Paylaş
Yapılan tüm araştırmalara göre her geçen gün yıkıcılığı artan afetlerin ana kaynağı iklim değişikliği. İklim değişikliğinin ana konusu da ısınma ve burada da hedef, 1.5 dereceyi aşmamak ki, şimdiden yaşadığımız 1.1 derecelik küresel ısınmanın sonuçları vahim. Nitekim Türkiye’nin de imza attığı Paris İklim anlaşması 1.5 derece eşiğinin aşılmamasını ve karbon emisyonlarının 2030 yılına kadar yüzde 45 azaltılmasını, 2050 yılına kadar da net sıfırlanmasını içeriyor. Bu hedefe ulaşmanın yollarından biri, hatta ilk sırada geleni, fosil yakıtlara yatırımın azaltılması. Bir başka ifadeyle petrol, gaz ve kömüre yatırımın azaltılması.
KAMUOYU BASKISI ARTIYOR
Aynı durum Türkiye için de geçerli. Anlaşmaya imza atılması, Türkiye’nin de öncelikle yeni kömür yatırımlarından vazgeçilmesi, sonrasında da mevcut kömür yatırımlarından çıkılması gibi iddialı stratejileri gerektiriyor. İklim krizi üzerine yapılan tüm araştırmalar fosil yakıt üretiminin artması ile iklim felaketinin önüne geçilemeyeceğini ortaya koyuyor.
Bu nedenle de bir süredir dünyada finans kurumları, ‘sıfır emisyon’ hedefleri doğrultusunda fosil yakıtlara destek sağlamaktan yavaş yavaş çıkıyor. Finans kuruluşları kömür madenlerine, petrole, doğal gaza kaynak yaratmıyor, sigorta şirketleri de bu alanları sigortalamaktan çıkıyor. Bir adım daha öteye gidersek; iklim değişikliği konusunda hem finans kurumları hem de sanayiciler üzerinde kamuoyu baskısı giderek artıyor. Tüketicilerde de çevre, iklim değişikliği, sıfır karbon konusu ana akım haline gelmeye başlıyor. Bu baskı da finans kurumlarını yenilebilir enerji, rüzgâr, güneş enerjisi alanlarını desteklemeye; sanayicileri de bu alanda yatırımlar yapmaya itiyor.
TÜRKİYE’NİN ENERJİ GERÇEĞİ
Hal böyleyken, şimdi gelelim, işin enerji boyutuna. Türkiye açısından bu konuya da satır başları ile çok kısa değineyim. Yatırım, üretim ve ekonominin büyümesi için enerjiye ihtiyaç var. Düzelteyim; bunların olması tamamen enerjiye bağlı. ‘Enerji ve Sürdürülebilir Gelecek’ toplantısında sohbet ettiğimiz Limak Holding Onursal Başkanı Nihat Özdemir, Türkiye’deki enerji rakamlarını paylaştı. Özdemir’den, alıntı yaparak özetleyeyim. Türkiye’nin enerjide kurulu gücü 100 bin megavat seviyelerinde ve 54 bin megavat tüketime gelindiğinde enerji kısıtlamasına gidildi. Büyüme hedefi ise yıllık ortalama yüzde 10’larda. Bu büyümeyi yakalayabilmek için ciddi enerjiye ihtiyaç var. Her yıl yüzde 10 büyüme demek, her yıl da enerjide kurulu gücün yüzde 10 büyümesi anlamına geliyor. Enerji yatırımları ise 2022’de 8 bin megavat açık olduğunu gösteriyor ki, 2022’de Türkiye’nin kurulu gücü 102 bin megavat seviyelerinde olacak.
Nihat Özdemir’in söylediklerinden anlaşılan o ki, Türkiye’nin ciddi enerjiye ihtiyacı var. Peki, enerji açığı yenilebilir enerji ile karşılanamaz mı? Özdemir, bu konu hakkında da bilgi verdi. Rüzgar eserse Türkiye’de rüzgardan elde edilen enerji 7 bin megavata kadar çıkıyor, esmezse 3 bin megavata düşüyor. Hidroelektrikten elde edilen enerji ile de enerji ihtiyacının yüzde 35’i karşılanıyor ancak orada da kuraklık nedeniyle oran yüzde 15’e kadar düşünce, doğalgaz santralleri devreye girdi. Özetleyecek olursak, üretim ve büyüme için sanayicinin düğmeye bastığında enerjiye, yani baz enerjiye ihtiyacı var ve uzun bir süre de yenilebilir enerjiler bu ihtiyacı karşılayacak durumda değil, sürdürülebilir de değil.
Bir tarafta iklim değişikliği, çevre adına baskılar artıyor; diğer tarafta büyüme, üretim, istihdam, yatırım için enerjiye bağımlılık artıyor ve daha da ilginci çıkış yolu olarak görülen yenilebilir enerji üretimi yine iklim değişikliği nedeniyle sürdürülebilir olamıyor. Bu ne yaman çelişki değil mi? Bu noktada söylenecek tek şey var ki, bu cümle de Nihat Özdemir’e aittir, “Çevreye saygından vazgeçmeden enerji yatırımlarını hızla arttırmalıyız.”
Paylaş