik. Hepimiz kendimizce ıspanak üzerine düşündük ve farklı bakış açılarını yansıtmak istedik. 1870’lerde Emil von Wolff isimli bir bilim adamı içindeki demir miktarını bir ondalık fazla hesaplayınca ıspanak demir deposu zannedildi. Temel Reis’in bütün hikâyesi de bu hatanın üzerine kurulunca -1930’larda bu hata fark edilmiş olsa da- böyle inanmaya devam ettik. Demirinden bağımsız olarak ıspanak, emektar bir sebze olarak bu toprakların tadını bize taşıyor.
Çocuk Refika’nın ıspanak sevdiren köftesi
Bu tarif benim gibi sebze yemeklerini, börek veya lezzetli bir köfte-patates gibi yiyemeyen ama hayatında ıspanak olsun isteyenlere; çocuklarına veya eşlerine ıspanağı sevdirmek isteyenlere bir tarif. Arzu edenler beş çayında bayıla bayıla yapıp yiyebilir, akşam yemeğinde de ana yemek olabilir.
Öncelikle 250 gram ıspanağı güzelce yıkayın ve yapraklarınızın büyüklüğüne göre iki veya üç parçaya doğrayın. Çok ince doğramıyoruz ki, ısırdıkça, köftenin içinde dişe gelsin. Yıkadıktan sonra süzülmeleri için kenara alın.
Zar büyüklüğünde doğradığınız bir orta boy kuru soğanı üç çorba kaşığı zeytinyağında kavurun ve renkleri dönmeye başlayınca dilimlediğiniz iki diş sarmısağı ilave edin. Hafif kokusu çıkınca hazırladığınız ıspanakları tavaya alın ve bir tutam tuz serpin. Yüksek ateşte, ıspanakların su vermesine izin vermeden, maksimum bir dakika soteleyin ve ateşten alın. Böylece canlı, yeşil renklerini kaybetmeden kendilerini bırakacaklar.
Ispanaklar ılıdığında irice rendelediğiniz üç çorba kaşığı beyaz peyniri ilave edin. Yarım çay kaşığı kimyon tohumunu (yoksa toz kimyon) ve istediğiniz miktar tuzu ilave edin. Çok fazla ezmeden, kaşıkla birkaç kere hafifçe karıştırın. Bu köfte harcını altı parçaya bölün, minik köfteler yapın. Bir yayvan kaba bir adet çırptığınız yumurtayı, diğerine de üç-dört çorba kaşığı galeta ununu ekleyin. Yaptığınız köfteleri önce çırptığınız yumurtaya sonra galeta ununa buladıktan sonra iyice kızmış olan bir buçuk su bardağı zeytinyağında renk alana kadar kızartın. Pişen köftelerinizi havlu kâğıda alırsanız fazla yağından kurtulmuş olursunuz.
Güzel bir not: Biz atölyede kimi zaman kahvaltıdan kalan simitleri iyice kurutup galeta unu yapıyoruz. Una göre biraz daha kalın çekiyoruz. Dünyanın en lezzetli ve çıtır galetası oluyor. Aklınızda bulunsun.
Anne Zeynep’ten bir klasik
Hindibalı okkalı salata
Didem Şenol’un Lokanta Maya ve Tom’s Kitchen’daki hindiba salatalarını yedikten sonra bir süredir oluşturmak istediğim bir tarifti bu. Nefis bir bonfile öncesi de güzel, tek başına da. Hindiba, memleketimizde artık rahat bulunacak şekilde yetişmeye başladı. Tipi Yedikule marula benzese de tadı daha köşeli ve karakterli. Bir yaprağa göre daha sert ve kıtır olduğu için tatminkârlığı da çok daha fazla.
Malzemeler (Salata için)
3 adet hindibayı yaprak yaprak ayırın, yıkayıp kurutun ve kavanoza yerleştirin
2 avuç cevizi tavada, kendi yağında iki dakika kavurun ve soğumaya bırakın
30 gram İzmir tulumunu iri parçalar halinde hindibaların üzerine yerleştirin ve cevizleri ekleyin. Kavanozu servis zamanına kadar kapalı tutun.
(Sos için)
Bu hafta sonu gazetelerde, internette, açtığınız dergiler ve e-postalarda sevdiğinizle yapabileceğiniz onlarca aktivite, alabileceğiniz binlerce hediye, gidebileceğiniz seyahat önerileri gözünüze çarpacak... Peki sevgilinizi gerçekten sevmek ve hayatı paylaşmaktan daha güzel bir hediye, daha güzel bir yolculuk var mı? Benim kanımca yok. Ancak bu sade olgu için yapılan pazarlama bombardımanı insanın kendisini unutması için bir zemin hazırlıyor. Bugün bir insanın iki günde karşısına çıkan içerik 1800’lerde yaşayan bir insanın bütün ömrü boyunca karşılaştığı kadar desem size? Tüm bu ‘çok’luk içerisinde de kendimizi sadelikten uzaklaşmış bulabiliyoruz. Dolayısıyla bu hafta gazetede vermek için hazırladığım tarifleri bir kenara bıraktım ve atölyede bilgisayarın karşısına geçip, tamamen içimden gelen bir yazı yazmak istedim.
Bu tarifi size hayatı çok güzel yaşamayı becermiş, dünyanın sırrını çözmüş biri olarak değil; hayatını anlamlandırmak isteyen, yaptığı yemeği, yazdığı yazıyı içi titreyerek hazırlayan; çocukluğundan beri hayatta hiçbir şeyi yapmış olmak için yapmamış, inandığı için gerektiğinden 10 kat daha fazla çalışan biri olarak yazıyorum. 30 yaşına kadar sevdiklerini ve ailesini mutlu etmek için yaşamış sonra bunun işlemediğini görmüş, her şeyini eliyle tek başına tekrar kurmuş ve bunu yaparken en iyi dostu, yaptığı yemekler ve yalnız kaldığındaki hayal gücü olan biri olarak yazıyorum. Hayatı aşkla yaşama tarifini vermek haddime mi bilemiyorum ancak son aylarda İstanbul sokaklarında yürürken havadaki enerjiyi, trafikte adım başı birbirine arkadan çarpan dalgın insanları gördükçe bunun herhangi bir tariften daha kıymetli olduğunu düşünüyorum. Sürçü lisan edersem affola.
Yemek yapmak bir süreç, bir sonuç değil. Tıpkı hayattaki gibi bir yolculuk. Hemingway’in dediği gibi bir sonucu olması güzel olabilir ama günün sonunda aslolan yolculuğun ta kendisidir. Çok güzel bir yemek çıkaracağım diye mutfağa girdiğinizde çoğu zaman ortalama bir şey çıkar, kendinizi bırakıp eğlendiğinizdeyse inanılmaz tarifler ortaya koyabilirsiniz.
Neyle yemek pişirdiğinizi iyi bilin:
Malzemeden yola çıkarak yapmaya başlarsanız yemek size güzel sürprizler yapacaktır. İngilizcede ‘self realisation’ olarak nitelendirilen kendini gerçekleştirme bir nevi doğal, katkısız malzeme kullanmak gibi. İçinizden gelerek hayata katacağınız tat, herhangi bir yiyecekten çok daha lezzetli, sağlıklı olacak ve modası geçmeyecektir. Böylelikle ek bir paketlemeye de ihtiyaç duymayacaksınız (“Size öyle bir gofret yaptım ki satın aldığınız paketi de yiyeceksiniz” desem mideniz bulanabilir. Oysa size paketi üzerinde yani kabuklu bir elma versem bu aklınızdan bile geçmez.) Kendini gerçekleştirme hali insanı ek paketlemelerden de kurtarır. Sevdiği işi tutkuyla yapan bir insanın çekiciliği pek çok görev insanından daha fazladır. Sevdiğiniz işi, yaşam şekliniz olarak düşünün ve vakit kaybetmeden atılın. Gerçekten çok zorlanacağınız, hatta kaçınılmaz şekilde zorlanacağınız bir yıllık bir süreç olacaktır. Sonra hayat akmaya başlayacak.
Baharatlar kullanın
Sizin ilginizi çeken hobileriniz sizi asıl zenginleştirenlerdir. Hayatta asla tek bir şey yapan ve ondan zevk alan insan olmayın. Hayat bunun için fazla renkli ve güzel. Sizi iş ve aile dışında rahatlatan, kendi iç dünyanız ve iç sesinizle konuşmanızı sağlayan bir şey olsun. Bu, motor kullanmak da olabilir, balık tutmak da uzun yürüyüşlere çıkmak da. Bunlar bize, dayatıldığını düşündüğümüz hayattan çıkıp bakabilme fırsatı verecektir. Örneğin benim için yemek yapmak buydu. En zor zamanımda beni kurtardı. Şimdi ise yemek artık hayatımın merkezinde olduğundan çizim yapıyorum.
Malzemelerinizi kişiselleştirin