Pınar Reyhan

35 çocuk yapabilirmişim!

17 Temmuz 2010
Body Worlds’e gittik Emre ile. Hani şu çığır açan bilim adamı, Dr. Gunther von Hagens’in imza attığı büyüleyici sergi, dünya üzerinde 30 milyonu aşkın kişi tarafından ziyaret edilmiş olan... Insan bedenleri sergisi...

Body Worlds ve Yaşam Döngüsü’nde, Plastinasyon yoluyla dönüştürülmüş 200’ü aşkın otantik insan örneği, insan bedeninin formunu, güzelliğini, işlevini ve potansiyelini sergiliyor. Sergi insanın yaşam döngüsünü konu alıyor ve bedenin yaşamındaki safhaları gösteriyor. Döllenme anındaki ilk yaşam kıvılcımından bebeklik ve çocukluğa, ergenlik ve gençlikten yetişkinliğe ve yaşlılığa kadar...
Insana yaşlanma süreci boyunca beden koruma ve ömür uzatma bilimindeki en son bulguları gösteriyor. Insanı bir nevi şoka sokuyor aslında. Düşündürüyor.
Emre Berent korkar mı diye düşünürken tam tersi tepki aldım. Heyecan içinde neye bakacağını şaşırarak uzun uzun ve hayretler içinde izledi sergiyi.
“Bu vücutlar kimin anneannesini, dedesini öldürdü de bu sergiyi yaptı?” gibi küçücük aklını zorlayan sorular da sordu... Anlattım elimden geldiğince, yanıtladım.
Hem o hem de ben, en sağlıklı olanlar ile bir hastalık yaşayan iç organlarımız arasındaki farktan etkilendik... Sigara içen biri ile içmeyen arasındaki akciğer farkını gözlerimizle gördük. Biri beyaz, bembeyaz. Diğeri siyah, bildiğiniz siyah. Adı “ak” olan bir iç organın nasıl “kara” hale geldiğini özellikle sigara içenlerin görmesi, bir kez daha kendilerine ne yaptıklarına şahit olmaları gerek bana göre.
Alzheimer hastası bir beyin ile sağlıklı bir beyin arasındaki farkı da gördük. Gözlerimize inanamadık. Kocaman bir at, dev gibi bir zürafa da sergileniyor.
Plesanta içinde, anne karnında minicik bir bebek bile...

Yazının Devamını Oku

Al basması...

10 Temmuz 2010
Klasik. Uzun veya değil, ağır ya da hafif. Yeni anne doğum sonrası hüzünlü oluyor.

Normal algıdaki insanlar yani o sıralarda yeni doğum yapmış olmayanlar veya hiç doğurmamış olan kadınlar ve çoğunlukla erkekler bunu anlamakta zorlanıyorlar. Ama kabul edelim yaşanıyor bu durum çoğu zamanla.
Ayrıca: Bu hüzün basması olayının maddi durum veya sosyal standartla ek olarak evdeki yardımcı sayısı, destek olan anne, baba eş, dost çokluğuyla da ilgisi yok. Yine Anadolu’mun kadını olayı görmezden gelip o güçlü kuvvetli ruhuyla beş tane de çocuk doğursa yanından tırıs tırıs geçirip şu bunalma hallerini gönderiyor geldiği yere hatta dile bir getirmiyor. Ancak çok zor ve derin depresyonun adını da “al basması” şeklinde çok güzel motifleyip yaşıyor.
şimdi bendeniz yani son 2,5 yılını aralıksız iki kere hamile iki kere de yeni doğum yapmış anne olarak geçiren bendeniz, geçen hafta üzerimdeki al mı mor mu rengini bilemediğim ruhani baskı, sürekli uyuma hali -ki yıllardır sabah 6 oldu mu ayaktayımdır- hiç alışık olmadığım ve bana yabancı olan algı bozukluğu ve Bill Gates gibi tavana bakarak düşünme hallerini fark edince dedim ki “bastılar bana”
Düzelmem lazımdı. Toparlanmam lazımdı. Çocuklar iyi hoş, her şey yolunda ancak kafamın üzerinde benle birlikte gezen hüzün bulutundan kurtulmam lazımdı. Yşte kurtuluş burada başlıyor. Bunu fark edip “dur” deyince insan kendine geliyor. Olay ilerlemeden pıt diye iyileşme yoluna giriyor.
Doktorum tüm hamilelik süresince uğraştı benimle. “Üst üste çok zor zorlandığın anda haberim olacak. Hamilelik zaten kadını çok değiştiren bir durum. Bu şekilde üst üste olunca çoğu insan kaldıramıyor” Bu sözleri hatırlayınca kendime geldim “Zor bir iş yaptın ama bitti haydi Pınar ayağa kalk” dedim.
Bizim anneler ise destek oldular, onların tavsiyelerini dinledim. Bakın beni neler iyileştirdi. Yşte doğum sonrası hüznünden kurtulma tavsiyelerim. Yani bir nevi “Al Basma Reçetesi”

1-Bitter Çikolata

Yazının Devamını Oku

Kızıma doğum günü mektubu

3 Temmuz 2010
Canım kızım...

30 Haziran 2010 ilk doğum günün.
Zaman hızla geçti, 365 gün nasıl da çabucak bitti...
O kadar uğraşmıştık ki yeni bir bebek sahibi olmak için, hamile olduğumu öğrendiğimde dünyalar bir kez daha benim olmuştu sanki.
Ve biliyor gibi sen içimdeyken, seni hep “kızım” diye sevdim ben.
Bana bir de sen gerekliydin, bunu çok iyi biliyordum ben...
Geçen yıl, seni kucağıma almaya giderken başıma neler geleceğini bilmediğim gibi, ilk anne olduğum günlerin üzerinden de tam yedi kocaman yıl geçmişti.
Unutmuştum her şeyi, hatırlar ve bilir gibi gözükürken anne olmanın ne demek olduğunu...

Yazının Devamını Oku

Sosyal alem

26 Haziran 2010
Klasik doğum sonrası durumları, hem bebek bakma hem de evden çalışma hallerindeyim...

Üzerimde ya pijamalarım ya da en rahat, en eski tişörtüm; bebeklerin sakin ve kendi hallerinde olduğu her fırsatta bilgisayar başına geçiyorum. Orada beni sıkıntıdan kurtaracak bir yol da buldum. Sosyal alem içinde sonunda ben de kayboldum. Yaşasın!
Neler mi yapıyorum?
Anneyiz.Biz’in yeni “En Faydalı Grubal Enfeksiyon Alanı” bölümünde okurlarımla yazışıyorum. Çocuklarımın resimlerini, güzel anıları paylaşıyorum. Ayrıca televizyonda olan biteni, evde pişen yemeği, akşam ne yaptığımızı...
İşte adresimiz:
www.anneyiz.biz/hepimiz
Ve diğer eğlencem: Twitter’ın içinde gezerken kayboldum önce... Sonra da açtım bir hesap, günlük tutar gibi yaşadıklarımı, ilginç olayları yazmaya başladım, böylece bir nevi not tutmuş oluyorum.
Tüm yazdıklarımı, sistemi birbirine bağlayarak hem Anneyiz.Biz’de hem de Facebook altında da okurlarımız ile paylaşıyorum ayrıca...

Yazının Devamını Oku

Zeynep hepsi senin yüzünden!

19 Haziran 2010
Akşam saat 20.00 sularında, sitenin içinde her zaman olduğu gibi Emre’yi arıyoruz.

Bizim onu aradığımızı gören bir çocuk “Ne oldu Emre yine mi kayıp?” diyor. “Hayır, akşam yemeği için çağıracağız” dememize fırsat kalmadan, Emre ile yaşıt bir kız arkadaşı konuşmayı uzaktan duymuş, konuya balıklama dalıyor: “Hayır Berk Emre kayıp değil tabii ki, oyun oynuyor sadece. Onlar çok baskı yapıyorlar.”
Ne olduğunu anlayamadığımız cümleyi algılamaya çalışırken devam ediyor Zeynep; “Bakın saat sekiz, biz yemek yiyip dışarı çıkacağız ama siz Emre’yi yemeğe alıyor, sonra da bırakmıyorsunuz. Biz akşam dışarıda oyun oynarken, onun evde olması sizce ne? Baskı değil mi? Düşünün bir bakalım baskı yapıyor musunuz, yapmıyor musunuz?”
Kös kös düşündük tüm bunların üzerine akşam. Yemek sırasında ise üzülerek Emre’yi izledik. Çocuğun keyfi yerinde, sorun yok, aksine çok mutlu akşam sekize kadar oyun oynadı diye...
Ama bir de sor bize! Zeynep’in sözleri kulaklarımızda çınlıyor, vicdani kan kaybından öleceğiz ve dayanamıyoruz. Bora bombayı patlatıyor: “Emre biz bir karar verdik. Okul kapandığı günden itibaren akşam yemeğini tamamen yiyip bitirdiğin anda...” Emre gözler fal taşı gibi açık dinliyor: “eeeee?” “Tekrar dışarı çıkacaksın, yani akşam saatinde diğer arkadaşların gibi...”
Çocuk neye uğradığını şaşırıyor. “Anne, baba, ciddi misiniz? Gerçekten mi? Yuppiiiii yaşasıııın” modunda deliriyor.
Biz yine de mutluyuz, işin içine en azından yemek yemeyi zorunlu kılan bir tehdit yapıştırdık ama yine de bunu neden daha önce düşünmediğimize şaşıyoruz. Ki tek takıntım Emre doğduğundan beri özellikle uyku kalitesi ve yeteri kadar uyuması oldu. Çünkü kendimden biliyorum, uykusunu almayan birinin her türlü fiziksel ve ruhsal sorunu yaşayabileceğine inanıyorum.
Uykunun bir insan için beslenme kadar önemli olduğuna eminim. Ancak işte şartlar böyle artık.

Yazının Devamını Oku

Üçüncü doğum...

5 Haziran 2010
Siz bu yazıyı okurken, muhtemelen ben üçüncü bebeğimi kucağıma almış olacağım. Ailemizin en minik ferdi olan Rüzgar Ege’yi doğurmuş, yine emziriyor, yine mis gibi bebek kokusu ile doyuyor olacağım. Neyle karşılaşacağını, ne olacağını, nasıl olacağını bilmeden hamilelik psikolojisi ile doğum yazısı yazmak zor iş. Başıma ne geleceğini, doğumun nasıl olacağını hiçbir şeyi bilmiyorum.
Bu yazıyı yazdığım sabah yine tansiyon dengesizliği yüzünden hastanede serumları yedim. Bir-iki gündür kasık ağrılarıma bir de kasık çevresi kemiklerin ağrıları eklendi. Azıcık mide bulantısı, baş ağrısı, uykusuzluk, heyecan, stres derken zaman geçsin bir an önce diye dua ediyorum.
Sorunsuzca bitsin şu iş, sağlıkla alayım bebeğimi kucağıma, ameliyattan çıktığımda sarılayım üç çocuğuma birden ve biz hastanedeyken diğer ikisi sağlıkla, huzurla kalsınlar evde, beklesinler beni, hiçbir sorun olmasın istiyorum.
Hastane bavullarım uzun süredir hazır. Memorial Hastanesi 9’uncu kat 9 numaralı oda bir süredir bizi bekliyor. Süslerimiz, şekerlerimiz, tüm ihtiyaçlarımız, balonlarımız bile kapının arkasında bekliyorlar bebeğimizi kucağımıza almayı.
Emre Berent, kardeşi doğsun, benimle futbol oynamayı ve el ele sokaklarda dolaşmayı, birlikte bisiklete binmeyi, burnumuzu kapatıp denize cumpurlop diye atlamayı bekliyor. Kaila Sim ise rahat rahat annesinin üzerinde tepinmeyi, kucağına, sırtına çıkıp oynamayı, birlikte rahat rahat küvetin içinde oyun oynamayı...
Babamız beni normal istiyor. Hem kalabalık bir aile olabilmeyi hem de bu kadar kısa sürede olabilmeyi başardığımız için çok mutlu ama aynı zamanda ekim 2008’den beri hamile olduğum için çok üzgün.
Ekip arkadaşlarım iyice daralmış durumda. Birisi “Siz yokken yemeğe inemiyorum, yemek bile yiyemiyorum” diye mesaj atıyor, birisi “Kendimi memur gibi hissediyorum, odanıza bakınca sinirim bozuluyor” diyor, diğeri her gün her saniye MSN ile yazışıyor olmamıza rağmen “Yetmiyor, daralıyorum. Evinize gelip orada çalışabilir miyim?” diyor.
Şu anda ise sabahki hastane durumumuzu öğrenince, herkes benden stresle haber beklediği için topluca bir karar vermişler. Anneyiz.Biz ekibi çocuk sahibi olmayacakmış. Benimkilerle yetineceklerine söz vermişler.
Geçen akşam evdeki herkese şunu dedim; “37 yaşında üç çocuk annesi oluyorum. Acayip mutluyum. Bu doğum da bitsin, artık eğlenme, kadın olma, hayatın keyfini çıkarma, nefes alma sorunu olmadan dilediğim gibi, odamda her yarım saatte bir kalkıp egzersiz yapmadan, sürekli vitamin, mineral içmeden, toplantılara nefes nefese ve hamile olarak gitmeden, aynı sandalyede 10 saat oturarak çalışabilme zamanı!”
Dualarım kendimle birlikte tüm bu süreçleri yaşayan anne adayları için.
Allah hepimize yardım etsin.
Bebeklerimizi korusun...

Fiziksel aktiviteler sıvı kayıplarını artırıyor

Egzersizler düzenli ve uygun şekilde yapıldığı takdirde, okul çağındaki çocuklar için faydalı. Ancak özellikle yaz aylarında çocuklarda aşırı fiziksel aktiviteye bağlı sıvı kayıpları daha sık ve kolay gelişebiliyor. Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi, Yard. Doç. Dr. Vefik Arıca, fiziksel aktiviteye bağlı sıvı kayıplarını anlattı.

ZİHİNSEL GELİŞİM VE ÖĞRENME İÇİN

Okul dönemindeki çocuklarda fiziksel aktivitenin zihinsel gelişime ve öğrenmeye olan etkisi son yıllarda yapılan araştırmalarla açıklık kazandı. Öyle ki, koordinasyonu gerektiren kas aktiviteleri, bireylerde sinir hücrelerinin büyümesini sağladığı gibi, sinir bağlantılarının miktarını da artırıyor.
Kanada’da yapılan ve yaklaşık 500 öğrencinin katıldığı bir araştırma, günde yaklaşık 1 saat beden eğitimi dersine giren öğrenci grubunun, hiçbir fiziksel aktivitede bulunmayan öğrenci grubuna göre sınavlarında daha başarılı olduklarını gösterdi.

SU, OKSİJENDEN SONRA EN ÖNEMLİ YAŞAMSAL ÖĞE

Özellikle yaz aylarında aşırı fiziksel aktivitede bulunan okul çağındaki çocuklarda susama duygusu akla gelmeyebilir, gelişemeyebilir veya çocuklar oyuna dalmış olabilir. Vücudun susuz kalması çok büyük sorunlara yol açabilir. Bu sorunların başında metabolizmanın yavaşlaması geliyor.
İnsan yavrusu yani fetüs, anne karnında sıvı bir ortam içerisinde bulunuyor ve dolayısıyla sıvının önemi ta anne karnında başlıyor, yaşamın sonuna kadar da devam ediyor. Su, insan yaşamı için oksijenden sonra gelen en önemli öğe. ınsan yemek yemeden haftalarca canlılığını devam ettirebilirken, susuz ancak birkaç gün yaşayabilir. Kanın yüzde 92’si, kemiklerin yüzde 22’si, beyin ve kasların yüzde 75’i sudur.
Vücuttan yüzde 1 kadar bile ağırlık kaybı ile karakterize olan sıvı kaybı okul çağındaki çocuklarda zihinsel bulanıklıklara, dikkat ve algılamalarda eksikliklere neden olur. Bu durum bile okul çağındaki çocuklarda okul başarısını etkileyebilir. Yüzde 10’luk sıvı kaybında ise çocuklarda kas spazmı, aşırı yorgunluk, kalp ve böbrek yetmezliği; yüzde 20’lik sıvı kayıplarında ise şok ve ölüm görülür.

YAZIN SU KAYIPLARI DAHA FAZLA

Vücudun sıvı gereksinimi yaşa, cinsiyete, vücut ağırlığına veya yapılan fiziksel aktivite durumuna göre değişir. Yaz mevsiminde sıcakların da etkisiyle okul çağındaki çocukların vücutlarından suyla beraber sodyum, potasyum gibi minerallerin de atılması sonucunda bayılma hissi, yorgunluk, bulantı, baş dönmesi, nabız düşüklüğü, dolaşım bozukluğu gibi sağlık problemleri görülebilir.
Yaz aylarında egzersiz yapılırken kışa göre daha fazla sıvı kaybı yaşanacağı için egzersize başlamadan 15 dakika önce 1-1,5 bardak, egzersiz sırasında ise 10-15 dakikada bir yarım bardak su içilmesi tavsiye edilmektedir. Vücut suyu, terleme, idrar ve susuzluk hissiyle kontrol altında tutulur. Ancak çocukların terleme kapasiteleri yetişkinlere göre daha sınırlıdır.
Egzersiz sırasında vücutlarında daha fazla ısı oluşur ve susuzluk hisleri geç gelişir. Bu nedenle vücuttan atılan suyun yerine konması üzerinde dikkatle durulması gereken bir konudur. Çocukların yetişkin ya da gençlere göre terlemeyle mineral kayıpları daha düşüktür.

Bir yaz gecesi rüyası

Tiyatro Kedi, “12 ay tiyatro” sloganıyla ara vermeden devam ettiği tiyatro etkinliklerine bu yaz yeni bir müzikal ekliyor. William Shakespeare tarafından yazılan “Bir Yaz Gecesi Rüyası”, 5 ve 6 Haziran’da TıM Maslak Show Center’da, 1 Temmuz’dan itibaren de her perşembe, cuma ve cumartesi akşamı Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü’nün bahçesinde müzikal olarak sahnelenecek.
Yer: TİM Maslak Show Center ve Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü Bahçesi - İstanbul
Tel: 0212 257 79 36/37

Harikalar Diyarı’nın ötesini keşfedin

Disney’in tüm zamanların en büyük dördüncü filmi, Tim Burton imzalı fantastik macera “Alis Harikalar Diyarında”, Tiglon tarafından, Walt Disney Studios Home Entertainment (WDSHE) etiketiyle Blu-ray ve DVD ile evinize getiriliyor. şimdiden iyi seyirler!

Bu yaz da çocuklar Boğaziçili oluyor

Boğaziçi Üniversitesi’nin değişik birimlerinin işbirliğiyle hazırlanan 7-12 yaş grubu yaz kampında, çocuklar tüm yılın yorgunluğunu açık havada spor, ıngilizce, Neşeli Bilim, performans sanatları ağırlıklı aktivitelerle unutacak. Program, hafta içi her gün 10:00-17:00 saatleri arasında yapılıyor.
Yer: Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi - ıstanbul
Tel: 0212 257 31 27-28

Sporla dolu bir yaz için

Akatlar ve Bostancı Club Sporium’un 3-14 yaş arası öğrenciler için düzenlediği Yaz Spor Okulları, 21 Haziran’da başlıyor. Yaz Spor Okulları’nda tam gün ve yarım gün seçenekleri bulunuyor. ısteyenler, programlara hafta içi her gün ya da hafta içi bir gün katılabiliyor. Çocukların küçük yaşlardan itibaren spora başlamadıkları durumlarda “obezite, bronşit, astım ve psikolojik hastalıklara” yatkın olabildiklerinin altını çizen yetkililer, spor eğitiminin okul öncesinde başlamasını tavsiye ediyorlar. Club Sporium, deneyimli antrenörleri eşliğinde yüzme, tenis, basketbol, jimnastik, voleybol, satranç ve sosyal aktivitelerle, çocuklara eğlenceli ve hareketle dolu bir yaz tatili sunuyor.
Akatlar Club Sporium
Tel: 0 212 444 77 67
Bostancı Club Sporium
Tel: 0 216 416 02 02
Yazının Devamını Oku

Oto koltuğu seçerken dikkat edin

29 Mayıs 2010
Hanımlar, beyler, artık zorunlu... Hani şu geçiştirilen, ertelenen, “Acelesi yok, daha bebek” diye ihmal edilen, çoğu ülkede bebeğin hastaneden bile onunla çıkarılması zorunlu olan Güvenli Oto Koltuğu, sonunda ülkemizde de zorunlu oldu...

Avrupa Birliği yasalarına uyum çerçevesinde, bizde de 1 Haziran’dan itibaren yeni Trafik Yönetmeliği geçerli olacak. Çocuklarının araç içindeki güvenliklerinin sağlanması için 1.35 metreden kısa, 36 kg.’den hafif çocuklar için ağırlıklarına ve Avrupa Güvenlik standartlarına uygun oto güvenlik koltukları kullanılması zorunlu hale geliyor. 
Çocuk koltuklarının, araç içinde bulunan çocuğun kaza anında oturduğu yerden fırlayıp savrulmasını önlemek için mutlaka kullanılması gerektiğini belirten Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığı’nca yapılan açıklamada, çocuğun kaza anında aracın iç yüzeyine şiddetle çarpabileceği vurgulanıyor.
Bir çocuk koltuğu kullanılması halinde ise bu yaralanmanın şiddetini azaltmak hatta bazı hallerde tümüyle önüne geçmek söz konusu.
Çocuk koltuklarının, bebekler için ayrı, yürümeyi yeni öğrenmiş çocuklar için ayrı ve okul çağındaki küçük çocuklar için ayrı olmak üzere üç grubu var. Bunların kullanım amaçları aynı olsa da kendi özelliklerine göre kullanılması gerekiyor. Çünkü çocuğun boy ve kilosuna uygun büyüklükte bir koltuk ya da yükseltici seçilmediği takdirde, emniyet kemeri bağlamak herhangi bir yarar sağlamıyor.
Peki oto koltuğu seçerken nelere dikkat edilmesi gerekiyor? ışte bu sorunun yanıtı...
? En önemlisi, koltuğun çocuğunuzun boyuna, kilosuna, yaşına ve tabii arabanıza uygun olması. Çocuğunuz büyüdükçe bunu uygun olanı ile değiştirmeyi sakın aklınızdan çıkarmayın.
? Mutlaka Avrupa Güvenlik Standardı’na uygun, onaylı koltukları satın alın. Isofix olmadan, araca emniyet kemeri ile bağladığınızı sandığınız oto koltuğu ile gurur duymayın. Isofix, bu tür çocuk oto koltuklarını araçlara güvenli monte etmeyi sağlayan sistemdir. Bazı otomobillerde zaten kendinden oluyor, olmayanlar içinse ayrıca satın alıyorsunuz. 

Yazının Devamını Oku

Ne kadan mikemmel bir annesin!

22 Mayıs 2010
Abiye Kuzu gibi söylemek istiyorum bu cümleyi bazı annelere, “Seeen ne kadan mikemmel bir annesin” demek istiyorum bugün ama içimden de şöyle diyorum: “Biliyor musun iyi ki senin gibi değilim...”

Geçen hafta bir arkadaşımın satır aralarından duman çıkan, sinirlenme ve hayal kırıklığı ile başına gelenleri anlattığı konudan çıktı bu yazı.
Dertleşip şu karara vardık Özgür’le: “Boşver iyi ki o annelerden değiliz...”
Bakın işte “Mükemmel Anneler”:
Bazı anneler vardır. Çocukların okulunda, veli toplantılarında, okul çıkışlarında, gösterilerde falan görürsünüz onları. Mükemmel görünürler. Sürekli gülümseyen, hiçbir sorunu olmayan tiplerdir bunlar. Çocukları da mükemmeldir. Sorun nedir bilmezler ve çocuk yetiştirmenin klasik uğraşları veya pürüzleri yoktur onlarda.
Çünkü her şeyleri, tüm hayatları mükemmeldir. Tek kelime yakışır onlara; “pürüzsüz”.
Doğurdukları andan 2 yaşına kadar hiçbir zorluk yaşamadan emzirirler. Çocukları beslenme problemi nedir bilmez, uyku sorunu hiç yaşamaz, ana okuluna başlarken arıza çıkarmaz, ilkokulda uyum derdi bilmezler. En iyi dans eden, en iyi ödev yapan, en iyi çocuklar onlarındır. Eşleri de mükemmeldir. Genelde yanlarında yokturlar ama harika bir ailedirler.
Bu annelerin çocuklarının mesela okulun rehberlik servisi ile hiç sorunları olmaz. Okulların kendilerini psikaytr sanan rehberlik servisleri ise bu annelere hadlerini ve profesyonel bilgi birikimlerini aşan saçma soruları asla sormazlar.

Yazının Devamını Oku