Bakıyorum bu defa santrfor Umut.. Geçen maç 80 dakika sahada dolaşan Kazım yok..
Ve yine Kazakistan maçında bize masaları tekmeleten, kafalarımızı duvarlara vurduran Burak en sağda oynuyor.. Bana göre ikinci santrfor..
Geçen maç Kazım’ın yapamadığını bu defa Burak yapacak..
Ama ben, yine de bütün duran topların Burak tarafından kullanılmasını bekliyorum.
Kullansın ki biz de “Sinir sarhoşu” olalım..
Arda’nın getirdiği ama ceza sahası içinde kimse olmayınca neredeyse sıfırdan kaleye vurması güzeldi.. Dönen topu Umut tamamlayamadı..
Acı veren, ceza sahasının içinde bizden kimsenin olmaması.. Demek ki yeterince ders çalışmamışlar.. Ev ödevini yani..!!
Öyle noktalardan beş bin tane!! golü olduğu için sanırım ona kullandırdı diğer milliler..
Hemen arkasından gelen pozisyonda da yine aynı futbolcunun Kazım yerine topa kaleciye ortalaması.. Beni çok güldürüyor..!!
10. dakikada Emre’nin Kazak Kalesi’nin ani deparı beni keyiflendiriyor. Bir de gol olsaydı ya.
14. dakikada Arda’nın “Al da at..” dediği topa Burak kafayı vuramadı.. Bu olay beni, nedense hiç şaşırtmıyor doğrusu..!!
Dakikalar ilerliyor, kalbimiz Kırmızı – Beyaz için atıyor..
Çünkü, “Gözlerin rengi ne olursa olsun gözyaşlarının rengi aynıdır..!!”
22. dakikada Burak yüzde yüzlük bir pozisyonda topu önüne alamadı.. Sonra ağzıyla “Ufff, offf..” yaptı.. Bu olay da beni hiç şaşırtmadı doğrusu.. Arda’nın sol kanattan sıfırdan çevirdiği topu Burak topa kafa vurdu. Top, kalenin yanından auta gitti.. Bu olay da beni hiç şaşırtmadı doğrusu.. Niye bilmem ama şaşmıyorum işte..
Sabri’nin hakemin üstüne koşarak gidip itiraz etmesi sarı kartı getiriyor. Bu adamlara profesyonellik dersi ya da kursu verilmeli bence.. Hakem faul düdüğü çalmış, sen daha niye gidip böylesi bir kritik maçta itiraz edersin.. Hakemin üstüne koşarsın..
Beşiktaş’ın Rusya’daki maçının başlamasını beklerken
“Sen, eski bir sevda şiirisinBir koku var sendeSıcak yaz akşamlarına mahsusEllerinde miSaçlarında mıGözlerinde miBilmemBir koku var sendeSıcak yaz akşamlarına mahsus..” dizeleri geliyor aklıma..
Aynen öyledir Beşiktaş’ı sevmek..
Haksızlıklara da uğrasalar da vazgeçmez siyah beyaz sevdalıları ondan..
1 saat değil 5 saat ya da onlarca saat olsa da beklerler benim gibi..
Çünkü; o şiirin dizelerindeki gibi “Eski bir sevdadır”,çıkmaz adamın yüreğinden çıkmaz..
Beklerler, beklerler, beklerler..
Kurunun yanında da ne yaşlar yanıyor..
Aslında, kimin “yaş” kimin “kuru” olduğu da belli değil..
Polis, her gün bir operasyon yapıyor..
Medya manşetler atıyor, haberler yayınlıyor..
Neler neler var, her ortaya atılan öyküde..
Bazen, durup düşünüyorum, “Bu haberleri yazanlar, yazdıklarına inanıyorlar mı acaba?”
Yani, “Kendi yalanlarına ‘ibadet’ ediyorlar mı..!!?” diye.
Her şey Türk futbolunun temizlenmesi adına ha..!!
Beşiktaş Tayfur Havutçu’nun arkasında durmalıdır..
Eğer onun yerine bir teknik adam getirilirse Tayfur Hoca diri diri “mezara gömülecektir..”
Oysa Beşiktaş’a yakışan,
suçsuzluğuna inandığı Hocası’nın ve yöneticilerinin arkasında durmakdır.
Bence Beşiktaşlı duruşu budur..
Böyle olmalıdır..
Hayatında az balık yediği için beyninde omega eksikliği çeken biri bana şunu diyebilir:
“Ama başarı istiyorsan nasıl olacak.. Takım ne yapacak..!!?”
O günlerde de bugün gündeme gelen ŞEYLER oluyordu..
Hatta, bir dönemin ünlü kalecisi “Şike parasını” sahanın içinde alıyordu..
“Para peşin kırmızı meşin” anlayışından yola çıkılarak,
pozisyon şöyle gerçekleşiyordu:
Cep telefon olmadığı için “Şike Girişimi” sahanın içinde canlı canlı yapılıyordu.
Misal, iddialı olan takımın oyuncuları bir türlü gol yemeyen kaleciye
“Yesene lan şu golü.. Bak yüz lira vereceğiz..”
İşte, o maç için şike ya da şike girişimi “yapılmış..”(!!)
Atılan kirli manşetler akıllarda.
İyi de nasıl oluyor bu iş..
Madem bu maç için şike yapılmış,
peki ama o zaman, ben ve benim gibi milyonlarca Beşiktaşlı
neden; 90 dakika maç, 30 dakika uzatma, etti mi sana 120.
8 dakika da penaltılar, 128 dakika yani, “YUSUF YUSUF” dedik?
Madem maçın sonucu belliydi de neden hop oturup hop kalktık.. Haa..!?
Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru, Fenerbahçe ve Beşiktaş…İletişim Fakültesi’nde okuduğumuz yıllarda idealist gazetecilerdik..Sert çocuklardık.
Güneşten su çıkartırdık..
Çünkü idealisttik..!!
Hem muhabirlik yapar, hem de okurduk.
Babamızdan alacağımız paramız yoktu..
Sabaha kadar gece muhabirliği yapar, gündüzleri okul kantininde uyurduk.
Ben bir Beşiktaşlıyım..!!