Dünya ne eğitimde, ne stajda ne de işte olan ve artık iş aramaktan vazgeçmiş gençlere NEET (Not in Education, Employment or Training) diye tanımlıyor. OECD geçtiğimiz yıllarda uzun süredir “ev gençleri” dediğimiz bu kesimi takip ediyor, oranları ölçüyor. Bizi de bütün bunlar ülke olarak yakından ilgilendiriyor. Çünkü “ev gençleri” oranı gittikçe yükseliyor, Eurostat verilerine göre birinci sıraya çıkmış durumdayız. Yani kimine göre “boş gezen” kimine göre de “ev gençleri” olarak nitelendirilen bu kesim gelecek için “alarm” veriyor. Özellikle son bir yıldır bütün dünyayı eve hapseden pandemide de her ne kadar ölçümleme yapılmasa da ev gençlerinin sayısının arttığı düşünülüyor.
18-24 YAŞ ARASI
Her ne kadar Bakanlık bu konudaki kararın 1 Mart Pazartesi günü Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nda yapılacak değerlendirmeler sonucunda verileceğini belirtse de tüm yurtta önümüzdeki hafta ilkokulların okula başlaması zor görünüyor. En az 10 ilde ders başı yapılması şimdilik mümkün değil. Aynı şekilde okul sınavlarının da zamana yayılacağını düşünüyorum. Sınavlar 8 Mart haftası ve sonrasına ötelenirse şaşırmamak gerekir. Bakanlığın, okul sınavlarının tamamen iptal edilmemesi konusunda kararlı olduğu da unutulmamalı.
RİSKLİ İLLERDE ZİL ÇALMAYABİLİR
Aslında okulların ve öğrencilerin bu konudaki kaderini Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılacak “İllere Göre Haftalık Vaka Sayısı Haritası” ve Koronavirüs Bilim Kurulu’nca belirlenen kriterler belirleyecek. Bu kriterlere göre yapılacak değerlendirme çerçevesinde 4 ayrı risk grubu (düşük, orta, yüksek ve çok yüksek) tespit edilerek bu risk gruplarına göre uygulanacak tedbir seviyeleri Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nde kararlaştırılacak.
İşte bu risk gruplarında yüksek ve çok yüksek olan illerdeki okullarda ziller çalmayabilir. İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ise bu konuda daha iyimser. Öğrendiğime göre iller tüm hazırlığını okulların önümüzdeki hafta açılması üzerine yaptı. Ankara ve İstanbul’da okulların açılışı için şimdilik “yeşil ışık” yansa da önümüzdeki hafta verilerine göre son karar yine Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’nda.
SON KARAR KABİNE TOPLANTISINDA...
Milli Eğitim Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklama şöyle: “1 Şubat 2021 Pazartesi günü gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nda, resmî ve özel tüm ana sınıflarında, ilkokullarda, 8 ve 12. sınıflar ile özel eğitim okul ve sınıflarında 1 Mart 2021 Pazartesi günü yüz yüze eğitime başlanılacağı; ayrıca illerin salgın koşullarındaki durumlarına bağlı olarak il bazlı kararların da alınabileceği kamuoyuna açıklanmıştı.
Bu doğrultuda, Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılan ‘İllere Göre Haftalık Vaka Sayısı Haritası’nın güncellenme takvimi ve Koronavirüs Bilim Kurulunca belirlenen kriterlerin Kabine Toplantısı’nda değerlendirilecek olması nedeniyle 1 Mart 2021 Pazartesi günü eğitim öğretime geçişi planlanan resmî ve özel tüm okullarımızda yüz yüze eğitime ve sınavlara, 2 Mart 2021 Salı günü illerin salgın koşullarına göre başlanılması kararlaştırıldı. 1 Mart Pazartesi günü Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nda yapılacak değerlendirmeler neticesinde valilik il hıfzıssıhha kurullarınca ‘yerinde karar’ uygulamasına bağlı olarak eğitim öğretim faaliyetlerine devam edilecek.”
Düzenli olarak 4 yılda bir yapılan, 4 ve 8’inci sınıf düzeyindeki öğrencilerin bilgi ve becerilerini değerlendiren TIMSS Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması, Türkiye’nin yüzünü güldürdü. Matematik ve fen alanında ilk kez 500 puanın üzerine çıktığımız araştırmanın sonuçlarının ardından Ankara Eğitim Platformu tarafından çevrimiçi düzenlenen konferansa katılan TIMSS’in Uluslararası Eğitim Başarılarını Değerlendirme Kuruluşu (IEA) İcra Direktörü Dirk Hastedt ile sonuçları konuştuk:
8’İNCİ SINIFLAR 10’UNCU SIRADA
* Türkiye’nin başarısı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
"Annen yok, kimsen yok” sözleri ile herkesi ağlatmış, “Mükemmel değil, merhametli insan yetiştirin” sözleri ile de anne babaların rehberi olmuştu Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu. Ömrünü insanı insana anlatmakla geçirdi. Ülkemiz için çok özel biriydi. Kullandığı sevgi dili ayrıştırmanın, ötekileştirmenin çok uzağındaydı. İnsanları öylesine kucaklıyordu ki onu bir defa dinleyen, kitaplarından birini bir defa eline alan sözlerinin, düşüncelerinin etrafında birleşiveriyordu. Öldüğü haberi duyulunca sadece ailesinde değil, birçok evde onun kaybının üzüntüsü yaşandı, yüzlerce kişi duygularını sosyal medyada paylaştı. İçindeki çocuğa rağmen en çok öğrencisi olan öğretmendi. Binlerce aile çocuklarıyla iletişim kurmayı onun kitaplarıyla, söyleşileriyle öğrendi, onun yol göstermesiyle yetiştirdi. Doğan Cüceloğlu annesiz kalmasının acısını anlatırken hiç tanımadığı binlerce insan onunla birlikte bir ablayı, bir dostu, bir anneyi, babayı, bir öğretmeni kısaca bir yakınını kaybetmiş gibi hissetti. O söyledikleriyle, yazdıklarıyla her eve, her yüreğe dokundu. İşte o nedenledir ki bizden, aileden birini kaybetmiş gibiyim, gibiyiz.
TEK DERDİ VARDI: İNSAN SEVGİSİ
Her bir araya geldiğimizde, toplantılarda o yumuşak, ruhumuzu okşayan, sakin ve gönlümüzde yer edinen cümlelerini dinledikçe onun tevazuunu hayranlıkla izlemiştim. Doğan Hoca’nın tek derdi vardı “insan sevgisi.” İşte bu nedenle binlerce kişinin yüreğine dokundu, konferanslarıyla, kitaplarıyla, söyleşileri ve televizyon programlarıyla iz bıraktı, bırakmaya da devam edecek.
Gülümseyen yüzü, babacan, herkesi kapsayan tatlı tatlı konuşması bizi rahatlattı, bakış açımızı değiştirdi. Aile içinde çocuğumuza, eşimize, kardeşimize, arkadaşlarımıza bakarken başka bir gözle onları görmemizi sağladı. Farkındalıklarla yaşamayı ve insanları hatalarına rağmen sevmeyi bize öğretti.
Ailesi de ona veda ederken, “Babamız, insanların kim olduğuna, nasıl göründüğüne bakmaz, kalplerinin derinliğini anlamaya çalışırdı. Her insanın içindeki derin ve gizli potansiyele inanan, onun ortaya çıkmasına destek olmayı, güçlendirmeyi amaçlayan biriydi. Her insanın hata yapabileceğini ama esas önemli olanın hatalardan ders çıkarmak olduğunu düşünür, böyle davranırdı. Tüm yaşamını inandığı değerler ve en önemlisi sevgiyle yaşadı” derken onun yazdıkları, söyledikleri, fikirlerinin ne kadar değerli bir kaynak olduğunu aktarıyor.
Üniversite öğrencileri, kazandıkları ya da okudukları okulun özlemi içinde. Her ne kadar uzaktan eğitim alsalar da amfilerini, bahçelerini, arkadaşlarını kısaca kampuslarını özlediler. YÖK bu hafta 3 milyonu aşkın öğrenci ve 176 bin akademisyene pandemi sürecinde online eğitimin verimliliğine yönelik bir anket gönderdi. 21 soruluk anketin şu üç sorusu çok önemli:
- Bu yıl (2020-2021 eğitim öğretim yılı) ikinci dönemdeki eğitim sürecinin nasıl olmasını tercih edersiniz?
- Pandemi sonrasında (uygulama dersleri hariç) eğitim sürecinin nasıl olmasını tercih edersiniz?
- Pandemi sürecinde yüz yüze öğretimin başlatılması için YÖK’ün Sağlık Bakanlığı’ndan görüş almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anket için öğrenci ve akademisyenlere perşembe akşamına kadar süre tanındı. YÖK bu anketi değerlendirerek bahar dönemi için alınacak kararda önemli bir sayısal veriyi elinde tutmuş olacak. Anket sonuçları Sağlık Bakanlığı’na da gönderilecek. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bu hafta yaptığı açıklamalarda vaka sayılarının gidişatından ve mutasyonlardan endişe duyduğunu belirtmiş, “Yüz yüze eğitimin risk teşkil ettiğini şimdiden söyleyebilirim” demişti. Yani Sağlık Bakanlığı yüz yüze eğitime pek sıcak bakmıyor ama son kararı vermeden önce bu anketin verileri de masada olacak.
Bakalım önümüzdeki hafta öğrencilerin istediği gibi bahar döneminde kampusların kapısı açılacak mı? Yoksa üniversiteliler bu yıl da öğretim dönemini kampus yüzü görmeden mi bitirecek?
ÖĞRENCİLER YÖNETİMDE
Rektörden sonra dekan ve bölüm başkanlarının da mentoru öğrenciler oldu. İstanbul Ar-El Üniversitesi de bir yıldır devam eden “öğrenci rektör danışmanlığı” uygulamasında verimli sonuçlar alınca bu kez “tersine mentorluk” uygulaması başlattı. Artık tüm dekan ve müdürlerin, bölüm ve program başkanlarının öğrencilerin içinden seçtikleri bir mentorları bulunacak. Rektör Prof. Dr. Argun Karacabey, “Tersine mentorluk uygulamasının amacı bilgi paylaşımını ve farklı jenerasyonlar arasında daha kolay ilişki kurulmasını sağlamak. Öğrenciler de böylece tecrübe ve bilgilerden faydalanarak kişisel gelişimlerine katkı sağlayıp, liderlik ve yöneticilik becerisi elde edecek, içinde yaşadığı eko sistemin yönetim ilkelerini özümseyecek” diyor. Sistem şöyle işleyecek: Ön lisans ve lisans düzeyinde her akademik birim yöneticisi bir öğrenciyi seçecek. Her bölüm başkanı, müdür ya da dekan için bir mentor seçilmiş olacak. Mentor seçilen öğrenci en az bir akademik yıl olmak kaydıyla bir dahaki seçim sürecine kadar görevine devam edecek. Mentor olarak seçilen öğrenci sadece ilgili akademik birim yöneticisine sorumlu olacak. Mentor ve menti haftada en az 1 kez bir araya gelerek görüşme yapacak.
Psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş, yıllarca gençlerle ve ailelerle yakın çalışan ve ülkemizi çok iyi tanıyan bir uzman. “Pandemi gençler için hem tehdit hem de fırsat” diyen Prof. Dr. Baltaş, teknolojinin sunacağı imkanlarla yıldız hocaların vereceği derslere ulaşmanın fırsat olabileceğinin altını çiziyor. Baltaş’a göre pandemi dönemi başarısızlığın geçerli mazereti olabileceği gibi bir başarı hikayesi yazmanın da doğru zamanı. Bilgisayar oyunlarında ya da anlamsız sohbetlerle geçirilen zamanın kayıp olabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Acar Baltaş’ın eğitimle ilgili kaygıların arttığı bu dönemde önerileri şöyle:
FANTEZİ VE ÜTOPYALAR BİR BİR GERÇEK OLUYOR
“Kriz, Çin alfabesinde iki sembolle ifade edilir. Biri tehlike, diğeri fırsattır. Belki de bunu bilen Winston Churchill, ‘İyi bir krizi asla ziyan etmeyin’ demiştir. Biz gündelik hayatımızda en küçük bir sapmayı kriz olarak görürüz ancak gerçek anlamda kriz, var olan çözümlerin yaşanan sorunu çözmeye imkan vermediği durumlardır. Krizler var olan eğilimleri güçlendirir, gerçekleşmesi uzun yıllar sürecek gelişmelerin hızla hayata geçmesine imkan verirler. Bizim de şu sırada yaşadığımız tam anlamıyla bu. Evden veya uzaktan çalışma, bunu aklından dahi geçirmeyecek kurumlar için martın üçüncü haftasında bir tercih olmaktan çıktı. Daha önemlisi pek çokları için bir fantezi olan uzaktan eğitim tüm Türkiye’de zorunlu oldu. Sanıldığı gibi ‘genç ve dinamik nüfusumuz’ kalkınmanın değil, yakın gelecekte yaşayacağımız sorunların nedeni olma potansiyeline sahip. Teknolojinin sunacağı imkanlarla yıldız hocaların vereceği derslere ulaşmanın mümkün olması bu fırsat adaletsizliğini azaltarak, halk çocuklarına yüksek eğitime dahil olma fırsatı verecektir. Bugün ütopya gibi görülen bu durum üç yıl içinde gerçekleşebilir. Bunun gerçekleşmesi için fiber optik altyapı sorununun çözülmesi ve ihtiyaç duyanlara tabletlerin verilmesi gerekir. Türkiye’nin 600 bin kilometre olan fiber optik altyapısını 20 milyon kilometreye çıkarması gerekir. Stokholm kentinin fiber optik ağının 2 milyon kilometre olduğu düşünülürse, bu konunun taşıdığı öncelik kendiliğinden ortaya çıkar.
HAKKÂRİ’DE OTURUP HARVARD’DA OKUMAK
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Aslı Bugay Sökmez bunun mümkün olduğunu söylüyor. Konuya “Eğilmek mi yoksa uzanmak mı daha kolay” sorusuyla giren Sökmez sözlerini şöyle sürdürüyor: “Küçük bir çocuk ebeveyninin kucağına çıkmak istediğinde, boy farkı nedeniyle kollarını açarak kucağa alınmayı talep eder. Anne-baba da eğer çocuğun talebini fark ederse, ona doğru eğilerek çocuğu kucağına alır. Tıpkı bunun gibi, çocuğunuzun psiko-sosyal ihtiyaçlarını size dile getirmesi ve size duygusal olarak yakınlaşması için de size doğru onun uzanmasını beklemeyin, siz ona doğru eğilin. Zorunlu olarak evde geçirdiğiniz bu kış tatilini çocuğunuzun psiko-sosyal ihtiyaçlarına eğilmek, ihtimam etmek ve gidermek için iyi bir fırsat olarak değerlendirin.”
İşte Doç. Dr. Sökmez’den 10 adımda pandemi gölgesinde iyi tatil tüyoları:
1. Evde sömestr havası yaratın: Geç kahvaltı etmek, biraz geç uyumak gibi küçük kaçamaklar ve gülümseyerek “Bugün de tatil” demeniz bile bu atmosferin oluşmasına bir adım olur.
2. Hiçbir şey yapmayın:
Uzaktan eğitim ya da evden eğitim sona erdi. Zor, yorucu ve özlemle dolu yılın ilk döneminin son ders zili dün çaldı. Öğrenciler; sınıflara girmeden, bahçede oynamadan, koridorlarda koşturmadan evden, masanın başından eğitime devam etti. Öğretmenler; evlerini okullaştırdı, eğitim tarihinde ilkleri yazdı. Öğrencilerine dokunmadan, onların gözünün içine bakmadan, kucaklaşmadan, kimi zaman masayı kimi zaman buzdolabı kapısını tahta yaptı. Evlerini, odalarını, mutfaklarını sınıfa çevirdi. Zoru kolaylaştırıp, öğrencilere ulaşmanın her yolunu denedi. Aileler; sabahları işine koşarken, çocuklarının derse katılımı için çaba harcadı. Kimi zaman çocukları ile çatıştı, yasaklar koydu, zorlandı. İşleri pek de kolay olmadı. Dün başlayan 3 haftalık tatilde öğrencinin, öğretmenin ve ailenin de biraz olsun nefes alma zamanı.
‘YÜZ YÜZE’NİN İLK ADIMI
Kuşkusuz geçtiğimiz mart ayından itibaren en çok zorlananlar sınavlara girecek olan 8 ve 12’nci sınıf öğrencileri. 6 Haziran’da yapılacak Liselere Geçiş Sistemi (LGS) ile 26-27 Haziran’daki Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) girecek yaklaşık 4 milyon öğrenci ve öğretmenleri bu ara tatilde derse devam edecek. 8 ve 12’nci sınıf öğrencileri ve mezunlar için isteğe bağlı açılan resmi okullardaki destekleme ve yetiştirme kurslarında, özel okullardaki takviye kurslarında ve 12’nci sınıflara yönelik özel öğretim kurslarında yüz yüze eğitim ara tatille birlikte başlatılacak. Okullar, bakanlıktan son dakika gelen bu haber karşısında organize olmaya çalışıyor. Servis, yemekhane gibi hizmetleri açık tutup, yüz yüze eğitimin ilk misafirlerini iyi ağırlamaya kararlı.
YASAKTAN MUAF OLACAKLAR
Destekleme ve yetiştirme kursları yarıyıl tatilinde (25 Ocak-7 Şubat arasında) hafta içi veya hafta sonu olacak şekilde planlanabilecek. Hafta sonu yapılan sokağa çıkma yasağı için Milli Eğitim Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın izni ile kurslara katılan öğrencilere okul yönetimince bir belge düzenlenmesi halinde sorun çözülecek. Yani okulundan, kursa katıldığına yönelik belge alan öğrenciler sokağa çıkıp okuluna gidebilecek.
ÖĞRENME KAYIPLARI NE OLACAK?
- Bütün gözler okulların açılacağı 15 Şubat’a çevrildi. Eğitimciler pandemi nedeniyle oluşan öğrenme kayıpları için planlamalar yapıyor. Eğitim yılını sağlıklı ve az kayıpla kapatmak için farklı modeller üzerinde çalışılıyor. Uzmanlar, öncelikle öğrenme kayıplarını belirlemek için ölçme sistemi geliştirilip, yaz tatilinde bunun telafi edilmesi önerisinde bulunuyor. Umarım bakanlık bu konuda bir an önce adım atar, bu kayıpları en aza indirir. Salgının hafiflemesi ve okullarda yüz yüze eğitimin 15 Şubat’tan itibaren başlaması artık herkesin ortak dileği. Sağlıkla iyi tatiller...