Pınar Reyhan

Deprem çocukları...

13 Mart 2010
Son günlerde televizyon haberlerini izlerken içim acıyor. Annelerini, babalarını kaybeden çocukları seyrederken... Bir tanesi içimi dağladı, yemek yerken boğazım düğümleniverdi... Ben gizli gizli gözümden yaş aktı sanıyorum, bir bakıyorum evdeki herkes salya sümük... Emre ise açmış gözlerini faltaşı gibi, izliyor. Hem anlamaya çalışıyor hem de üzülüyor...
Bir KEKO vardı. Annesi, babası, kardeşlerini kaybetmiş. 8 yaşında. Hem olayı anlayamamış hem de inanılmaz korkmuş. Enkaz yığınının altından ve sonra “evim” dediği o kalıntıdan sağlık görevlileri tarafından zorla uzaklaştırılıyor.
Sakinliyor bir süre sonra, gündüz arkadaşları ile oyun oynuyor. Ama birlikte oyun oynadığı arkadaşlarının çoğu da ailelerini kaybetmişler. Okulları da yıkıldığı için tüm gün oyun oynuyorlar, akşam üzeri ise en iç acıtan durum başlıyor. Çocukların hepsi “evimiz” dedikleri harabelerin yolunu tutuyor.
Bir resim var aklımdan çıkmayan... KEKO yatmış toprak döküntünün üzerine uyumaya çalışıyor, ağlaya ağlaya...
O kadar etkilendik ki...
Emre bugün Hürriyet Çocuk Gazetesi köşesinde “Bana artık okumadığınız kitapları gönderin, okulu yıkılan arkadaşlara gönderelim” çağrısı yaptı. Biz de ekip olarak ona destek olacağız. Gelen kitapları çocuklara ulaştıracağız.
Eğer siz de çocuk kitapları göndermek isterseniz, adresimiz: Evren Mahallesi Gülbahar Caddesi Hürriyet Media Towers İkitelli/İstanbul

Bizim Çocuklar

Emre Berent / 8 yaşında
Çocuk çarpım tablosu ile kafayı bozdu. Ben hayatımda bu kadar hırsı, bilemediği şeye sinir olma hallerini kimsede görmedim. Gerçi annemler “Bu senin küçüklüğün” diyor ama durumla nasıl baş edeceğiz bilemiyorum.

Kaila Sim / 8,5 aylık
“Baba”, “Bu” ve “Del Del” diye başladı, şimdi döktürüyor kızım. Bayılıyor kendisine konuştukça. Tutunup ayağa kalkmak istiyor, yürüteç ile gitmediği yer kalmıyor. Dolaplar, çekmeceler nasıl açılır, onu da öğrendi.

Rüzgar Ege / Annesinin içinde 25 haftalık
Bazı sabahlar işe gelirken giydiğim giysilerle öğleden sonra kendimi patlayacak gibi hissettiğimden, üzerimi değiştirmek zorunda kalıyorum. Ama şükürler olsun ki kaşıntı dışında hiçbir sorunum yok. Geceleri de rahat rahat uyuyorum.

Çocuklarda zihin açan gıdalar

Okul döneminde çocuğunuzun algılarını açık tutmak ve konsantrasyonunu artırmak elinizde... Beyin ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Serdar Dağ, çocukların zihinlerini açacak mucize besinler hakkında bilgi verdi. ışte o mucize besinlerden bazıları...

* Balık: Yağlı balıklar beyin büyümesi ve fonksiyonu için temel öneme sahip olan DHA ve EPA omega-3 yağ asidi kaynağıdır. Beslenme düzenlerinde bu yağ asitleri bol bulunan kişilerin genel yetenek testlerinde daha başarılı oldukları bilinmektedir.
* Yağlı tohumlar: Badem, fındık, ceviz, fıstık gibi yağlı tohumlar, içerdikleri omega-3, omega-6, magnezyum ve çinko ile beyin gelişiminde ve hafızanın güçlendirilmesinde önemli rol oynarlar.
* Yumurta: Yumurta iyi bir protein kaynağı olduğu gibi, sarısında bulunan kolin de bellek gelişiminde önemli rol oynamaktadır.
* Rafine olmayan tahıllar: Beynin sürekli glukoza gereksinimi vardır. Rafine olmayan tahıllardaki lifler vücutta glukozun salınımını düzenler. ılaveten sinir sistemini sağlıklı kılan B vitaminleri içerirler. Bulgur, çocuklar için hem besleyici hem de sevdikleri bir tahıl seçeneğidir. Yulaf da zengin bir enerji kaynağı olmasının ve bol lif içermesinin yanında sinir sisteminin tam kapasiteyle çalışması için gereken E ve B vitamini, potasyum ve çinkodan yana zengindir.
* Çilek, frenk üzümü, yaban mersini, böğürtlen: Bu koyu renkli meyve ailesi, yüksek düzeyde antioksidan içerir. Göz, diş eti ve genel sağlık için gerekli A ve C vitaminnden zengindirler. Çalışmalar bunların belleği güçlendirdiğini ortaya koymuştur.
* Baklagiller: Protein ve kompleks karbonhidrat ve lif deposu olan baklagiller, bol miktarda vitamin ve mineral içerdiklerinden özellikle öğle yemeğinde yendiklerinde çocuğun zihinsel faaliyetlerinin öğleden sonra yüksek düzeyde kalmasına yardımcı olurlar.
* Renkli sebzeler: Domates, bal kabağı, havuç, ıspanak, beyin hücrelerine güç ve sağlık veren antioksidan kaynaklarıdır.
* Süt ve yoğurt: Süt ürünleri, güçlü kemik ve dişler için gerekli D vitamini ile kalsiyum içermelerinin yanı sıra enzimlerin yapımı için gerekli protein, karbonhidrat ve B vitaminleriyle doludur.
* Et: Ette bulunan demir, çocukların okuldaki enerjileri ve konsantrasyonları için temel öneme sahip bir mineraldir. Yağsız et, en iyi emilebilir demir kaynaklarından biridir. Ette ayrıca belleğe yardımcı olan çinko ve bazı B vitaminleri de bulunur.

Mavi göklerde süzül
İşte çocukların zevkle izleyeceği bir DVD: “Mickey ve Donald’ın Balon Yarışı”... Mavi Kurdela ödülünü eve götürmek için bu heyecan verici yarışmada Donald ve arkadaşlarına katılın. Ama dikkat edin! Pete’in çok sinsi planları var ve sadece sen, Mickey ve Donald’a daha yükseğe çıkmaları ve doğru yolu bulmaları için yardımcı olabilirsin. Sen de eğlenceyi ve zaferi onlarla paylaş. Goofy ve Mickey’e yardım ederken bir yandan da Pluto’ya köpek müsabakalarında engelli patika için yardım et.

Anne-çocuk arasındaki bağı güçlendiren program
Kanada’da geliştirilen ve Atölye Çocuk Evi tarafından 0-1 ve 1-2 yaş arası bebeklere özel uygulanan “Make The Connection” programı, iletişim becerilerini destekleyerek anne ile bebek arasındaki doğal bağın daha da geliştirilmesini hedefliyor. Psikolog Başak Kerimoğlu tarafından düzenlenen program, her bir seansın 1.5 saat sürdüğü, toplam 9 seanstan oluşuyor. İlk 30 dakika anne-bebek oyun saati, sonraki 30 dakika tartışma grubu ve en son 30 dakika video çekimi ile geribildirimden oluşuyor.
Bilgi için: (0212) 299 93 25

Balıklara Yüzmeyi Öğreten Deniz
Ne mutlu ki bize, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, tüm dünyada çocuklara armağan edilen tek çocuk bayramı. Ama “Çocuk Hakları” konusunda ne biliyoruz? Çocuklarımız, sağlıklı yaşamdan eğitime, sahip oldukları vazgeçilmez haklardan ne kadar haberdarlar? Bu hakların korunması yönünde ne yapıyoruz? Bu kitaptaki öyküler, çocuklarımızın seslerde bile algıladıkları sevgiyi, vazgeçilmez haklarının olduğu her yerde, her zaman yaşamaları için yazılan bir damla belki de. Sevgi denizinde, çocuklar için bir damla...
Yazarı: Şule Tankut Jobert
Kelime Yayınları

Portaxe’in kış bahçesinde brunch
Pazar günleri misafirlerine keyifli brunch’lar sunan Portaxe, kış bahçesi, çocuk oyun ve çocuk film alanları ile büyük küçük tüm misafirlerini memnun etmeyi başarıyor. Klasik Türk kahvaltısının vazgeçilmez lezzetlerinden zeytin, peynir, bal ve reçelin binbir çeşidini büfesinde barındıran Portaxe, misafirlerine taze mevsim meyveleri de ikram ediyor. Boğaz manzarası eşliğinde keyifli bir gün geçirebileceğiniz doğru adres...
Bilgi: (0212) 277 82 33

M-GEN’den daha iyi bir gelecek için...
Türkiye’nin ilk fütürist şirketi M-GEN Gelecek Planlama Merkezi, özgün eğitimleri ve kendi sektörünün lider eğitmenleriyle daha iyi geleceğin temellerini atıyor. M-GEN Gelecek Planlama Merkezi çatısı altında M-GEN Kurucusu Ufuk Tarhan’ın bir süredir verdiği “Gelecek Planlaması Nedir, Nasıl Yapılır?” eğitiminin yanı sıra Yasemin Sungur “Kariyer Koçluğu” ve “Kişisel Marka Olmak”, Defne Sarısoy “Hayatla ıletişim”, Dr. Serdar Savaş ise “Kendini Bil, Kendini Bul” başlıklarıyla eğitim verecek. Geleceklerini planlamak isteyenler mutlaka bu eğitimlere katılmalı.
Bilgi ve kayıt için: (0212) 352 75 23

The Play Barn “Plus” açıldı
Saatlik ücretli, çocuk oyun-eğlence-emanet sistemi The Play Barn, “Plus” konseptiyle Astoria Alışveriş Merkezi’nde açıldı. Toplam 760 metrekarelik alanıyla bugüne kadarki en büyük The Play Barn olma özelliğini taşıyan The Play Barn “Plus” Astoria’da çocuklar, çocuk gelişimi mezunu süpervizörler gözetiminde zaman geçirecekler. Anneler alışverişteyken çocuklar bol bol eğlenecekler...
Adres: Büyükdere Cad. Astoria Kuleleri No: 127 Esentepe / İstanbul

Çocuk vapuru karaya çıktı
ETİ Çocuk Vapuru, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan misafir ettiği 200 çocuğun yarattığı eserleri karada sergiliyor. Çocuk vapuruna misafir olan miniklerin eserlerinden oluşan ETı Çocuk Vapuru Sergisi, Pendorya Alışveriş Merkezi’nde açıldı. Sergi 21 Mart akşamına kadar ziyaret edilebilecek.
Yazının Devamını Oku

Kızsal hadiseler

6 Mart 2010
Herkes söylüyordu. “Kızlar acayip oluyor, sevmesi şahane ama son derece kurnazlar, farklılar erkeklerden...” diyorlardı.

Oğluna aşık hatta tapan biri olarak “ne kadar farklı olabilir” diye düşünüyordum. Haklı çıktılar.
Henüz 8 aylık minicik bir kız benimki ama farklılar işte. Cidden başkalar...
Küpelerimi, kolyelerimi, saatimi, yüzümü, dikkatle inceleyip, elleyip, çevirip, her tarafına bakıp anlamaya çalışıyor kızım.
Aynı dönemdeyken Berent harşşş diye çekerdi. Hiç umrunda olmazdı.
Ancak, çok beğendiği bir şey olursa yeni yeni “Anne sakla bunu bak, kaybetme. Büyüyünce karıma veririm, ona çok yakışır” diyor bana. Sevgililer Günü geliyor, “Sana kolye alacağım, içinde benim resmim olacak” da diyor, bir filmde görmüş, çok beğenmiş, bu kadar da romantik bir adam. Ama Kaila gibi değildi bebekliği...
Ayakkabılara şimdiden aşık kızım. Dolabındaki ayakkabıları hayran hayran izliyor, eline alıp inceliyor, ayağına geçirmeye çalışıyor. Özellikle benimkilere yaklaşmış olmasın, sahibini görünce heyecandan nefes nefese kalan bir köpek gibi dil dışarıda ellemeye çalışıyor, dokunmaya çalışıyor. Bir de kuyruğu olsa eminim 360 derece dönecek sevinçten. Ayakkabı görünce böyle tepki veriyor...
Tamam oğlum da ayakkabı çok seviyor; bizim evde giyim kuşam analizi yapsa biri, şunu görür: Hepimizin en çok sahip olduğu şey ayakkabı.

Yazının Devamını Oku

Anneyim Ben!

27 Şubat 2010
Bu yaz, anneliğimin 8’inci yılını kutlayacağım, hem de üçleyerek. 3 kere anne olarak, 3 farklı insanın annesi olarak...
“Bir kalbe nasıl bu kadar büyük bir sevgi sığar?” sorumun yanıtını da, aynı kalbe 3 tane aynı büyüklükte sevginin nasıl sığabildiğini de düşüneceğim...
Bu sabah biri sorduğunda Emre Berent için “büyük oğlum” dedim. Dediğim anda ise buz gibi oldum, heyecan yaptım, içimden “hadiiii beeee” diye de geçirdim.
* * *
Yıllardır Anneyiz.Biz okurlarına anlattıklarımı, paylaştıklarımı, yani acemilik hallerimi düşününce...
Kendime de dışarıdan bakınca...
Gözlerim doluyor.
Neler yaşamışım aslında...
Ne çok yalnız kalmışım...
Oğlumla baş başa...
Nelerle, kimlerle savaşmışım?
* * *
Bir süredir hatta neredeyse iki yıla yakın zamandır toparladığım yeni kitabımı geçen aylarda bitirdiğimde sonuna şunu yazdım:
“Aslında neden Berent’e bu kadar kafayı taktığımı da şimdi anladım...” Çaresizlik ve birbirimizden güç alma duygusuymuş yaşadığımız. Korkuymuş ama aynı zamanda. Bir annenin olanca gücü ile çocuğu için yaşama ve onun için YOK’tan VAR etme çabasıymış bir de...
Korkunçmuş geçen günler...
Ağırmış...
Zormuş!
Hem de çok ama çok zormuş...
* * *
Bazı sayfaları okuyup da altına “Bugünün Yorumu” bölümlerini yazarken ağladığım çok oldu.
Kendime de kızdım. Çok kızdım...
“Pınar hani atlatmıştın! Artık bunları hatırlamıyordun!” dedim...
Bazı sayfaları okurken ise hayret ettim. Yıllar önce hayal ettiklerim, hatta size ara sıra yazdıklarım, tarif ettiklerim şu an yanımdaydı, elimin altındaydı. Hayallediklerimi yaşıyordum. Size satır satır her detayı ile anlattığım hayal kütüphaneme bakarak kitabımı bitirmiştim.
“Boncuk” diye tarif ettiğim kızım kucağımdaydı, o misss koku ise burnumda...
* * *
Kitap bittiğinde ARKA KAPAK derdine düştüm. “Beni kim anlatır?” sorusunu, herkesin yorumlardan ve forumlardan tanıdığı ama kimsenin aslında tanıyıp gerçek adını bilmediği sevgili okurlarıma sorayım dedim. SUI, NUNU ve sürekli adını hatta yorumlarını gizleyen ıZMıRLı’ye yazdım. “Bana, beni niye okuduğunu yazar mısın?” dedim...
Ve asıl travma bende o zaman başladı. 3 başka insan! Kimse birbirini tanımıyor. Tek ortak nokta benim ve beni aslında bilmiyorlar...
Gelen yorumlar benzer... Ne benzeri, aynı gibi! şoke oldum.
Çok ama çok duygulandım!
Yazdıklarını satır satır ezberledim. Kısaltarak arka kapağa koyabildik ama içime oturdu bu kelimeler...
* * *
Her şey bitip, kitabın baskıya girdiği gece ise rüyamda berrak bir deniz kenarı, pırıl pırıl sarı kumlar gördüm...
Ayak parmaklarıma yapışmış kumları, burnumda iyot kokusunu hissediyordum.
Üstümde bir beyaz elbise, denizin içindeki balıkları görüyordum...
Sabah kalktım, Emre Berent uyanmış, yanımıza gelmiş, Kaila Sim zaten yanımızda, bir yatakta 5 kişiyiz, Rüzgar Ege tekmeliyor...
Yağmurlu günler geçmiş, pırıl pırıl güneş gözümüze giriyor...
Emo’nun terlemiş kafasını, Kaila’nın çiş kokan bezini, Bora’nın boynunu kokladım...
Rüzgar’a “şişşşt sakin ol” dedim...
O meşhur mutluluğun resmi var ya, sanki onun içindeydim...

Ev kazalarına dikkat!

Çocukları, genellikle banyo ve mutfaklarda yaşanan ev kazalarından koruma konusunda anne-babalara çok önemli görevler düşüyor.

Çocukları tehlikelerden korumak ev içindeyken bile çok zor. Onu bir pamuğa sararcasına korumanız ve sürekli yanında olmanız mümkün değil. Bu nedenle, çocuğunuz için tehlikeli olabilecek durumları önceden düşünüp, bunlara karşı önlem almanızda fayda var. Evde yaşananlar, çocukluk döneminde en sık görülen kazaların başında geliyor.
“Çocukluk çağı yaralanmalarının çoğu alınabilecek basit önlemlerle engellenebilir” diyen Prof. Dr. Fikriye Sarıkayalar, özellikle banyo ve mutfaklarda yaşanan ev kazaları için güvenlik önlemlerini sıraladı:
Banyoda güvenlik
* Çocuğunuzu banyoda tek başına bırakmayın.
* Çocukların tuvalet veya banyoda boğulmasını engellemek için küveti su dolu bırakmayın, klozet kapağını kapalı tutun.
* Elektrikle çalışan aletleri fişe takılı halde bırakmayın.
* Tüm banyo ürünleri, temizlik malzemeleri ve ilaçları çocukların ulaşabileceği yerlerden uzakta, kilitli bir dolapta tutun.
* Banyoda kaymayı engellemek için plastik paspaslar kullanın.
* Çocuğunuzu banyo yaptıracağınız suyun sıcaklığını önceden kontrol edin. Banyo suyunun sıcaklığının 36, oda sıcaklığının 22-24 derece olması gerektiğini aklınızdan çıkarmayın.
* Banyoda bulunan sert yüzeyleri ve sivri köşeleri plastik örtülerle sarın.
* Çocukların tek başına banyoya girmelerini engelleyin.
Mutfakta güvenlik
Pişmekte olan yemekler, sıcak yemek dolu tabaklar ve tencereler, siz yemek hazırlıklarıyla meşgulken mutfağı tehlikeli bir yer haline getiriyor.
Çocukların ayrıca havuç, sosis, fıstık, sert şekerler gibi yiyeceklerden uzak tutulması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Sarıkayalar şöyle devam ediyor: “Bu yiyeceklerin dikkatle hazırlanması gerekmektedir. Çiğ havuç yedirmemek, üzümleri uygun biçimde soyduktan ve kestikten sonra vermek uygundur. Çocuklarınıza sert şeker ve fıstık vermemeye ise mutlaka özen göstermelisiniz.”

AJANDA

Evde pilates devri başladı
Spor salonlarına para dökmeden, dünyanın en iyi eğitmenleri eşliğinde kendi ders programınızı kendiniz yapın. Boyut Yayın Grubu dünyaca ünlü pilates eğitmenleri Kari Anderson, Lynne Robinson ve Rael Isocowitz’u evinize getiriyor. Fitness&Pilates Seti, tüm dünyada ilgiyle izlenen, satış rekorları kıran DVD’ler ve onlara eşlik eden kitaplardan oluşuyor. u setle evinizde kolaylıkla spor yapabilir, sağlıklı ve formda bir bedene sahip olabilirsiniz.

Eğitimli bir hamster dünyayı kurtarabilir mi
Disney, “G-Force” DVD’si ile tüm aileyi kahkahaya boğacak. Bu eğlenceli filmin konusuna gelince... Son derece iyi eğitilmiş ve seçilmiş hamster’lardan oluşan G-Force ekibi dünyayı kurtarmak için tehlikeye atılıyor. FBI bu gizli birimi kapatmak istiyor. Fakat yeni nesil kahramanlar, takım lideri Darwin, silah ve atış uzmanı Blaster, dövüş sanatları ustası Juarez ve peşlerinden hiç ayrılmayan Hurley ile durdurulamaz bir ekip... Son teknoloji ajan ekipmanları ile donatılmış kahramanlar, peşlerinde FBI ile zamana karşı mücadele ederek dünyayı kurtarmaya çalışıyorlar.
Tiglon

Kadınlar 8 Mart’ta Ata’nın huzurunda
Dünya Kadınlar Günü’nü anlamlı bir etkinlikle kutlayacak olan Orion Alışveriş Merkezi, AVM yönetimi olarak Trakyalı kadınlarla birlikte 8 Mart günü Anıtkabir’i ziyaret edecek. Ata’nın huzuruna çıkacak olan kadınlar, mozoleye karanfiller bırakarak Atatürk için saygı duruşunda bulunacak. Atatürk’e teşekkür amaçlı geziye isteyen ve Orion AVM’ye başvuran her kadın katılabilecek.
Bilgi için: (0282) 673 33 14

Konuşmak Yok
İşte çocuğunuz için keyifli bir kitap... Okulda hiç konuşmadan bütün bir gün geçirmek! Vay canına, müthiş bir deney! Gelmiş geçmiş en gürültücü, en geveze sınıflardan birinde okuyan Dave, hiç konuşmadan bir gün geçirmeye karar verir. Bakalım bunu gerçekten yapabilecek midir?
Yazan: Andrew Clements
Günışığı Kitaplığı

Aşka Yolculuk
İlişkisinde evlilik teklifi almadan dördüncü yılını dolduran Anna, bu işi çözmeye kararlıdır. Kadınların erkeklere 29 şubat tarihinde evlilik teklifi yapmasına izin veren eski bir ırlanda geleneğini keşfeden Anna, Boston’dan Dublin’e giden erkek arkadaşı Jeremy’nin izini sürmeye karar verir. 29 şubat’ta evlilik teklifi yapması fikrini ise serseri ruhlu ama iyi niyetli babası Jack gündeme getirmiştir. Anand Tucker’ın yönettiği ve Amy Adams, Matthew Goode, Adam Scott ile John Lithgow’un oynadığı “Aşka Yolculuk”, önümüzdeki ay vizyona giriyor.

Nanny McPhee: Büyük Patlama
Zamanda ileriye doğru sıçrayan Dadı McPhee, aile çiftliğini tek başına çekip çevirmeye çabalayan Bayan Green’in kapısında belirir. Bayan Green’in çocukları, eve yerleşen küstah iki kuzene karşı mücadele vermektedir. Uçan motosikletli heykellerin, ağaçlara tırmanabilen bir domuz yavrusunun ve yavru bir filin yardımıyla harekete geçen Dadı McPhee, küçük yaramazlara yepyeni beş ders öğretmek için büyülü güçlerini kullanacaktır. Susanna White’ın yönettiği ve Emma Thompson, Maggie Gyllenhaal, Rhys Ifans ile Asa Butterfield’in oynadığı “Nanny McPhee: Büyük Patlama” gelecek ay çocukları sinema salonlarına çekecek.

HAFTANIN ÜRÜNÜ

Miniklerin modası
Anneler, minik kuzuları için her şeyin en güzelini isterler biliyorum. ıdil Baby cıvıl cıvıl, şık ve rengarenk altenatiflerle dolu yeni sezonuyla miniklerinizi düşünmüş ve 0-4 yaş arası bebek-çocuklar için birbirinden güzel seçenekler üretmiş. Ürünleri görmenizi tavsiye ederim.
Yazının Devamını Oku

Hem çalışan kadın, hem anne, hem yeni anne, hem hamile!

26 Şubat 2010
İnsanlar beni genelde “Anneyiz.Biz Pınar” şeklinde bilirler. Az çok anne olaylarını bilenler, bizi okuyanlar falan... Tesadüfi olan tanışmalardaysa, yaptığım iş söz konusu olunca genel olarak yine “haaa, o Pınar” derler.
Ancak hiç tanımayıp fikri olmayanlarla karşılaştığımda, konu da çocuk meselesine gelince, Hürriyet Çocuk Gazetesi yazarı 7,5 yaşında bir oğlum olduğunu duyanlar önce “aaaa, ne güzel” diyorlar. 7 aylık da bir kızım olduğunu öğrenince “ahhh, ne iyi yapmışsınız da tek çocuk bırakmamışsınız” diyorlar. Sonra üçüncünün de yolda olduğunu, hatta hamileliğin 5. ayını bitirdiğimi duyunca “aaaa, nasıl yani” tepkisi geliyor.
“7 aylık bebek ve 5 aylık gebelik... Olabilir mi bu?” Sanki dünyada tek örneği benmişim gibi bir tepki!
Herkes kolaycılığa mı alıştı? Doğumdan ve çocuk yapmaktan bu kadar korkuluyor mu? Yoksa gerçekten bazı insanlar bu olayı resmen bir eziyet olarak mı görüyorlar, bilmiyorum. Tamam üçüncü bebeğimiz bizim için de bir sürpiz oldu ama bu gerçeği kabullendik ve resmen bir mucize olduğunu düşünerek şimdi 3 çocuklu kalabalık bir aile olmaya hazırlanıyoruz.
Tamam benim için zor. Özellikle şimdilik çok zor. Oğlumun tüm radarlarının açık olduğu gelişme çağında onunla ilgilenmek, henüz 7 aydır dünyada olan kızıma yaşamı öğretmek zorundayım. Bir de kendime iyi bakmalı, içimdeki minik prensime özen göstermeli, iyi uyumalı, dinlenmeli ve beslenmeliyim. Bu arada iyi bir sevgili olmayım, Bora’mı ihmal etmemeliyim.
Tüm bunlarla eş zamanlı olarak da annelik kadar önemli gördüğüm “işimi”, aksatmadan ve giderek daha çok geliştirerek yapmalıyım...
Bu yazıdan lütfen şikayet ettiğim sonucunu çıkarmayın. Aksine bugünlerin göz açıp kapayıncaya kadar geçeceğini biliyorum. Benimki bugünlerde bana eski resimlerimi gösteriyor, “Bu taş gibi kadını tanıyor musun?” diyor. Bugünlerde hayalim: Haziran ayının hemen gelmesi, bu doğum olayının da bitmesi. Kilolardan kurtulmak ve eski halime, kaslı karnıma, incecik bacaklarıma kavuşmak.
Çocuğum 40 günlük olur olmaz ise, eskisinden daha iyi ve daha sağlıklı halde işe dönmek.
15 yıl sonrası için de bir aile resmi hayal ediyorum. Bora 56, ben 52, Berent 22, Kaila 15, Rüzgar 14 yaşında...
Hepsi bir tarafımızda...
Pınar ben...
Hem anne, hem yeni anne, hem hamile...

Çocuklar ve hayali arkadaşları...

Çocukların, 3-4 yaşlarındayken hayali bazı arkadaşlıklar geliştirmesine sık rastlanır. Aslında bu hayali arkadaşlık, çocuğun zihninde hayal ile gerçek arasındaki farkın çok belirgin olmadığı okul öncesi dönemde sık görülür. Ancak bazı durumlarda yukarıda değinildiği gibi 6 yaşına kadar sarkan hayali arkadaşlıklar da görülebilmektedir. Ama bu kesinlikle endişelenmeyi gerektirecek bir olay değildir, çocukların normal gelişimlerinin bir parçasıdır. “Nedir bu hayali arkadaşlık kavramı?” sorusunu Uzman Psikolojik Danışman Durul Mert’e sorduk.

Hayali arkadaşlar çocukların yaşamlarındaki stres ve değişimlerle baş etmesine yardımcı olabilir. Bazı çocuklar tüylü bir kediyi, bir köpeği ya da bir tavşanı arkadaş olarak seçerken; bazıları da başka kimsenin göremeyeceği, sadece kendisinin bildiği, kendinin tanıdığı bir hayali arkadaş yaratırlar.

Bu arkadaşlar, çocukların gerek hayallerinde gerekse oyunlarında bazen başrolü oynamaktadır, dahası onların gerçek olduğu konusunda da ısrarcı olurlar.

Aileler bu durum karşısında genellikle ne tür bir tepki gösterecekleri konusunda kararsız kalmakta, hatta zaman zaman paniğe kapılmaktadırlar. Bazı ebeveynler bu hayale eşlik ederlerken bazı ebeveynler de çocukların bu hayal dünyasına katılmaktan dolayı rahatsızlık duymaktadır.

Burada dikkat etmemiz gereken en önemli nokta şudur: Çocuk tamamen hayattan kopma yaşamadığı sürece, anne ve babaların endişelenmesi için bir neden yoktur. Aksine bu dönemlerdeki hayali arkadaşlar, sağlıklı duygusal ve zihinsel gelişiminin işaretleridir. Hayali arkadaşların gelişim sürecindeki hizmetinin önemi anlaşıldığında, bu kaygılarla başa çıkmanız daha kolay olacaktır. Ebeveynlerin bu dönemle ilgili kaygı ve korku geliştirmeden önce çocuğun bu dönemdeki ihtiyaçlarını ve duygusal durumlarını iyice gözlemlemeleri gerekmektedir.

Hayalle gerçeği ayıran sınır

Çocukların duygusal dünyalarını değerlendirdiğimizde, hayali arkadaşlar önemli bir yere sahip olabilirler. Çocuk bu sayede çevresiyle daha iyi iletişim kurabilir, kendi kimliğini hayali arkadaşına kabul ettirmeye çalışması, bazı baskılarla daha rahat baş edebilmesine yardımcı olabilir.

Tabii ki burada asıl önemli mesele çocuğun gerçeklikten kopmadan sosyal olmayı öğrenmesidir. Eğer çocuk sürekli hayal dünyasında yaşıyor ve sürekli hayali arkadaşlarıyla oynuyorsa, hayali arkadaşlarından hiç ayrılmıyor, bunları gerçek dünyaya ve gerçek arkadaşlarına tercih ediyorsa, buna eşlik eden giderek artan yalnızlık talebi endişe verici olabilir. Ama çocuk arkadaşlarıyla oynamak için kendi kurduğu özel hayatından çıkabiliyorsa, o zaman ortada endişelenecek bir durum yok demektir...

Anne-babalara öneriler

Bu konuyu çocuğunuzla açık açık konuşun ve onu daha çok arkadaş sahibi olarak görmek istediğinizi anlatın. Hayali arkadaşına anne ve baba olarak değer verdiğinizi ve sizin için de hayali arkadaşının önemli olduğunu ısrarla belirtin, ancak sadece hayali arkadaşla kısıtlı olmamasını, gerçek arkadaşlarının da olması gerektiğini ve bunu görmek istediğinizi açık bir dille ona anlatın. Kesinlikle hayali arkadaşını reddetmeyin, yok saymayın.

Tüm bunlara dikkat ederken çocuğunuzun birlikte zaman geçirebileceği kendi yaşıtlarından oluşan bir grup ayarlamaya çalışın. Böylece hayali arkadaşlıktan gerçekliğe doğru bir geçiş dönemi yaratırsınız ki bu gayet sağlıklıdır. Gruba girmesi için zorlamayın ama arkadaşlarını tanıması ve onlarla iletişime geçebilmesi için ona fırsat verin.
Çocuğunuz zaman zaman hayali arkadaşının arkasına sığınabilir, yaptığı hataları ona yükleyebilir. Büm bu davranışların da üzerine gitmeyin. Bu konuda elinizden geldiğince ona yardımcı olacağınızı bilmesini sağlayın.
Şimdi dikkat: Eğer çocuğunuz 6 yaşından sonra da hayali arkadaşıyla birlikteyse ve sosyalleşme sürecini tam olarak özümseyememişse, hayal dünyasını ve hayali arkadaşlarını gerçek dünya ve gerçek arkadaşlarına tercih ediyorsa, hayali arkadaşının kendisini yönettiğini söylüyorsa, onun yap dediklerini yapmak zorunda hissettiğini anlatıyorsa, o zaman sıkıntı var demektir.

Bunun dışında unutmayınız ki hayali arkadaşlıklar çocuğunuzun duygusal ve zihinsel gelişiminin sağlıklı olduğunun göstergesidir.

“Çocuklar ve Hayali Arkadaşları” konulu bu yazının devamını ve daha fazlasını Anneyiz.Biz Dergisi’nin şubat sayısında okuyabilirsiniz.

My Dream Dans

Dans etmeyi seven anneler için en keyifli kurslardan biri: My Dream Dans. İster eşinizle ister en yakın arkadaşınızla bir kurs seçin, seçtiğiniz kurs sayeseinde hem formda kalacak hem de enerjinizi doğru kullanmış olacaksınız. My Dream Dans İstanbul dışında; Aydın, Bolu, Düzce, Gebze,ızmit, Konya, Kütahya ve Sakarya’da da dersler veren bir kurs. Dans tutkunu annelere duyurulur.
Tel: (0212) 274 45 02

Charlotte’nin Müzikli Maceraları

Kanatlı küçük bir kız olan Charlotte, tüm çocukları müzik dolu bir gün geçirmeye davet ediyor. Charlotte, çan kulesinde her saat başı yeni bir besteciyle karşılaşıyor ve müzik türlerini (senfoni, opera, bale) ya da müzik bilgisi kavramlarını (tempo tanımları, ses dizileri, aralıklar) öğrendiği değişik maceralar yaşıyor. Bu maceralarda ayrıca, müzisyenlerin yaşamlarından kesitler, hikâyecikler ve çözülmesi gereken heyecanlı müzik bulmacaları da var. Çok sayıda resimle donatılan bu kitap, ortaçağdan günümüze 15 bestecinin çok renkli, çok keyifli portrelerini içeriyor.
Yazarlar: Christine Mellich & Maren Barber
Kelime Yayınları

Tiyatroyu ve çevreyi seven çocuklar için

Bosch Çevre Çocuk Tiyatrosu ve Sadri Alışık Kültür Merkezi işbirliğiyle çocuklara çevre bilinci, hayvan ve doğa sevgisi aşılamak hedefiyle hazırlanan, Türk Çocuk Edebiyatı’nın en önemli yazarlarından Yalvaç Ural’ın kaleme aldığı “La Fonten Orman Mahkemesinde” oyunu, şubat ayı boyunca Bahçelievler Kültür Merkezi’nde sahneleniyor. Çevreyi seven çocuklar için bu oyun mükemmel bir seçim olacak.
Tel: (0212) 441 36 81

Yukarı Bak

Carl Fredricksen, her zaman hayalini kurduğu maceraya atılmak için son şansını değerlendirmeye karar veren biraz haylaz, biraz hayalci, emekli bir baloncudur. Evine bağladığı binlerce balon sayesinde rüya yolculuğuna doğru havalanır. Ancak Carl’ın bilmediği bir şey vardır: Daha önce arka bahçesinin bile dışına çıkmamış olan 8 yaşındaki gönüllü Doğa Keşifçisi Russel, yanlış zamanda yanlış yerdedir: Carl’ın ön kapısında... Bu sıradışı ikilinin hikayesini anlatan DVD’ye çocuğunuz bayılacak.
TIGLON

Club Aydınoğlu’nda yüzme dersleri!

5-16 yaş arası çocukların sosyal, psikolojik ve bedensel gelişimlerine katkı sağlamak, genç yetenekleri geleceğin başarılı sporcuları arasına sokmak mümkün... Bunun için çocuğunuzu sualtı hokeyi milli takım antrenörü Barbaros Çeliköz’ün Club Aydınoğlu’nda verdiği yüzme derslerine göndermenizi öneriyoruz.
Bilgi için: (0216) 519 80 40

Herkes yeteneğini keşfetsin

17 yıldır ızmir’de sürdürdüğü başarılı sanatsal eğitim hizmetini ıstanbul’a da taşıyan Ege Sanat Merkezi, “Artistic Nokta by Ege Sanat” ismiyle eğitim verecek yeni merkezinin kapılarını hizmete açtı. Merkezde; Müzik (şan, Piyano, Keman, Türk Müziği ve Klasik müzik, Gitar, Bağlama, Tiyatro (Drama, Diksiyon), Resim, Dans, El Sanatları, Kişisel Gelişim ve Okul Öncesi Eğitim bölümleri bulunuyor.
Tel: (0212) 246 20

Bugün Okuluma Gidebilirim

Ali ile Zeynep, bir tiyatro oyununda oynayacaklardı. Bu oyunda Zeynep çocuğu, Ali ise mikrobu canlandıracaktı. Çayını içen babalarının yanına geldiler. Grip mikrobunun insanları nasıl hasta ettiğini sordular ve onun anlattıklarını büyük bir heyecanla dinlediler... Bu satırlarla başlayan “Bugün Okuluma Gidebilirim”in hedefi grip salgınına karşı çocukları eğlenceli bir dille bilgilendirmek... Babil’in Masal Bahçesi yayınlarından çıkan kitabı Mustafa Kocabaş’ın resimleri süslüyor.

Bizim aile

Emre Berent 7,5 yaşında
Oğlum bu hafta günlerdir heyecanla beklediği bir heyecan yaşadı. Hürriyet Çocuk Gazetesi için röportaja gidip hayallerinin kahramanı ile tanıştı. Milyonlarca izleyici, çılgın karşılaşmalar, akıllara sığmayan gösteriler ile ünlü, gücün ve rekabetin göz alıcı şovu WWE SmackDown’un süperstarı Dolph Ziggler ile buluştu. Bu tanışma için günleri saydı, akşamdan giyeceği giysileri hazırladı ve gördüğünde resmen şok geçirdi.

Kaila Sim 7 ay yaşında
Çok uzun süredir biz hastaydık ve her sabah “Ne zaman hasta olacak?” sorusuyla uyandık. Cevabı ise bu hafta aldık. Kızımıza hastalığı en sonunda bulaştırdık. Son günlerimiz hasta olmanın ve öksürmenin ne demek olduğunu bilmeyen ve her öksürdüğünde korkup ağlayan kızımızı rahatlatmaya çalışarak geçti. Öyle masum ki... Bu bebekler hastalanınca, olan zaten annelere oluyor. Başında bekliyorsun, nefes dinliyorsun, saat tutuyorsun. Bir de nedense deli gibi vicdan azabı çekiyorsun.

Rüzgar Ege Annesinin içinde 5 aylık bebe
Ne Kaila’da ne de Berent’e hamileliğimde ben böyle bir şey yaşadım. Henüz 5 aylık hamileyim ama dışarıdan görülür şekilde tekmeler ile göbeğim sağa sola fırlıyor resmen. Dışarıdan bakınca anlaşılıyor, karnıma dokunan veya dikkatle bakan herkes hissediyor. Bu hamilelik cidden farklı. Diğerlerinde olduğu gibi geceleri acıkmıyorum, istediğim tarafa hatta yüzüstü bile (şaka gibi ama) yatabiliyorum. ınanılmaz rahatım, umarım kalan 4 ayı da böyle geçiririm.
Yazının Devamını Oku

Hem çalışan kadın, hem anne, hem yeni anne, hem hamile!

6 Şubat 2010
İnsanlar beni genelde “Anneyiz.Biz Pınar” şeklinde bilirler. Az çok anne olaylarını bilenler, bizi okuyanlar falan...

Tesadüfi olan tanışmalardaysa, yaptığım iş söz konusu olunca genel olarak yine “haaa, o Pınar” derler.
Ancak hiç tanımayıp fikri olmayanlarla karşılaştığımda, konu da çocuk meselesine gelince, Hürriyet Çocuk Gazetesi yazarı 7,5 yaşında bir oğlum olduğunu duyanlar önce “aaaa, ne güzel” diyorlar. 7 aylık da bir kızım olduğunu öğrenince “ahhh, ne iyi yapmışsınız da tek çocuk bırakmamışsınız” diyorlar. Sonra üçüncünün de yolda olduğunu, hatta hamileliğin 5. ayını bitirdiğimi duyunca “aaaa, nasıl yani” tepkisi geliyor.
“7 aylık bebek ve 5 aylık gebelik... Olabilir mi bu?” Sanki dünyada tek örneği benmişim gibi bir tepki!
Herkes kolaycılığa mı alıştı? Doğumdan ve çocuk yapmaktan bu kadar korkuluyor mu? Yoksa gerçekten bazı insanlar bu olayı resmen bir eziyet olarak mı görüyorlar, bilmiyorum. Tamam üçüncü bebeğimiz bizim için de bir sürpriz oldu ama bu gerçeği kabullendik ve resmen bir mucize olduğunu düşünerek şimdi 3 çocuklu kalabalık bir aile olmaya hazırlanıyoruz.
Tamam benim için zor. Özellikle şimdilik çok zor. Oğlumun tüm radarlarının açık olduğu gelişme çağında onunla ilgilenmek, henüz 7 aydır dünyada olan kızıma yaşamı öğretmek zorundayım. Bir de kendime iyi bakmalı, içimdeki minik prensime özen göstermeli, iyi uyumalı, dinlenmeli ve beslenmeliyim. Bu arada iyi bir sevgili olmalıyım, Bora’mı ihmal etmemeliyim.
Tüm bunlarla eş zamanlı olarak da annelik kadar önemli gördüğüm “işimi”, aksatmadan ve giderek daha çok geliştirerek yapmalıyım...
Bu yazıdan lütfen şikayet ettiğim sonucunu çıkarmayın. Aksine bugünlerin göz açıp kapayıncaya kadar geçeceğini biliyorum. Benimki bugünlerde bana eski resimlerimi gösteriyor, “Bu taş gibi kadını tanıyor musun?” diyor. Bugünlerde hayalim: Haziran ayının hemen gelmesi, bu doğum olayının da bitmesi. Kilolardan kurtulmak ve eski halime, kaslı karnıma, incecik bacaklarıma kavuşmak.

Yazının Devamını Oku

Sadece sağlık!

30 Ocak 2010
Bunaldık... Tam 1,5 aydır hastalıklarla boğuşuyoruz.

Grev yapmak istiyorum. Mikroplarla ve hastalıklarla uğraşmaktan sıkıldım. Ayağa bir türlü kalkamıyoruz.
Aralık ayının son haftası Bora hastalandı. Tam 6 gün yattı, domuz gribi dedikleri için karantinaya aldık evde. Çatıya kapattık. Uzaktan uzaktan baktık...
Olmadı...
ıyileşmedi.
Doktora bir gittik, yılın son haftasını hastanede yatarak geçirdik. Yeni yıl günü eve çıkabildik...
Olayın Domuz Gribi olmadığı anlaşıldı, CMV diye bir virüs çıktı.
Ülkemizin yüzde 99’u çocukken atlatırmış. Eğer iyi korunmuş, iyi bakılmış, pamuklara sarmalanmış bir çocukluk yaşadıysan, biraz şöyle burjuva takıldıysan geçirmezmişsin, geçirince de böyle yataklara düşermişsin!

Yazının Devamını Oku

Kardeşim popondan mı çıktı anne?

23 Ocak 2010
Kızıma hamile kaldığımda, Emre Berent’e bu durumu anlatmaya karar verdiğimizde, gelecek olası soruları aklımızdan geçirip “Nasıl oldu?” açıklamasını da nasıl yapacağımızı araştırmaya başladık...

Hem uzmana sorduk, hem eşe dosta ve şöyle bir karara vardık:
Nasıl olduğunu “aynen” anlatamayacak bile olsak, dürüst davranacaktık ve korkmadan konuşacaktık.
Önce gidip biraz kitap aradım. Çocuk 7,5 yaşında olduğundan, çok bebekçe bir kitap ve içinde komik çizimlerin olduğu bir şey de olmaması gerekiyordu alacağım şeyin.
Bir süre uğraştan sonra aradığımı buldum. Hayvanlardan, böceklerden başlayan bir çoğalma ve doğurma kılavuzu...
Nasıl olduğunu basit bir dille anlatan bu kitap, her ne kadar çocuk için olsa da, bir yetişkinin bile çizimleri gördüğünde “hadi beee” diyeceği kadar gerçekçiydi.
Oturdum yere, aldım oğlumu bacaklarımın arasına “şimdi” dedim, “sana kardeşinin nasıl dünyaya geleceğini anlatacağım...”
Gözleri parladı, anladı ki ilginç bir deneyim olacak, sessizce dinlemeye başladı...

Yazının Devamını Oku

Kızım 6 ay yaşında...

16 Ocak 2010
Aralık ayının 30’uncu günü tam 6 aylık oldu kızım.

Dönüp bir bakınca, zamanın nasıl bu kadar hızla geçtiğine de inanamıyorum, bebeklerin algılama, öğrenme ve uygulama hızına da...

Kızım doğduğundan beri bana sanki “anne” diyor gibi geliyordu. Tek bana da değil, Bora, Emre Berent, kardeşim, annem herkes duyuyordu. Duyuyorduk da konduramıyorduk. “Çüş yani, nasıl yani” diyor, konuyu kapatıyorduk.

İkinci ay yapılan kontrollerden birinde Dr. Meral Saraçel duyduğunda ve dönüp “Duyuyor musun Pınar, anne diyor bu” dediğinde derin bir ohh çekmiştim. Tek duyan biz değildik ve söylediğimizde bize manyak gibi bakmayan tek insan Özlen olmuştu.

Demek istiyorum ki doğal öğrenme durumu tüm bebeklerde var. Bomboş, sünger gibi ve tertemiz bir beyin sizi dinliyor sadece. Gözlerimin içine taaa derinlere bakarak içime işliyor kızım. Acaba ben de ona bu kadar etkili olabiliyor muyum diye düşünüyorum. Eğer yapabiliyorsam çok mutlu olacağım çünkü, o bana bunu yaptığında hissettiğim duygu gerçekten acayip...

Yazının Devamını Oku