◊ Eskiden Mancar’ın olduğu yere açılan, sezonun en sürpriz ve şık mekanlarından biri olmaya aday Clavis’e.
◊ Bu yaz Peru mutfağı ağırlıklı bir menüyle karşımıza çıkan, ceviche’lerini bizzat deneyip beğendiğim Momo’ya.
◊ Mykonos esintili Zoe Otel’in içinde yer alan Angelo Grande’ye.
◊ Ovacık’taki eski bir bağ evinin içine konuşlanmış, toplamda 20 kişilik kapasitesi olan ve rezervasyonsuz yer bulması zor olan Ova Sofra’ya.
◊ Çamlık Yolu üzerindeki bu üçlüye: Eli, Cherie ve
Bom Dia’ya.
Hatta hafif bile kalır.
Saat sınırlamasının kalktığı 1 Temmuz gecesinden bahsediyorum.
Kendi adıma durumum şuydu:
Gecenin 12’sinde Emirgan tarafında mahsur kalmıştım. Trafik ilerlemiyordu.
Sonradan biraz açılır gibi oldu. Ardından yine trafik.
Saatler 01.00’i göstermek üzereyken Beşiktaş’taydım ve sokaklarda festivallerdeki gibi kalabalık vardı.
Öyle bir coşku, taşma hali.
Bunlar sokağın bir köşesine oturur ve gelen geçeni seyreder.
Elbette hepsi erkektir.
Kendi aralarında konuşuyorlar sanırsın ama en çok sokaktan geçen kadınları baştan aşağı süzüp yorum yapmaktan haz alırlar.
Şu an sosyal medyayla daha çok farkına varılıyor belki ama kıyafet bekçileri hep vardı.
Çocukluğumun taşrasından
1 numaralı hafıza kaydı:
Kadınlar “çarşı”nın içinden geçmek istemezdi.
Kutlamasını da uzun ve kalabalık bir öğle yemeği masasında Çeşme Dalyan’daki Momo’da yaptı.
Masada en çok konuşulan mevzuu tabii ki arkadaşımızın hiç 50’lik gibi olmaması, durmamasıydı.
“Yaş devrimi gerçekleşti” diye durumu analizledi masadaki 30’luklardan biri.
Gerçekten de öyle.
Ki bunu gerçekleştiren de bu kuşak oldu.
Şu anda 40’lı ve 50’li yaşlarında olanlar yani.
Yemek esnasında 62’lik Madonna’nın New York’taki Boom Boom Room’un barının tepesinde gerçekleştirdiği mini şovunu da konuştuk.
Yıldız Tilbe’nin geçmiş yıllarda attığı pek meşhur bir tweet’i vardır:
“Eğer uzaylılar varsa onlar da Dünyalılara inanmıyordur. Yoksa kapı açık, niye gelmesinler değil mi? Korkuyorlardır.”
Tilbe aslında doğru söylüyor, gerçekten de kapı açık, neden gelmiyorlar?
ABD donanması savaş pilotlarının geçen yılın ağustos ayında ilk kez açıklanan belgelerine bakıp hayal kurarsanız, aslında arada bir geliyorlar!
Pilotlar, 2013 ile 2019 yılları arasında tanımlanamayan hava araçlarıyla yakın karşılaşma yaşadıklarını söylüyordu o belgelerde.
Pandemi nedeniyle bu bilgi arada kaynadı ama şimdi bu “tanımlanamayan cisim” meselesi yine gündemde.
Mesafeliyim ama dört yıl önce Kenya’ya giderken sarıhumma aşısı oldum mu, oldum.
Ki azıcık sert bir aşıydı, aşıyı olduktan hemen sonra ateşim çıkmıştı.
Hemşire bu olasılığı söylediği için rahattım.
Ateşin geçmesini bekledim.
Kısacası benim aşı konusundaki durumum koca bir çelişki yumağı:
Mecbur kalınca “tamam” oluyorum.
Hemen birkaç adım ötemizdeki mekandan saat 01.00 müziği geliyordu, bam bam bam!
Eskiden tam da o saatlerde duyacağımız türden bir ortam ve insanları ateşleme müziği.
Oysa bu müzik çalınırken saatler henüz 19.00’u gösteriyordu.
Mekan haklıydı, bu müzikle oturduğu yerden salınan insanlar da...
Çünkü sıkıştırılmış zaman dilimlerinde her şeyi birden yapmaya çalışıyoruz.
Haliyle bu da yetmiyor.
Aslında şarkıyı videosuyla beraber izlemek gerekiyor.
Çünkü ben önce videosuna vuruldum.
Bu noktada parantez açıp yönetmen Fırat Gürgen’e bin tebrik yollamalı.
Videosu neden iyi “Ovala”nın?
Her şeyden önce sanat eseri tadında bir video. Hatta “tadında” değil, öyle.
Bol bakışmalı ve aşırı ‘styling’e boğulmuş yerli videolardan sonra “Ovala” insanın içini açıyor, “Oh be!” dedirtiyor.
Açmakla kalmakla düşündürüyor da...
“Ovala” videosu aynı zamanda eğlenceli.