Düzenlemeye de gelirlerinde azalışa neden olacağı gerekçesiyle sigorta acentelerinin itiraz ettiklerini belirtip, aslında düzenlemenin söylendiği kadar acentelerin işine engel olmayacağını, nedenleriyle anlatmıştım. Yazım üzerine, 16 bin sigorta acentesinin bağlı olduğu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Sigorta Acenteleri İcra Komitesi Başkanı Levent Korkut arayarak, “Bir de bizi dinle” dedi. Dinledim; hatta sorunlarını yazarak, paylaşmasını da istedim.
ACENTELERİN İTİRAZI
Levent Korkut, düzenlemenin acentelerin geleceğini karartacağını belirterek, “Sigortacılık yetkisi olmayan kişi, kurumlar, kendi işi ile bağlantılı gerekçesiyle sigorta aracılığı yapmaya başlayacak. Adı komisyon olmasa da hizmet bedeli olarak kazanç elde edecek. Yetkisiz birçok firma internet sitelerine konulacak linklerle sigorta aracılığı yapacak. Yönetmelik için yürütmenin durdurulması ve tümüyle iptali için Danıştay’da dava açtık” diyor.
Levent Korkut’a tam olarak nelerin acenteleri rahatsız ettiğini de sordum. Anlattı; burada madde madde sıralayamayacağım ama özetleyeyim. Korkut,
düzenleme ile gümrük müşavirleri, emlakçılar, eczacılar, turizm acenteleri hatta sağlık hizmeti veren kurumlar gibi sigorta acentesi olmayan kişilerce hizmet bedeli adı altında poliçe satılabileceğini vurguluyor. Korkut, “Yönetmeliği, turizm acenteleri sigorta poliçesi satabilir diye algılıyoruz. Acenteler, turizm işi yapamıyorsak, turizm acenteleri de sigorta poliçesi satamamalı” diyor.
TOBB’DAN İZİN ALSINLAR
1. Çalışan yıllık izin almışsa ve bu izin bayram tatiline denk geliyorsa bayram tatili yıllık izinden düşülür mü?
Ulusal bayram, hafta tatili günleri izin süresinden sayılmaz. Bayram tatili, yıllık izin süresine dahil edilemez, yıllık izinden düşülemez.
2. Bayram tatilinde sokağa çıkma yasağı uygulanacak, bu günler yıllık izinden düşülür mü?
Sokağa çıkma yasağı uygulandığı günlerin yıllık izinden düşülüp düşülmemesi konusu net değil. Çünkü İş Kanunu yıllık izinden hangi durumların düşüleceğini belirtiyor ancak bunların içinde sokağa çıkma yasağı bulunmuyor. Ancak yıllık izin şartları da aynı kanunda belirtilmiş ve bu şartların dışında farklı bir uygulama yapılamaz. Bu kapsamda sokağa çıkma yasağı nedeniyle işe gelinemeyen günler yıllık izinden düşülemez. Sokağa çıkma yasağı olduğu günler için işveren telafi çalışması yaptırabilir. Telafi çalışmasının süresi 4 aydır.
3. Bayram tatilinde evden çalışanların haklarında farklılık olur mu?
Uzaktan çalışmanın tam olarak sınırları çizilmemiştir. Uzaktan çalışmayla ilgili çalışan ile işveren arasında yeni bir sözleşme yapılmamışsa mevcut iş sözleşmesindeki şartlar aynen devam eder; buna ücret ve izin şartları da dahil. Dolayısıyla çalışan uzaktan, bayramda da çalışıyorsa, mevcut iş sözleşmesindeki ücret uygulamasına tabidir; fazla mesai ödenir. Bu kapsamda da işverenin isteği ya da işin gereği yapılacak fazla çalışma İş Kanundaki fazla çalışma şartlarına tabidir.
4. Sokağa çıkma yasağı olduğu günler işveren ücretsiz izin verebilir mi?
İşveren isterse ve çalışan ile anlaşırsa ücretsiz izin verebilir.
Detaylarını anlatacağım ama önce BES ile ilgili kısa bir bilgi vereyim. İki tür BES var. Birincisi, gönüllü BES; diğeri ise 2017 yılında başlayan ve 45 yaş altı tüm çalışanların, işverenleri tarafından sisteme dahil edildiği otomatik katılım uygulaması, bir başka ismiyle de otomatik BES. Son verilere göre de gönüllü BES’te 6.8 milyon, otomatik BES’te de 5.4 milyon olmak üzere toplam 12.3 milyonun üzerinde kişi bulunuyor. Daha açık bir anlatımla 12.3 milyon kişi BES aracılığı ile tasarruf ediyor.
BİRİKİMLER YÜZDE 23.90 ARTTI
Emeklilik fonlarının toplamı da 131.9 milyar lirası gönüllü BES, 9.3 milyar lirası da otomatik BES olmak üzere 141 milyar liranın üzerinde. Tasarruf eden bu 12.3 milyon kişinin bazıları birikimlerini faizli emeklilik fonlarında değerlendirirken, bir kısmı da faizsiz (konvansiyonel) fonları tercih etmiş durumda. Mesela otomatik BES’teki çalışanların yüzde 58’i, tasarruflarını faizsiz fonlarda değerlendiriyor. 9.3 milyarlık otomatik bireysel emeklilik fon büyüklüğünün 5.8 milyarı –yüzde 63.3’3- faizsiz fonlardan oluşuyor.
Bu kısa bilgiden sonra gelelim, bu yılın başından itibaren faizsiz fonları tercih eden katılımcıların getirilerinin durumuna. Şöyle de sorabiliriz; faizsiz fonları tercih edenlerin birikimleri sene başından bu yana ne kadar arttı? İşte, işin şaşırtıcı tarafı da burada. Emeklilik Gözetim Merkezi (EGM) verilerine göre, 2020’nin başından 1 Mayıs tarihine kadar geçen 4 aylık sürede, gönüllü BES’te, faizsiz fonlar, yüzde 23.90 gibi rekor bir getiri sağladı.
ALTINDA YÜZDE 34’LÜK GETİRİ
Bu ne anlama geliyor? En basit haliyle anlatayım. Sene başında BES’e 1.000 lira ile giren bir kişi, bu birikimini faizsiz fona yatırdıysa; şimdi o bin lirası, 1.239 lira oldu. Bunun içinde daha yüzde 25’lik devlet katkısı yok. Onu da eklerseniz, 4 ay önceki bin lira, şimdi oldu, 1.489 lira. Faizsiz fonların getirisini bir de enflasyon ile mukayese edelim. 2020’nin 4 aylık enflasyonu yüzde 3.16 olarak gerçekleşti. Buna göre de faizsiz fonlar enflasyonun 20.74 puan üzerinde getiri sağlamış. Aynı dönemde konvansiyonel emeklilik fonlarının getirisi ise yüzde 6.41 oldu. Şu bilgiyi de vereyim; 2019 yılının tamamında da faizsiz emeklilik fonları ortalama yüzde 28.22 getiri sağlamıştı.
Son birkaç gündür de seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Neye isyan ediyorlar? On gün önce Resmi Gazete’de sigortacılıkla ilgili bir yönetmelik yayımlandı ve iki önemli düzenleme yapıldı.
Yönetmelikle, asli işi sigorta aracılığı olmayan şirketlerin, mal ve hizmet satarken, belirli ürünlerle sınırlı olmak üzere sigorta hizmeti de verebilmelerine imkân tanındı. Bu ne anlama geliyor? Örneğin, teknoloji marketleri veya GSM şirketleri, cep telefonu ya da başka bir ürün satarken; bir sigorta şirketi ile anlaşarak tüketiciye, ürünün kırılması, çalınması, arızalanması gibi durumlara karşı sigorta da sunabilecek. Ya da havayolu şirketleri bilet satarken seyahat sigortası, bagaj kaybı gibi sigortaları da satabilecek. Bugüne kadar bu sigortalar satılmıyor muydu? Satılıyordu, ancak yasal sınırlar çizilmemişti; yeni çıkan yönetmelikle çizilmiş oldu. Düzenlemede de hangi sigorta hizmetlerinin verileceği, yıllık fiyat limiti ve nasıl satılacağına da detaylı yer verildi.
SİGORTA ACENTELERİ
İşte, sigorta acenteleri bu düzenlemeye; tüketiciye acentelik hizmeti veremeyecek, haksız rekabete yol açacak, asıl işi sigorta acenteliği olmayan kurumlara yetki tanındığını gerekçe göstererek, itiraz ediyorlar ve yönetmeliğin yürürlükten kalkmasını istiyorlar. Peki, bu taleplerinde haklılar mı? Şöyle anlatayım. Düzenleme, daha çok spesifik sigorta ürünlerinin satışına imkân tanıyor. Trafik, kasko, konut, ticari sigortalar gibi sigorta ürünlerini, asli işi sigortacılık olmayan işletmelerin satmasına izin verilmiyor; bunları yine sigorta acenteleri satmaya devam edecek ki, sigorta pazarının yüzde 98’i zaten bu ürünlerden oluşuyor. Düzenlemeye konu olan sigorta ürünlerinin hepsini toplasanız sigorta pazarındaki payı yüzde 2’yi bile bulmaz. Bir de şöyle bakmak lazım. Tüketici havayolu şirketinden uçak bileti ya da teknoloji marketinden cep telefonu aldıktan sonra; bir sigorta acentesine girip, bagaj sigortası ya da telefonun kırılmasına karşı sigorta yaptırmaz. Genelde de bu sigortalar, ürün satın alınırken ya fiyatın içine dahil ediliyor ya da ürüne yönelik kampanya ile birlikte veriliyor ve tüketiciye de teklif edilerek veriliyor. Diyeceğim o ki, bu düzenleme, sigorta acentelerinin işine engel olmaz.
Hazine ve Maliye Bakanlığı, 23 milyon sürücüyü yakından ilgilendiren trafik sigortasında, iki önemli değişiklik yaptı. Buna göre sigorta fiyatında indirime gidilirken, sermayesi yetersiz olan sigorta şirketlerine de trafik sigortası satma sınırlaması getirildi. Hazine ve Maliye Bakanlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü, trafik sigortası ile ilgili genelge yayımladı. Genelgede, iki önemli değişiklik dikkat çekti. Bunlardan biri, trafik sigortasının fiyatıyla ilgili. Hazine ve Maliye Bakanlığı, sigorta şirketlerinin her ay yasal olarak sigorta fiyatına yapıkları zam oranını yarı yarıya düşürdü. Trafik sigortasında tavan fiyat uygulaması kapsamında sigorta şirketlerine, her ay sigorta primlerini yüzde 1.5 oranında arttırma hakkı tanınmıştı. Bu da yıllık yüzde 18’lik artış anlamına geliyordu. Bakanlık, çıkardığı genelge ile aylık fiyat artışını yüzde 0.75’e düşürdü. Haziran ayından sene sonuna kadar sigortacılar, trafik sigortası fiyatlarını aylık yüzde 0.75 oranında arttırabilecek. Yeni düzenleme ile 2021 yılında ise bu oran yüzde 1’e çıkacak ve gelecek senenin başından itibaren sigortacılar, trafik sigortası fiyatlarını aylık yüzde 1 oranında arttırabilecek.
SERMAYE KADAR SATIŞ HAKKI
İkinci önemli düzenleme ile de sigorta şirketlerine, sermayeleri oranında trafik sigortası satıp prim toplama hakkı tanındı. Genelgeye göre mayıs ayının başından, sene sonuna kadar geçen 8 aylık dönemde sigorta şirketlerinin trafik sigortasından topladıkları prim özsermayelerinin 4 katını geçemeyecek. 2021 yılında ise bu oran 5 katı olarak belirlendi ve şirketler sermayelerinin 5 katından fazla trafik primi üretemeyecek. Yıl içinde prim üretimi, sermayesini geçen şirketler, sigorta satışı yapamayacak; sermayesini arttırırsa satış yapma hakkı tanınacak.
TÜKETİCİ KORUNACAK
Peki bu düzenlemeler ne anlama geliyor? Düne kadar, çok düşük fiyatlarla trafik sigortası satan şirketlerin zor duruma düşüp sigortaya güven kaybı yaratmamaları için sabit fiyat uygulamasına geçilmesi düşünülüyordu. Bu konuya 11 Mayıs tarihli ‘Trafik sigortasına yeni düzenleme mi geliyor?’ başlıklı yazımda detaylı değinmiş ve yeni düzenlemeler planlandığını, bunların arasında sabit fiyat uygulamasının da olduğunu yazmıştım. Görünen o ki, sabit fiyat uygulamasından vazgeçilmiş, yerine sigorta şirketlerine sermayeleri nispetinde trafik sigortası satma sınırlaması getirilmiş. Buna göre de sermayesi düşük olan şirketler istedikleri gibi trafik sigortası satamayacak. Trafik sigortasında aylık fiyat artışına sınırlama getirilmesi de koronavirüs önlemleri çerçevesinde, tüketiciyi korumaya yönelik yapıldı.
ÇALIŞMA SÜRESİ HAFTADA EN AZ 30 SAAT OLMALI
Koronavirüs nedeniyle işyeri faaliyetini tamamen durdurmuşsa çalışanları için kısa çalışma ödeneğine başvurabiliyor. Bir de işyeri, haftalık çalışma süresini en az üçte bir oranında azaltmışsa yine kısa çalışma ödeneğinden yararlanabiliyor. Çalışma süresinin üçte bir oranında azaltılması ne demek? İş Kanunu’na göre çalışma süresi haftada 45 saat. İşyerinin, çalışma süresini üçte bir oranında azaltması demek; o işyerinde haftalık 30 saat ve aşağısında çalışılması gerekir ki, kısa çalışma ödeneğinden yararlanılabilsin. Eğer haftada 30 saat çalışılıyorsa, işyeri kalan 15 saat için kısa çalışma ödeneğine başvurabilir. 30 saat de haftada 4 gün çalışma anlamına gelir. Örneğin, koronavirüs nedeniyle işveren, haftalık çalışma süresini yarı yarıya indirme kararı almışsa, çalışanlar 22.5 saat çalışır, kalan 22.5 saat çalışmaz ve çalışmadığı bu süre için de işveren kısa çalışma ödeneğine başvurur; bu da aylık 15 günlük çalışma anlamına gelir. Çalışma süresi önemli, çünkü çalışanın alacağı maaş ve ödenecek sosyal güvenlik primi buna göre değişiyor. İşyeri faaliyetini durdurmuşsa, herhangi bir çalışma olmayacağı için sorun da yok.
ÜCRET HESAPLANMASINDA YANLIŞ YAPILIYOR
Mayıs ayında kısa çalışma ödeneği alan çalışanların en çok şikayet ettiği konu aldıkları ücretin beklenenden düşük olması. Faaliyetini tamamen durduran işyerinde çalışanların alacağı ücret farklı, işyeri kısmi çalışıyorsa farklı. Kısa çalışma ödeneğinde, sigortalının son 12 aylık prime esas kazancı dikkat alınarak, hesaplanan günlük ortalama brüt kazancın yüzde 60’ı ödeniyor. Bu şekilde hesaplanan kısa çalışma ödeneği, asgari ücretin brüt tutarının yüzde 150’sini geçmiyor. Ödenekten de binde 7.59 oranında damga vergisi kesiliyor. Burada dikkat edilmesi gereken konu, çalışanın son 12 aylık prime esas kazancı üzerinden hesaplama yapılması.
Maalesef çalışanlar, örneğin asgari ücretli çalışanlar, bugün aldıkları asgari ücret tutarı olan 2.943 lira üzerinden yüzde 60 hesabı yapıp, bundan da gelir vergisini düşüyor ve 1.752 lira kısa çalışma ödeneği alacağını hesaplıyor. Oysa çalışanın 12 aylık prime esas kazancı üzerinde hesap yapılması lazım. Son 12 aylık prime esas kazançta; 2019’un nisan-aralık ayları ile 2020’nin ocak, şubat, mart ayları dikkat alınıyor. Asgari ücretli çalışan üzerinden hesap yapalım. 2019’un nisan-aralık döneminde aylık asgari ücret brüt 2.558.40 lira. 9 aylık toplam tutar ise 23.025 lira. 2020’nin ocak-nisan döneminde aylık asgari ücret 2.943 lira, 3 aylık toplam tutar da 8.829 lira. Topladığımızda çalışanın son 12 aylık prime esas kazancı 31.854 lira ediyor. Bunu da 12 aya böldüğünüzdü aylık tutar 2.654 lira, günlük de 88.48 lira oluyor. İşte kısa çalışma ödeneğinde alınacak ücret bunun üzerinden hesaplanacak. 2.654 liranın yüzde 60’ı, 1.592 lira ediyor; bundan da 12 lira damga vergisi kesiliyor. Buna göre, şirket faaliyetini tamamen durdurmuşsa, asgari ücretli bir çalışanın alacağı kısa çalışma ödeneği tutarı 1.579 lira. Yine faaliyetin tamamen durdurulması halinde çalışanlara yapılacak en yüksek ödeme tutarı 4.3080.99 lirayı geçemeyecek.
Peki, işyeri faaliyetini tamamen durdurmamışsa ne olacak? Haftada 45 saat çalışırken, çalışma süresi 30 saate düşürülmüşse, çalışanlar 30 saatin ücretini işverenlerinden alır, kalan 15 saat için de kısa çalışma ödeneği alır.
SOSYAL GÜVENLİK PRİMLERİ YATACAK MI?
Kısa çalışma ödeneğinden en çok merak edilen ve yine yanlış bilinen konu da ödenek süresince sosyal güvenlik primlerinin yatıp yatmadığı. Bundan dolayı da okuyucular, ‘emeklilik süremiz gecikiyor mu?’ diye endişe ediyor. İşyeri faaliyetini tamamen durdurmuşsa ve kısa çalışma ödeneğine başvurmuşsa, kısa çalışma ödeneği süresince çalışanların primleri yatmıyor. İşveren, hiçbir prim ödemiyor; sadece çalışanların genel sağlık sigortası primleri devlet tarafından karşılanıyor. Bu şartlarda eğer 3 ay boyunca kısa çalışma ödeneği alınıyorsa, çalışanların üç ay boyunca emeklilik primleri ödenmiyor; haliyle bu da emeklilik süresini etkiliyor. Faaliyetini tamamen durdurmayıp, azaltan işyerlerinde ise durum farklı. Kaç gün çalışılıyorsa, o kadar süre primleri hesaplanıp, işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu’na yatırılıyor. Örnekle anlatayım. Haftada 6 gün çalışılan bir işyeri, salgın nedeniyle faaliyetini yarı yarıya azaltıp, kısa çalışma ödeneğine başvurmuşsa; çalışanın aylık 15 günlük primini işveren hesaplayıp, yatıracak. Çalışanın, kısa çalışma ödeneği aldığı sürede ise emeklilik primleri yatmaz.
Cevap: Kanunda ev hizmetlerinde ayda 10 günden fazla çalışanların kısa çalışma ödeneğinden yararlanmama durumunda nakdi ücret desteğinden yararlanabileceği belirtiliyor. Buna göre ev hizmetlerindeki kişileri çalıştıranlar kısa çalışma ödeneğin başvurabiliyor. Ancak, hem çalışanın hem de işverenin kısa çalışma ödeneğinin şartlarını yerine getirmesi gerekiyor.
ÜCRETSİZ İZİNDE İŞTEN AYRILAMAZSINIZ
Soru: Özel sektörde çalışıyorum, yıllık izne çıkarıldım. Şimdi iş başı yapmam gerekiyor. Beni ücretsiz izne çıkarma hakları var mı, benim bunu tek taraflı fesih sebebi kabul ederek ihbar ve tazminatımı almaya hakkım var mı? Kemal Bolcal
Cevap: Yeni yasa ile işveren isterse sizi ücretsiz izne ayırabilir. Yasayla işveren sizi işten çıkartamaz, siz de işten ayrılamazsınız ve ihbar, kıdem gibi haklarınızı alamazsanız. Ancak ücretsiz izin desteğinden yararlanabilirsiniz.
SOSYAL YARDIM DESTEĞİ ALAMAZSINIZ
Soru: Eşim kısa çalışma ödeneğinden yararlanıyor. Ben devlet memuruyum. Eş parası yani aile yardımından yararlanabilir miyim?
Ali Rıza Takkaç
Cevap:
Önce, salgın hastalıklar sağlık sigortası kapsamında değilken sigortacılar ortak karar alarak, koronavirüs tedavisini, özel sağlık ve tamamlayıcı sağlık sigortası kapsamına dahil ettiler. Ardından başta kasko sigortası olmak üzere hemen hemen tüm sigortalarda fiyatları düşürdüler, yetmedi poliçe sürelerini uzatıp, 13 aya kadar çıkardılar, primini ödeyemeyenlerin poliçelerini de iptal etmediler. Ardından, trafik sigortasında -ki, 23 milyon sürücüyü ilgilendiriyor- fiyat indirimine gittiler, sigorta sürelerini ilave prim almadan 1 ay uzattılar, prim ödemelerinde taksit sayılarını artırdılar. Benzerlerini alacak sigortası gibi ticari sigortalarda da yaptılar.
Daha fazlası yapılabilir miydi? Belki yapılabilirdi. Nitekim şimdilerde, koronavirüs önlemleri çerçevesinde, trafik sigortasında, sabit fiyat uygulamasına, yani tek fiyat uygulamasına, geçilebileceği konuşuluyor. Nedir, sabit fiyat? Araç gruplarına, sürücülerin hasar kademesine ve illere göre trafik sigortasında tek fiyat uygulanacak. Örneğin; İstanbul’daki, otomobil sürücülerinden hiç hasarı olmayanların hepsi trafik sigortasına aynı fiyatı ödeyecek. Eğer karar verilirse, uygulama sene sonuna kadar sürecek.
SABİT FİYAT UYGULAMASI
Tek fiyat uygulaması yapılabilir mi? İstenirse, elbette yapılır. 2017’ye kadar trafik sigortasının fiyatını sigorta şirketleri serbestçe belirlerken; şirketlerin, yüksek fiyat uyguladıkları gerekçesiyle 2017’nin nisan ayında bir düzenleme yapılarak, geçici süreliğine, tavan fiyat uygulamasına geçildi. Başlarda, ‘serbest piyasadan çıkılıyor’ diye tavan fiyata tepki gösterilse de aradan üç yıl geçti, herkes kanıksadı ve alıştı. Diyeceği o ki, bugün istenirse, trafik sigortasında tek fiyat uygulamasına geçilir. Peki, geçilirse ne olur; kime, ne fayda getirir? Görüşlerimi paylaşayım.
Mevcutta uygulanan tavan fiyat ile şirketler, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın belirlediği fiyatın üstüne satamıyor, ama isteyen şirket altına satabiliyor. Kimi şirketler düşük fiyatla sigorta satışı yapabiliyor ki, bu da tüketicinin lehine. Tek fiyata geçilir ve belirlenen fiyat da, tüketicilerin bugün düşük primle aldı poliçelerden yüksek olursa; mağduriyet yaşanabilir. Sorun, çok düşük fiyatlarla sigorta satışı yapılması ise; açıkçası, sermayesine güvenen şirket düşük fiyattan satış yapabilir. Yok, sermayesi yetmiyorsa, şirketin durumu da iyiye gitmiyorsa; zaten gerekli denetimler yapılıyor, gerekli önlemler de alınır.
Bugün şirketler, belirlenen tavan fiyatın üzerine poliçe satamıyor ama her şirket kendi risk analizini yapıp, tüketiciye farklı fiyatlarla poliçe sunabiliyor. Örneğin, 60 yaşındaki bir kişiye farklı, 20 yaşındaki genç birisine farklı; aynı şekilde aracı yeni model olana farklı, eski model olana farklı gibi. Bu risk analizlerine de şirketler ciddi kafa yoruyor, yatırımlar yapıyor. Tek fiyatta bu tür analizlere ise gerek kalmayacak. Aynı şekilde bugün şirketler, tavan fiyatın altında fiyatları serbestçe belirleyebildikleri için trafik sigortasının yanında asistans hizmeti, isteğe bağlı ek teminat gibi ürünleri de tüketicilere sunuyor. Tek fiyat uygulamasında bunları sunamayabilirler.
TÜKETİCİ NASIL ETKİLENECEK?
Anlıyorum, bazı kesimler, özellikle de sigorta acenteleri, koronavirüs döneminde gelir kaybına uğradılar. Unutmamak lazım ki, farklı ve zor bir dönemden geçiyoruz. Berberinden restoranını, turizmcisinden taksicisine tüm kesimler bu sürçte ciddi kayıplara uğruyor. Ancak bu süreç bitecek ve tüm kesimler gibi acenteler de eski günlerine dönecekler. Belki de bu süreçte acentelerin gelir kaybına uğramaması için başka formüller bulunabilir ki, biliyorum, bu konuda öneriler de var. Şu da var; fiyat tek olunca, ortada rekabet olmayınca, farklılık da olmayınca; belki bugün değil ama yarın, internetten satış, online satış gibi yeni satış kanalları doğurabilir ki, bu durum da belirli kesimlerin lehine olmayabilir.