Paylaş
Yoksa bu duygu git gide azalır ve sonunda biter mi?
Kişisel muhasebem Madonna’yla.
Bir dönem ne zaman dünya turnesi başlasa mutlaka merak edip izlemek isterdim.
Hatta şovlarındaki koreografileri ezberler; röportajlarını, fotoğraf çekimlerini takip ederdim.
Çünkü çılgın azmi ve ne olursa olsun hep devam etmesi ilham veren bir durumdu.
Fotoğraf arşivime baktım, en son onu sahnede izlediğimde yıl 2015’miş.
Şimdi yeniden bir dünya turnesine çıkıyor Madonna.
Temmuzda Kanada’dan başlayıp aralık ayında Amsterdam’da sona erecek olan, kariyerinin 40’ıncı yılını kutlayacağı anlamlı bir turneye.
Bir yanım son üç-dört yıldır instagram ve TikTok hesaplarından üzerimize saldığı estetikli Madonna’lardan sıkılmış durumda.
Dikkat çekmeye çalıştığı tüm kışkırtıcı fotoğraflarından, filtreli hallerinden vesaire...
Çünkü benim sahnede izlediğim Madonna bunlardan hiçbiriydi.
Sanki bu kez zamanın ruhuna ayak uydurmak için o ruhun algoritmasına fena halde teslim olmuş gibi bir hali, hatta itiraf edeyim yer yer “zavallı” bir durumu vardı.
Gel gör ki Vanity Fair’in İtalya edisyonuna verdiği “ikon” röportajındaki şu sözleri yine gönül çelen türdendi.
“En kötü yenilginiz neydi?” diye soruyorlar röportajda, şöyle yanıtlıyor Madonna:
“Asla yenilgilere odaklanmam, çünkü başına gelen her şey bir zaferdir.
Hatta her şeyden önce sen bunu bir yenilgi olarak algılasan da...”
Bir başka soru “Bugün 20 yaşında olsaydınız ne yapardınız?” oluyor.
Madonna’nın yanıtı şöyle: “Bilmiyorum, belki o zaman yaptığım şeylerin aynısını yapardım. Kendimi yeniden dünyaya atardım. Aynı merak, aynı bilgi açlığı ve mümkün olduğu kadar çok deneyime sahip olma açgözlülüğüyle. Dünyaya izimi bırakmak istedim ve hâlâ istiyorum.
Yani evet, huzuru bozmaya, maceracı olmaya, kendimi ifade etmeye, asi olmaya devam ederdim.
Sonunda, her şeyi aynı şekilde yapardım.
Bir istisna dışında: Daha fazla yemek yerdim!”
“ÖZGÜN OLMAKTAN KORKULUYOR”
Madonna’nın “Neyden korkuyorsunuz?” sorusuna verdiği yanıt da dikkat çekici:
“Kişinin bireyselliğini ya da düşüncelerini özgürce ifade edemediği bir toplumda yaşama fikri beni korkutuyor.
Bana öyle geliyor ki insanlar fikirlerini ifade etmekten, özgün olmaktan giderek daha fazla korkuyor! Bir sessizlik duygusu, silinme korkusu ve bir güvenlik arzusuyla hareket ediliyor.
O kanlı distopik filmlerden birinde yaşamak gibi.
Sorun şu ki, bu senaryolar gerçekleşmiş gibi görünüyor!”
“SON KURUŞUNA KADAR ÖDEDİM”
Vanity Fair röportajının en güzel sorularından biri de şu:
“Şarkılar, provokasyonlar, gösteriler, başarılar, eleştirilerle dolu 40 yıl sizin için nelere mâl oldu?”
Yanıt şöyle:
“Tüm zamanımı, enerjimi çoğu insanın ya hayalini bile kurmadığı ya da inanmakta güçlük çektiği şeyler için savaşmaya adadım. Bana ne kadara mâl oldu? Dinlenmemek, konforumdan vazgeçmek, rahat bir hayata veda etmek, uykusuzluk, sıfır huzur, sevdiğim insanlarla vakit geçirememek... Yine de bu, çıkmam gereken yolculuktu. Yine de ödemeye karar verdiğim bedel buydu. Açık konuşayım: Son kuruşuna kadar ödedim.”
BİR KEZ DAHA
Şimdi, yine yeniden, bir kez daha onu sahnede izlemek istedim galiba.
“Bu kez ne yapacak acaba?” duygusuyla.
Belki yılların hatırına, belki de bu kendi dönüştürme makinesinin bitmek bilmeyen devinimine bir kez daha şahit olmak adına...
Paylaş