Body Worlds ve Yaşam Döngüsü’nde, Plastinasyon yoluyla dönüştürülmüş 200’ü aşkın otantik insan örneği, insan bedeninin formunu, güzelliğini, işlevini ve potansiyelini sergiliyor. Sergi insanın yaşam döngüsünü konu alıyor ve bedenin yaşamındaki safhaları gösteriyor. Döllenme anındaki ilk yaşam kıvılcımından bebeklik ve çocukluğa, ergenlik ve gençlikten yetişkinliğe ve yaşlılığa kadar...
Insana yaşlanma süreci boyunca beden koruma ve ömür uzatma bilimindeki en son bulguları gösteriyor. Insanı bir nevi şoka sokuyor aslında. Düşündürüyor.
Emre Berent korkar mı diye düşünürken tam tersi tepki aldım. Heyecan içinde neye bakacağını şaşırarak uzun uzun ve hayretler içinde izledi sergiyi.
“Bu vücutlar kimin anneannesini, dedesini öldürdü de bu sergiyi yaptı?” gibi küçücük aklını zorlayan sorular da sordu... Anlattım elimden geldiğince, yanıtladım.
Hem o hem de ben, en sağlıklı olanlar ile bir hastalık yaşayan iç organlarımız arasındaki farktan etkilendik... Sigara içen biri ile içmeyen arasındaki akciğer farkını gözlerimizle gördük. Biri beyaz, bembeyaz. Diğeri siyah, bildiğiniz siyah. Adı “ak” olan bir iç organın nasıl “kara” hale geldiğini özellikle sigara içenlerin görmesi, bir kez daha kendilerine ne yaptıklarına şahit olmaları gerek bana göre.
Alzheimer hastası bir beyin ile sağlıklı bir beyin arasındaki farkı da gördük. Gözlerimize inanamadık. Kocaman bir at, dev gibi bir zürafa da sergileniyor.
Plesanta içinde, anne karnında minicik bir bebek bile...
Normal algıdaki insanlar yani o sıralarda yeni doğum yapmış olmayanlar veya hiç doğurmamış olan kadınlar ve çoğunlukla erkekler bunu anlamakta zorlanıyorlar. Ama kabul edelim yaşanıyor bu durum çoğu zamanla.
Ayrıca: Bu hüzün basması olayının maddi durum veya sosyal standartla ek olarak evdeki yardımcı sayısı, destek olan anne, baba eş, dost çokluğuyla da ilgisi yok. Yine Anadolu’mun kadını olayı görmezden gelip o güçlü kuvvetli ruhuyla beş tane de çocuk doğursa yanından tırıs tırıs geçirip şu bunalma hallerini gönderiyor geldiği yere hatta dile bir getirmiyor. Ancak çok zor ve derin depresyonun adını da “al basması” şeklinde çok güzel motifleyip yaşıyor.
şimdi bendeniz yani son 2,5 yılını aralıksız iki kere hamile iki kere de yeni doğum yapmış anne olarak geçiren bendeniz, geçen hafta üzerimdeki al mı mor mu rengini bilemediğim ruhani baskı, sürekli uyuma hali -ki yıllardır sabah 6 oldu mu ayaktayımdır- hiç alışık olmadığım ve bana yabancı olan algı bozukluğu ve Bill Gates gibi tavana bakarak düşünme hallerini fark edince dedim ki “bastılar bana”
Düzelmem lazımdı. Toparlanmam lazımdı. Çocuklar iyi hoş, her şey yolunda ancak kafamın üzerinde benle birlikte gezen hüzün bulutundan kurtulmam lazımdı. Yşte kurtuluş burada başlıyor. Bunu fark edip “dur” deyince insan kendine geliyor. Olay ilerlemeden pıt diye iyileşme yoluna giriyor.
Doktorum tüm hamilelik süresince uğraştı benimle. “Üst üste çok zor zorlandığın anda haberim olacak. Hamilelik zaten kadını çok değiştiren bir durum. Bu şekilde üst üste olunca çoğu insan kaldıramıyor” Bu sözleri hatırlayınca kendime geldim “Zor bir iş yaptın ama bitti haydi Pınar ayağa kalk” dedim.
Bizim anneler ise destek oldular, onların tavsiyelerini dinledim. Bakın beni neler iyileştirdi. Yşte doğum sonrası hüznünden kurtulma tavsiyelerim. Yani bir nevi “Al Basma Reçetesi”
1-Bitter Çikolata
30 Haziran 2010 ilk doğum günün.
Zaman hızla geçti, 365 gün nasıl da çabucak bitti...
O kadar uğraşmıştık ki yeni bir bebek sahibi olmak için, hamile olduğumu öğrendiğimde dünyalar bir kez daha benim olmuştu sanki.
Ve biliyor gibi sen içimdeyken, seni hep “kızım” diye sevdim ben.
Bana bir de sen gerekliydin, bunu çok iyi biliyordum ben...
Geçen yıl, seni kucağıma almaya giderken başıma neler geleceğini bilmediğim gibi, ilk anne olduğum günlerin üzerinden de tam yedi kocaman yıl geçmişti.
Unutmuştum her şeyi, hatırlar ve bilir gibi gözükürken anne olmanın ne demek olduğunu...
Üzerimde ya pijamalarım ya da en rahat, en eski tişörtüm; bebeklerin sakin ve kendi hallerinde olduğu her fırsatta bilgisayar başına geçiyorum. Orada beni sıkıntıdan kurtaracak bir yol da buldum. Sosyal alem içinde sonunda ben de kayboldum. Yaşasın!
Neler mi yapıyorum?
Anneyiz.Biz’in yeni “En Faydalı Grubal Enfeksiyon Alanı” bölümünde okurlarımla yazışıyorum. Çocuklarımın resimlerini, güzel anıları paylaşıyorum. Ayrıca televizyonda olan biteni, evde pişen yemeği, akşam ne yaptığımızı...
İşte adresimiz:
www.anneyiz.biz/hepimiz
Ve diğer eğlencem: Twitter’ın içinde gezerken kayboldum önce... Sonra da açtım bir hesap, günlük tutar gibi yaşadıklarımı, ilginç olayları yazmaya başladım, böylece bir nevi not tutmuş oluyorum.
Tüm yazdıklarımı, sistemi birbirine bağlayarak hem Anneyiz.Biz’de hem de Facebook altında da okurlarımız ile paylaşıyorum ayrıca...
Bizim onu aradığımızı gören bir çocuk “Ne oldu Emre yine mi kayıp?” diyor. “Hayır, akşam yemeği için çağıracağız” dememize fırsat kalmadan, Emre ile yaşıt bir kız arkadaşı konuşmayı uzaktan duymuş, konuya balıklama dalıyor: “Hayır Berk Emre kayıp değil tabii ki, oyun oynuyor sadece. Onlar çok baskı yapıyorlar.”
Ne olduğunu anlayamadığımız cümleyi algılamaya çalışırken devam ediyor Zeynep; “Bakın saat sekiz, biz yemek yiyip dışarı çıkacağız ama siz Emre’yi yemeğe alıyor, sonra da bırakmıyorsunuz. Biz akşam dışarıda oyun oynarken, onun evde olması sizce ne? Baskı değil mi? Düşünün bir bakalım baskı yapıyor musunuz, yapmıyor musunuz?”
Kös kös düşündük tüm bunların üzerine akşam. Yemek sırasında ise üzülerek Emre’yi izledik. Çocuğun keyfi yerinde, sorun yok, aksine çok mutlu akşam sekize kadar oyun oynadı diye...
Ama bir de sor bize! Zeynep’in sözleri kulaklarımızda çınlıyor, vicdani kan kaybından öleceğiz ve dayanamıyoruz. Bora bombayı patlatıyor: “Emre biz bir karar verdik. Okul kapandığı günden itibaren akşam yemeğini tamamen yiyip bitirdiğin anda...” Emre gözler fal taşı gibi açık dinliyor: “eeeee?” “Tekrar dışarı çıkacaksın, yani akşam saatinde diğer arkadaşların gibi...”
Çocuk neye uğradığını şaşırıyor. “Anne, baba, ciddi misiniz? Gerçekten mi? Yuppiiiii yaşasıııın” modunda deliriyor.
Biz yine de mutluyuz, işin içine en azından yemek yemeyi zorunlu kılan bir tehdit yapıştırdık ama yine de bunu neden daha önce düşünmediğimize şaşıyoruz. Ki tek takıntım Emre doğduğundan beri özellikle uyku kalitesi ve yeteri kadar uyuması oldu. Çünkü kendimden biliyorum, uykusunu almayan birinin her türlü fiziksel ve ruhsal sorunu yaşayabileceğine inanıyorum.
Uykunun bir insan için beslenme kadar önemli olduğuna eminim. Ancak işte şartlar böyle artık.
Avrupa Birliği yasalarına uyum çerçevesinde, bizde de 1 Haziran’dan itibaren yeni Trafik Yönetmeliği geçerli olacak. Çocuklarının araç içindeki güvenliklerinin sağlanması için 1.35 metreden kısa, 36 kg.’den hafif çocuklar için ağırlıklarına ve Avrupa Güvenlik standartlarına uygun oto güvenlik koltukları kullanılması zorunlu hale geliyor.
Çocuk koltuklarının, araç içinde bulunan çocuğun kaza anında oturduğu yerden fırlayıp savrulmasını önlemek için mutlaka kullanılması gerektiğini belirten Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığı’nca yapılan açıklamada, çocuğun kaza anında aracın iç yüzeyine şiddetle çarpabileceği vurgulanıyor.
Bir çocuk koltuğu kullanılması halinde ise bu yaralanmanın şiddetini azaltmak hatta bazı hallerde tümüyle önüne geçmek söz konusu.
Çocuk koltuklarının, bebekler için ayrı, yürümeyi yeni öğrenmiş çocuklar için ayrı ve okul çağındaki küçük çocuklar için ayrı olmak üzere üç grubu var. Bunların kullanım amaçları aynı olsa da kendi özelliklerine göre kullanılması gerekiyor. Çünkü çocuğun boy ve kilosuna uygun büyüklükte bir koltuk ya da yükseltici seçilmediği takdirde, emniyet kemeri bağlamak herhangi bir yarar sağlamıyor.
Peki oto koltuğu seçerken nelere dikkat edilmesi gerekiyor? ışte bu sorunun yanıtı...
? En önemlisi, koltuğun çocuğunuzun boyuna, kilosuna, yaşına ve tabii arabanıza uygun olması. Çocuğunuz büyüdükçe bunu uygun olanı ile değiştirmeyi sakın aklınızdan çıkarmayın.
? Mutlaka Avrupa Güvenlik Standardı’na uygun, onaylı koltukları satın alın. Isofix olmadan, araca emniyet kemeri ile bağladığınızı sandığınız oto koltuğu ile gurur duymayın. Isofix, bu tür çocuk oto koltuklarını araçlara güvenli monte etmeyi sağlayan sistemdir. Bazı otomobillerde zaten kendinden oluyor, olmayanlar içinse ayrıca satın alıyorsunuz.
Geçen hafta bir arkadaşımın satır aralarından duman çıkan, sinirlenme ve hayal kırıklığı ile başına gelenleri anlattığı konudan çıktı bu yazı.
Dertleşip şu karara vardık Özgür’le: “Boşver iyi ki o annelerden değiliz...”
Bakın işte “Mükemmel Anneler”:
Bazı anneler vardır. Çocukların okulunda, veli toplantılarında, okul çıkışlarında, gösterilerde falan görürsünüz onları. Mükemmel görünürler. Sürekli gülümseyen, hiçbir sorunu olmayan tiplerdir bunlar. Çocukları da mükemmeldir. Sorun nedir bilmezler ve çocuk yetiştirmenin klasik uğraşları veya pürüzleri yoktur onlarda.
Çünkü her şeyleri, tüm hayatları mükemmeldir. Tek kelime yakışır onlara; “pürüzsüz”.
Doğurdukları andan 2 yaşına kadar hiçbir zorluk yaşamadan emzirirler. Çocukları beslenme problemi nedir bilmez, uyku sorunu hiç yaşamaz, ana okuluna başlarken arıza çıkarmaz, ilkokulda uyum derdi bilmezler. En iyi dans eden, en iyi ödev yapan, en iyi çocuklar onlarındır. Eşleri de mükemmeldir. Genelde yanlarında yokturlar ama harika bir ailedirler.
Bu annelerin çocuklarının mesela okulun rehberlik servisi ile hiç sorunları olmaz. Okulların kendilerini psikaytr sanan rehberlik servisleri ise bu annelere hadlerini ve profesyonel bilgi birikimlerini aşan saçma soruları asla sormazlar.