Yasa Meclis’ten geçerse, kitle fonlaması sistemi de Türkiye’de başlamış olacak. Peki, nedir kitle fonlaması? En basit haliyle; çok sayıda yatırımcının ufak paralar ile herhangi bir girişimi, internet üzerinden fonlamasına imkan tanıyan bir sistem. Bu yolla, başta teknoloji olmak üzere tüm alanlarda projesi olan, ancak kaynak bulamayanlara finansman imkanı yaratılacak.
YENİ NESİL FİNANSMAN ARACI
Amaç ne derseniz; küçük yatırımcıların yine küçük miktarlar ile bir projeyi –ki, buna girişim de diyebiliriz- internet üzerinden fonlamasını sağlamak. Nitekim Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, kitle fonlamasını yeni nesil finansman aracı olarak tanımlıyor. Böylece, yatırım yapmak isteyenlere yeni bir alan açılırken, girişimci sayısı artacak, finansmana erişim de kolaylaşacak. Şunu kabul ediyorum, ilk aşamada bu işten girişim şirketleri yararlanacaktır ama kitle fonlaması tutarsa, zaman içinde tabana da yayılır; tıpkı, Amerika ve Avrupa’da olduğu gibi. Bugün ABD’de bu yöntemle sağlanan fon miktarı 20 milyar doların üzerinde.
Önümüzdeki dönem torba yasa ile kitle fonlamasının gelişmesi için önemli düzenlemeler yapılacak. Bunların başında da girişimcilerin kitle fonlaması sonucunda karşılaşacakları maliyetleri azaltmak için halka açık ortaklıklar, halka arz, izahname ve ihraç belgesi düzenleme yükümlülüğünden muaf tutulması geliyor.
FON PLATFORMUNU SPK KURACAK
Peki, bu işin sermaye piyasası ile alakası ne? Birincisi, torsa yasa ile Sermaye Piyasası Kanununa kitle fonlaması tamını eklenecek ve sistemin esaslarını belirlemek üzere de Sermaye Piyasası Kurulu’na (SPK) yetki verilecek. Daha açık bir anlatımla, kitle fonlaması platformları SPK tarafından kurulacak.
Platformun amacı ise girişimcilerle fon sağlayıcıları elektronik ortamda buluşturmak. Yani, proje sahipleri, fikirlerini bu platform üzerinden paylaşacak, projeye destek olmak isteyenler de aynı platform üzerinden fon sağlayacak. Yine aynı platform üzerinden projenin desteklenmesi için gerekli fon toplandıktan sonra, para proje sahibine ya da şirkete aktarılacak. Toplanacak paranın limiti, ne şekilde yatırılacağı, proje sahibi ile fon sağlayanın haklarının nasıl korunacağı gibi esaslar; yasa Meclisten geçtikten sonra SPK tarafından belirlenecek.
14 milyondan fazla çalışanı ilgilendiren, işçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıkları arabuluculuk sistemi ile çözecek kanunu tasarısı, Meclis’ten geçerek, yasalaştı. Peki, yasa ile neler değişti? Öncelikle şunu belirteyim; arabuluculuk, hukuki yola başvurmadan önce işçi ile işverenin anlaşamadığı konularda bir kere daha masaya oturmasını sağlayacak bir sistem. Yoksa dava yolu kapanmıyor. Arabuluculuk ile her iki taraf da 3 hafta içinde anlaşamazsa, iş mahkemesine başvurabilecek. Gelelim, yeni yasa ise nelerin değiştiğine. İşçi; yıllık izin, kıdem, fazla mesai ve ihbar tazminatı gibi işveren ile anlaşamadığı konularda dava açmadan önce zorunlu olarak arabulucuya başvuracak. Aynı şekildi işveren de alacak ve tazminat gibi konularda çalışanı ile anlaşamaması halinde önce arabulucuya müracaat edecek. Anlaşılacağı üzere, uyuşmazlıklarda arabulucuya başvurmak zorunlu hale getirildi. Sorunu 3 hafta içinde arabulucu da çözemezse o zaman iş mahkemesine dava açılacak.
ARABULUCU ZORUNLU
Örnekle anlatayım ki, daha net anlaşılsın. Diyelim ki, işvereniniz, haksız yere, hiçbir sebep göstermeden iş sözleşmenizi feshetti. Bir ay içinde işe iade için arabulucuya başvuracaksınız. Arabulucu, 3 hafta gibi kısa bir süre içinde –ki, isterse bunu bir hafta daha uzatabilir- anlaşmazlığı sonuçlandıracak. Eğer sonuç, sizin isteğiniz doğrultusunda değilse, yani işe iade kararı çıkmadıysa, iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açabileceksiniz. Aynı durum, işveren için de geçerli; işveren de arabulucunun kararını uygun bulmazsa, dava açabilecek. Arabuluculuk uygulaması sırasında işveren ile anlaşmaya varılırsa, sorun ortadan kalkmış olacak. Ama arabulucuya başvurmadan dava yoluna gidilirse, mahkeme, davayı reddedebilecek. Red kararından sonra iki hafta içinde de arabulucuya başvurulacak.
Yeri gelmişken belirteyim, arabulucuya başvurulması, işçi ile işveren arasındaki tüm uyuşmazlıklarda geçerli değil. Özellikle iş kazası ya da meslek hastalığından kaynaklanan maddi-manevi tazminat talepleri ve bu konulardaki tüm uyuşmazlıklarda arabuluculuk şartı aranmayacak; doğrudan iş mahkemesinde dava açılabilecek. Peki, yeni düzenlemenin avantajları neler? Arabuluculuk sistemi ile uyuşmazlıklar kısa sürede çözülecek.
ÇALIŞMA HAYATINDA NELER DEĞİŞTİ?
- İşçi ile işveren arasındaki kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ve fazla mesai ücreti gibi uyuşmazlıklarda her iki taraf da arabulucuya başvurmak zorunlu olacak.
- Arabulucuya başvurmadan iş mahkemesinde dava açılamayacak.
- Arabulucu, en geç 1 ay içinde uyuşmazlığı çözecek.
Okuyuculardan hemen hemen her gün, ‘aracım halen tamir olmadı üç ay sonraya gün veriyorlar’ şeklinde şikayetler geliyor. Önce şu tespiti yapalım. Geçtiğimiz yıllarda günlerce yağmur yağar, sonrasında da Türkiye’nin belli bölgelerini –ki, artık buralar mimli bölgelerdi- sel basardı. Şimdi ise 15 dakika yağan yağmurda sel baskını oluşuyor, ardından gelen dolu da ağır hasara yol açıyor; hem de hiç umulmadık bölgelerde. Neden? Herkesin yıllardır kafa yorduğu, bizim ise ülke olarak umursamadığımız iklim değişikliğinden. Uzmanların görüşü net: Bundan sonra geçen temmuzdaki gibi sel ve dolu olayı sıklıkla yaşanacak. Düne kadar en büyük korkumuz 30-40 yılda bir yaşanan depremlerdi, şimdi ise buna her yıl 3-5 kere yaşanacak sel ve dolu eklendi.
Gelelim, dolu sonrası yaşananlara. O olayda 100 binin üzerinde araç, 3 binden fazla da konut ve işyeri zarar gördü. Tabi bunlar sigortalı araç ve konutlar; sigortasız olanları da hesaba kattığınızda, 150 bine yakın araçtan bahsediyoruz. Konut ve işyeri hasarlarının giderilmesinde sorun yaşanmadı; doludan zarar gören çatı ve dış cepheler bir ay içinde onarıldı, sigortacılar da zararı karşıladı. Ama iş araca gelince; tek bir olayda ve bir seferde 150 bin aracın hasar görmesi tarihte bir ilk. Hasar derken, geçtim irili-ufaklı göçükleri, kaya parçası gibi dolunun tavanı delip, döşemeleri parçalamasına kadar varan ağır hasardan bahsediyorum. Böyle hasarları onaracak İstanbul’daki tamirci sayısı ise 100 kadar ki, bunların yarısı dolu hasarı konusunda uzman bile değil. Yani, hasarlı araç 150 bin, tamirci sayısı 100 kadar.
ARAÇ ALACAKLAR DİKKAT!Onarım derken de dolunun yarattığı her bir göçüğün elle onarılmasından bahsediyorum. Sadece bir araçta en az 20-30 göçük olduğunu varsayın, o aracın ne kadar zamanda onarılacağını varın siz düşünün. Araç sahiplerinin çoğu da parça değişmeden, boyama yapılmadan elle onarılmasını istiyor ki, araçları değer kaybetmesin. Kimi araç sahipleri ise kayda girmesin diye araçlarını sigortadan bile tamir ettirmiyor. Kayda girsin girmesin, bilinsin ki, 150 bin araç doludan hasar gördü ve onarıldı, onarılmaya da devam ediyor. Otomobil alacaklara duyurulur. Zannetmeyin bu uyarım, ikinci el alacaklara. Fabrikaların önünde, bayilere gönderilmek için bekleyen binlerce sıfır araç da o zarar gördü ve onarılıp, piyasaya sürüldü. Bitmedi. Dolu sonrası sadece bir göçüğün tamiri için 25 liradan kapı açanı mı istersiniz; profesyonel onarım şirketlerinden ayrılıp dolu hasarı tamiri için tamirhane açan mı?
Peki, sigortacılar ne yaptı? Hasara yetişmek için Türkiye’nin dört bir tarafındaki tamircileri İstanbul’a topladı; hakeza hasar tespiti için eksperleri de. Yurtdışından uzman ekipler çağırıldı. Kimi sigorta şirketleri kendi sigortalıların araçları önce onarılsın diye, peşin ve bavul yüküyle paralar ödedi. Hasarlı araçların yerine ikame araç verebilmek için tüm illerdeki kiralık araçlar İstanbul’a çağrıldı. Özellikle turistik bölgelerde kiralık araç bulunamadı. Haliyle sel ve dolunun sigortacılara verdiği zarar da büyük oldu. Örnekleyeyim, sadece bir şirkete maliyeti, 40 milyon liranın üzerinde. Diyeceğim o ki, bu kadar kaosun ve bu kadar yokluğun içinde araçların 6 ayda, 10 ayda onarılması çok normal.
Gelelim, kritik soruya. Benzeri olay bir daha yaşanırsa ne olacak? Ki, tüm araştırmalar yaşanacağına işaret ediyor. Belki geçen seferki gibi acemilik çekilmeyecek ama operasyonel anlamda bugünkünden pek de farklı olmayacak. Yine yokluk yine kaos olacak. Peki, bir şeyler yapılamaz mı? Yapılabilir. Mesela sigortacılar, meslek liseleri ya da üniversitelerle dolu gibi özel onarım gerektiren alanlarda uzman yetiştirilmesi için işbirliğine gidebilir. Ya da mevcut tamirhanelerin uzmanlaşmasını sağlayabilirler ki, buna başlayanlar olduğunu biliyorum. Tüketici açısından da şunu söyleyeyim, iklim değişikliğinin sonuçlarını gelecekte daha çok göreceğiz. Onun için ‘bizim buraları sel basmaz, dolu hiç yağmaz’ demeyip; ister konut olsun, ister araç, ister işyeri sigorta yapılması gerekiyor.
İşsizlik ödeneği değişecek, taşeron işçinin maaşını Maliye Bakanlığı belirleyecek. Meclis’te görüşmeleri süren torba yasa ile sosyal güvenlik alanında da birçok değişiklik olacak. Bunların en başında da asgari ücretle çalışanları yakından ilgilendiren düzenleme geliyor. Malum, senin son üç ayında gelir vergisinden dolayı başta asgari ücretli olmak üzere tüm çalışanların maaşlarında bir düşüş oluyor.
FAZLA ÖDEME ENGELLENECEK
Asgari ücretli çalışan açısından bakacak olursak; bu düşüş nedeniyle aylık 1404 lira maaş alan çalışanların eline, ekim ayında 1374 lira, kasım-aralık aylarında da 1328 lira geçecekti. Torba yasa ile ekim-kasım-aralık aylarında ücretleri 1404 liranın altına düşecek olan tüm çalışanların net ücretleri, 1404 liraya tamamlanacak şekilde ilave geçim indirimi sağlanacak. Böylece, asgari ücretli çalışan, senenin son üç ayında da 1404 lira almaya devam edecek. Bu da şu anlama geliyor ki, devlet, sene sonuna kadar asgari ücretliye 76 lira destek sağlayacak.
Torba yasa ile getirilen bir başka önemli düzenleme de işsizlik maaşı ile ilgili. Mevcut durumda işsizlik ödeneği her ayın sonunda yapılıyor. Torba yasa ile bu durum değişecek ve işe giriş, emeklilik gibi durumların tespit edilerek, fazladan yapılan ödemelerin önüne geçmek için işsiz maaşları her ayın beşinde ödenecek. Halen işsizlik ödeneği alanlar da torba yasanın çıkması sonrası maaşlarını ayın 5’inde alacak.
Aslında ticari alacak sigortası, bir süredir uygulanıyor. Özellikle de ekonomide durgunluğun yaşandığı, piyasaların tıkandığı dönemde ön plana çıkan bir sigorta ürünü. Peki, nedir alacak sigortası? En basit şekliyle; ticari alacağın ödenmeme riskine karşı ortaya çıkan kayıpları, alacak sigortası karşılıyor. İster yurtiçine, ister yurtdışına olsun mal satan şirket, bu satıştan doğan alacağını sigortalatıyor. Karşı taraf borcunu ödemezse de devreye sigorta şirketi giriyor ve sigorta yaptıran şirketin zararını karşılıyor. Daha açık bir anlatımla; alacak sigortasına konu iki şirket var. Biri, malı satan, diğeri de alan. Satan, borcunun ödenmeme riskine karşı sigorta yaptırıyor, yani faturalarını sigortalıyor. Sigortacı da malı alana, yani borçluya, bir anlamda kefil oluyor. Genellikle de 120 gün vadeli satışlar sigortalanıyor.
ZOR DÖNEMİN ÜRÜNÜ
Mesela, 2016’nın sonlarında, ekonomik daralmanın olduğu dönemde, alacak sigortasına da rağbet çok oldu. O dönemde 2 binin üzerinde şirket, sattığı malın karşılığını alamama riskine karşı sigorta yaptırdı ve sigortacılar da 100 binin üzerinde KOBİ’ye, yani borçluya, kefil oldu. Şunu da belirteyim, yine o dönem, her 100 şirketten 80’i de borcunu ödemedi ve sigorta şirketleri ciddi tazminatlar ödemek durumunda kaldı. Hatta bu nedenden dolayı sigortacılar, alacak sigortasından zarar bile etti. Şimdilerde ise bildiğim kadarıyla sigorta şirketleri sigorta yaparken, yoğurdu üfleyerek yiyorlar.
Temel sorun ise alacak sigortasının, ekonominin daraldığı dönemlerde şirketler tarafından kurtarıcı olarak görülmesi. Zihniyet şu; ‘piyasa sıkışık, risk almayalım, alacağımızı sigortalatalım’. Ekonominin iyi olduğu dönemlerde ise kimsenin aklına sigorta yaptırmak gelmiyor, aksine masraf olarak görülüyor. Hal böyle olunca da sigortacılar, bile bile zarar etmek istemediklerinden sıkışık dönemlerde sigorta yapmak istemiyor. O zaman da, ‘sigorta yaptırmak istiyoruz, yapmıyorlar’ diye yaygara kopuyor.
MEHMET ŞİMŞEK AÇIKLADI
Doğru, Mehmet Şimşek’in söylediği gibi, alacak sigortası yaygınlaşmalı. Küçüğünden büyüğüne, ihracatçısına kadar tüm şirketler alacağını sigortalatmalı ama önce ‘kötü günde sigorta yaptırayım, iyi günde ne gerek var’ zihniyeti değişmeli. Bilinmeli ki, alacak sigortası zor günün değil, tüm işletmeler için nakit yönetiminden tutun da iflasın önüne geçmek için gerekli bir ürün. Çünkü sigortanın en önemli özelliği, yurtiçi ya da yurtdışı olsun alıcı şirketler hakkında istihbarat yaparak satıcıya bilgi verilmesi.
LeasingcileR, son 5 yılda KOBİ’lere 35 milyar dolar destek sağladı. Finansal Kurumlar Birliği (FKB) koordinasyonunda yürütülen “Leasing ve Kobiler - Birlikte Güçlü Yarınlara” toplantılarının ikincisi Manisa’da yapıldı.
Reel sektörün ucuz ve sürdürülebilir finansmana ulaşması için alternatif finansman kaynağı olarak leasingin anlatıldığı toplantıya; Manisa’daki sivil toplum kuruluşlarının başkanlarının yanı sıra ihracatçılar ve KOBİ’ler katıldı. Toplantıda, İş Finansal Kiralama Genel Müdürü Mehmet Karakılıç, Burgan Finansal Kiralama Cüneyt Akpınar, QNB Finans Leasing Genel Müdürü Metin Karabiber, Yatırım Finansal Kiralama Genel Müdürü Gülay Güner, Ziraat Leasing Genel Müdürü Sinan Çevik KOBİ’leri finansal kiralama hakkında bilgilendirdi.
Leasingciler, finansal kiralama pazarının yüzde 14 büyüyerek, 21 milyar TL işlem hacmine ulaştığını belirterek, son 5 yılda reel sektöre 35 milyar dolar destek sağladıklarını söyledi. Hedeflerinin 2023’te 100 bin müşteri ve 10,4 milyar dolarlık işlem hacmine ulaşmak olduğuna da değinen leasingciler, finansal kiralamada bugün için yüzde 3 olan tarım sektörünün payını daha da artırmak istediklerini vurguladı.
3.7 MİLYAR DOLAR İHRACAT
EMEKLİ memurlar görevlerine dönebilecek, özel sektörden emekli olanlar da kamuda çalışabilecek. Yeni açıklanan Orta Vadeli Program, özellikle kamuya yönelik sosyal güvenlikte önemli düzenlemeler içeriyor. İçlerinden bir tanesi var ki, dikkat çekici. Programda yazdığı gibi aynen sizlerle paylaşayım: “Kamudan ve özel sektörden emekli veya görevden ayrılmış liyakat sahibi üst düzey veya uzman personeli; devletin, çeşitli program, proje ve misyonlarında gönüllü veya ücretli çalıştırabilecek esnek bir istihdam mekanizması oluşturulacak.”
MAAŞLI ÇALIŞACAKLAR
Şimdi diyeceksiniz ki, ‘bugüne kadar yapılmıyor muydu?’. Doğru, özel sektör çalışanlarının kamuda önemli görevler üstlenmesinin sayısız örneği var. Emekli devlet memurlarının görevlerine dönmelerinin ya da kamuda başka alanlarda çalışmalarının önünde de bir engel yok. Ama Orta Vadeli Programda yazan ve 2020 sonuna kadar uygulanacak olan başka. Kamuda uzman ya da yönetici olup da emekli olanlar tekrardan görevlendirileceği gibi; aynı şekilde özel sektörde konusunda uzman veya da yönetici olanlar da kamuda çalışabilecek. Üstelik sadece gönüllü olarak değil, maaşlı olarak çalışabilecek.
EMEKLİLER GÖREVE
Açıkçası, böyle bir uygulamaya gidilmesinin birkaç anlamı var. Birincisi, kamuda uzman personel açığı olduğu –ki, ben buna katılmıyorum, doğru alanda doğru kişilerin etkin kullanılmaması sorunu var- anlamına geliyor. İkincisi, uzman kişilerin, esnek şartlarda çalışmasının önü açılacak. Bunların da ötesinde, özel sektörden nitelikli eleman transferine de imkan tanınmış olacak. Daha açık bir anlatımla, kamu kurumları artık özel sektör mantığı ile yönetilecek. Orta Vadeli Programda, önümüzdeki 3 yılda yapılacaklar arasında kamuda insan kaynağının kalitesinin yükseltme de önemli yer tutuyor. Bunun için de Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) kamu personeli yetiştirme merkezi haline getirilecek. Kadınların iş hayatına katılımının artırılacağı, bunun için de esnek çalışma imkanlarının getirileceği ve kamuda alt işverenliğe (taşeron) yönelik düzenleme yapılacağı da Orta Vadeli Programda yer alıyor.
SORU-CEVAP
- 2002’de vefat eden eşimden (Emekli Sandığı) dul maaşı bağlandı. Haziran 2007’de 50 yaşımı doldurarak isteğe bağlı sigorta ile SSK’dan emekli maaşı bağlandı. Ocak 2013’de vefat eden babamdan, Bağ-Kur maaşı bağlatmak için müracaat ettim, bağlanamayacağını söylediler. Ne yapmam lazım? Feyza Çeliker
Sigortalının vefatı 2008 yılında sonra olduğu ve hem ölen eşinizden maaş bağlandığı hem de sizin aylık geliriniz olduğu için babanızdan emekli aylığı (ölüm aylığı) alamazsınız.
BAŞBAKAN Yardımcısı Mehmet Şimşek, Yeni Orta Vadeli Programı açıklarken, Bireysel Emeklilik Sistemine (BES) otomatik katılım uygulamasına da değinerek, “BES, gözden geçirilerek kapsamı genişletilecek” dedi. Mehmet Şimşek, bu konuyu ilk kez gündeme getirmiyor. Daha önceki açıklamalarında da otomatik BES’in istenen seviyede gitmediğinin, çıkışların beklenenin çok üzerinde olduğunun sık sık altını çizerek, uygulamada revizyona gidileceğinin sinyallerini verdi. Orta Vadeli Program ile de sistemde değişiklik yapılacağı kesinleşti. Bu düzenlemelerden bir kısmı da önümüzdeki günlerde Meclis gündemine gelecek torba kanun ile gerçekleşecek.
CAYMA SÜRESİ UZUYOR
Kısa bir bilgi vereyim. Sene başından bu yana 7.5 milyon çalışan otomatik katılım ile BES’e girdi, bunların 4 milyonu cayma hakkını kullanarak, sistemden çıktı. Otomatik katılımda çıkış oranı yüzde 55’e yakın. Bu da, sistemde revizyona ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Peki, otomatik BES’te neler değişecek? Öncelikle şunu belirteyim; emeklilik şirketlerinin istedikleri değişikliklerin en başında, işveren katkısı geliyor. Yani, çalışanın maaşından kesilecek, üzerine işveren de belli oranda katılacak, devlet de yüzde 25 katkı yapacak. Haksızlar mı? Bence değiller; otomatik katılımın başarılı olduğu tüm ülkelere bakıyorsunuz, hepsinde işveren katkısı var ve başarı bu sayede yakalanmış. Peki, şirketlerin bu isteği kabul görür mü? Bugün için mümkün değil.
Gelelim, otomatik katılımda neler değişeceğine. Masadaki seçenekleri paylaşayım. Seçeneklerden biri, sistemden 2 aylık cayma süresinin uzatılması. Malum, çalışanlara, sisteme girdikleri tarihten itibaren 2 ay içinde cayma hakkı tanındı. Ancak uygulama gösterdi ki, bugüne kadar girenlerin neredeyse tamamına yakını iki ayı bile beklemeden, ilk bir-iki günde sistemden çıktı. Hal böyle olunca da otomatik katılımın avantajları, devlet katkısının getirisi kişilere anlatılamadı. İşte, yeni düzenlemede cayma süresinin uzatılması planlanıyor. Süre ise henüz belli değil ama 6 aya kadar çıkma ihtimali de var.
DEVLET KATKISI NEMALANACAK
Bir başka revizyon ise, cayma hakkını kullanmayanlara, 2. ayın sonunda ödenen 1000 liralık devlet katkısının nemalandırılmasına yönelik yapılacak. Bilmeyenler vardır diye özetleyeyim. Nedendir bilinmez; sistem kurgulanırken, 2 ayın sonunda çalışanlara verilen 1000 liralık devlet katkısının yatırım araçlarında değerlenmesine imkan tanınmadı. Yapılacak düzenleme ile bu 1000 liralar da artık nemalanacak.
Bunlar beklenen değişiklikler. Ayrıca; maaşlardan yapılan yüzde 3’lük kesintilerin düşürülmesi ya da prime esas kazanç yerine sadece maaştan kesinti yapılması, 1000 liralık katkı için 2 ay süre beklenmemesi gibi seçenekler de masada.
OTOMATİK KATILIMDA NELER DEĞİŞECEK?