OHAL Komisyonu’na yapılan itirazlar sonucunda sadece 185 kişi görevine iade edildi. Terör örgütleriyle ilişkisi belgelenen ve göreve iade başvurusu reddedilen 7 bin 323 kişinin ihracı kesinleşti.
Rakamları hatırlatmamın nedeni üniversitelerde 2023-2024 eğitim-öğretim yılı ile ilgili Yükseköğretim Kurulu(YÖK) Başkanı Erol Özvar’ın kısa süre önce Rektörler Koordinasyon Grubu’ndan paylaştığı şu mesaj:
“Kıymetli rektörlerim, malumunuz 2023 Yükseköğretim Kurumları Sınavı sonuçlarına göre üniversitelere yerleşen adayların kayıt işlemleri 1 Eylül Cuma 2023 itibarıyla sona eriyor. Özellikle son dönemde yükseköğretim öğrencilerini bünyelerine katmayı amaçlayan FETÖ, PKK ve sair terör örgütlerinin, öğrencilerin barınma hususundaki ihtiyaçlarını kullanarak harekete geçebileceklerine ve ‘öğrenci evi’ adı altında gençlerimizi kendi çevrelerine toplamaya çalışabileceklerine yönelik duyumlar gelmektedir. Özellikle eğitim öğretime yeni başlayacak öğrencilerimize barınma konusunda yardımcı olmanızı, onlara rehberlik etmenizi, gerekli uyarı ve tavsiyelerde bulunmanızı, mümkünse üniversiteniz bünyesinde kuracağınız ‘destek birimleri’ aracılığıyla öğrencilerimizin ihtiyaçlarına cevap vermenizi fevkalade önemli bir husus olarak görüyoruz. Bu konuda şehrinizdeki ilgili kurumlarla sürekli bir iletişim ve işbirliği içerisinde olmanızı sizlerden hassaten rica ediyorum.”
Benim de sosyal medyadan paylaştığım Özvar’ın bu uyarılarının ardından rektörler konuyla ilgili yürütülen çalışmaları YÖK’e bildirmiş.
ÖĞRENCİYE BİLGİLENDİRME VE UYARI
Buna göre üniversiteler öğrencilere hem barınma hem de diğer konularda destek amacıyla birimler oluşturup ekipler kurdu. Sosyal medya hesaplarından, internet sitelerinden ve diğer iletişim araçları yoluyla, sağladıkları barınma ve diğer imkânlarına ilişkin bilgi aktaran üniversiteler kampüslerde, otogarlarda, havaalanlarında oluşturulan birimlerde üniversitedeki ve ildeki barınma imkânları hakkında bilgilendirmeler yaptı. Öğrencilere terör örgütleri ve güvenlik önlemleri konularında uyarılarda bulundu. Üniversiteler bu konularda valilik ve emniyet birimleriyle işbirliği halinde çalıştıklarını bildirdi.
ÜNİVERSİTELER HAREKETE GEÇTİYÖK Başkanı Erol Özvar’ın rektörlere gönderdiği mesajın ardından üniversiteler barınmayla ilgili ek tedbirler aldı. Bu çerçevede:
* Ondokuz Mayıs Üniversitesi, öğrencileri otogarda karşılayıp kayıt merkezine taşıma, kentle ilgili bilgi sunma, geçici barınma imkânı sağlayacak ekip oluşturdu.
Erdoğan’ın neden kazandığı üzerinde dursalar gerçeği görecekler belki ama o noktadan çok uzaktalar.
Meral Akşener, seçim kaybını “Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmasına” bağlıyor. Kemal Kılıçdaroğlu ise her hafta bir başka sorumlu buluyor. Önce parayla tutukları anket firmalarını suçladı. Sonra, ayda 500 TL dağıtılan parayı harcayacak yeri olmayan ve ekonomik krizden etkilenmediğini iddia ettiği kırsal kesimi suçladı. Ardından, “Büyük bir kısmı sadece TRT izliyor” diyerek köylüleri suçladı.
Sonra, FETÖ’cü adayların yer aldığı milletvekili listelerine tepki gösteren; Erdoğan’dan uzaklaşan “kararsız muhafazakârları” olumsuz etkileyen “Ulusalcı” olduğunu söylediği kesimleri sorumlu tuttu.
6’lı Masa ortakları, gazeteci ve televizyoncuları eliyle seçimi kazanacağına inandırılan seçmenlerin üç aydır yaşadığı umutsuzluk, öfke ve çöküşü de görmezden gelen Kılıçdaroğlu, “Umutsuzluk tablosu değişecek. Aslında vatandaş şoku biraz atlatmış durumda” dedi.
Kendisini destekleyenleri çileden çıkaran bu açıklamaların ardından Kılıçdaroğlu seçimi kaybetmesinin sebebi olarak gördüğü Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy veren seçmenleri şöyle suçladı: “Kitleler, Erdoğan’a oy veriyorsa o kitlenin sorgulanması gerek.”
ERDOĞAN NEDEN KAZANDI?
Kemal Kılıçdaroğlu ile 6’lı Masa ortakları, seçmenleri yönlendiren televizyoncu ve gazetecileri bir türlü doğru soruyu sormuyorlar. Doğru soru şu: “20 yıllık iktidarına, yapılan politik hata ve yanlışlıkları, pandemi sonrası artan fiyatlara, yükselen döviz kuru ve enflasyona, tarihin en büyük depreminin yarattığı sorunlara rağmen Erdoğan neden seçimi kazanıyor?”
Bunun birinci sebebi Erdoğan’ın 20 yıllık iktidarı boyunca adeta kemikleşmiş, liderliğinden ve icraatlarından memnun seçmenlerin varlığı. Ama 14 Mayıs’a giderken özellikle mevcut ekonomik ve sosyal koşullar nedeniyle bu seçmenlerin sayısı seçimi kazanmasına yetmiyordu. Erdoğan’ın 28 Mayıs’ta seçimi kazanmasının belirleyici nedeni muhalefetin PKK/HDP ile işbirliği, FETÖ’cüleri devlete sokacağı endişesi, ABD ve AB politikalarına esir edileceğine dair seçmenlerde yarattığı “ülkenin bekası” korkusu oldu. Yani seçmen “ülke bekası” endişesi nedeniyle Erdoğan’a yöneldi.
Çünkü, FETÖ ile mücadele Fidan için ayrı bir önem taşıyor, MİT’in başına geldiği günden bu yana FETÖ’nün doğrudan ve dolaylı saldırılarının hedefi de oldu. Göreve gelir gelmez İsrail Başbakanı Ehud Barak ve MOSSAD tarafından hedef alınan Hakan Fidan, önce medya üzerinden Fetullahçı Terör Örgütü’nün saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. FETÖ bu süreçte kendisi yerine muhalif görünen gazetecileri kullandı. 2012’de ise FETÖ tarafından doğrudan hedef alındı.
İSRAİL-MOSSAD-FETÖ
MİT’deki yardımcıları ile birlikte 7 Şubat 2012’de FETÖ kumpasıyla tutuklanmaya çalışıldı. 2013 yılında 52 kişinin hayatını kaybettiği Reyhanlı saldırısı üzerinden MİT’e saldıran FETÖ, 17/25 Aralık 2013 operasyonlarından sonra 1 Ocak 2014’te Hatay Kırıkhan’da, 19 Ocak 2014’te Adana Ceyhan’da durdurulan MİT Tırları operasyonlarıyla Hakan Fidan ve MİT’i hedef aldı. Selam Tevhit kumpasıyla telefonları dinlenen Hakan Fidan ve başında olduğu MİT, FETÖ’nün aleti olan gazeteciler tarafından yıpratılmaya çalışıldı.
FETÖ MAHREMİ ÇÖZDÜ
Bu süreçte FETÖ’nün kripto haberleşme sistemi olan Bylock’u deşifre eden MİT, istihbarı olarak mücadeleye başladığı FETÖ’ye operasyonel anlamda ilk darbeyi vuran kurum oldu.
Darbe girişimi öncesi mahrem yapıyı ve örgüt yönetimini deşifre eden MİT’in Başkanı Hakan Fidan, 15 Temmuz gecesi ilk hedef alınan isim oldu. Darbeci FETÖ mensuplarının helikopterle MİT Karargâhı’nı basarak kaçırma girişimi teşkilat mensuplarının silahlı direnişiyle püskürtüldü. Hakan Fidan ve ekibi yurtiçinde FETÖ’nün yapılanmasını çökertirken, özel operasyonlarla yurtdışından da 140’a yakın FETÖ mensubunu Türkiye’ye getirdi. Dolayısıyla FETÖ’nün en çok ve en şiddetli saldırılarıyla karşılaşan Hakan Fidan’ın, Dışişleri Bakanı olarak örgüt ile ilgili mücadelesinin ne olacağını merak ediyordum. Nihayet cevabına ulaştım.
‘GÜVENLİK’E YENİ MİSYON
15 Temmuz darbe girişiminden 20 gün sonra 4 Ağustos 2016 günü Cizre Savcılığı’na “Yağmur” kod adıyla gizli tanık olarak ifade veren birisinin hiçbir delile dayanmayan çelişkili ifadesine dayanılarak Akşener hakkında “FETÖ Silahlı Terör Örgütü Üyesi” olmaktan garip bir soruşturma açılmış. “Yağmur” isimli gizli tanık şunları söylemiş:
“... Örgütün son dönemdeki stratejilerinden biri siyasi partilerden birine sızmak ya da mümkünse yeni bir siyasi parti kurmaktır. Bildiğim kadarıyla buna yönelik olarak Meral Akşener isimli kişi kullanılmaktadır. Meral Akşener’in çeşitli yerlerde cemaat toplantılarına katıldığını ve cemaatin talimatları doğrultusunda çalıştığını biliyorum. Bana bu bilgileri de halen görüştüğüm örgüt mensubu kişiler getirmektedir. Hâlâ örgüte yakın olduğumu düşünerek bu bilgileri vermektedirler. Örgütün normalde belirli aralıklarla ve periyotlarla toplantı yaptığını bilirim. Ancak son bir yıldır bu periyotlara uymadan, sürekli olarak ve yoğun şekilde toplantı yaptığını, organize olduklarını biliyorum. Bu toplantıların amacı Meral Akşener’in MHP’nin başına geçirilmesi, savcı ve hâkimlerin kendilerine verilen bu husustaki talimatları yerine getirmesiydi... Örgütün ilk baştaki hedefi az önce de belirttiğim gibi siyasal alanda yer edinip kendilerine yakın bir kişiyi başbakan olarak seçtirmekti. Bu somut olayda Meral Akşener’di ancak Meral Akşener’in kongre sonrası genel başkanlığı oluşmayınca örgüt artık daha farklı bir strateji izlemeye devam ederek daha sert bir hareket tarzı benimsedi ve sonunda 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı...”
‘SOMUT ÖRNEK VEREMEM’
İfadesinde, FETÖ ile PKK ve IŞİD bağlantısından bahseden “Yağmur”, somut olay bilmediğini ve somut örnek veremeyeceğini söylemiş.
Şunu baştan söylemek gerekir, herkesle ilgili soruşturma açılabilir, garip olan siyasi polemiklere de konu olan ve hiçbir delile dayanmayan böyle bir soruşturma dosyasının yedi yıl açık kalması...
Ayrıca “Yağmur” kod adlı gizli tanığın anlattıkları FETÖ’nün faaliyetleriyle uyumlu değil. FETÖ’nün siyasetle, siyasetçilerle ilişkisi, örgüt evlerinde parti liderlerinin toplantılara katılması ve talimatlar verilmesi şeklinde gerçekleşmiyor.
Yani iddia edildiği gibi kulağa hoş gelebilir, siyasi rakibini yıpratmak için kullanılabilir ama gerçekte FETÖ’nun siyasi ayağı yoktur.
Emniyet, TSK, eğitim, yargı, medya yapılanması vardır ama örgüt evlerinde yetişmiş siyasi ayağı yoktur. Evet siyasi ayağı yoktur ama destek olup kullandığı siyasetçi vardır. FETÖ elebaşı
Akşener, 20 yıllık iktidarın yıpranmışlığı, yaptığı birçok hatasına, ekonomik sorunlara, yüksek enflasyon, sığınmacı sorunu ve son olarak 11 ili vuran depremin etkilerine rağmen seçimi neden kaybettiklerini hâlâ anlamamış görünüyor.
SORUN ADAY DEĞİL POLİTİKA
Temel sorunun aday değil PKK’nın siyasi kolu HDP ile işbirliği, “KHK’lıları iade edeceğiz” diye ifade edilen Fetullahçı Terör Örgütü’nü yeniden devlete sokacaklarına ilişkin toplumda yarattığı endişe ve kaygı olduğunu görmüyor.
Oysa, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD ve Avrupa ülkelerine dönük söylemleri, PKK’nın siyasi kolu HDP ile işbirliği, FETÖ’cülere vaatleri üzerine kurduğu siyaset seçimlerin kaybedilmesinde ana faktördü. Seçimi kazanmakta anahtar olarak değerlendirilen Millet İttifakı’nın gayri resmi ortağı PKK/HDP ile işbirliği ve açıklamalarının seçimlerde nasıl bir tepki yarattığını gördüğünde ise çok geçti.
GARABET SİSTEM
Akşener, kendisi dahil yedi cumhurbaşkanı yardımcılığı gibi bir garabet sistemin halk üzerindeki etkisini görmezden geldi. Akşener, bütün süreçte kendisinin de dahil olduğu hataları görmek yerine, “‘Yüzde 60 ile kazanırız’ diyenler susmadı. Bilimsel verileri masaya koyan ben sustum” diyerek CHP’lileri anketlere inanmakla suçladı. Oysa, kendi adayı İmamoğlu ile Yavaş’ın kazanabileceği iddiasını da “Yaptığımız tüm kamuoyu araştırmalarında, ki buna Türkiye’nin en köklü, en itibarlı araştırma şirketleri dahildir, bu iki arkadaşımızın rahatlıkla cumhurbaşkanı seçileceğini gördük” diyerek başka anketlere dayandırdı. Konuşmasının en önemli kısmı ise özür dilediği anlardı. Dinlerken, “Küfür etse daha iyiydi” dedim. Çünkü Akşener, gerçekte özür dilemedi.
KİBİRLİ ÖZÜR TERAPİSİ
Söylediği ve yaptığı her şeyi doğru zannedenlere has bir tutumla; masa ortaklarına bunları kabul ettiremediği için “kibir dolu bir özür dileme seansı” ile dinleyenlere terapi yaptı. İşte sözleri: “
Akşener, 6 Mart günü masaya dönmek için Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş’ın “cumhurbaşkanı yardımcısı olarak ilan edilmesi” önerisini getirmişti.
En azından tüm Türkiye önerinin Meral Akşener’den geldiğini zannediyordu. Meğer bu öneri Akşener’den değilmiş, CHP’li Erdoğan Toprak’a aitmiş. İYİ Parti’den istifa eden Aytun Çıray önceki gün bu konunun detaylarını Twitter hesabından yazmasa siyasi tarihe böyle geçecekti.
AYTUN ÇIRAY’IN TANIKLIĞI
Aytun Çıray, Twitter hesabından 3 Mart ile 6 Mart arasında yaşanan ve bizzat içinde bulunduğu Akşener’in masaya nasıl oturtulduğunu tarih tarih şöyle anlattı:
“3 Mart 2023 tarihinde Akşener, hepimize büyük sürpriz olan ‘Altılı Masa’dan kalkarken konuşmasını şöyle tamamlamıştı: ‘Dün nihayet ortak cumhurbaşkanı adayının kim olacağını tartıştık. 5 siyasi parti tek bir ismi dile getirerek Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ‘evet’ dedi. Biz iki ismi beyan ettik, Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu’ydu...’
BAŞKANLARIN ‘ADAY DEĞİLİM’ AÇIKLAMASI
Ama aynı gün Ekrem İmamoğlu da bir açıklama yapmış ve ‘İmamoğlu’nun adaylığı diye bir mesele yok ki... Her CHP’linin adayı genel başkanıdır. Benim de adayım Genel Başkan’dır’ demişti. Yani İmamoğlu, Akşener’in “kazanacak aday”ına aday olmadığını, Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini açıklayarak Akşener’i tekzip ediyordu.
Mansur Yavaş
Cumhur İttifakı adayı Recep Tayyip Erdoğan yüzde 52.8 oy oranıyla ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilirken, yüzde 48.2 oy alan Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, “Kaybettik ama yenilmedik” diyerek siyasi tarihe geçti.
Yüzde 48 oy almayı çok önemseyen ve başarı olarak gören ancak Erdoğan’ın aldığı yüzde 52.8 oyu zafer olarak görmeyen Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri tartışıldı, eleştirildi. Ancak üç ayı geride bırakan gelişmelere ve tartışmalara baktığımızda haklı çıktığını görüyorsunuz.
1- KILIÇDAROĞLU KOLTUĞUNU KORUYOR
Seçimde yüzde 48.2 oy alan, herkesin istifasını istediği hatta bunun için her türlü girişimin yapıldığı Kemal Kılıçdaroğlu halen Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak koltuğunu koruyor. Kurultaya doğru giderken, onu koltuğundan edecek bir güç ve bir rakip yok. Şu anda 11 büyük şehirde ve 200 dolayındaki belediye yönetimlerinde CHP Genel Başkanı olarak söz sahibi. 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlerde, belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini de o belirleyecek. Tekrar edeyim; Kurultayda da yeniden genel başkan seçilmesi bekleniyor. Yani evet, seçimi kazandı ama kaybetmedi, hem de hiçbir şey...
2- İMAMOĞLU YİNE İBB ADAYI
28 Mayıs günü yapılan cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminin ertesi günü, “değişim” diye ortaya çıkan ve CHP genel başkanı olmak için her şeyi yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun durumuna bakalım. 2019’da, seçildiği günden bu yana kendisini İBB Başkanı’ndan çok potansiyel cumhurbaşkanı olarak gören İmamoğlu, İP Genel Başkanı Meral Akşener’in her türlü girişimine karşı aday olma cesaretini gösteremedi. Seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’nun yanında olan, reklamlarında oynayan, seçim akşamı onu “13’üncü Cumhurbaşkanı” olarak ilan eden, dört kez “kazandık” yalanını söyleyen İmamoğlu, seçimin kaybedilmesinin ertesi günü kendini ortaya attı.
Tek amacı Kılıçdaroğlu’nun koltuğuna geçmek olan ve bunun için CHP içinden Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerle işbirliği yapan İmamoğlu’nun son kararı, 2024’te yeniden İBB Başkan adaylığı oldu. Yani, kendisi kaybedilen seçim sürecinin bir parçası olan İmamoğlu için de değişen bir şey yok. Evet, 28 Mayıs’ta onun cumhurbaşkanı yardımcısı olma planı suya düştü ama kaybettiği hiçbir şey yok.
3- ÖZGÜR ÖZEL KAZANÇ PEŞİNDE
Fikir ayrılığı zamanla tartışmaya, tartışma kavgaya, kavga ise bölünmeye doğru ilerliyor.
ÖRGÜT ÇÖKERTİLDİ
Yurtiçinde ise yapılan operasyonlarla devlet içindeki 100 binden fazla örgüt üyesinin açığa çıkarılması, özellikle 6 bin mahrem imamın yakalanarak örgütün en gizli bölümünün deşifre edilmesi, TSK’dan ihraç edilen 24 bin FETÖ mensubunun yüzde 40’ının itirafçı olması, ‘etkin pişmanlık’tan yararlananların itiraflarıyla örgütte çöküşe, tabanında da kırılmalara neden oldu.
Zamanla, örgüt desteğiyle yurtdışına firar edenlerle kaçamayanlar arasında tartışma çıktı. FETÖ elebaşı kaçanlar için “Hicret ettiler”, yakalanıp tutuklananlar içinse “Hz. Yusuf Medresesi’ndeler” diyerek tabanı uyuttu.
LİDERLİK SAVAŞI
Buna, yurtdışında toplanan paraların yurtiçinde üyelere dağıtılmasındaki tartışmalar ile toplanan himmet paralarının bazı yöneticilerin zimmetine geçirilmesi, örgüt yöneticilerinin örgüt üyesi kadınlarla ilişkileri, eşleri hapiste olan kadınlara yönelik istismar tartışmaları tam bir kavga çıkardı.
“Kol kırılır yen içinde kalır” sözü gibi her kötülüğün üstünü örten FETÖ’cüler, elebaşı Gülen’in ciddi sağlık sorunları yaşamasıyla liderlik yarışına girişerek “bölünme” noktasına geldiler.