Cevap: Engelli çocuğu bulunan kadın çalışanlar erken emeklilik hakkından yararlanabiliyor. Bu durumda olan kadın çalışanların, prim ödeme gün sayılarının dört biri, ödenen prim gün sayılarına ekleniyor. Ağır engelli çocuğu olan kadın çalışanların prim ödeme gün sayılarının dörtte biri, emeklilik yaş hadlerinden indiriliyor. Böylece erken emekli olabiliyor ve emekli maaşı alabiliyor. Bunun için başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli çocuğun varlığının sağlık kurulu raporu ile belgelenmesi gerekiyor. Öncelikle SGK’ya başvuracaksınız. SGK, sizi sağlık kurumuna yönlendirecek.
EMEKLİ OLAN TAZMİNAT ALAMAZ
Soru: Engelli raporum olduğu için yaşımı beklemeden emekli oldum. 9600 günden fazla çalışmam vardı. Önceki işyerimden emekli olurken kıdem tazminatımı almadım. Birkaç sene sonra şu anda halen çalışmakta olduğum işe başladım ve 3,5 senedir burada çalışmaktayım. İşimden istifa ederek burada biriken kıdem tazminatımı almak istiyorum, ancak ne şirketten ne de SGK dan bu konuda olumlu bir yanıt alamadım. Ne yapmam lazım? Kutsa D.
Cevap: İlk kez sigortalı olduğu tarih, 8 Eylül 1999 tarihinden önce olanlar 15 yılı doldurup, 3 bin 600 prim gün sayısını tamamladıklarında ve 1999’dan sonra işe başlayanlar ise 7000 prim gününü doldurmaları halinde 25 yılı beklemeden kıdem tazminatı almaya hak kazanırlar. Ancak bu durum yaş nedeniyle emekliliğe hak kazanamayan çalışanlar için geçerli. Yani, yaş dışında tüm şartları yerine getirmesine rağmen emekli olamayanlar kendi istekleri ile ayrılıp tazminat alabilir. Emeklilik şartlarını yerine getirip de emekli olanlar tazminat için bu haktan yararlanamazlar. Emekli olup da başka işte çalışanların kıdem tazminatı alabilmesi için işverenin işten çıkartması gerekir.
EYT’DE HENÜZ NETLİK YOK
Soru: 1980 doğumluyum. İlk sigorta başlangıcım 1999. Sigorta prim gün sayım da 6180. 25 yıllık sigortalılık süremin dolmasına ise yaklaşık 2 yıl var. Ancak basın sektöründe çalıştığım için 2.5 yılın üzerinde bir yıpranma sürem var. Bu yıpranma süresi sigortalılık süreme eklendiğinde 25 yıllık sigortalılık süremi dolduruyorum. Bu durumda çıkacak bir EYT kapsamına girebilir miyim? Şakir A.
Cevap: Sigorta başlangıcı 1999 öncesi olanlar emeklilikte yaşa takılıyorlar, yani EYT’li oluyorlar. EYT konusu gündemde ancak nasıl bir düzenleme yapılacağı, kimleri kapsayacağı konusunda henüz bir netlik yok. Sizin durumunuzda hem prim gün sayınız hem de çalışma yılınız yıpranma payı ile birlikte emeklilik için yeterli, yaşa takılıyorsunuz. Ancak EYT için de yaş şartı getirebilirler ki, bu yönde bir çalışma olduğu biliniyor. Yaşınız 42 olduğu için EYT’den yararlanamayabilirsiniz. Düzenlemeyi beklemek gerekiyor.
Birincisi, son günlerde okuyuculardan, özel sağlık sigortalarındaki fiyat artışları ile ilgili çokça soru alıyorum; buna kısaca değineceğim. İkincisi de bir süredir ailecek koronavirüs ile mücadele ediyoruz.
Tedbirsiz davrananlardan mıyız? Şu kadar söyleyeyim; eşimizin, dostumuzun, ‘size de virüs bulaşırsa zaten herkes hasta olmuştur’ dediği boyutta dikkatliyiz. İki senedir, ailedeki kronik hastalıklardan dolayı paranoya boyutunda tedbirlerle hayatımızı devam ettiriyoruz; buna çocuklar da dahil. Peki, nereden bulaştı? Tek endişemiz vardı, o da çocukların okuldan bulaştırmasıydı. Korktuğumuz başımıza geldi. Önce oğlum eşime bulaştırdı; ardından iki kızıma, son olarak da bana bulaştı. Şimdi ailecek karantinadayız.
KARANTİNA GÜNLERİ
Bu karantina işi de garip! Gerçi adı karantina değil, zorunlu izolasyon süreci. Hasta olduğunu bile bile birçok çocuk, genç, yaşlı test yaptırmadan ortalarda dolaşıyor, virüsü yayıyor; bizler ise sorumlu davranıp test yaptırıp, karantinaya giriyoruz. Çokça duyuyorum, birçok kişi, ‘şimdi test yaptırsam pozitif çıkacak, 7 gün karantinaya gireceğim işimden gücümdün olacağım’ deyip, hayatına devam ediyor. Hatta test yaptırmadan önce bana da, ‘aman yaptırma boşu boşuna karantinaya girersin’ dediler de; bilelim, öğrenelim diye kaale almadım.
Bu süreci nasıl geçiriyoruz, kısaca ondan da bahsedeyim. Kimse bana, grip gibi hafif geçiyor, falan demesin. Üç aşılı olduğumuzdan ben ve eşim için belki öyle olabilir ama çocuklar için maalesef hiç de öyle değil. Yaşları aşı olmaya uygun olmadığı, 12 yaşından küçük oldukları için ciddi ağır geçiyorlar. Bunu da şöyle anlatayım, neredeyse hemen hemen her günün sabahını, öğlenini, akşamını ayrı hastane geçirdik dersem, hiç de abartmış olmam ki, bu satırları yazarken halen bir kızımın ağır durumu devam ediyordu. Bu süreçte de iki şeye iyi ki varmış dedim. Birincisi, iyi ki ben ve eşimin aşıları tammış ve iyi ki de özel sağlık sigortamız varmış.
FİYAT YÜZDE 55 ARTTI
Gelelim, son dönemde okuyuculardan özel sağlık ve tamamlayıcı sağlık sigortası ile ilgili aldığım şikâyetlere. Şikâyetlerin ortak noktası fiyat artışı. Doğru, özel sağlık sigortası ve tamamlayıcı sağlık sigortasında şirketine göre değişmekle birlikte 2022 yılında ortalama fiyat yüzde 55 oranında arttı. Kimi şirkette bu oran biraz daha fazla olabilir. Bazı tüketicilerin de sigortayı kullanımlarından dolayı primleri yüzde 55’lerin de üzerinde artmış olabilir ki, sık doktora gitmek, sık tahlil ve tetkik yaptırmak sigortanın yenileme döneminde fiyata da yansıyor.
Bunun dışında aslında, her yıl özel sağlık sigortalarının primleri belirli bir oranda artıyor. Özel hastaneler de muayene, tetkik, tahlil fiyatlarını her sene artırıyor. Gerek enflasyon gerekse de dövizden kaynaklı maliyet artışları nedeniyle özel hastaneler, fiyat artışına gidince bu otomatik özel sağlık sigortalarına da yansıyor. Genelde özel sağlık sigortalarındaki fiyat artışı medikal enflasyondan kaynaklanıyor ve medikal enflasyon da normal enflasyonun 4-5 puan üzerinde olur ki, bugün için medikal enflasyon yüzde 60’larda. Bu kapsamda da hem özel sağlık sigortasının hem de tamamlayıcı sağlık sigortasının fiyatı da 2022’nin başlarında yüzde 55’lerde arttı.
Öncelikle şu tespiti yapalım; sigorta varsa kara, hava, deniz yolu ile ticaret yapılabiliyor, sigorta yoksa yapılamıyor. Rusya’nın, Ukrayna’yı işgali nedeniyle o bölgeler riskli olduğu gerekçesiyle sigorta teminatı bulunamıyor. Neden? Sigortada savaş şartı devrede de ondan. Savaş hali sigorta teminatı dışında tutuluyor, bölge savaş bölgesi olduğu için de sigorta yapılamıyor. Yapılamadığından da ne o bölgeye ne de o bölgeden başka yerlere ticaret gerçekleşemiyor.
Karadeniz ve Azak Denizi’ndeki Rus ve Ukrayna karasularının yüksek riskli bölge ilan edilmesiyle bölgedeki gemiler de hareket edemiyor. Nitekim Rusya ve Ukrayna limanlarındaki ayçiçek yağı ve hububat yüklü gemilerin hareket edememesi nedeniyle Türkiye de bu durumdan etkilendi. Gemilerin hareket edememesinin nedenlerinden biri de sigorta teminatı bulunamaması. Şöyle de anlatabiliriz; hani son günlerde ülkede ayçiçek yağı sorunu yaşanıyor ya, onun nedenlerinden biri de gemilerin ve gemilerdeki yağ ve hububatın sigortalanamaması. İşte, Karadeniz’de bekleyen, ayçiçek yağı ve hububat yüklü o gemiler Türkiye’ye gelmek için artık yola çıktılar.
TMO’YA ÖZEL SİGORTA
Peki, gemiler nasıl yola çıktı? İşin perde arkasını anlatayım. Birkaç gün önce Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), bir açıklama yaparak, Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaş durumu nedeniyle bu bölgelerde yük ve yolcu taşıması yapan sivil deniz ve hava araçlarının sigorta teminatı sorunlarının 2022 sonuna kadar Özel Riskler Yönetim Merkezi (ÖRYM) kapsamında yönetilmesine karar verildiğini ve bu kapsamda ilk poliçelerin ise Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından ithal edilen ürünler kapsamında düzenlendiğini duyurdu. Bu da şu anlama geliyor. Özel Riskler Yönetim Merkezi, savaş bölgesinde bekletilen ve Toprak Mahsulleri Ofisi’ne ait ayçiçek yağı ve hububatı sigortaladı, böylece gemiler de yola çıktı.
DEVLET FON AYIRDI
Özel Riskler Yönetim Merkezi kimdir ve dünya savaş bölgesine sigorta teminatı bulamazken, nasıl gemiler sigortalandı? İşin kritik boyutu burası. Geçen yılın mayıs ayında çıkartılan kanunla, Özel Riskler Yönetim Merkezi kuruldu ve işletici olarak da Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın hissedarı olduğu Türk Reasürans belirlendi. Kanunla, Özel Riskler Yönetim Merkezi’ne; yurtiçinden ve uluslararası piyasalardan sigorta ve reasürans teminatı bulunamayan riskler ile sigorta edilmesinde kamu yararı bulunan riskler için teminat sağlama görevi verildi. Ve o kanuna bir madde daha eklendi. Buna göre de, “Terör, savaş hali, doğal afetler ve benzeri olağanüstü durumlarda, yurtiçinden veya uluslararası piyasalardan sigorta veya reasürans teminatı sağlanmaması ve Cumhurbaşkanlığının gerekli görmesi halinde, sivil hava ve deniz ulaşım araçları için Hazine ve Maliye Bakanlığınca sigorta veya reasürans teminatı sağlanmasına karar vermeye Hazine ve Maliye Bakanı yetkili olacak”
Çok iyi hatırlıyorum, o dönem, kimi kesimler, ‘böyle yetkilere ne gerek var savaş mı çıkacak?’ diye eleştirmişlerdi. Savaş çıktı, Türkiye’ye ayçiçek yağı, hububat getirecek gemiler savaş bölgesinde kaldı ve devreye Özel Riskler Yönetim Merkezi girdi. Son birkaç günde yaşananları da paylaşayım. Önce SEDDK acil bir düzenleme ile Özel Riskler Yönetim Merkezi’ne sigorta yapma, poliçe kesme yetkisi verdi. Ardından Özel Riskler Yönetim Merkezi, TMO’nun parasını ödeyerek ithal etmeye çalıştığı ayçiçek yağı, hububatı sigortaladı ve gemiler savaş bölgesinden Türkiye’ye gelmek üzere yola çıktı. Bu sigorta işlemi için de Hazine ve Maliye Bakanlığı kanunda verilen yetkiyle bir fon ayırdı. O fonun tutarının ne kadar olduğu da bende kalsın.
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Konu sadece WhatsApp yazışması değil; mesela, işyerinde çalışanın sosyal medyayı yoğunlukla kullanması işverene iş sözleşmesini sonlandırma hakkı tanır mı? Ya da çalışanın, işveren tarafınca sağlanmış olan bilgisayar, internet veya telefon gibi iletişim araçları ile sosyal medya kullanması iş sözleşmesine aykırı durum mudur? Ara ara benzeri soruları okuyuculardan alırım ve genelde de çalışan, haksız yere işten çıkarıldığından şikayet eder. Sorulara açıklık getireyim.
YARGININ WHATSAPP KARARI
Önce, WhatsApp konusundan başlayayım. Kişi ve yer konusunda detay vermeden, kısaca olayı özetleyeyim. Özel sektör çalışanı, çalışma arkadaşları ile aralarında kurdukları WhatsApp üzerinden şirket yetkililerine hakaret ettiği gerekçesiyle, tazminatsız olarak işten çıkartıldı. Olay hukuka yansıdı, bölge mahkemesi işvereni haklı buldu. Konu, Anayasa Mahkemesi’ne gitti ve mahkeme özel hayata saygı ve haberleşme hürriyeti haklarının ihlal edildiğine hükmederek, kişiyi haklı buldu. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin, gerekçeli kararında önemli bir hususu da atlamamak gerekiyor. O da, işveren tarafından iş yerinde kullanılan bilgisayar üzerinden yapılan iletişimin izlenebileceği, denetlenebileceği yönünde çalışanın bilgilendirilmediği hususu. Özetleyecek olursak, iş sözleşmesinde aykırı bir kural ya da hüküm yoksa, çalışan, işini aksatmadığı, iş arkadaşlarına rahatsız vermediği sürece; WhatsApp kullandığı ve işyerindeki WhatsApp ağlarına katıldığı gerekçesiyle işten çıkartılamaz, tazminatsız iş sözleşmesi iptal edilemez. Şunu da eklemekte fayda var, iş kanunu, çalışanın korunması üzerine kurguludur.
SANAL KAYTARMA
İşin bir de başka boyutu var; işyeri tarafından sağlanmış bilgisayar, telefon veya internet gibi iletişim araçlarının çalışan tarafından kişisel amaç için kullanılması ki, kişisel amaç ile kasıt da sosyal medya kullanımı. Hatta bunun literatürde adı da var; ‘sanal kaytarma’. Hatta sanal kaytarma nedeniyle çalışanın iş sözleşmesi iptal edilebilir, çalışan tazminatsız işten çıkartılabilir. Burada da kritik nokta, iş sözleşmesi. İş sözleşmesi ile işveren, işçinin, mesai saatleri içerisindeki sosyal medya kullanımını tamamen olmasa da büyük ölçüde yasaklayabilir. Şimdi diyeceksiniz ki, ‘iletişim çağında böyle bir yasak olur mu?’. Bu konuda da Yargıtay kararı var. Özetleyerek aktarayım, kararda, “İşverenin açıkça veya örtülü izni olmaksızın işyerinde internetin özel amaçlı olarak kullanımı yasaktır. Örtülü veya iş sözleşmesi ile açıkça internetin özel olarak kullanabileceğine dair izin yoksa işçi işyerinde özel amaçlı olarak internet kullanamaz. Ancak bu yasak, istisnai acil durumlarda ve işine ilişkin sebeplerden dolayı meşru bir şekilde delinebilir, bu da sınırsız değildir. İzin örtülü olarak da verilebilir. İşyerinde en az altı ay boyunca işveren tarafından özel amaçlı kullanımın fark edilmesine rağmen ses çıkarılmamış olması, örtülü izin olarak değerlendirilmelidir” deniyor.
TAZMİNAT ALAMAZSINIZ
Buradan da anlaşılacağı üzere sanal kaytarma faaliyetleri işçinin iş sözleşmesinin feshi için neden olabiliyor ve yargı da bu yönde karar verebiliyor. Çalışanın, yasaklı ya da illegal sitelere girme veya da işletmenin veri tabanını olumsuz etkileyecek, kötü niyetli yazılımlara açık hale getirecek durumlardan ise hiç bahsetmiyorum, çünkü bu durum tazminatsız işten atılmayı getiriyor. Bu konuda da Yargıtay’ın işvereni haklı bulduğu birçok kararı bulunuyor. Peki, ne yapmak lazım? Öncelikle işverenin iş sözleşmesine sosyal medya kullanımı konusunu eklemesi, çalışanın da iş sözleşmesinde bu konuda bir madde olup olmadığını detaylı incelemesi gerekiyor. Çünkü, mesai saatleri içinde sosyal medya kullanımı yani sanal kaytarma iş sözleşmesinin feshi sonucunu doğurabiliyor. Eğer işverenin, işyerinde, sosyal medya kullanımı yönünde bir kısıtlaması yoksa, sorun da yoktur. İkincisi, işveren, teknolojik imkanlarla, mesai saatleri içinde sosyal medya kullanımına sınır getirebilir; tabi bunu da hukuka uygun şekilde yapması şartıyla.
Cevap: Askerlik borçlanmasının emeklilik yaşına etkisi sigortalı olarak çalışanlarda farklı sizin gibi polis memurları için yıpranma paylarının indirilmesi gibi hususlar nedeniyle farklı. 1999 öncesi çalışması olmayanlar için askerlik borçlanması bir fayda sağlamaz. Emniyet görevlilerinin de azami çalışma süreleri var ve polisler için bu süre 55 yaşının doldurulmasıyla doluyor.
60 YAŞINDA EMEKLİ OLACAKSINIZ
Soru: İlk sigorta kaydım 18.11.2006. 15 yıl 3 ay sigortam mevcut. 1.8.1988 doğumluyum. 25 yıl hizmeti tamamladığım zaman 44 yaşında oluyorum, nasıl bir yol izlemem gerekli? 60 yaşıma kadar 15 yıl fazladan prim yatırmam mı gerekiyor? Sercan A.
Cevap: 7000 prim günü tamamlayıp, 60 yaşında emekliliğe hak kazanıyorsunuz, çalışma yılı şartı aranmıyor. 34 yaşındasınız ve emekliliğine daha 26 yıl var. Bu durumda emeklilik için 60 yaşını bekleyeceksiniz ve bu süre içinde çalışırsanız prim yatıracaksınız. Eğer sigorta primleriniz asgari ücretin üzerinde veya tavandan yatırılıyorsa bu durum emekli maaşınıza olumlu yansıyacaktır.
ENGELLİ BABASI YARARLANAMAZ
Soru: 18 yaş altı engeli babasıyım. 1974 doğumluyum, sigorta girişim 1990, 4500 günüm var. Engeli çocuğumdan dolay erken emeklilik hakkım var mı? Abdülgani E.
Cevap: Engelli çocuğu bulunan kadın çalışanlar erken emeklilik hakkından yararlanabiliyor, prim ödeme gün sayılarının dört biri, ödenen prim gün sayılarına ekleniyor, emeklilik yaş hadlerinden indiriliyor. Ancak aynı haktan engelli babaları yararlanamıyor.
GERİYE DÖNÜK PRİM ÖDEYEMEZSİNİZ
Bu tartışmalara ve şikayetlere, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), geçtiğimiz günlerde yayınladığı genelge ile son noktayı koydu. Genelge ile kredi ile bağlantılı yapılan sigortalarda tüketicilerin, bankaların ve sigorta şirketlerinin haklarının neler olduğuna açıklık getirildi. Önce, yeni düzenleme ile neler değişti kısaca ve madde madde anlatayım; sonrasında kredi kullanırken hayat sigortasına gerek var mı, yok mu konusuna değineyim.
SİGORTA ZORUNLU DEĞİL
Bankalar, kredi kullandırırken, başta hayat sigortası olmak üzere yapacakları tüm sigortalarda tüketiciyi yazılı olarak bilgilendirecek ve bilgilendirme metni tüketici tarafından mutlaka imzalanacak. Uzaktan yapılan kredi işlemlerinde bilgilendirme metninin imza karşılığı verilmesi gerekmeyecek ancak tüketiciye bilgilendirme metnini incelemesi için süre tanınacak.
Bankalar, kredi ile birlikte yapılan sigortalar konusunda tüketiciyi kısa mesaj ile bilgilendirecek. Bilgilendirme SEDDK’nın belirlediği link ile birlikte kısa mesajın içeriğinde, “Poliçeniz düzenlenmiştir, haklarınızı öğrenmek için lütfen linke tıklayın” ifadesi yer alacak.
Tüketicinin açık talebi olmadan ve bilgilendirme metnini imzalamadan kredi ile bağlantılı sigorta yapılamayacak.
Tüketicinin sigorta şirketini seçme hakkı sınırlandırılamayacak. İsteyen bankadan değil de bir başka sigorta şirketinden sigortayı yaptırıp, bankaya sunacak. Tüketici; kredi tutarı ve süresiyle uyumlu, dain-i mürtehini de kredi kullanılan banka olmak üzere, başka bir yerden yaptıracağı sigorta poliçesini bir ay içinde bankaya verecek. Bu şekilde yapılan sigortayı da banka kabul edecek ve banka sigortanın teminat tutarı, süresi ve dain-i mürtehin kaydı dışında bir başka koşul talep edemeyecek.
SORUMLULUK TÜKETİCİNİN
Kredi bağlantılı sigortalarda, kredi vadesi boyunca, sigortanın yenilenmesinin sorumluluğu tüketiciye, sigorta sözleşmesinin yenilenmesine ilişkin bildirim yapma sorumluluğu ise bankaya ait olacak.
Yapılan tüm araştırmalara göre her geçen gün yıkıcılığı artan afetlerin ana kaynağı iklim değişikliği. İklim değişikliğinin ana konusu da ısınma ve burada da hedef, 1.5 dereceyi aşmamak ki, şimdiden yaşadığımız 1.1 derecelik küresel ısınmanın sonuçları vahim. Nitekim Türkiye’nin de imza attığı Paris İklim anlaşması 1.5 derece eşiğinin aşılmamasını ve karbon emisyonlarının 2030 yılına kadar yüzde 45 azaltılmasını, 2050 yılına kadar da net sıfırlanmasını içeriyor. Bu hedefe ulaşmanın yollarından biri, hatta ilk sırada geleni, fosil yakıtlara yatırımın azaltılması. Bir başka ifadeyle petrol, gaz ve kömüre yatırımın azaltılması.
KAMUOYU BASKISI ARTIYOR
Aynı durum Türkiye için de geçerli. Anlaşmaya imza atılması, Türkiye’nin de öncelikle yeni kömür yatırımlarından vazgeçilmesi, sonrasında da mevcut kömür yatırımlarından çıkılması gibi iddialı stratejileri gerektiriyor. İklim krizi üzerine yapılan tüm araştırmalar fosil yakıt üretiminin artması ile iklim felaketinin önüne geçilemeyeceğini ortaya koyuyor.
Bu nedenle de bir süredir dünyada finans kurumları, ‘sıfır emisyon’ hedefleri doğrultusunda fosil yakıtlara destek sağlamaktan yavaş yavaş çıkıyor. Finans kuruluşları kömür madenlerine, petrole, doğal gaza kaynak yaratmıyor, sigorta şirketleri de bu alanları sigortalamaktan çıkıyor. Bir adım daha öteye gidersek; iklim değişikliği konusunda hem finans kurumları hem de sanayiciler üzerinde kamuoyu baskısı giderek artıyor. Tüketicilerde de çevre, iklim değişikliği, sıfır karbon konusu ana akım haline gelmeye başlıyor. Bu baskı da finans kurumlarını yenilebilir enerji, rüzgâr, güneş enerjisi alanlarını desteklemeye; sanayicileri de bu alanda yatırımlar yapmaya itiyor.
TÜRKİYE’NİN ENERJİ GERÇEĞİ
Hal böyleyken, şimdi gelelim, işin enerji boyutuna. Türkiye açısından bu konuya da satır başları ile çok kısa değineyim. Yatırım, üretim ve ekonominin büyümesi için enerjiye ihtiyaç var. Düzelteyim; bunların olması tamamen enerjiye bağlı. ‘Enerji ve Sürdürülebilir Gelecek’ toplantısında sohbet ettiğimiz Limak Holding Onursal Başkanı Nihat Özdemir, Türkiye’deki enerji rakamlarını paylaştı. Özdemir’den, alıntı yaparak özetleyeyim. Türkiye’nin enerjide kurulu gücü 100 bin megavat seviyelerinde ve 54 bin megavat tüketime gelindiğinde enerji kısıtlamasına gidildi. Büyüme hedefi ise yıllık ortalama yüzde 10’larda. Bu büyümeyi yakalayabilmek için ciddi enerjiye ihtiyaç var. Her yıl yüzde 10 büyüme demek, her yıl da enerjide kurulu gücün yüzde 10 büyümesi anlamına geliyor. Enerji yatırımları ise 2022’de 8 bin megavat açık olduğunu gösteriyor ki, 2022’de Türkiye’nin kurulu gücü 102 bin megavat seviyelerinde olacak.
Nihat Özdemir’in söylediklerinden anlaşılan o ki, Türkiye’nin ciddi enerjiye ihtiyacı var. Peki, enerji açığı yenilebilir enerji ile karşılanamaz mı? Özdemir, bu konu hakkında da bilgi verdi. Rüzgar eserse Türkiye’de rüzgardan elde edilen enerji 7 bin megavata kadar çıkıyor, esmezse 3 bin megavata düşüyor. Hidroelektrikten elde edilen enerji ile de enerji ihtiyacının yüzde 35’i karşılanıyor ancak orada da kuraklık nedeniyle oran yüzde 15’e kadar düşünce, doğalgaz santralleri devreye girdi. Özetleyecek olursak, üretim ve büyüme için sanayicinin düğmeye bastığında enerjiye, yani baz enerjiye ihtiyacı var ve uzun bir süre de yenilebilir enerjiler bu ihtiyacı karşılayacak durumda değil, sürdürülebilir de değil.
Bir tarafta iklim değişikliği, çevre adına baskılar artıyor; diğer tarafta büyüme, üretim, istihdam, yatırım için enerjiye bağımlılık artıyor ve daha da ilginci çıkış yolu olarak görülen yenilebilir enerji üretimi yine iklim değişikliği nedeniyle sürdürülebilir olamıyor. Bu ne yaman çelişki değil mi? Bu noktada söylenecek tek şey var ki, bu cümle de Nihat Özdemir’e aittir, “Çevreye saygından vazgeçmeden enerji yatırımlarını hızla arttırmalıyız.”
Cevap: Sigorta başlangıcından önce yani çalışamaya başlamadan önce askere gittiyseniz askerlik borçlanması ile sigorta başlangıç tarihiniz borçlanacağınız gün sayısı kadar erkene çekilir ve bu da emeklilik yaşını etkiler. Ancak sigortalıyken askere gittiyseniz borçlanma sadece prim gün sayınızı etkiler, emeklilik yaşını öne çekmez. Sigorta başlangıcınız 2000 yılıysa 7000 prim gün ile 60 yaşında emekli olacaksınız. Emekliliğiniz geldiğinde askerlik borçlanmanız hesaba katılacaktır.
TEMMUZDA TAZMİNAT ARTACAK
Soru: Kıdem tazminatı oranı temmuz ayında ocak ayındaki kadar artar mı? Emeklilik için temmuz ayını beklemek mantıklı olur mu? Banu İ.
Cevap: Kıdem tazminatı senede iki kere, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan genelge ile belirleniyor ve mali ve sosyal haklar çerçevesinde senede iki kere bir önceki altı aylık döneme göre artırılıyor. Temmuz ayında da kıdem tazminatının tavanı ocak-haziran döneminde uygulanan tazminat tavanına göre artacak. Kıdem tazminatı için bekleyeceksiniz emeklilik için temmuz ayı daha doğru olur.
MALULEN İLE ENGELLİ EMEKLİLİĞİ FARKLI
Soru: Kardeşim 1986 doğumlu. İlk sigorta tarihi 29.4.2008. 3700 gün prim gün sayısı var. Yüzde 93 engelli raporu var. Malulen emeklilik şartlarını yerine getiriyor. Engelli emekli olması mı, malulen emekli olması daha doğru? Maaş farkı var mı? Ahmet N.
Cevap: Malulen emeklilik ile engelli emekliliği birbirinden farklıdır. Çalışmaya başladıktan sonra malul olunması halinde malulen emeklilik elde edilir. İşe başlamadan önce engelli olanlar ve engelli olarak işe başlayanlar ise engelli emekliliğinden yararlanır. Engelli emekliliğinde engel durumuna göre ve işe giriş tarihine göre prim ödenmesi ve belirli çalışma yılının doldurulması gerekir. Engelli emekliliğinin normal emeklilikten pek farkı yoktur. Malulen emeklilikte ise 10 yıl içinde en az 1800 gün prim ödemiş olmak yeterlidir. Bu durumda engelli emekliliğinin maaşı, malulen emekliliğe göre daha yüksek olacaktır.
7000 GÜNLE TAZMİNAT ALIRSINIZ