Özdemir İnce

Açılım efsanesi

2 Ocak 2010
DAHA önce de yazdım: Alışverişte, her iki tarafın ne istediği, ne verebileceği belli değilse, o alışveriş asla gerçekleşmez; tam tersine, sonuca götürecek pazarlığın önü tıkanır.

Daha önce de yazdım: Alışverişte, bir taraf belli ama karşısındaki muhatap “meçhul” ise o alışveriş olmaz!

Köylük arazide, bir tarla, bir arsa bulursunuz. Paranız da vardır. Ama almak istediğiniz yer çok vereselidir (vârislidir) ve vârislerin hepsi bir yana çekmektedir. Tapuya kadar gidip kapısından geri dönersiniz. Kürtçülük açılımı dediğim şeyde de durum aynı. Hükümetin muhatabı kim, belli değil. Hükümetin de muhatap belirlenmesinde aceleci olmadığı artık iyice belli. Hükümet bu konuda hep “gibi” yaptı, “gibi” (“simülasyon”) yapıyor.

Ayrıca kimin alıcı, kimin satıcı olduğu da belli değil. “Alıcı” ve “satıcı” sözcüklerini beğenmeyenlerin daha iyi birini önermesi gerekir.

* * *

PKK dağa çıkarken, kendi açısından bağımsızlığı hedefliyordu. Elbette toplu taşıtlarda bedava yolculuk pasosu için dağa çıkmadı. Dünkü yazımdaki sıralamayı bu yazıda değiştireceğiz. Tam bağımsızlık isteyen PKK’nın TSK’yı tek başına ya da eskiden Balkanlar’da ve Arabistan’da olduğu gibi düvel-i muazzama yardımıyla yenmesi gerekirdi. Gerekir. Bu gerçekleşmeyince ihtiras ve hayaller daha azıyla yetinmek zorunda kalırlar:

1- Bağımsızlık, yani ayrılma;

2- Türk+Kürt federasyonu;

3- Bölgesel ya da yerel demokratik özerklik.

Yazının Devamını Oku

Daha çok demokrasi efsanesi

1 Ocak 2010
İNSAN türü sözcüklerle, kavramlarla düşünür, konuşur ve yazar. Tanımı ve anlamı olmayan nesne (şey) ve kavram yoktur. Sözcük de dediğimiz kelime bir imdir (işaret). Siyasetçilerin konuştuğu; çoğu köşemenin yazdığı gibi tın tın öten, içi boş bir gaz tenekesi değildir.

Ancak cıhar (4) atıp şeş (6) oynayan tavlacıya benzeyen bizim politikacılar, düşünürcüler, profesörcüler, her türlü çeşitli yazıcılar ve yazmanlar, “magrip” (batı) derken “maşrık”ı (doğuyu) gösterirler.

Bu zevat gerçek politikacı, gerçek düşünür, gerçek profesör, gerçek yazar olamadıkları için, haslarından ayırmak amacıyla, böyle “cı, ci” ekleri takıyorum sözcüklere. Çaresiz!

* * *

Kürtçülük sorununda, “daha çok demokrasi” ve “demokratik açılım” kavramlarının üç aşaması vardır:

1. Bölgesel ya da yerel demokratik özerklik;

2. Türk+Kürt federasyonu;

3. Bağımsızlık, yani ayrılma.

Bütün sıkıntı ve kaos bu aşamalara denk düşen sözcük ve kavramların kullanılmamasından kaynaklanıyor. Dağdaki şakiyi övüyorlar, üzerine toz kondurmuyorlar; Serok Apo’yu Mandelavâri ev hapsine çıkarmak istiyorlar, ama şu üç aşamaya denk düşen sözcük ve kavramları (nedense) bir türlü bulup kullanmıyorlar.

Yazının Devamını Oku

Çocuk senin kıçını yerim

30 Aralık 2009
29 KASIM Pazar günü Paris’in pek ünlü La Closerie des Lilas’sında öğle yemeğine oturmuştuk: Claudine Baude, Ülker ve ben.

Claudine, 12 Eylül dönemi Fransız Büyükelçiliği’nin pek ünlü müsteşarı Philippe Baude’un eski eşi. Philippe sonra Fransa’nın Avustralya Büyükelçisi iken emekli oldu. Şimdi Güney Fransa’nın bir köyünde oturuyor.

Claudine ve Philippe bizim (yani Figen Batur, Tansu+Ertuğrul Özkök, Canan+Aydın Uğur, Ülker+Özdemir İnce) neredeyse 30 yıllık dostumuz, arkadaşımız.


Onlarla bekâr ve evli çocuklarımızı konuşuruz (Tansu ve Ertuğrul ile torunlarını konuşurlar), geçmişi anıp gelecek projeleri yaparız; edebiyat ve sanattan mutlaka söz ederiz.

Claudine, Philippe’e 10 kilometre uzaklıkta bir güney evi satın almış. Yazları bizi bekliyor. Biz de onları bekliyoruz, ama mecburen ayrı ayrı.


Yazının Devamını Oku

Hesaba sığmayan sayılar

29 Aralık 2009
BİR okur “Bu rakamlara dikkat!” başlığı altında bir e-posta gönderdi birkaç ay önce.

Okur gönderdiği bilgilerin kaynağı olarak, Can Dündar’ın NTV’deki bir “Neden?” programına katılan Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Turan Eser’i gösteriyor.


Verilen sayılar doğru değilse, hükümetin vereceği doğru sayıları yayınlamaya hazırım. Ne var ki Türkiye’nin hal-i pür melalini ancak bu sayılar açıklayabilir. Türkiye’de ne kadar “ne” var sorusu sorulduğu zaman aşağıdaki yanıtlar alınıyor:

* * *

*Türkiye’de 77.000 doktor, 90.000 din görevlisi var. 900 kişiye bir doktor düşerken her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor.

*Eğitim-Sen’e göre Türkiye’de 200 bin öğretmen açığı var.

*Türkiye’de 1.435 kütüphane var ama Almanya’da 11.000 kütüphane var.

*Türkiye’nin 13 kentinde devlet tiyatrosu var. Ama 81 ilindeki Kuran kurslarının sayısı 3.852.

*Türkiye’de 1 opera derneği var, 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneği var. Buna karşın 35.000 (otuz beş bin) cami yaptırma derneği var.

*İçişleri Bakanlığı’nın bütçesi 783 trilyon lira; Ulaştırma Bakanlığı’nın 678 trilyon lira; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın 677 trilyon lira; Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 632 trilyon lira; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 280 trilyon lira; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 249 trilyon lira; Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 404 trilyon lira.* * **Sadece Sünni Müslümanları temsil eden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi ne kadar biliyor musunuz? 1.3 katrilyon lira!.. 8 bakanlığın bütçesi kadar! 22 üniversitenin toplam bütçesine denk!..

*Türkiye’de 77.000 doktor, 90.000 din görevlisi var. 900 kişiye bir doktor düşerken her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor.

Yazının Devamını Oku

Ödüller geçer Sagan kalır

27 Aralık 2009
PARİS. 26 Kasım-2 Aralık 2009 tarihli Le Nouvel Observateur Dergisi’nin 145’inci sayfasında Stock Yayınevi’nin verdiği bir ilan (reklam) var: “Les prix passent SAGAN reste” (“Ödüller geçip gider SAGAN kalır!”) Yani Françoise Sagan (1935-2004). Romancı.

Gerçekten de ödüller geçip gitti, Sagan’ın al(a)madığı ödülleri başkaları aldı, ama buna rağmen Françoise SAGAN kaldı, ki doğrudur.

* * *

10 Aralık günü sabahın çok erken bir saatinde Amsterdam’da Ertuğrul Özkök’ün Dan Brown’la yaptığı söyleşiyi (Hürriyet, 10.12.09) internetten okurken, ben de içimden “Dan Brown gelip geçer ama roman sanatı kalır!” cümlesini geçirdim.

Özkök-Brown ikilisi, Brown’ın yararlandığı bir tür “piç” yazı üzerine konuşuyorlar: Ne roman ne de tarih olan bir “katır” türü. Biliyorsunuz: Katır, eşek ile atın cinsel birleşmesinden türer. Başı, babaya göre, kimi zaman ata, kimi zaman da eşeğe benzer. Katırdan katır türemez. Yeni bir katır için her zaman yeni bir at/eşek eşleşmesine, çiftleşmesine gereksinim vardır.

Ertuğrul Özkök soruyor: “Da Vinci Şifresi” ve “Kayıp Sembol” kitaplarının sizin için anlamı nedir? Bunlar sıradan birer komplo teorisi mi? Sadece birer roman mı?

Dan Brown cevap veriyor: Ben alternatif bir tarih yazıyorum. Yazdıklarımın içinde alternatif tarihin araştırmasıyla gelen pek çok gerçek var. Tarih her zaman kazananlar tarafından yazılmıştır. Bu nedenle öğrendiğimiz tarih her zaman onları anlatmaz. Bu kitaplar da gerçekten olmuş olabilecekleri yazıyor.

* * *

Ertuğrul Özkök

Yazının Devamını Oku

Yükseköğretim için tek çözüm yolu

26 Aralık 2009
[Bu yazı bütün üniversite rektörlerine, fakülte dekanlarına ve öğretim üyelerine ithaf edilmiştir.]

DÜNYANIN uygar ülkelerinde ortaöğretim ikiye ayrılır:

1. Genel lise öğrenimi; 2. Mesleki ve teknik ortaöğretim.

Türkiye’de bir hilkat garibesi olarak bu iki tür öğretime “dini meslek okulu” olarak imam hatip liseleri de katılıyor. Katılmakla kalmıyor, genel lise öğrenimi ile meslek ve teknik ortaöğretim hiza ve istikamete imam hatip okullarına göre bakıyor, ki bu tam anlamıyla anayasa ve yasadışı, gayri meşru bir ortaçağ anlayışıdır.

Önce şunu kesinlikle bilelim ve hiç unutmayalım: 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu imam hatip okul ve liselerini kesinlikle ve tartışılmaz biçimde genel eğitimden ayırmıştır. Aksine bir davranış Milli Eğitim’e fesat karıştırmak ve nifak sokmaktır.

¡   ¡   ¡

Uygar ülkelerde ortaöğretimden yükseköğrenime geçiş yöntemi genel olarak şöyledir:

A1: Genel liseleri bitirip olgunluk sınavını verenler, aralarında ilahiyat öğrencileri de olmak üzere, sınavlı ve sınavsız olarak üniversitelere girebilirler.

A2:

Yazının Devamını Oku

Genel liselilerin haklı feryadı

25 Aralık 2009
“BİZ Ankara Üniversitesi Geliştirme Vakfı Özel Lisesi’nin 2010 yılında üniversiteye girecek bir grup Türkçe-Matematik (TM) öğrencisiyiz.

Sorunumuz tahmin edeceğiniz gibi ‘katsayı’. Katsayıların eşitlenmesi ya da YÖK’ün 17 Aralık’taki toplantısından çıkması beklenen sonuç olan katsayı farkının göstermelik hale gelmesi, bizim geleceğimizi olumsuz yönde etkileyecektir. Bunun nedeni, kimsenin gündeme getirmediği ‘alan seçimi’.

Bizler şu anda Ankara’nın en iyi Anadolu liselerinden birinde okuyan TM (Türkçe-Matematik) öğrencileriyiz. 9. sınıfın sonunda bu alanı seçtik, amacımız Hukuk Fakültesi, Siyasal Bilimler gibi öğrenim programlarına girmekti. Çoğu iyi seviyeli öğrencinin yaptığı gibi MF (Matematik-Fen) seçmedik; bunu yapmamızın amacı fen derslerini beceremeyişimiz değil, hedeflerimizdi. Katsayılar nedeniyle okulunda MF okuyan bir öğrenci, hukuk fakültelerine giremiyordu, doğru olan da buydu.

Bizler TM seçerek 3 yıl boyunca fen dersleri almadık. Oysaki MF alanındaki öğrenciler 3 yıl boyunca bizimle aynı müfredatta edebiyat, Türkçe, tarih dersleri aldılar. Bunun sayesinde MF öğrencileri aslında TM alanına dahil olan edebiyat, coğrafya gibi derslerin sorularını rahatça çözebiliyorlar. Böylelikle bizlerden bir farkları kalmıyor. Aksine fen çözebilmeleri onlara bir avantaj sağlıyor.* * *   

Katsayı farkının kapanmasıyla veya azalmasıyla MF öğrencileri bizim alanımıza müdahale edecekler. Birçoğu da TM alanından tercih yapmayı planlıyor veya ‘Tıp tercihlerimizin altına hukuk fakültelerini yazacağız’ diyorlar. Fen lisesinde okuyup TM alanında hazırlık yapanlar bile var. Bu durum biz TM öğrencilerinin 3 yıl önce yaptığı tercihi hiçe sayıyor. YÖK böyle köklü bir değişimi liselere yeni başlayacak öğrenciler için gerçekleştirmeli, ‘kazanılmış haklarımızı’ bizden almamalı diye düşünüyoruz. İşin diğer tarafında sözel öğrencileri ve yabancı dil öğrencilerinin de mağduriyetleri var. Daha düşük puanlarla öğrenci alan fakültelere girmek isteyen ve okullarında, dershanelerinde bırakın fenni matematik bile görmeyen sözel ve yabancı dil öğrencileri sizce, katsayının bu hale geleceğini bilselerdi bu alanları seçerler miydi? Onların da MF ve TM öğrencilerinin yanında hiç şansı kalmadı. Fen yapabilen MF öğrencileri TM alanına, matematik yapabilen TM öğrencileri sözel alanına, yabancı dil bilen özel okul öğrencileri yabancı dil alanına müdahale edecekler. 9. sınıfın sonunda yapılan alan seçiminin hiçbir anlamı kalmayacak.

Herkes bu meseleye imam hatip ve meslek liseleri üzerinden bakıyor. Halbuki onlar meslek liselerinde veya imam hatip liselerinde okumaya karar verdiklerinde katsayılar eşit değildi. Bunu bile bile meslek liselerine, imam hatip liselerine girdiler. Kimse onlara katsayıların eşitleneceğinin garantisini vermedi. * * * Biz hedeflerimiz için kendi irademizle TM seçtik, fen dersi almadık. Daha az insanla yarışacak, kendi kulvarımızda en iyi olmaya çalışacaktık. Şimdi durum çok değişti. Herkes düz liselerdeki ve Anadolu liselerindeki mağduriyeti görmezden geliyor. Buna engel olmak için elimizden geleni yapacağız. Sizden istediğimiz olaya sadece imam hatip çerçevesinden bakılmaması, bir de meslek liselerinin yanında üniversiteye geçme oranları çok daha yüksek olan Anadolu liseleri öğrencilerinin de görülmesi ve TM, TS ve yabancı dil alanlarındaki on binlerce öğrencinin mağduriyetinin kamuoyuna duyurulması.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI ÖZEL LİSESİ TM ÖĞRENCİLERİ.”]

Yazının Devamını Oku

Genel liseler ve imam hatipler

23 Aralık 2009
İMAM hatip okullarıyla ilgili olarak Bursa’dan S.S.T. imzalı bir elektronik posta aldım. Birlikte okuyalım:

* * *

[“Üniversite kapısına dayanmış çoluğum çocuğum yok ama şu katsayı işine beş yüz yerden kafayı takmış durumdayım. Ana takıntım, artık zerre şüphe duymadan inanmış olduğum, memlekette haksızın sesinin haklının sesinden kat be kat daha güçlü çıkıyor olması gerçeğidir. Sayılar kabacadır ve tam da gerçeği yansıtmıyordur ama mesela bir milyon kişi üniversite sınavına girecekken ve bunların dokuz yüz bini düz lise mezunuyken, yüz bin nüfuslu imam hatipliler nasıl olur da gündemi bu kadar işgal ederler ve düz liseliler hiç ses çıkaramazlar? Fazladan bir tane soru çözebilmeleri umuduyla yıllarca, milyarlarca lira verip çoluğunu çocuğunu dershaneye gönderen ve bunun maddi külfetini eve daha az et, diğer kardeşe daha az eğitim, eşe daha az sağlık çözüm(süzlüğ)üyle dengelemeye çalışan haklı çoğunluk nasıl bir ‘gık’ bile diyemez? Nasıl olur da, devletin televizyonunda aynı görüşten dört kişi saatlerce imam hatipliler hakkında ferman verirken numuneten bir kişi de düz liseliler için bir şeyler söylemez? Nasıl olur da, işi memurun hakkını savunmak olan Memur-Sen bir gün önceki eyleme katılmazken hemen ertesinde bağıra çağıra katsayı çığırtkanlığına soyunur? Nasıl olur da, plansız programsız bir şekilde, oy deposu, arka bahçe, fesatlıklarıyla imam hatiplere tıkıştırılan milyonlar işsiz, çaresiz kalınca ülkenin Başbakan’ı yarattığı pisliğin üstünü örtebilmek için hem yargıya hem de düz liseli haklı çoğunluğa kafa tutabilir?”]

* * *

[“Ben askeri lise mezunuyum ve ordunun ne kadar subaya ihtiyacı varsa askeri liselere o kadar öğrenci alırlar; yüz fazlası, yüz eksiği olur ancak. Ülkede cami sayısı belli, ihtiyaç duyulan imam ve hatip sayısı belli, devletin imkânları belli iken neden ihtiyacın onlarca kat üzerinde öğrenci alınır bu okullara? Başbakan, bu haksız ama bir de kandırılmış kitlenin derdine deva olacaksa bunu düz liselilerin ekmeğine el uzatarak değil, mesela, yandaşa, dindaşa peşkeş çektiği paraları biriktirip her namaz vaktine bir imam görevlendirerek yapabilir!

Bu okullar hakkında benim görüşüm şudur: Her biri ayrı bina, öğretmen, ısıtma, aydınlatma, bakım, onarım gerektiren ve çıktısının neredeyse hiçbir ekonomik değeri olmayan bu okullar kapatılmalı ve yerlerine mümkün olduğunca fazla denizcilik meslek lisesi açılmalıdır ki denizcilik çağın mesleğidir. İşli dünyevilik, işsiz uhrevilikten pek tabii ki dinimizce de daha caizdir. İmam hatip liseleri de ilahiyat fakültelerinin olduğu şehirlerde ve düz lise binalarında açılmalı, az sayıda öğrenci alınmalı ama gerçek anlamda din ve sosyal bilimler eğitimi verilmelidir. Adları da imam hatip lisesi değil ‘Din Bilgileri Lisesi’ olarak değiştirilmelidir, nasıl endüstri meslek liselerine usta-çırak lisesi demiyorsak.”]

* * *

Okur belki düşüncesini daha açık seçik yazabilirdi. Kendisine ben yardımcı olacağım. Okurumuz genel lisenin, meslek teknik lisesinin ve imam hatip lisesinin, kuruluş amaçlarının gereklilik ve zorunluluğu olarak birbirinden kesinlikle ayrılmasını; ortaöğrenim 1. Genel lise, 2. Meslek teknik lisesi, 3. Din bilgileri lisesi olarak üçe ayrılmasını istiyor.

Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre bu çok kesin ayrım kesinlikle var ama AKP hükümeti ile AKP’nin YÖK’ü bilerek ve isteyerek her şeyi birbirine karıştırıyor.

Yazının Devamını Oku