Noyan Doğan

Serviste geçen süre çalışmadan sayılmaz

23 Eylül 2021
Soru: Şirketimiz ani kararla çalıştığımız yeri Kurtköy’e taşıdı. Servis hizmetinden yararlanıyoruz. İşe giderken 2.5 saat gelirken 2.5 saat yolda vaktimiz geçiyor. Yolda geçen fazladan vakit için mesai istediğimizi söyledik verilmeyeceğini söylediler. Hakkımız nedir? Burak Ç.

Cevap: İş kanununda günlük çalışma sürelerinden sayılan haller detaylı şekilde sıralanmış. Yine iş kanunu; işin niteliğinden doğmayıp da işveren tarafından sırf sosyal yardım amacıyla işyerine götürülüp getirilme esnasında araçlarda geçen süreyi çalışma süresinden saymıyor. Dolayısıyla, işe gidiş-dönüşte serviste geçen süreler çalışma süresinden sayılmaz.

İŞVEREN BAŞKA İŞYERİNDE ÇALIŞTIRAMAZ

Soru: İşe giriş tarihim 23.4.2004, çıkış 31.8.2021 olarak yapıldı. İşveren hiçbir sebep göstermeden iş yerini açmadığı için çıkış yaptı, benim tazminat hakkım oluştu ama işverenin yakınının yanında işe girişim yapıldı. Tazminat için konuştuğumda benim yanımda işe girdin hakkın devam ediyor dediler. Benim ne yapmam gerekiyor?

Cevap: Sizin durumunuzda iş sözleşmenizin devri söz konusu. Eğer çalıştığınız şirket devredilmiş olsaydı tazminat hakkınız baki kalmak kaydıyla çalışmaya devam ederdiniz. Ancak iş sözleşmesinin devrinde çalışanın onayı olması gerekiyor. Onayınız yoksa iş sözleşmeniz devredilmez ve kıdem dahil tüm haklarınızı alırsınız. Haklarınız ödenmiyorsa yasal yola başvurmanızı öneririm.

PRİMİN TAVANDAN YATMASI AVANTAJ

Soru: 1978 doğumluyum ve 1998 sigorta girişim var. SGK’lıyım. Sigorta primim 7300 gün civarında. SGK matrahım son 11 yıldır aynı işyerinde en üst tavan ücret üzerinden ödenmektedir. Bu şekilde prim ödemeye devam edilirse emeklilikte sıkıntı olur mu? Artun S.

Cevap: Sizin durumunuzda 25 yıl çalışıp, 5900 gün prim ödeyip, 57 yaşında emekli olunuyor. Prim gününüz dolmuş. Çalışma yılınız iki yıl sonra dolacak. Ancak emeklilik için 57 yaşını bekleyeceksiniz. Primleriniz tavandan yattığı için emeklilikte sıkıntı olmaz, aksine emekli maaşınız yükselir.

TAZMİNATINIZI ERTELEYEBİLİRSİNİZ

Yazının Devamını Oku

Kaskoda ikame araç sorunu

20 Eylül 2021
Açıkcası bu yazıyı, gelen şikâyetler üzerine önceden yazacaktım ama ortalık bir sakinleşsin istedim.

Bir süredir sigorta şirketleri ile tüketiciler arasında ikame araç sorunu yaşanıyor. Nitekim hem tüketicilerden hem de sigorta acentelerinden bu konuda çokça şikâyet aldım halen de alıyorum. Tüketiciler, ‘kaza yaptım sigorta şirketi vadettiği aracı vermedi’ diye şikâyet ediyor, sigorta acenteleri de, ‘müşterilerimize ikame araç bulmakta zorlanıyoruz, tüketici ile aramız açılıyor’ diye yakınıyor.

Peki, nedir ikame araç? En basit haliyle, aracınız kaskolu, kaza yaptınız, tamirde olduğu süre boyunca size sigorta şirketi, mağdur olmayın diye bir araç temin ediyor. Buna ikame araç deniyor. Tüm sigorta şirketleri, kasko sigortalarında yol yardımı, çekici hizmeti gibi asistans hizmeti adı altında ikame araç hizmeti de veriyor. Altını çizeyim, ikame araç, bir sigorta teminatı değil, sigorta şirketlerinin sunduğu hizmet. Kasko sigortasına ödenen primin içinde bu hizmetin bedeli de bulunuyor. Ama bu bedel 100 lira 150 lira.

Sistem de şöyle işliyor. Sigorta şirketi, asistans işi yapmak için kurulmuş şirketlerden biri ile anlaşıyor, ikame araç dahil tüm bu hizmetleri, bu şirketler yürütüyor. Sigorta şirketleri bu hizmeti vermek zorunda mı? Değil. Bir süre önce böyle bir uygulama başlamış -ki, eskiden yoktu- sonra da gelenek haline gelmiş ve bu ikame araç hizmeti artık kaskonun bir parçası olmuş. Şunu da belirteyim, mesela Avrupa’da böyle bir uygulama yok. Tüketici kasko yaptırıyor, eğer isterse ve ihtiyaç da varsa asistan hizmetini ayrıca parasını ödeyerek alıyor.

TÜKETİCİ NASIL MAĞDUR OLDU?

Bir süredir de ikame araç konusunda ciddi sorun yaşanıyor. Tüketici kazaya karışıyor, aracı hasarlanıyor, asistans hizmetini arıyor ama ikame araç bulunamıyor. Bu sefer tüketici ya sigorta şirketini ya da sigortayı yaptırdığı acenteyi arayıp, ‘poliçeyi satarken bu hizmeti vereceğinizi taahhüt ettiniz şimdi vermiyorsunuz’ diye şikâyet ediyor. Özellikle bu şikâyetler yaz aylarında tabiri yerindeyse doruk noktaya ulaştı. Tüketici haklı mı? Sonuna kadar haklı. Fakat sigorta şirketinin de yapacağı bir şey yok. Bazı sigorta acenteleri, ‘bu iş niye bu hale geldi, daha ne kadar bu sorun sürecek?’ diye de soruyor.

İşin özü şu, otomotiv pazarındaki mevcut konjonktürden sigorta pazarı da nasibini aldı. Anlatayım. Sigorta şirketleri kaskoda ikame araç için asistans şirketleri ile anlaşıyorlar ya; işte o asistans şirketleri de dönüp araç kiralama şirketleri ile anlaşıyorlar. Bu anlaşmalar da piyasa fiyatının yarısı kadar fiyatlarla oluyor. Bu sayede aracı hasarlanan ve onarımı bekleyen kasko tüketicisi, bu sürede asistans şirketinin verdiği kiralık aracı kullanıyor.

ARAÇ KİRALAMA PAZARI DARALDI

Malum, son birkaç yıldır bir taraftan salgının etkisi diğer taraftan başka nedenlerden dolayı otomobil pazarında hem sıfır hem de ikinci el fiyatları çıldırmış durumda. Ortada sıfır araç neredeyse yok denecek kadar az. Bu süre içinde de araç kiralama şirketleri ellerindeki araçları yüksek fiyatlardan sattılar; hem bankalara olan kredi borçlarını ödediler hem de kar ettiler. Sıfır araçların fiyatları uçtuğu için şimdi de kiralama şirketleri yeni araç alamıyorlar; alabilen de az sayıda alıyor. Tabi bu ortamda araç kiralama fiyatları da ikiye katlandı. Düne kadar günlük 150 liraya kiralanan araçlar bugün 300-400 liralara çıktı. Hal böyle olunca da kiralama şirketleri asistans şirketlerine günlük 50-75 liraya araç kiralamak yerine, doğrudan tüketiciye iki-üç katı fiyatlarla kiralıyor. Yani, otomobil ve kiralık araç piyasasındaki arzın talebi karşılamaması, sigorta pazarını dolayısıyla da kasko tüketicisini vurmuş durumda. Belirttiğim gibi burada sigorta şirketlerinin de yapacak bir şeyi yok.

Yazının Devamını Oku

Borçlanarak nasıl erken emekli olacaksınız?

16 Eylül 2021
Okuyucuların en çok merak ettiği konuların başında borçlanma geliyor. Bu konuda okuyuculardan çokça soru alıyorum. Kimisine bu köşede cevap veriyorum, ancak sorular çoğalınca konuya ayrıca değinmek istedim. Aslında soru şu; ‘borçlanarak erken emekli olabilir miyim?’. Erkekler askerlik borçlanmasını, kadın çalışanlar da doğum borçlanmasının şartlarını merak ediyor. Kimileri de ‘prim gün sayım doldu, yaşı bekliyorum, borçlanarak erken emekli olabilir miyim?’ diye soruyor.

Çalışanlar, borçlanarak emekliliklerini erkene çekebilirler. Borçlanma, sigortalıların, çalışamadıkları döneme ait sosyal güvenlik primlerini, sonradan borçlanarak ödemesi anlamına geliyor. Buna da hizmet borçlanması deniyor ve çalışanlara bu hak tanınıyor. Hizmet borçlanması yapılarak, emeklilikte ödenmesi gereken prim gün sayısını öne çekmek ve bu sayede de erken emekli olmak mümkün.

Burada dikkat edilmesi gereken ve çoğu çalışanın yanlış bildiği nokta şu. Borçlanma sadece eksik prim gün sayısına katkı sağlıyor, emeklilik yaşına etkisi olmuyor. Yani, prim gün sayısınız eksik olacak ki, borçlanabilesiniz. Örneğin, çalışanın emeklilik yaşı dolmuştur ancak prim gün sayısı eksik olduğu için emekli olmasına imkan tanınmıyordur, prim gün sayısını tamamlamak için daha uzun süre çalışması gerekir; işte, bu çalışan erkekse askerlik, kadınsa doğum borçlanması yaparak emekliliğini erkene çekebilir.

KADINLARA 6 YIL ERKEN EMEKLİLİK

Hem doğum hem de askerlik borçlanmasının belirli şartları var. Kadın çalışanların; doğumdan önce sigortalı olarak çalışıyor olması ve doğumda veya sonrasında adına prim ödenmemesi gerekiyor. Bu şartlar varsa, kadın çalışanlar doğum borçlanması yaparak, erken emekli olabilirler. Doğumdan önceki 8 haftalık süre ile çoğul gebelik halinde 10 haftalık süre ve doğuma 3 hafta kalana kadar çalışılması durumunda ve doğum sonrası süre dahil toplam 2 yıllık süre borçlanılabiliyor. Bir doğum için borçlanılacak süre 720 gün. En fazla 3 doğum için borçlanma imkânından yararlanılıyor. İkişer yıllık sürelerle birlikte toplam borçlanma süresi 6 yıl oluyor. Üç çocuk için borçlanma yapacak bir kişinin, toplam 2.160 güne kadar borçlanma imkânı bulunuyor ki, bu da emeklilik süresi 6 yıl erkene çekiliyor demektir.

Peki, borçlanma yapıldığında SGK’ya ne kadar prim ödenmesi gerekiyor? Bir çocuk için 720 gün üzerinden en düşük ödenecek prim 27.468 lira, iki çocuk için 1.440 gün üzerinden ödenecek en düşük prim 54.936 lira ve üç çocuk için 2.160 gün üzerinde ödenecek en düşük prim 82.404 lira.

ASKERLİK BORÇLANMASININ ŞARTLARI

Gelelim, askerlik borçlanmasına. Er ve erbaş olarak ya da yedek subay okulunda geçen süreler emeklilik için borçlanılabiliyor. Askerlik borçlanması en fazla askerlik süresi kadar yapılabiliyor. Askerlik borçlanması çalışmaya başlamadan öncesi için de yapılabiliyor. Bu da emeklilik yaşını erkene çekiyor. Askerlik borçlanması için ödenecek primler ise; 6 ay için, 180 gün üzerinden en düşük ödenecek prim 6.867 lira, 12 ay için 360 gün üzerinden en düşük prim 13.734 lira ve 18 ay için 540 gün üzerinden en düşük ödenecek prim 20.601 lira.

Yazının Devamını Oku

Test yaptırmayan işten çıkartılamaz

15 Eylül 2021
Soru: PCR testi yaptırmayan işçi tazminat almadan işten atılır mı? Mehmet T.

Cevap: Bu konuda kesin bir görüş olmadığı gibi yine bu konuda kanuni bir düzenleme de yok. Bir görüşe göre, işverenden, test konusunda talep gelmesi halinde işçinin bu testi zorunlu olarak yaptırması gerektiğinden hem aşı olmayan hem de test yaptırmayan işçinin iş sözleşmesi işveren tarafından feshedilebilir. Bu durumda tazminatı da ödemek zorunda. Ancak ağırlıklı görüşe göre, PCR testi yaptırmayan işçiyi işveren işten çıkartamaz.

İŞVEREN ÜCRETSİZ İZNE ÇIKARTABİLİR

Soru: Kamuda kadrolu memur olarak çalışıyorum. Kurumum genelgeyi ilgi tutarak tüm personelden PCR testi talep edeceğini, aksi halde zorunlu yıllık izin ve ücretsiz izne ayıracağını bildiren bir e-posta gönderdi. İlgili genelge kamu kurumlarını ve memur personeli kapsayabilir mi? Zorunlu yıllık izin veya ücretsiz izne ayırabilir mi? Ümit B.

Cevap: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın genelgesi işçi statüsünde çalışanları kapsıyor. Ancak bu genelge ile işverenlere aşı olmayan çalışanlardan PCR testi isteme hakkı da tanıyor. PCR testi kaynaklı yıllık izin ya da ücretsiz izin konusunda iş kanunda bir düzenleme yok. Ancak iş sağlığı ve güvenliği açısından işverenlere bazı haklar tanınıyor. İş kanununa göre işveren tek taraflı çalışanı ücretsiz izne gönderemiyor. Hukukçuların ağırlıklı görüşü PCR testi yaptırmayan çalışanlar için önce yıllık izin kullandırılıp sonrasında ücretsiz veya idari izin seçeneklerinin değerlendirilebileceği yönünde. Kimi hukukçular ise test yaptırmayan çalışanı, işverenin ücretsiz izne göndereceğini savunuyor. Bu durumda işverenin ücretsiz izin ve yıllık izin kullandırma hakkı bulunuyor.

YURTDIŞI EMEKLİLİĞİN ŞARTLARI DEĞİŞTİ

Soru: 18 ay askerlik sonrası, 1997 yılında sigortam başladı. 2001 yılına kadar 1375 gün primim ödendi, 2001 yılından bugüne yurtdışında çalışıyorum. Yurtdışı emeklilik için SSK’dan emekli nasıl olabilirim? Atakan Ş.

Cevap: Yurtdışında yaşayanların emeklilik şartları 2019 yılında değişti. Buna gören artık SSK üzerinden emekli olamıyorsunuz, Bağ-Kur, ya da bir başka adıyla 4/B sigorta kolu üzerinden emekli olabilirsiniz. Yeni yasa ile emeklilik yaşı, borçlanma süresi ve borçlanma için ödenecek tutarlar da arttı. Yurtdışı borçlanması için başvuranların emekli olmaya yetecek asgari borçlanma gün sayısı en az–kısmi aylık için- 5.400 güne, tam aylık içinse borçlanma gün sayısı 9.000 güne çıktı.

İŞVERENE DAVA AÇABİLİRSİNİZ

Yazının Devamını Oku

Trafikte büyük tehlike

13 Eylül 2021
Peşin peşin söyleyeyim, yazacaklarım bazı kesimlerin hoşuna gitmeyecektir ama varsın gitmesin. Çünkü trafikte ciddi tehlike var ve çoğu kişi bunun farkında bile değil.

Önce bir iki tespitte bulunayım. Salgınla birlikte hem online alışverişe hem de paket servise talep ciddi arttı. Hal böyle olunca, motorlu kuryelerin sayısı da arttı. Buraya kadar sorun var mı? Yok, hem istihdam sağlanıyor hem de vatandaşın işi görülüyor. Ancak bu kuryelerin arasında kurallara uyan da var uymayan da. Uymayan, hem kendi canını hem de başkalarının canını hiçe sayarak, kimi zaman kaldırımlardan, kimi zaman araçların aralarından bir yerlere yetişmeye çalışıyor.

Bunları niye yazdım? Malum, okullar açıldı, bazı işyerleri de normal çalışma düzenine geçti; İstanbul’da trafik yoğunluğu da arttı. Geçen hafta çocukları okula götürüp getirirken dikkatimi çekti, şahit olduğum kazaların neredeyse tamamı bu motorlu kuryelerin karıştığı kazalardı. Biraz araştırma yaptım. Sadece bu yılın 8 aylık döneminde 189 bine yakın ölümlü ve yaralanmalı trafik kazası meydana gelmiş ve bunların 33 bin 552’si motosikletlerin karıştığı kazalar. Otomobillerden sonra en çok ölümlü, yaralanmalı kazaya karışan ikinci araç grubu motosikletler ki, motosiklet sayısının otomobillerin üçte biri olduğunu hesaba katarsak, kaza sayısının yüksekliği daha iyi anlaşılır.

HER 3 MOTOSİKLETİN 2’Sİ SİGORTASIZ

Geçen sene ise 45 bin 700 motosiklet, ölümlü ve yaralanmalı kazaya karışmış ve bu kazalar sonucu da 735 kişi hayatını kaybetmiş, 40 bine yakın kişi de yaralanmış. Dikkatinizi çekerim, bunlar sadece ölümlü ve yaralanmalı kazalar. Bunun üzerine bir de maddi hasarlı kazaları koyacak olursak, durumun vahameti daha iyi anlaşılır.

Peki, sorun bu kadar mı? Değil, daha da büyüğü var. Trafikte dolaşan motosikletlerin zorunlu trafik sigortası yok. Trafiğe kayıtlı 3.6 milyon motosikletin sadece 1.2 milyonunun zorunlu sigortası bulunuyor. Trafikte gördüğümüz ve sayıları her geçen gün artan motosikletlerin yüzde 66’sı sigortasız trafikte dolaşıyor. Daha açık bir anlatımla, her 3 motosikletten 2’sinin trafik sigortası bulunmuyor. İşte, asıl tehlike bu.

Bu durum, hem motosiklet sahibi için hem de diğer sürücüler için büyük sorun. Sürücüler için sorun, çünkü motosikletin neden olacağı maddi hasarlı kazada trafik sigortası olmadığından zarar sigortadan karşılanmayacak; ya sürücü hasarı cebinden ödeyecek ya da motosikletin sahibine dava açacak.

HACİZ DAVALARI İLE UĞRAŞIYORLAR

Ama asıl sorunu yaşayacak olan, bugün için trafik sigortasını yaptırmayan milyonlarca motosiklet sahibi. Olası kazada, kusurlu olarak bir araca zarar verirlerse ve o aracın da kaskosu varsa; sigorta şirketi aracın zararını karşılar, sonra da dönüp sigorta yaptırmayan motosiklet sürücüsünden hukuk yoluyla zararın tamamını alır.

Yazının Devamını Oku

13 soruda PCR testi zorunluluğu

9 Eylül 2021
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı genelge yayımlayarak, aşı olmayan işçilere PCR testi zorunluluğu getirdi.

Buna göre, işverenler haftada bir işçilerden test yaptırmasını isteyebilecek. Peki, test uygulaması zorunlu mu, kimler test yaptıracak, çalışanın itiraz hakkı olacak mı, işveren test yaptırmak istemeyen işçiyi işten çıkartabilecek mi? İşte, PCR testi konusunda tüm merak edilenler.

1)PCR testi zorunlu mu oldu?

İşveren, COVID-19 aşısı olmayan ve aşıları tamamlanmayan çalışanlardan 6 Eylül tarihinden itibaren haftada bir kez zorunlu olarak PCR testi isteyebilecek.

2)İşveren test istemeyebilir mi?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın genelgesinde, ‘zorunlu olarak haftada bir kez PCR testi yaptırmaları işyeri, işveren tarafından istenebilecek’ diyor. Yani, ‘işveren zorunlu olarak isteyecek’ demiyor. Bu durumda isteyen işveren testi zorunlu tutar, isteyen tutmaz.

3)Test zorunluluğu tüm çalışanları mı kapsıyor?

6 Eylül’den itibaren tüm mesleklerde çalışan işçiler için işveren zorunlu test yaptırmasını isteyebilecek.

Yazının Devamını Oku

İşçiye ihbar tazminatı ödenmez

8 Eylül 2021
Soru: İşçinin iş akdi işveren tarafından feshediliyor. Kişiye ihbar süresi bildiriliyor, ihbar sürenizin sonunda iş akdiniz sonlandırılacaktır bilgisi veriliyor. Fakat işçi işten çıkarılacağını öğrenince 4 haftalık ihbar süresini çalışmak istemediğini yazılı beyan ediyor, aynı gün mesaisi dolmadan işi bırakıp ayrılıyor. Bu durumda işçiye ihbar tazminatı hakkı doğar mı? Emel Y.

Cevap: İş kanununa göre iş sözleşmesinin feshedilmesi için ihbar süresinin dolması gerekir. Bu süreçte işçi çalışmak, işveren de çalıştırıp maaş ödemek durumunda. Tabi, iş sözleşmesi feshi derhal yapılacak fesihler arasına girmiyorsa. İhbar süresi içinde işçi kendi işi bırakmışsa işverenin ihbar tazminatını ödemesine gerek yoktur. Ayrıca, bu durumda işçinin ihbar süresine karşılık gelen ihbar tazminatını işverene ödemesi de söz konusu olabiliyor.

ÜÇÜZ İÇİN TEK ÇOCUK BORÇLANILIR

Soru: Doğum borçlanmasında bir doğumda üçüz bebekler için üç çocuk borçlanma hakkımız var mı? Eşim 1995 girişli, 3250 iş günü, 1978 doğumlu, 4 çocuğumuz var. İlk çocuklarımız üçüz, sonra tek çocuk oldu. Doğum borçlanması yapabilir miyiz? Aydın E.

Cevap: Doğum borçlanması yapabilirsiniz. Doğumdan önceki 8 haftalık süre ile çoğul gebelik halinde de 10 haftalık süre ve doğuma 3 hafta kalana kadar çalışılması durumunda ve doğum sonrası süre dahil toplam 2 yıllık süre borçlanılabiliyor. Üçüz çocuk için toplu borçlanma yapamazsınız. Tek doğum olduğu için bir çocuk gibi borçlanma yapabilirsiniz.

ENGELLİ EMEKLİ OLUP ÇALIŞABİLİRSİNİZ

Soru: 38 yaşındayım. İlk İşe giriş tarihim 1.9.1998 gözüküyor, 15 yaşındaydım. Şuanda çalıştığım şirkete 2011 yılında girdim. Ortopedik engelli oldum. Hala çalışıyorum, yüzde 90 sürekli engellilik raporu aldım. Engelli emekli olup çalışmaya devem etmek istiyorum. Engelli emekliliğinde böyle bir şart var mıdır? Toplam çalışma gün sayım, 5292. Nihal G.

Cevap: Sizin durumunuzda yüzde 80 ve üzeri engelli olanlar 15 yıl çalışıp, 3600 prim günü doldurduklarında emekli olabiliyorlar. 15 yaşında sigortalı olmak prim gün sayınızı artırır ancak emeklilik yaşına faydası olmaz. Emeklilik için prim gün sayınız yeterli ancak 5 çalışma yılı eksiğiniz bulunuyor. Bu durumda 2026 yılında emekli olabilirsiniz. Emekli olduktan sonra da çalışmaya devam edebilirsiniz.

İSTEĞE BAĞLI SİGORTA YAPTIRABİLİRSİNİZ

Yazının Devamını Oku

Okullar açıldı velilere tavsiyeler

6 Eylül 2021
Salgın nedeniyle neredeyse bir buçuk yıldır kapalı olan okullar bugün açıldı ve eğitim yılı başladı.

Son günlerde de okuyuculardan, özellikle de velilerden, çokça soru ve yorum alıyorum. Önce yorumlardan bazılarını paylaşayım, sonrasında velilerin sigorta konusunda merak ettiklerine değineyim.

Kimileri, günlük vaka sayısı 20 binlerdeyken okulların açılmasını riskli buluyor, kimileri aşısız ailelerin çocukları ile aşılı ailelerin çocuklarının aynı sınıfta olmasının salgının yayılımını artıracağını savunuyor. Kimileri havaların soğuması ile çocukların kapalı alanlarda uzun süre kalmasını riskli görürken, kimiler de özellikle küçük yaştaki çocukların günde 6-7 saat maskeli olmalarını sakıncalı buluyor.

YÜZ YÜZE EĞİTİM

İşin sağlık boyutu konusunda ahkam kesmeyeceğim, benim alanım değil. Geçen hafta Sağlık Bakanı ile Milli Eğitim Bakanı eğitim ve salgın konusunda gerekli açıklamaları yaptı. Uzmanlar da görüşlerini paylaştı. Ama şunu söyleyeyim; kronik rahatsızlıklardan dolayı 1,5 yıldır ailecek kapalı hayat süren, maskeyi hayatımızın bir parçası haline getiren, ailecek aşılarımızın tamamını yaptırmış, üçüncü doz imkanı tanındığında da hemen yaptıracak olan ve henüz aşı yaşları gelmediği için de aşısız olup, üç çocuğu da bugün 5. sınıfa başlayan (yanlış anlaşılmasın üçüzler) bir aile olarak bu endişelerin hepsini biz de taşıyoruz.

Şunu da çok iyi biliyoruz ki, bu bir buçuk yıl eğitim açısından çok da verimli geçmedi. Bu iş online eğitimle bir yere kadar oluyor. Yüz yüze eğitime geçilmesi doğru bir karar. Öğretmenlerin dışında eğitim personelinin de aşılı olması bu konuda rahatlatıcı bir durum. Belki de istenen aşılanma oranına tam ulaşılmadan, vaka sayıları da belli oranın altına düşmeden; haftanın 5 günü, tüm gün yerine, ister adına hibrit deyin ister başka bir ad verin, belirli bir süre, farklı bir model ile eğitime başlanabilirdi. En azından bir müddet bizim gibi endişeli veliler biraz rahatlatılırdı.

250 LİRAYA SAĞLIK SİGORTASI

Neyse gelelim, asıl konumuza. Okuyucuların bir kısmı, ‘salgın devam ediyor çocuğumuza sağlık sigortası yaptırabilir miyiz, ne önerirsin?’ diye soruyor, kimileri de eğitim sigortasını merak ediyor. İlla da salgın ile bağlantılı olması gerekmiyor, bana göre özel sağlık sigortası artık lüks değil, ihtiyaç. Nitekim, koronavirüs salgınında ihtiyaç olduğu da ortaya çıktı ve bu dönemde özellikle SGK ile anlaşmalı özel hastanelerin ayakta ve yatarak tedavilerde talep edeceği her türlü fark ücretini karşılayan tamamlayıcı sağlık sigortasına talep de arttı. Tamamlayıcı sağlık sigortasının fiyatı da uygun. Üç kişilik bir ailenin yıllık ödeyeceği prim 4.000-4.500 lira arasında. Büyük şehirlerin dışında kişi başına 700-750 liralara kadar fiyat düşüyor. Çocuklarda ise sağlık sigortasının fiyatı yıllık 250-300 liraya kadar iniyor. Şunu da belirteyim, hem özel sağlık sigortası hem de tamamlayıcı sağlık sigortası koronavirüs tedavisini karşılıyor.

ÇOCUĞUN EĞİTİMİNİ KARŞILIYOR

Yazının Devamını Oku