Puan anlamında halen geride olan yeşil beyazlılar için yalnızca kendi maçları değil, rakiplerinin de puan kaybetmesini bekleyecek olması en büyük handikap.
Manisa deplasmanında özellikle maçın ilk 20-25 dakikalık bölümünde sahada yalnızca Manisasporlu futbolcuları izlerken, yeşil beyazlı oyuncuların, en azından bir kısmının Bursa’da kaldığı düşünmeye başlamıştık.
*
Özellikle topa sahip olma ve savunma anlamında ortaya konan görüntü açıkcası hepimizi karamsarlığa inmişti.
Yenilen gol ve kaçan penaltı haricinde 2 de çok net pozisyon bulan Manisaspor, belki de Bursaspor’un fişini daha 30 dakika dolmadan çekebilirdi. Neyse ki oyunun 30 dakikasından sonra Bursaspor maçın önemini idrak etmeye başladı. Akabinde de topa daha çok sahip olmaya ve rakip sahada daha fazla gözükmeye başladı.
Ve her zaman belirttiğimiz gibi futbol kaliteli ayaklarla oynandığı zaman çok daha kolay olabiliyor. İşte bu anlamda Bruno hem ilk yarının sonunda Pedro’ya yaptığı asist, hem ikinci yarının hemen başında Bifouma’ya verdiği can alıcı pas ile adeta maçı Manisaspor’dan alıp Bursaspora kazandırdı.
*
Nazım Hikmet’in dediği gibi;
“Yok, öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak.
Unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.”
*
Halen ligde kalmak adına çok ciddi puan dezavantajına sahip olsak da, karanlıklarda savrulmadan, son maçın, son düdüğüne kadar mücadeleye devam etmek gerekiyor.
Cumartesi akşamı Denizlispor karşısındaki görüntü tüm sezonun aynası gibiydi sanki.
Birinci ve ikinci bölgede yapılan mücadelenin karşılığını, son vuruş ve paslardaki beceri eksiklikleri nedeniyle alamadığımız bir karşılaşma oldu. 4-0 veya 5-0 alacağımız bir karşılaşmayı 90+7’de Zalazar’ın son andaki müdahalesi olmasa beraberlik ile bitirecektik.
G.Birliği karşılaşmasında belki de sezonun en baskılı futbolunu ortaya koysak da, yetenekli ve yaratıcı oyuncu eksikliği nedeniyle maç boyunca neredeyse 1,5 pozisyon bulabildik.
*
Şimdi, gelecek için “Umut var mı?” sorusu gündemde.
Tabii ki var. Atalarımızın dediği gibi “Çıkmamış candan ümit kesilmezmiş”.
Lakin önce Kaf Dağları’ı bulmamız gerek, zira ümitler hemen o dağların ardında saklı...
Geride kalan 5 maçta 5 galibiyet veya en azından 4 galibiyet, 1 beraberlik ile toplanacak 13 puan ile rakiplerin durumunu takip edebiliriz. Fakat tabloya ve sahaya baktığımızda bunun mümkün olmadığını düşünenlerdenim.
Umarım benim gibi düşünen binlerce yeşil beyazlı taraftarı yanıltırlar.
Tabii bu arada takım ve özellikle bazı oyuncular üzerindeki basiretsizliğin çözülmesi için de gerekli çalışmaların yapılması gerekiyor. Zira % 99’luk gol pozisyonlarını harcayıp, olmadık zamanlarda, olmadık yerlerden, olmadık oyunculardan gol yeme geleneğimiz hemen her maç devam ediyor.
*
Pazar gecesi de takımın basiretsiz oyuncularının başında gelen Namık Alaskarov’un ilk yarının uzatma dakikalarında çok uygun bir durumda maçı bitirecek pozisyonu kaçırması ve akabinde dönen topu devrenin son saniyelerinde ağlarımızda görmek gerçekten sinir bozucu ve yıkıcı bir durumdu.
Lakin yeşil beyazlı oyuncular, seyircinin de büyük bir desteğiyle bu kötü durumdan çıkmasını başardı ve gelecek haftalardaki ölüm-kalım dönemi için umutlarını yeşertti.
Maçın genel istatistiklerine baktığımızda (Topa sahip olma, isabetli pas yüzdesi, isabetli şut, ceza sahasında topla buluşma) hemen her alanda üstün olan Bursaspor’un pozisyon vermeden gol yeme hastalığından kurtulduğunda çok daha iyi sonuçlara imza atması kuvvetle muhtemel. Ama bitiricilik konusunda devam eden beceriksizlik ve şanssızlık şu an için en büyük problem.
*
Kocaelispor karşısında da skoru 2 farka taşıyıp rahatlama şansını iki çok net pozisyonda değerlendiremeyen yeşil beyazlı oyuncular 90 dakika boyunca tüm taraftarının diken üstünde oturmasına neden oldu. Neyse ki kalede genç Deniz özellikle yan toplarda verdiği güven ile rakibe pozisyon imkânı vermeden maçı tamamlamayı başardık.
Yoksa bu seviyede böyle amatör hatalar yapmak, bu denli beceriksiz olmayı başarabilmek kolay değil...
Zira kim ister ki adı, sanı bilinmeyen oyunculardan kurulu kasaba takımları karşısında sürekli boynu bükük sahayı terk etmek...
O yüzden kızmayın bu çocuklara...
Kapasiteleri bu kadar...
Kızılması gereken birileri varsa bu futbolcu kardeşlerimizi, rüyalarında dahi göremeyeceği Bursaspor gibi bir kulübe alan abileri, bu transferlerde nasiplenen kişiler, kulübü sosyal medya üzerinden yöneteceğini sanan başkanlardır...
İnsan üzülmeden edemiyor.
Wembley, Mestella gibi futbolun en üst seviye ortamlarından, doğru dürüst tribünleri bile olmayan statlara giden kabus dolu bir yolculuk...
1-0 geriye düştüğümüz bir karşılaşmayı geri dönüp maçı kazanmak önemliydi hele ki bu sezon böyle geri dönüşü yalnızca 1 defa yapabilmiş bir takım olarak... (İç sahada kazandığımız Samsunspor maçı).
Lakin ligin dibinde, çoktan küme düşmüş Balıkesirspor karşısında özellikle karşılaşmanın ilk yarısındaki görüntü oldukça kötüydü. Organize olmakta zorlanan, rakibe çok kolay pozisyon imkânı tanıyan, psikolojik olarak ciddi sorunlar yaşayan bir takım izledik.
*
Orta sahada birbirinin kopyası durumunda olan Burak, İsmail ve Ramazan bal yapmayan arı misali koşuyorlar, pres yapıyorlar adeta savaşıyorlar ama kazandıkları topların neticesinde üçüncü bölgede pozisyon üretecek o yaratıcı pası atma yeteneğine sahip değiller. Üstelik yaptıkları top kayıpları Bursaspor kalesinde sürekli tehlike yaratmasına neden oluyor.
Mustafa Hoca uzun bir sakatlık döneminden dönen Bruno’yu muhtemel maç eksikliğinden dolayı ilk 11 başlatmak istemedi ancak sahadaki bu görüntüye daha fazla dayanamadı ve devreyi beklemeden onu maça sokmak zorunda kaldı. Şahsen burada Ramazan ve İsmail’den birini tutup, Tuğbey’i kenara alsa daha doğru bir hamle yapmış olabilirdi.
*
İkinci yarıda taraftarın da desteğiyle daha derli toplu ve en azından topu daha fazla ayağında tutup, üçüncü bölgeye taşıyabilen bir Bursaspor izledik. Akabinde de golleri.
Adı “Tıp Bayramı” olan ama son dönemde bayram tadında geçmeyen 14 Mart’lar.
Ve hekimler halen kendilerini yeterince anlatamamanın sıkıntılarını yaşıyor.
Peki, son dönemde Türkiye’nin konuştuğu konuların başında gelen doktorlar ne istiyor?
Bu soruyu sormadan önce belki de mevcut durumu iyi analiz etmek gerek.
Öncelikle hekimleri tek bir meslek grubu olarak görülmemesi gerek.
Zira içlerinde farklı alanlarda ve koşullarda çalışan birçok hekim mevcut.
Üniversitelerde çalışan profesör, doçent, yardımcı doçentlerin (yeni adıyla Doktor Öğretim Üyesi) ve uzmanların oluşturduğu, YÖK’e bağlı bir grup, devlet hastanelerinde çalışan çok büyük çoğunluğu uzman doktorların oluşturduğu, acillerinde ise pratisyen hekimlerin yer aldığı bir grup.
Sezon başında bırakmak zorunda kaldığı Bursaspor ile şu an ki Bursaspor arasında dağlar kadar fark olduğunu kendisi de gördü.
Röportajında da ifade ettiği gibi en başta psikolojik olarak tükenmiş bir takım var.
Bu kadar kısa sürede takımı ayağa kaldırmayı başarabilecek mi?
Hep birlikte göreceğiz.
*
Lakin takıma baktığında ne kalede % 100 güvenilir bir isim var, ne de yakaladığını atabilecek santrfor var.
Stoperler Zalazar ve Çapan form açısından dibe vurmuş durumda.