Muammer Elveren

Zürih sokaklarında dehşet görüntüleri

3 Aralık 2013
Dünyanın güvenli ve huzurlu ülkelerinden biri olarak kabul edilen İsviçre’nin Zürih kenti sakinleri cadde ve sokaklardaki şok görüntülerle sarsıldılar.

ZÜRİH SOKAKLARINDA ŞOK GÖRÜNTÜLER

Ülkelerinde genellikle güzel görüntüler görmeye alışmış İsviçre halkı bu kez Zürih kentindeki otobüs duraklarında gördüklerine inanamadılar. Çeşitli bölgelerdeki duraklarda 'Elinde makinalı tüfek olan küçücük bir çocuk. Kafasına çuval geçirilmiş bir mahkûm. Yerden yiyecek artıkları toplayan Afrikalı çıplak bir çocuk. Kanlar içinde kalmış çocuğunu taşıyan bir baba. Elinde bıçakla yere çökmüş kadına saldıran biri. Tramvay durağında küçük bir kıza işkence eden bir subay. Elindeki otomatik silahla tren raylarını siper eden asker üniformalı küçücük bir çocuk' duruyordu.

GERÇEKLE AYIRT ETMEK ZOR
Aslında İsviçre halkını şaşırtan Uluslararası Af Örgütü'nün uyguladığı ilginç bir afiş kampanyasıydı. Şaşırmaları doğaldı zira bu kez otobüs durakları camlarına yapıştırılan şeffaf afişleri uzaktan görenler duraktaki gerçek insanlardan ayırt edemedikleri için önce bir şok geçiriyordu. Şok geçirmekte haklıydılar çünkü Uluslararası Af Örgütü bu kez resim sanatında 'trompe-l'oeil' (göz yanılması) olarak bilinen uygulamayı afiş kampanyasına uyarlamıştı. Böylece uzaktan bakınca durakta gerçek gibi algılanan insan görüntülerinin ancak duraklara yaklaştıkça afiş olduğu anlaşılıyordu.

İNSAN HAKKI İHLALLERİ ACI VE ŞİDDET

Yazının Devamını Oku

Ahmet Kaya’nın mezar taşında ne yazıyor?

29 Kasım 2013
Ahmet Kaya’nın ölüm haberini ilk duyanlardanım. Son dönemlerini geçirdiği, onun için bir ‘sürgün yeri’ olan Paris’te kalp krizi geçirdi ve 16 Kasım 2000 günü aramızdan ayrıldı. Ahmet Kaya, hayatını kaybettiğinde henüz 43 yaşındaydı. Bugün düşünüyorum; bence Ahmet Kaya’ya o günlerde ‘Ülkene dön, yargılanmayacaksın’ denseydi, o hala aramızda yaşıyor ve eserleriyle sanatımıza daha birçok değer katıyordu.

MUAMMER ELVEREN - AHMET KAYA'NIN SÜRGÜN HİKAYESİ / FOTO GALERİ

KÜRTÇE ŞARKI SÖYLENENE KADAR
Anlatayım…
Katafalka konduğunda, cenazesinde ve öldükten üç yıl sonra Paris’te yapılan anıt mezarının açılış töreninde Hürriyet gazetesi temsilcisi olarak hazır bulundum.
Cenazesi 18 Kasım 2000 tarihinde Kürt Enstitüsü’nde katafalka konduğunda Enstitü’ye alınan ve aralarında Mehdi Zana’nın da bulunduğu bir grup, Kaya’nın tabutu önünde sırayla saygı duruşunda bulundu ve açılan taziye defterine hislerini yazdı. Sanatçının eşi Gülten Kaya ve kızı Melisa tabutun önünde gözyaşlarını tutamıyordu.
Kaya’nın cenazesi Avrupa’nın çeşitli kentlerinden gelen kalabalık bir kortejle Yılmaz Güney’in de gömüldüğü Paris’teki tarihi Pere Lachaise mezarlığına defnedildi. Gülten Kaya çok duygulu bir konuşma yaptı: “Ahmet Kaya’nın en büyük özlemi Türkiye’ye dönmekti. Bu özlem içerisinde onu uğurladık. Ülkesine, Türkiye’ye küsmüştü. Bunun için burada kalması gerekiyordu, Türkiye’nin radyo-televizyonlarında Kürtçe şarkılar söylenene kadar mezarının burada kalmasını istiyorum”
Şimdi ise, TRT’nin Kürtçe yayın yapan bir kanalı bile var. Yani Gülten Hanım’ın ‘Kürtçe şarkılar söylenene kadar’ diye dile getirdiği isteği gerçekleşmiş oldu. Ancak Gülten Kaya, 20 Kasım 2013 akşamı CNN Türk televizyonunda yayınlanan 5N1K programına bağlanıp “Ahmet Kaya nerede olursa olsun, tarihe not düşülmüştür. Bir daha bu ayıbın kimseye yapılmaması adına tarihi değiştirmemek gerekiyor diye düşünüyorum. Bu ülke yeter ki ayıplarıyla yüzleşsin. Ahmet Kaya şimdilik sürgünde kalacak” açıklamasını yaparak henüz bu konuda kararsız olduğunun sinyalini verdi.

Yazının Devamını Oku

Charles Aznavour’dan şok açıklamalar

25 Kasım 2013
Fransa’da yıllardır çeşitli hükümetler döneminde farklı yüzdelerle getirilen “Varlık vergisi” Sosyalist Hollande döneminde yılda 1 milyon Euro’dan fazla kazancı olanlar için yüzde 75’e çıkarılınca işadamı ve sanatçılar ya ülkeyi terk etme yolunu seçti ya da şirket merkezlerini kendilerine göre ‘normal vergi sistemi’ olan ülkelere taşıdı.

Peki, bu sorun yeni mi? Hayır. Yıllardır Fransa’da halk arasında “Zengin vergisi” olarak da adlandırılan bu vergiden kaçmak için rüşvet verme dahi çeşitli yollara başvuranlar da sonunda pes edip ülkeyi terk etme yolunu seçti. Bunlardan birisi de Charles Aznavour.

Dünyaca ünlü şarkıcı Aznavour, Fransa’daki vergi sisteminden kaynaklanan ağır vergi yükünden kurtulmak için siyasilere rüşvet vererek satın alma yolunu seçtiğini ancak başa çıkamayarak sonunda ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını açıkladı.

Aznavour, “Yıllarca bu haksız vergileri ödememek ve vergi memurlarıyla muhatap olmamak için politikacılara para verdim. Bu bazılarına tuhaf gelebilir ama gerçek budur, adına ne derseniz deyin, sizi kayırması için bir politikacıya parasal destek vermenin tanımı rüşvettir. Ben de siyasilere bana gönderdikleri ‘aracılar’ vasıtasıyla para ödedim” dedi.

2014 Mayıs ayında 90 yaşına basacak olan Charles Aznavour yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Yaşça limite yaklaşmış bulunuyorum. Bugünden itibaren ayları, günleri, belki de son yaşanacak saatleri, hatta saniyeleri iyi kullanmanın gerektiği yaştayım. Yazdığım son kitap günü gününe tuttuğum notlardan oluşuyor. Geçmişte not tuttuğum hatıraları yazmak daha kolay geldi. Gençliğimde sahneye uygun fiziğim yoktu, sesimde beğenilen seslerden değildi. Sahnede çok yuhalandığım, ıslıklandığım oldu. Hatta bira şişelerinin altındaki yuvarlak kartonları sahneye fırlatanlar, para atanlar oluyordu. Tabii bende o paraları topluyordum. O yıllarda sahneye çıkanlarda fizik aranıyordu, mavi gözlü, sarışın, uzun boylu, zayıf ve sesi Julio Iglesias gibi olan sanatçılar makbuldü.

Ben Fransa’yı isteyerek terk etmedim. Vergilerimi halen Fransa’da ödüyor ve korkumdan ödeme makbuzunu cebimde taşıyorum. Beni haksızca ve son derece yüksek vergi sistemi nedeniyle İsviçre’ye yerleşmeye mecbur ettiler. Fransa’yı terk ettiğimde bu vergileri ödemek için en az 200 milyon Euro tutarındaki çok özel tablo koleksiyonumu çok çok büyük zarar ederek 4,5 milyon Fransız Frangına, yani fiyatının 7’de birine, elden çıkarmak zorunda kaldım. Bunun için Fransa’da vergi sistemini adilce düzeltmeyenlere çok kızgınım ve onları affetmiyorum. Mahkemede aklandım ama eğer devlet kurumları ve medya tepeme çullanmasaydı bu sorunları yaşamayacaktım. Bunun için ödediğim avukatlık ücretleri bana çok pahalıya mal oldu. Hatta şimdiye kadar söylemedim ama artık söyleyebilirim. Çok çok daha kötü şeyler yaşadım.

İlk kez açıklıyorum, yüksek vergiler gelince bazı politikacılar bana 'aracılar' göndererek para karşılığında vergi sorunumu halledeceklerini ilettiler. Para verecektim, onlar da beni bu ağır vergi yükünden kurtaracaklardı. Kabul ettim ve özellikle seçim kampanyaları harcamaları, afişler ve bunlar gibi çeşitli ödemeler için siyasilere çok büyük paralar ödedim. Bunlar her partiden, sağcısı, solcusu, merkezdeki her görüşten politikacılardan oluşuyordu. Verdiğim paraları kendileri değil aracı göndererek nakit alıyorlardı. Artık çok gerilerde kaldı ama çoğu zaman politikacılardan oluşan bu aracıların rüşveti bizzat alanlar olduğunu düşünmüşümdür."

Ünlü sanatçı Charles Aznavour bu şok edici açıklamaları, Don Quichotte yayınevince yayınlanan ve “Kalbim çarptığı sürece” manasına gelen “Tant que battra mon coeur” adlı son kitabıyla ilgili röportajlarında dile getiriyor. 70’li yılların sonunda vergi tacizi yüzünden Fransa’yı terk etmeye mecbur bırakılarak İsviçre’ye yerleştiğini belirten sanatçı, politikacılara rüşvet verdiğini televizyon kanalları, France İnfo radyosu ve yazılı basında açık açık anlatıyor.

Yazının Devamını Oku

Fransız istihbaratını şoke eden olay

18 Kasım 2013
Batı Afrika ülkesi Mali’de El Kaide bağlantılı oldukları belirtilen Ansar Ed-Dine, Aqmi ve Mujao adlı radikal dinci terör örgütleri kanlı saldırılar düzenleyip ülkenin kuzeyini ele geçirmek isteyince Fransa askeri operasyon düzenledi. Bu operasyonun ardından Fransız Senatosu ‘Afrika geleceğimizdir’ başlıklı bir rapor hazırladı.

Raporda, Fransa’nın Mali operasyonunu yapmasının nedeni, Çin ve ABD’nin etkisinin her geçen gün arttığı Afrika kıtasında Fransa’nın sömürgecilik geçmişi nedeniyle zayıflayan ilişkilerinin güvenlik, askeri, ekonomik, kültürel ve kalkınma konularında bir elektroşokla geliştirilmesi olarak gösteriliyor. Senato raporunda bu nedenlerle Fransa’nın, Afrika’nın Abidjan (Fildişi Sahili), Dakar (Senegal), Bamako ( Mali), Libreville (Gabon), Ndjamena (Çad), Bangui (Orta Afrika Cumhuriyeti, Cibuti (Somali) ve Nijer’de askeri gücünü korumasının çok önemli olduğu vurgulanıyor. Mali Cumhuriyeti, kuzeyde Cezayir, doğuda Nijer, güneyde Burkina Faso ve Fildişi Sahili, güneybatıda Gine, batıda Senegal ve Moritanya ile sınırı olan en büyük Afrika ülkelerinden biri.

Senato Raporu’nun eki, Afrika’nın çeşitli ülkelerindeki dini, etnik, aşiret gerillaları ve mafya örgütlenmeleri şeklinde oluşan grupların gerçekleştirdikleri silahlı saldırı, bombalama ve rehin alma olayları ile istihbarat faaliyetlerini de içeriyor. Ancak bu ekte kısa adı DGSE olan ve dünyanın birçok ülkesindeki ajanlarıyla faaliyet gösteren ‘Direction Générale de la Sécurité Extérieure’ (Fransa Dış İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı) ile ilgili kısımda yer alan bilgiler ülkeyi ayağa kaldırdı.

İŞTE FRANSA'YI AYAĞA KALDIRAN KROKİ VE BİLGİLER / FOTO GALERİ

Skandalı gazeteci ortaya çıkardıEğer medyada herhangi bir gazete, televizyon ya da internet sitesinde bu bilgiler yayınlansaydı derhal ‘Milli Savunma Gizliliğini Koruma’ kanunu çerçevesinde üç yıl hapis ve 45 bin euro para cezasına çarptırılacaktı. Zira Senato raporunun ekinde verilen çeşitli bilgiler arasında Fildişi Sahili’nde görevli DGSE bölge şefinin adı ve görevi açıklanıyordu. Yani Senato raporu Fransa’nın Mali’de olduğu gibi bir süre önce operasyon düzenlediği bu hassas bölgede görevli Fransız ajanının adını ve görevini yazarak açık hedef haline getirmişti. Rapordaki gizli bilgiler bu kadarla kalsa yine iyiydi ama eski adı ‘Karşı Casusluk Teşkilatı’ olan Fransa Dış İstihbarat Teşkilatı’nı şoke eden bu gizli servisin merkez binasının güvenlik krokilerinin de yayınlanmasıydı.

Bu krokilerde, Dış İstihbarat Teşkilatı’nın Paris’teki binasındaki bütün güvenlik kameralarının gizli yerleri, kızıl ötesi ışınla korunan bölümler, giriş panellerinin bulunduğu kısımlar, gizli bölümlere yerleştirilen elektronik alarm kofraları, dışardan girmeye çalışanların vücut ısısını algılayarak hareketlerini ekrana aktarıp uyaran sistemlerin krokileri ve yangın detektörlerinin yerleri gibi yaşamsal bilgiler de yer aldı.

İşin ilginç yanı rapordaki bu bölümler Senato’dan ya da İstihbarat teşkilatından biri tarafından değil, bir gazeteci tarafından fark edildi. İstihbarat bilgileri yayınlayan internet sitesi ‘Intelligence Online’da yayınlanan bilgiler gazeteci Jean Marc Manach’ın Le Monde gazetesindeki ‘Bug Brother’ adlı blog’unda yayınlanınca istihbarat teşkilatı derhal Senato’yu uyardı ve iki gün yayında kalan tüm bilgiler hem rapordan hem de blog’dan kaldırıldı. Şimdi en çok merak edilen şey deşifre olan Fildişi Sahili’ndeki Fransız ajanın adı ve istihbarat binasının güvenlik sistemlerinin yanlışlıkla mı, sehven mi yoksa bilerek mi konduğu. Ses çıkmadığına göre görünen o ki, skandalın üzeri bir daha açılmamak üzere örtüldü.

Yazının Devamını Oku

Türk dostu Fransız modacı

16 Mayıs 2007
Stephane Rolland, Fransa’nın ünlü modaevlerinden Jean-Louis Scherrer’in stilistidir. Nurgül Yeşilçay’ın Cannes Film Festivali'nde giyeceği elbiseyi o belirledi.

Onu Scherrer’e başlamadan önce tanırım, çok iyi arkadaşım olduğu gibi büyük bir Türk dostudur, Türkiye aşığıdır.

Genç yaşta moda dünyasının dikkatini çeken Rolland, Fransa’nın tanınmış markalarından ‘Balenciaga’nın stilisti olarak işe başladı, Jean-Louis Scherrer Modaevi onu 1997 yılında  stilist olarak hem Haute-Couture, hem  Pret-a-Porter hem de aksesuar bölümünün başına getirdi. Çok kısa zamanda Scherrer’in kimliğini bozmadan yeniledi, modernize etti, yeni bir ruh kazandırdı, çağdaş ve aktüel hale getirdi.

Stephane, otuz yıllık arkadaşım ve kadim dostum organizatör Erkan Özerman’ın  ‘Best Model of the World’ yarışmasında jüri üyeliği için bir kaç kez ünlü modaevleri sahipleri ve mankenlerle İstanbul’a geldi.  Erkan’ın tavsiyesi üzerine 1998 yılında Yıldırım Mayruk defilelerinin tanınmış mankeni Sema Şimşek, 2003’te ‘Best Model of the World’ birincisi ve Kanal-D’de yayınlanan ‘Gümüş’ dizisinin başrol oyuncusu Kıvanç Tatlıtuğ ile aynı yarışmanın ikincisi Tolgahan Sayışman ve 2005 Temmuz ayında da ünlü manken Şenay Akay’ı  Jean-Louis Scherrer’in Paris Haute-Couture Moda haftaları defilelerinde podyuma çıkardı.

Onu, sinema ve televizyon dizilerinin sevilen sanatçısı Nurgül Yeşilçay’ın Cannes Film Festivalinde giyeceği elbisenin provası için aradım.

- Bonjour (merhaba) Stephane…

Yazının Devamını Oku