Muammer Elveren

Katliamın ayak sesleri

10 Mart 2014
Yıl, 1991 Eylül 25…Sovyetler Birliği’ni oluşturan 15 Cumhuriyet’te bağımsızlık hareketlerinin olduğu yıllar. Azeri-Ermeni çatışmasının sürdüğü Dağlık Karabağ’da ilan edilmemiş bir İç savaş var. Gün geçmiyor ki ölü ve yaralı olmasın... Ermeni militanlar, Azeri köylerine otomatik silahlarla, roketatar ve bombalarla saldırıyor... Sovyet Kızıl Ordu askerleri ise olaylar karsısında aciz ve seyirci kalıyordu. Dağlık Karabağ'daki Ermeni ablukası dünyadan saklanan bir iç savaş gibiydi. Namluların çevrildiği Azeri köyleri, yakılan, yıkılan evler, bombalanan, kurşunlanan Azeriler. Havada uçuşan roketler, mermiler, Otomatik tüfekler, kurdukları barikatlarda kımıldayamayan Sovyet tankları ve kızıl Ordu birlikleri, Esirler, Yaralılar, Ölüler, kaçırılıp rehin tutulan Azeri Türkleri ve dünyanın duyamadığı imdat çığlıkları...

MUAMMER ELVEREN - DAĞLIK KARABAĞ'DA KATLİAMIN AYAK SESLERİ (FOTO GALERİ)

YOLLAR SON DERECE TEHLİKELİ
Hürriyet Gazetesi'nin Moskova Temsilcisi olarak Kremlin Sarayı'nda halk temsilcileri toplantıları sırasında Dağlık Karabağ’ın Azeri lideri Vakıf Caferov’la dost olmuştum. Ona her ‘Dağlık Karabağ’a gelmek istiyorum’ dediğimde ‘Yollar son derece tehlikeli. Ermeni çetecilerin saldırıları nedeniyle bölge Sovyet Kızıl Ordu Birliklerinin kontrolü altında sorun çıkarabilirler, gelmen hemen hemen imkânsız’ diyordu. Azerbaycan Halk Cephesi Bakü’de bağımsızlık hareketleri için kolları sıvamış Ebulfez Elçibey liderliğinde Azadlık Meydanı’nda gösteriler yapmaya başlamıştı. Olayları izlemek için Moskova’dan Bakü’ye gittiğimde Karabağ’a gitmenin yollarını aramaya başladım. Kara yolu son derece tehlikeli olduğu için Helikopterle gitmek az da olsa güvenli yollardan biriydi, zira Ermeni çeteciler Dağlık Karabağ üzerinde uçan helikopterlere de ateş açıyorlardı. Sonunda Basın bürosunda görevli Azeri bir arkadaşım vasıtasıyla Kızıl Ordu’nun bir Helikopterini ayarlayıp Karabağ’ın Azeri kontörlündeki dağın tepesindeki kenti Şuşa’ya gittim. Helikopterden iner inmez biraz yürüdükten sonra bir ağaç altında yemek yiyen Azeriler vasıtasıyla Caferov’a haber gönderirken onların bölgedeki durumla ilgili görüşlerini aldım. Yarım saat sonra simsiyah bir Çayka otomobil yaklaştı içinden Vakıf indi…kucaklaştık…şaşırmıştı ‘Nasıl gelebildin, sen delirmişsin’ diyebildi. Hükümet konağında ağırladı, bölgedeki durumu uzun uzun konuştuk. Dostum Vakıf Caferov maalesef ben döndükten bir ay kadar sonra Kasım 1991 de Ermeni çetecilerin ateş açıp düşürdüğü içinde Azeri ve Rus yetkililerin olduğu bir helikopterde yaşamını yitirdi.

KARABAĞ ADETA SAVAŞ ALANI GİBİYDİDağlık Karabağ adeta bir savaş alanı gibi. Her şehrin ve köyün giriş çıkışını Sovyet askerleri tutmuş durumda. Şehirlere ve köylere giriş çıkışlar ancak ya otomatik silahlı bir Sovyet asker ve aracıyla, ya Sovyet Gizli Servisi KGB veya milis kuvvetlerinden silahlı birisiyle gerçekleşebiliyor. Bölge tam bir abluka altında. Köylüler topladıkları mahsulü sadece Azeri ise Azeri köylerinin bulunduğu yollardan, Ermeni ise Ermeni yerleşim bölgelerinden geçirerek pazara ulaştırabiliyor. Dağlık Karabağ'daki en büyük Azeri şehri Şuşa. Bu kentin yakınında çok küçük bir Ermeni köyü var. Bu bölgenin öteki önemli kentleri arasında, başkent Stepanakert başta geliyor. Buraya eskiden Han kenti deniliyordu. Öteki kentler ise Martuni, Askeran, Mardakert ve Hadrut. Saydığımız bu kentlerde Ermeniler çoğunlukta. Aslında Dağlık Karabağ'da eskiden Azeriler egemendi. Ancak gerek Stalin döneminde, gerek daha sonraki dönemlerde izlenen sinsi politikalarla Ermeniler kentlerde çoğunluğu ele geçirdiler. Gene de bu Ermeni kentlerinin çevresinde kırsal bölgelerde çok sayıda Azeri köyleri var. Bu köyler devamlı ateş hattındalar Her an Ermeni çetelerinin, saldırısıyla karşı karşıya kalıyorlar. Ermeni çetelerin saldırıları nedeniyle Sovyet ordusundan her bölgeye ayrı bir birlik gönderilmiş. Her biri yaklaşık üç yüz askerle donatılan bu birlikler, bulundukları bölgenin şehir ve köylerinden sorumlu. En küçük yerleşim bölgesinin girişine bile barikatlar kuran Sovyet ordusuna ait bu askerler. Azeri Türkleri ile Ermeniler arasında bir tampon" oluşturuyorlar. Fotoğraf, Dağlık Karabağ'ın başkenti Stepanakert’in eski adıyla "Han" Kenti'nin girişindeki Kızıl Ordu barikatlarını görüntülüyor.

85 YAŞINDAKİ ZEYNEP ANAYI EVİYLE YAKTILAR
Dağlık Karabağ'ın geçit vermez, Küçük Kafkaslar denilen en ücra köşelerindeki köylere gittim. Ermeni çetelerinin saldırdığı etrafı dağlarla çevrili Azeri köyü İmaret Kervent'e, panzerle tam 7 saat 40 dakikada ulaşabildim. Azeri Türkleri ağlıyordu. Azeri Türkleri yardım istiyordu. Evlerin hemen hepsi yakılmış, yıkılmış insanlar çaresizlik içinde bekleşiyordu. Orada dünyanın sağır olduğu çığlığı duydum, kör olduğu dehşeti gördüm. Kafkasya'nın kanayan bu bölgesinden dünya habersizdi. Ermeni çetecileri, köydeki beş evi Bomba ve Roket atar ateşine tutmuş, evlerin birinden dışarı çıkamayan 85 yaşındaki Zeynep Aliyeva, evdeki eşyalarla birlikle kömür olmuştu. Sovyet askerleri, saatlerce süren saldırıya karışmamış, sadece havaya uyarı ateşinde bulunmuştu. Roketatarlarla yerle bir olmuş bir evin önündeki Azeri kadın, evinin önünde ağlıyor, Hiçbir şeyim kalmadı, ben onlara ne yaptım... mahvoldum… mahvoldum" diye haykırıyor ve bana dönerek ağlarken şöyle konuşuyordu:

Yazının Devamını Oku

İsviçre’den sonra Fransa mı?

26 Şubat 2014
Avrupa’da her geçen gün yabancılara karşı artan tepki yasal yasaklamalara zemin hazırlıyor. İsviçre’den sonra Fransa’da da yabancı girişinin kısıtlanması için kitlesel sokağa inme çağrısı yapıldı.

İsviçre'de referandumla kabul edilen yabancılara kota getirilmesini öngören yasadan ilham alan Fransa ‘Cumhuriyetçi Direniş- Résistance Républicaine’ ve ‘Laik Tepki-Riposte Laïque’ hareketi ülkeye gelecek yabancılara sınırlama getirecek bir referandum için 9 Mart’ta kitlesel olarak sokağa inme çağrısı yaptı.

GÖÇE VE İSLAMLAŞTIRMAYA HAYIR
Gösteri için hazırlanan afişlerde ‘Göçmenler için referandum’ çağrısı yapılırken ‘ Büyük göçe hayır, islamlaştırmaya hayır’ denilerek ‘9 Martta herkes Paris’e, saat 14.00 Denfert Rochereau Meydanı'nda’ ifadeleri kullanılıyor.

Fransa’ya gelecek yabancılara kota uygulaması için yapılacak bir gösterinin afişine ‘İslamlaştırmaya hayır’ yazılması aslında İslam karşıtlığının ne kadar çoğaldığının bir işareti oluyor. Gösteri için hazırlanan bildirilerde bunun nedenleri anlatılırken özetle şu görüşlere yer veriliyor:

Yazının Devamını Oku

Fransız demiryolu şirketine ‘Soykırıma iştirak’ suçlaması

17 Şubat 2014
Fransa’nın en büyük kamu şirketlerinden kısa adı SNCF olan, devlet demir yolları ‘ Societe Nationale des Chemins de fer Français’, Nazi soykırımına iştirak ettiği gerekçesiyle Amerika’da girdiği 6 Milyar dolarlık ihaleyi kaybetme tehdidi ile karşı karşıya kaldı.

YÜK VAGONLARIYLA NAZİ ÖLÜM KAMPLARINA
ABD Maryland Eyaleti Senatosu’na verilen bir kanun teklifinde Nazi Almanya’sı döneminde, Yahudilerin Fransa’dan SNCF’in trenleriyle yük vagonlarına bindirilerek ölüm kamplarına götürüldüğü için bu şirketin tazminat ödemesi istendi. Kanun teklifinde “Fransa’nın Ulusal Demiryolu şirketi SNCF, bunu yapmakla Soykırım suçuna iştirak etmiştir. Bu nedenle Soykırım mağdurlarına, aileleri ya da varislerine tazminat ödeyinceye kadar, aldığı ve almak için başvurduğu ihalelerin durdurularak, devlet ihalelerine girmesinin kısıtlanması gerekmektedir’ denildi. SNCF’in Amerika ayağı ‘Keolis America’ Maryland Eyaletinde açılan 25 kilometrelik demiryolu ihalesine katılmıştı.

HOLOKOST KURBANLARINA HAKARET
Kanun teklifini imzalayan Senatörlerden Joan Carter Conway ‘SNCF’in bu soykırımda sorumluluğu olmadığı konusunda ısrarlı olması Holokost kurbanlarına hakarettir’ diyerek Auschwitz kampındayken soykırımdan kurtulan Leo Bretholz adına açtığı kampanyayı şimdiye kadar 50 binden fazla kişinin imzaladığını söyledi. SNCF’in Amerika temsilciliği ise Senatoya verilen kanun teklifinin ihaleye katılan diğer şirketlerle aralarında haksız rekabete yol açtığını ileri sürdü.



NAZİ İMHA MAKİNALARININ DİŞLİSİ OLDUK

Yazının Devamını Oku

Guantanamo kapatılacak mı?

11 Şubat 2014
GUANTANAMOL’ERREUR D’OBAMA <br><br>Guantanamo-Obama’nın hatası.

Bu, Belçika’da ‘Editions La boite de Pandore’ yayınevinin yayınladığı araştırma kitabının adı. Senatör Anne Marie Lizin ile Amerikalı David Wright’ın birlikte hazırladıkları kitap.

Belçikalı siyasetçi Lizin ‘Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’ tarafından Guantanamo cezaevi hakkında rapor yazmakla görevlendirildi. Raporunu Guantanamo cezaevinin de aralarında bulunduğu ABD dışındaki hapishaneleri yöneten ‘Washington Cezaevleri Ofisi’nde görevli devlet yetkilisi David Wright ile birlikte hazırladı.

Kitap bu rapordaki gerçek belge ve tanıklıklara dayanarak yazıldı. Obama’nın ikinci kez seçildiği halde ilk seçim kampanyasında söylediği ‘Guantanamo’yu kapatma’ sözünü yerine getirmediğinin vurgulandığı kitapta, bunun ABD’ye büyük sıkıntılar yaşatacağı vurgulanıyor.

Kitapta, insan hakları ihlalleri, işkence ve kötü muamelenin olduğu bu cezaevini açık tutmanın altında neler yattığının bilmediği belirtiliyor. Yayınlanan çeşitli raporlarda olduğu gibi Guantanamo gerçeğini su yüzüne çıkaran raporlara dayanan bu kitapta, cezaevindeki ihlallere gardiyanların bile dayanamadığı belirtilirken neden seslerini kimseye duyuramadıkları sorularak şu görüşlere yer veriliyor:

“Bu cezaevi görevlileri, işkencenin son bulması için Bush yönetimine karşı büyük mücadeleler verdi ama kimse onları dinlemedi. Obama da onları dinlemiyor zira başından beri açıklamalarında bu cezaevini kapatmanın imkânsızlığını anlatıyor. Oysa belgelerle desteklenen tanıklıklar, danışmanlarının da bu konudaki yanlış anlamalarını ortaya koyuyor ki bunlar ABD için dramatik sonuçlar doğurabilir.

Guantanamo’da tutuklular arasında Taliban’ın da olduğuna dikkat çekilen kitapta “ABD askerleri Afganistan’dan 2014 sonuna kadar çekilecek. Peki ‘Kim ABD başkanı Obama’nın Küba’daki Guantanamo Cezaevini kapatacağı sözünü verdiğini unutabilir? Kim Guantanamo’yu görmezden gelebilir?’ soruları soruluyor.

Obama seçim kampanyalarında söz verdiği halde Guantanamo cezaevini kapatamadı? ABD Başkanı olarak ikinci kez seçilmesine rağmen Guantanamo’yu hala açık tutmasının gizli nedenleri nelerdir? Neden bu süper güç, kendini yönetmek için ‘ürettiği’ muhafazakâr bir lider, ülkesinin şimdi Suriye’de düştüğü durum gibi tam da Amerikan düşmanlığını körükleyen hem teknik hem de medyatik olan bir dosyayı kapatmak için tereddüt etsin?

Yazının Devamını Oku

Hollande’dan görkemli Türkiye çıkarması

4 Şubat 2014
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, François Mitterrand’dan tam 22 yıl sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetiyle bugün (27.01.2014) Türkiye’ye ilk resmi devlet ziyaretine başladı. Hollande beraberinde yedi bakan, Senato ve Ulusal Meclis Fransa-Türk Dostluk grubu başkanları, Fransız Uluslararası İş Geliştirme Ajansı Başkanı, Fransa İşverenler Derneği Başkanı ile Fransa’yı Fransa yapan 39 Sanayi ve Endüstri şirketinin başkanını getirdi.

EN ÖNEMLİ YEDİ BAKANHollande Türkiye’ye, Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Dış Ticaret Bakanı Nicole Bricq, Endüstri ve Verimliliği Arttırma Bakanı Arnaud Montebourg, Ekoloji, Sürdürülebilir Kalkınma ve Enerji Bakanı Philippe Martin, Savunma Bakanı Jean-Yves Le Drian, Yüksek Öğretim ve Araştırma Bakanı Geneviève Fioraso ile Tarım, Gıda ve Ormancılık Bakanı Stéphane Le Foll ile birlikte geldi.

Elysee Sarayı’nın ‘Türk-Fransız ilişkileri tarihinde çok önemli bir dönüm noktası’ olacağını açıkladığı ziyaretin Fransa’nın yaklaşık 20 aydır Uluslararası alanda önemli bir partneri olan Türkiye ile üstlenmiş olduğu yapıcı diyalogu devam ettirme sürecinde gerçekleşmesinin çok önemli olduğuna dikkat çekildi. Hollande bu ziyaretinde Türkiye’den Shengen bölgesine yasadışı girmek isteyen göçmenlerle terörist ve cihatçıların engellenmesi için iki ülkenin güvenlik alanında işbirliğini güçlendirmesini konularını da görüşecek.

HER ALANDA İŞBİRLİĞİTürkiye ile ekonomik, stratejik ve politik işbirliği çerçevesinde gerçekleştirilen bu seyahatte Hollande, Fransa’nın en büyük Sanayi, Endüstri, Savunma, Güvenlik, Finans, Enerji, Yenilenebilir enerji, Hassas kimya, Fotovoltaik ve Güneş paneli, Gaz, Havacılık, Denizcilik, Uydu, Füze Sanayii, Yol, Otoyol, Tünel ve Köprü yapımı, Otobüs, Metro, Tramvay, Tren, Turizm, Tarım, Bitkisel Protein şirketlerinin patronlarıyla Türkiye’ye adeta bir ekonomik çıkartma yaptı. Fransa’nın Türkiye ile halen yürürlükte olan, 35 i TAİ işbirliği ile gerçekleşecek 117 Airbus, Sağlık hizmetlerinde kullanılacak Eurocopter helikopterleri, Egis grubuyla Gebze-İzmir otoyolu işletme ve bakımı, Alstom grubuyla Hidrolik Ekipman temini, Sanofi Pasteur ile Sağlık Bakanlığına 6 milyon doz aşı, Arianeespace ile de bir Gözlem uydusu fırlatılması konusunda büyük kontratları var.

HOLLANDE KİMLERLE BULUŞACAKFransa Cumhurbaşkanı Hollande 27 Ocak 2014’te, Saat 13.40 ta Anıtkabiri’i ziyaret edecek. 14.45 te Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Çankaya köşkünde bir araya gelecek. 16.15 te sözleşmelerin imzalanmasına seremonisine katılacak. 16.30 da Cumhurbaşkanı Gül ile ortak basın toplantısı düzenlenecek. Saat 17.15 te Başbakan Tayyip Erdoğan, 19.00 da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile bir araya geldikten sonra Çankaya köşkünde Cumhurbaşkanı Gül’ün onuruna vereceği yemek davetine katılacak. Hollande’ın Salı günü programı ise şöyle: Sabah 08.15 te TÜSİAD’ta kahvaltı, 09.15 Four Seasons otelinde Şirket yöneticileri ile görüşme. 10.15 Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof.Ethem Tolga ile Üniversitede görüşme. 10.30 Galatasaray Üniversitesi Aydın Doğan salonunda düzenlenecek etkinlikte öğrencilere konuşma. 11.30 Four Seasons otelinde Ekonomik Forum’a katılma. 12.15 Cumhurbaşkanı gül ile oturumu kapatma. 13.15 Tarabya Köşkünde gül ile yemek. 15.00 Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’le görüşme. 16.00 İstanbul’da yaşayan Fransızlara verilecek resepsiyonda konuşma.

HOLLANDE’IN GETİRDİĞİ SANAYİ VE ENDÜSTRİ ŞİERKET BAŞKANLARI
- Fransız Uluslararası İş Geliştirme Ajansı –UBİFRANCE- Jean-Paul BACQUET
- Çiftçiler Sendikası Ulusal Federasyonu- FNSEA- Xavier BEULIN,

Yazının Devamını Oku

Erdoğan ve Sarkozy’nin toplantılarını korumuştu

27 Ocak 2014
Paris’te otomobiliyle Seine Nehri’ne uçarak can veren Türk işadamı Selahattin ilkuçan ile ekibi, Erdoğan ve Sarkozy’nin toplantı salonlarının yanı sıra Bülent Ersoy ve Müslüm Gürses gibi birçok ünlü Türk ve Fransız sanatçının korumalığını yaptı.

İlkuçan ‘GS Euro Protection’ adlı güvenlik şirketiyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Paris ziyaretinde Türk vatandaşlarıyla yaptığı ve 2000’e yakın kişinin katıldığı toplantının koruma ve güvenlik görevini de üstlenmişti.

MUAMMER ELVEREN-SELAHATTİN İLKUÇAN / FOTO GALERİ

Koruma denince akla ilk gelen isimdi

Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sarkozy’nin katıldığı bazı organizasyonların da güvenliğini sağlarken Fransa’nın dünyaca ünlü stadı ‘Stade de France’ta yapılan birçok büyük maçta son derece zorlu koruma görevleri gerçekleştirmişti.

Selahattin İlkuçan, siyasilerden sanatçılara, işyerlerinden alışveriş merkezleri ve fuarlara, statlardan ünlü futbolcu ve tanınmış işadamlarına dek birçok kişi ve işyerini korurken gözünü budaktan sakınmayan elemanlarıyla Fransa’da ‘koruma’ denince akla gelen ilk isimlerden biriydi.

Askerliğini komando olarak yaptı

İlkuçan, askerliğini komando olarak yaptıktan sonra 1989 yılında Antalya’dan Fransa’ya geldi. Bir süre Devlet Demiryolları’nda çalıştıktan sonra tanınmış bir güvenlik şirketinde staj yaparak meslekte uzman 60 güvenlik elamanıyla “GS Euro Protection” şirketini kurdu. Şirkette, kadrolu elemanlar dışında, yaptıkları iş başına ücret alan 100’ün üzerinde güvenlik elemanı çalışırken gelen iş taleplerine göre eleman sayısı iki hatta üç katına çıkarılıyordu.

Yazının Devamını Oku

Kızılordu Bakü'de katliam yaptı

23 Ocak 2014
20 Ocak 1990. Tam 24 yıl önce. Rus ordusunun Azerbaycan’da katliam yaptığı ve tarihe ‘Kara Ocak’ olarak geçen gün artık her yıl Azerbaycan Türklerinin ‘Matem Günü’dür. Bu Türk dünyası için de öyledir. O günlerde ‘Demir Perde’ ülkesi olarak adlandırılan Sovyetler Birliği, Azerbaycan’ın da aralarında olduğu şimdi her biri birer bağımsız devlet olan 15 Cumhuriyet’ten oluşuyordu. Mihail Gorbaçov’un liderliğindeki Sovyetler Birliği çatırdarken Cumhuriyetlerin hemen hemen hepsinde gizli bağımsızlık faaliyetleri başlamıştı.

SOVYET GİZLİ SERVİSİ KGB’YE RAĞMEN BAĞIMSIZLIK

Ebulfez Aliyev (Soyadı sonra halkın isteğiyle "Elçibey" olarak değiştirildi) kurduğu "Azerbaycan Halk Cephesi" ile Sovyet gizli servisi KGB ve Kızıl Ordu'ya rağmen yeraltı faaliyetleri sürdürerek "Bağımsızlık" mücadelesini organize ediyordu. O dönemde bende Moskova temsilcisi olarak Bakü'ye gidip olayları yerinde izliyordum. Moskova, Azerbaycan Halk Cephesi’nin başlattığı bu bağımsızlık hareketini durdurmak amacıyla Bakü'de yaşayan Rusların ve Ermenilerin can güvenliğini bahane ederek Azerbaycan’a askeri müdahalede bulundu.

MUAMMER ELVEREN-EBULFEZ ELÇİBEY VE BAKÜ KATLİAMI / FOTO GALERİ

YAŞLI, GENÇ, KADIN, ÇOCUK DİNLEMEDEN KATLİAM YAPILDI

Kızıl ordu birlikleri, 1990 yılı 19 Ocak'ı 20 Ocak'a bağlayan gece saat 01.00'de Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye girdi ve acımasızca sivil halkın üzerine ateş ederek kanlı bir katliam gerçekleştirdi. Rus Askerleri karadan ve havadan ağır silahlar ve tanklarla yaşlı, genç, kadın, çocuk demeden herkese ateş ederek saldırdı. Saldırıda yüzlerce Azerbaycan Türk'ü şehit edildi. Acımasızca saldıran Rus askerleri önüne gelen herkese kurşun yağdırırken evinin penceresinden bakan, arabasıyla geçen, yaralılara yardıma giden doktor ve ambulans içindekilere dahi ateş ederek katlederken kaçışanlardan bir kısmı Tankların paletleri altında kalarak can verdi.

AZERBAYCAN BAYRAĞI SİYAHA BOYANDI

Hayatlarını kaybedenler Bakü’de Kirov parkına gömüldükten sonra Azerbaycan’ın dört bir yanından gelen ziyaretçiler ellerinde kırmızı karanfillerle mezarlığı adeta bir karanfil tarlasına çevirdiler. Katliamda ölenlerin anısına Azerbaycan bayrağı siyaha boyanarak mezarlığın girişine asıldı. Moskova’nın görevden aldığı Cumhurbaşkanı Vezirov'un yerine görevlendirilen Ayaz Muttalibov Rus güçleriyle ortak hareket ederek sıkıyönetim ilan etti. Bunun üzerine Azerbaycan Halk Cephesi halka 40 günlük grev çağrısı yaptı ve bütün fabrikalarla petrol tesislerinde çalışanlar greve gitme kararı aldı. Ebulfez Elçibey de katliamla ilgili yazılı bir açıklama hazırlayarak BM Genel Sekreterliği ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı-AGİT’e göndererek Azatlık Radyosu vasıtasıyla Azerbaycan halkına duyurdu.

Yazının Devamını Oku

Fransız siyasilerin gizli aşkları

21 Ocak 2014
Fransız siyaset dünyasında metres tutma, gizli aşk yaşama ve eş aldatma nerdeyse bir adet haline geldiği halde bu ilişkiler medya dünyası ile politikacılar arasında yazılı olmayan kurallara göre medyaya yansıtılmıyor.

Basın özgürlüğü bir haktır ama…
Yazılı kurallar ise şöyledir. Basın özgürlüğü bir haktır, fakat gazetecilerin birinci görevleri gazetecilik yapmaksa ikinci görevleri yazılı hukuk ve etik kurallarına uymaktır. Gazetecinin görevi, araştırdığı haberin doğruluğunu kontrol edip gerçekleri söylemek olduğu kadar bu görevini yerine getirirken aldatıcı koşulları kullanmamaktır. Gazeteci haberini yaparken Cumhurbaşkanı, sen, ben, kim olursa olsun özel yaşama ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkını unutmamalıdır.

Tabu olan gizli aşklar
Fransa’da Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, Senatör ya da Milletvekilleri siyasi güçlerini kullanarak arzuladıkları kadınlarla birlikte oldukları halde gizli aşk ve seks yaşamları bir tabu gibi görülür ve medya bunları görmezden gelir. Buna rağmen istihbarat servisleri, siyasi ya da adli güvenlik birimlerinin takibine tesadüfen takılan ya da gerektiğinde kullanılmak üzere arşivlenmek üzere özellikle izlenen bazı siyasetçilerin ilişkileri skandal haber veren magazin dergilerine sızdırılabiliyor.

Cumhurbaşkanların sevgilileri ve metresleri
Evli oldukları halde Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing’ten, François Mitterrand’a, Jacques Chirac’tan Nicolas Sarkozy’e ve son olarak ta François Hollande’a kadar hepsinin sevgilileri ve metresleri oldu.

Fransa’da haftalık yayınlanan l’Express dergisi yazı işleri 1974 te, çalıştığı fotoğraf ajansından yeni Cumhurbaşkanı seçilen Valery Giscard d’Estaing’in Elysee sarayı makam koltuğunda otururken çekilmiş fotoğraflarını ister. Ajans fotoğrafçılardan genç ve güzel bir kızı saraya gönderir. Fotoğraflar çekildikten sonra ajans filmi dergiye ulaştırır. Derginin Yazı işleri Müdürü kapakta kullanmak üzere iyi bir kare bulmak için filmi kontrol ederken Giscard’ın fotoğrafları arasında fotoğrafı çeken genç kızın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuş halde bir fotoğrafını görünce şaşırır. Cumhurbaşkanı Giscard d’Estaing’in oturduğu makam koltuğunda oturan fotoğrafçı kızın fotoğrafını kim çekmişti? Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Giscard buna nasıl müsaade etmişti? Derginin Yazı işleri Müdürü, Genel Yayın yönetmenine fotoğrafları gösterince genç kızla Cumhurbaşkanı arasında bir yakınlaşma olduğuna karar verilir ve olayın yazılmasa bile yakından izlenmesi kararlaştırılır.

Cumhurbaşkanı sevgilisiyle sütçü kamyonetine çarpınca…

Yazının Devamını Oku